Arkeoloji
Bilgisayar
Bilim
Bitkiler
Biyografi
Biyoloji
Coğrafya
Din
Edebiyat
Ekonomi
Elektronik
Felsefe
Fizik
Genel
Hayvanlar
Hukuk
internet
İslam Ansiklopedisi
Jeoloji
Kimya
Matematik
Müzik
Programlama
Rehberlik
Resim
Rüya Tabirleri
Sağlık
Sinema
Siyaset
Sosyoloji
Spor
Şifalı Bitkiler
Tarih
Teknoloji
Tıp
Tiyatro
Uzay
Yerler
Ziraat
vuhuv.com |
İslam AnsiklopedisiMuhakaleMuhakale
Ortakçılık yapma, ekini
başağında iken satma. Bir terim olarak muhakale genel
anlamda "müzaraa (ziraat ortakçılığı)"
ile eş anlamlıdır. Tarla anlamına gelen "hakl"
sözcüğünden "müfaale" vezninde bir mastardır.
Ziraat ortakçılığı için "muamele" veya
Hayber kelimesinden türetilen "muhabere" terimleri de kullanılır.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s), Hayber topraklanm fethedince, oranın
tarıma elverişli topraklarını eski sahipleri olan
yahudilerin elinde "ziraat ortakçılığı"
statüsü ile bırakmıştı.
Ebû Hanife'ye göre, çıkacak ürünün üçte
bir, dörtte bir gibi bir oranda paylaşma esasına dayanan ziraat
ortakçılığı geçersizdir. Dayandığı
delil şu hadistir "Hz. Peygamber (s.a.s), ziraat ortakçılığını
(muhabere) yasaklamıştır" (Buharî, Müsakat,17;
Müslim, Büyü', 81-85, 93, 121; Ebû Davud, Büyû', 33; ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muhakale MuhadramunMuhadramun
Rasulullah (s.a.s), zamanında yaşayıp müslüman
olduğu halde, onu görme fırsatına kavuşamayan
kimseler. Edebiyatta, ömrünün yarısını cahiliye
döneminde, diğer kısmını da müslüman olarak
geçirmiş olan şairler.
Arapça "hadrama" kökünden türetilmiş
olan "muhadram" kelimesinin çoğuludur. Hz. Peygamber (s.a.s)
devrinde müşrik Arap kabilelerle müslümanlar arasında
savaş yapıldığı zaman, bu kabileler içindeki
müslümanlar, kendilerinin diğer müşriklerden
ayırdedilebilmelerini sağlamak maksadıyla, develerinin
kulaklarından bir kısmını kesiyorlardı.
Develerinin kulaklarını kestikleri için bu kimselere, "bir
kısmını kesen" anlamında "muhadrim"
denilmiştir (Sahih-i Buharî Tecrîd-i Sarih, tercümesi, Ankara
1980, I, 33). Kelimenin "iki şeyin birbirine
karışması" anlamında değişik bir
kullanımına göre ise, yaşı itibarıyla sahabeden
mi yoksa Tabi'inden mi olduğu ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muhadramun MuhaddisMuhaddis
Hadis rivayet eden kimse; Hadis ilmiyle
uğraşan ilim adamı; Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayet
edilen her şeyin senetlerini; Peygamberimizden sonra bu bilginin
kendisine nasıl ulaştığını, senedindeki
ravilerin güvenilir olup olmadıklarını bilen kimse. Tahdis
(rivayet etmek)ten ism-i fail olan muhaddis, ravi ile
eşanlamlıdır. Ancak usul-u hadiste Muhaddis "ravi"
kelimesine oranla daha özel bir anlam taşır. Buna göre her
muhaddis ravidir fakat her ravi muhaddis değildir.
Muhaddisi raviden ayıran fark, onun, rivayet ve
dirayet yönünden mahir, sahih olan hadisi sakiminden ayırdedebilecek
bir melekeye sahip, hadise müteallik bütün ilimleri ve hadisçilerin
ıstılahlarına vakıf hadis ravilerinden mü'telif ve
muhtelif, müttefik ve müfterik olanları ve hadislerdeki ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muhaddis Muhacirun (muhacirler)Muhacirun (muhacirler) MUHACİRUN (MUHACİRLER)
Bir yerden başka bir yere göç etmek anlamındaki
"hicret" kelimesinin ism-i faili olan muhacir kelimesinin çoğulu
muhacirûn'dur. Istılahta İslam devletini kurup tebliğin
yeni bir veche kazanmasını sağlamak için Rasulullah (s.a.s)
ile Mekke'den Medine'ye göç eden Sahabiler topluluğuna "Muhacirûn"
denilmektedir.
Mekkeli müşrikler, Rasûlullah (s.a.s)'ın
davetini etkisiz bırakmak, insanları ona tabi olmaktan yüz
çevirmek için çeşitli yollar denediler. Fakat onların,
İslam'ın sesini boğmak için gösterdikleri yoğun
çabalara rağmen müslümanların sayısı gün
geçtikçe süratle artıyordu. Bu durum, müşriklerin iman
edenlere karşı hırçınlaşarak sert tutum
takınmalarına sebep oluyordu. Müşriklerin işkenceleri
her geçen gün sistematik bir artış gösteriyordu. Mekke'de
hayat müslümanlar için ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muhacirun (muhacirler) Mugayyebat-ı HamseMugayyebat-ı hamse
Beş bilinmeyen gayba ait şey anlamında
Kur'anî bir tabir. Bunlar, Lokman sûresinin otuzdördüncü ayetinde
geçen ve ilmini Allah'ın kendi zatında sakladığı
gayb anahtarlarıdır. Hz. Peygamber (s.a.s), İbn Ömer'den
rivayet edilen bir hadiste:
"Gaybın anahtarları beştir"
buyurarak Lokman sûresinin, "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz
ki Allah'ın katındadır. Yağmuru O
yağdırır. Rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın
ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini
bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilir ve herşeyden
haberdardır" mealindeki otuz dördüncü ayetini okumuştur
(M.Ali Nasıf, et-Tac, Buharî'den naklen, IV, 282).
Bu beş şeyi Allah'tan başkası
bilmez, Ancak Allah bunlardan birine veya bir kaçına ait ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mugayyebat-ı Hamse MugareseMugarese
Yere ağaç dikmek anlamına gelen "gars"
kökünden bir kimsenin, arazisini ağaç dikmek üzere başkasına
vermesi anlamında bir İslam hukuku terimi. Buna Şam yöresinde,
ağaç dikimiyle ilgili olması bakımından "Münasebe",
meyve veya ağaçların yarı yarıya
paylaşılması özelliği dikkate alınarak da "müşatare"
adı verilmiştir.
Muğarese akdi, İslam hukukçuları
arasında değişik şekillerde
yorumlanmıştır. Bu, dikilecek ağaçların toprak
sahibi ile diken arasında yarı yarıya
paylaşılması anlaşmasıdır. Malikîler dışındaki
İslam hukukçuları bunu caiz görmediler.
Hanefilere göre, bir kimse boş arazisini,
ağaç dikip, daha sonra arazisini ve ağaçlarını,
aralarında yarı yarıya ortak olmak üzere, belirli yıllar
için başkasına verse; bu, üç bakımdan caiz olmaz: a)
Ortaklıktan ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mugarese MudarebeMudarebe
Arapça "durb" kökünden mufaale vezninde
bir mastar olup, kök anlamı; gitmek, uzaklaşmak,
rızık peşinde koşmak demektir. Bir terim olarak; bir
taraftan sermaye, diğer taraftan işletme olmak üzere oluşturulan
emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Sermaye
sahibine"rabbü'l-mal", işletmeciye ise "mudarib"
denir.
Asr-ı saadette İslamî ticaret ortaklıkları
kurum halini alırken, Irak ekolü emek-sermaye ortaklığına
Kur'an'daki kök anlamı (el-Müzzemmil, 73/20) ve medaribi esas
alarak "mudarebe"; Hicaz ekolü ise sermayenin işletmecinin
tasarrufuna havale edilmesine bakarak "mukaraza" veya "kıraz"
adını vermiştir (es-Serahsî- el-Mebsût, Beyrut, t.y.,
XXII, 17, 21, 24; el-Kasanî, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1394/1974, VI,
79, 80; Mecelle, Madde, 1404).
İslam'da mudarebe ortaklığı uzun
veya kısa vadeli her ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mudarebe MucizeMucize
Kudret'in karşıtı olan "acz" kökünden
if'al babında "i'caz" masdarından türetilen bir ism-i
fail olarak "aciz bırakan, karşı konulamayan, benzeri
yapılamayan, harika" anlamında bir terim. Kur'an-ı
Kerim'de, "mucize" anlamında çok defa, "ayet, ayat,
beyyine, delil ve delail" kelimeleri kullanılmıştır.
Ayet; belli olan bir alamet, bir şeyi ispat eden delil veya
işaret demektir. O halde genel olarak mucize ya bir işaret,
delil ve ispat manasına; veya "ilahî bir haber" yahut
"tebliğ edilen kelam" anlamına gelir. Birinci mana,
mucizenin dinî bir terim olarak yapılan tarifine daha uygundur.
İkinci mana içine, çok defa Kur'an ayetleri, bazen de bizzat
Kur'an-ı Kerim girmektedir. Bu kelimenin, hem ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mucize MuaşeretMuaşeret
İyi ve uygun bir hayat yaşama, insanlarla
ülfet etme, iyi geçinme gibi anlamlara gelen bir İslam ahlakı
terimi. Bu terim daha ziyade "adab" kelimesiyle birlikte adab-ı
muaşeret şeklinde kullanılır. Adab, ahlak ve terbiye
kuralları anlamına geldiğine göre ikisi birlikte; "Mutlu,
başarılı, yararlı, uyumlu yaşamanın
gerektiği kurallar topluluğu" demektir.
Her ümmetin akidesine dayalı ahlaki anlayışından
kaynaklanan adabı muaşeret (görgü kuralları)
vardır. Bu kurallar zaman içinde oluşur ve bütün topluma
malolur.
Müslümanlar her hususta olduğu gibi muaşeret
esaslarında da en büyük örnek olan Hz. Peygamber (s.a.s)'e tabi
olmak durumundadırlar. Çünkü Peygamber Efendimiz, Yüce Allah'ın
belirttiği hayat kurallarını şahsında
yaşayarak müslümanlara örnek olmuştur. ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muaşeret MuavvizeteynMuavvizeteyn
Felak ve Nas sûrelerinin ikisine birden verilen isim.
Muavvizeteyn, Allah'a sığınmayı gösteren iki sûre
demektir. Bu iki sûrede Allah, görünen ve görünmeyen, bilinen ve
bilinmeyen bütün korkunç ve zararlı şeylerden kendisine
sığınmamızı emretmiştir.
Bu iki sûrenin fazileti hakkında Cabir ti.
Abdullah (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (s.a.s)
bana:
"- Oku! Ey Cabir!"buyurdu. Ben de:
"- Ya Rasulallah! Babam anam sana feda olsun, ne
okuyayım?" dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.s):
"- Felak ve Nas sûrelerini" buyurdu. Her
ikisini de okudum. Sonra bana dönüp: "Bu sûreleri oku. Bunların
bir benzerini daha okuyacak değilsin" buyurdular.
Bu iki sûre devamlı okunursa cin ve şeytan
kişiye ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Muavvizeteyn |