Arkeoloji
Bilgisayar
Bilim
Bitkiler
Biyografi
Biyoloji
Coğrafya
Din
Edebiyat
Ekonomi
Elektronik
Felsefe
Fizik
Genel
Hayvanlar
Hukuk
internet
İslam Ansiklopedisi
Jeoloji
Kimya
Matematik
Müzik
Programlama
Rehberlik
Resim
Rüya Tabirleri
Sağlık
Sinema
Siyaset
Sosyoloji
Spor
Şifalı Bitkiler
Tarih
Teknoloji
Tıp
Tiyatro
Uzay
Yerler
Ziraat






vuhuv.com

İslam Ansiklopedisi



 Mest

Mest Ev içinde giyilen, dışarıda üzerine ayakkabı giyilen yumuşak deriden, hafif kısa konçlu ayakkabı. Abdest için üzerine meshedilebilir. Diğer yandan "mest" sözcüğü; keyifle kendinden geçmiş, sarhoş, "mest etmek"; kendinden geçirmek, çok hoşlanacağı bir şey söylemek veya yapmak, "mest olmak"; kendinden geçmek, sarhoş olmak anlamlarında da kullanılır. Bir fıkıh terimi olarak "mest"; ayak topuklarını örtecek şekilde ayaklara giyilen, belli uzunlukta yola dayanıklı bağsız olarak ayakta durabilecek derecede kalın, suyu hemen içeri çekmeyen deri, keçe gibi maddelerden yapılan bir çeşit ayakkabı. Mestler üzerine meshetmek yolculuk halinde bulunan veya mukîm olan kadın-erkek her müslüman için caizdir. Ashab-ı Kiramın ve fakihlerin büyük çoğunluğu bu görüştedir. ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mest

 Mesruk (çalinti Mal)

Mesruk (çalinti mal) MESRÛK (Çalıntı mal) Az veya çok olsun başkasının malını gizlice çalmak anlamına gelen "sirkat" kökünden ism-i mef'ul. Çalınan veya çalınmış mal. İslam'da belirli miktarda malı, belirli yerden gizlice çalan kimseye had cezası öngörülmüştür (bk. el-Maide 5/38, "Hırsızlık" maddesi). Çalınan malda bazı özelliklerin bulunması gerekir. Bu özelliklerden ilki çalınan malın "mutlak mal olması", yani toplumda mal kabul edilen cinsten bir şey olması gerekir. Altın, gümüş, cevherler, bakır, demir gibi madenlerden yapılmış eşyalar mal kabul edilir. Çalınan malın "mütekavvim mal" olması da şarttır. Aksi takdirde çalınan maldan dolayı had gerekmez. Buradan hareketle, şarap, çocuk vb. şeyleri çalan kişiye had lazım ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesruk (çalinti Mal)

 Mesnun

Mesnun Sünnet olan, sünnet olmuş bulunan, adet edilen şey; bilenmiş bıçak; üzerinden ömürler geçmiş olan, çirkin kokulu. Mesnûn, bir fıkıh terimi olarak farz ve vacip olmaksızın Resulullah (s.a.s) tarafından ibadet olmak üzere yapılan herhangi bir fiildir. Mesela; kuşluk namazı, farzlara tabi olan ve "revatip" denilen vakit sünnetleri, küsûf ve husûf (ay ve güneş tutulması) namazları, yağmur duası namazı, umre, muharrem orucu gibi ibadetler "mesnûn ibadet" niteliğindedir. Hz. Peygamber bunları yapmış, ancak farz olmadıklarını göstermek için bazen da terketmiştir (Mansûr Ali Nasıf, et-Tac, I, 330). Mesnûn, Kur'anî bir terim olarak üç ayette "çirkin kokulu, kokuşmuş, işlenebilir anlamında ve "min hamein mesnun" terkibi ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesnun

 Mesken

Mesken Fert veya ailenin yerleşip oturduğu, uzun süre kılmaya elverişli yer. Her canlı kendisini arındıracak, hayatını geçirebilecek bir yuva yapmak ihtiyacını duyar. İnsanoğlunun kendisini ve neslini muhafaza edebilmesi ve hayatını sürdürebilmesi için yaptığı yuvaya da Arapçada "mesken", Türkçede buna "ev" denir. Kur'an-ı Kerim'de gerek geçmiş ümmetlerin barındıkları yerlerden ve gerekse ahirette müminlerin kalacakları yerden söz edilirken hep "mesken" ifadesi kullanılmıştır. (et-Tevbe, 9/24, 72; İbrahim,14/37; en-Nahl,16/80; Taha, 20/128; el-Kasas, 28/58; es-Secde, 32/26; es-Sebe; 34/15; el-Ahkaf, 46/25). Yine Süleyman (a.s)'in kıssasında sözü edilen karıncaların yuvası için de "mesken" tabiri kullanılmıştır (en-Neml 27/18). İslam'da kişilerin mesken sahibi olmasına büyük önem verilmiştir. Bu sebeple Hz. ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesken

 Mesh

Mesh Silme, eli bir şey üzerine sürme; belirli süre içinde özel bir mest'in üzerine ıslak eli sürmek anlamında bir fıkıh terimi. Topuklarla birlikte ayakları örten, giyilen ayakkabıya "mest (huff)" denir. Abdestte mest üzerine meshetmek, ayakları yıkama yerine geçer. Deriden yapılan ve topukları örten özel yapılı mest; potin, çizme, aba, terlik ve kalın çorabı da kapsamına alır. Yani bunlarda mest hükmündedirler. Mest üzerine meshin cevazı sünnetle sabittir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Mukîm, mestleri üzerine bir gün bir gece; yolcu ise üç gün üç gece mesheder" (Nesaî, Tahare, 98; İbn Mace, Tahare, 86; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 213). Bu, meşhur bir hadis ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesh

 Mesfuun Bih

Mesfuun bih Şuf'a hakkı kazandıran şefi'in gayrimenkul mülkü. Ortak ve komşuya şuf'a hakkının verilmesindeki hikmet, gayrimenkulu satın alan yabancıdan gelmesi muhtemel zarar ve rahatsızlıkları önlemektir. Ayrıca hissesini satmayan ortağa, satanınkini de eklemek sûretiyle gayrimenkulun tamamına malik olma imkanı verilmiş ve bu hakla İslamda çok önem verilen komşu hakkına riayet edilmiştir. (H. Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul 1987, III, 93). Şuf'a hakkını temin eden (meşfûun bih) malın gayrimenkul olması şarttır. Çünkü menkul mallarda bu tür bir zarar ve rahatsızlık sözkonusu değildir. Bu yüzden şuf'a hakkı, müşterek mülk gayrimenkullerde sözkonusu olur. Menkul mallarda, vakıf ve mîrî arazîde, gemilerin intikalinde şuf'a hakkından sözedilemez (el-Kasanî, ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesfuun Bih

 Mesed Suresi

Mesed suresi Kur'an-ı Kerim'in yüz on birinci suresi. Beş ayet, on dokuz kelime, seksen bir harften ibarettir. Fasılası "dal" ve "ba" harfleridir. Mekkî surelerden olup "Fatiha" suresinden sonra nazil olmuştur. Sureye, Tebbet ve Leheb adları da verilmektedir. Bu isimlerin üçünü de, surede geçen kelimelerden almıştır. Abdulmuttalib'in oğlu, Hz. Peygamber (s.a.s)'in de amcası olan Abdüluzza'ya Ebu Leheb lakabının verilmesi, yüzünün parlaklığından dolayı idi. O ve karısı Ümmü Cemil, insanlar arasında Hz. Peygamber (s.a.s)'e ve O'nun davetine en çok kötülük eden ve eziyette bulunan insanlardandı. Ümmü Cemil'in asıl adı, Erva olup aynı zamanda Ebu Süfyan'ın kız kardeşi idi. "Önce en yakın akrabanı uyar" ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mesed Suresi

 Mescidu'n-nebevi

Mescidu'n-nebevi Resulullah (s.a.s)'ın Medine'ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte bina ettiği mescit. Bu mescit, Mescid-i Resul, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet ve Mescid-i Nebevî adlarıyla da anılmaktadır. Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra yeryüzündeki mescitlerin en faziletlisidir. Resulullah (s.a.s), Hicret yolculuğunda kısa bir müddet Medine'nin dışında bulunan Kuba köyünde kalmıştı. Bu esnada Kuba mescidi adıyla bilenen mescidi inşa ettirmişti. Buradan yola çıkıp, Medine'ye girdiği zaman, Resulullah (s.a.s), misafir edip ağırlama şerefine nail olabilmek için herkes birbiriyle yarışa girmişti. Kendisini davet edenlere Resulullah (s.a.s); "Bırakın deve serbestçe yürüsün. O bizi Allahın razı olacağı bir yere kadar götürecektir" diyordu. Deve bir süre yürüdükten sonra, ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mescidu'n-nebevi

 Mescid-i Haram

Mescid-i haram El-Mescidü'l-Haram, Mekke'de Kabe'nin bulunduğu alandaki camiin adıdır. Hürmet ve saygı gösterilmesi gereken mescit anlamında bu ad verilmiştir. Yeryüzünde inşa edilen ilk mescit ve müslümanların kıblesidir. Buraya Mescid-i Haram denildiği gibi, Harem-i Şerif de denir. Açık bir alan üzerinde bulunan Kabe, Makam-ı İbrahim ve zemzem kuyusu bu mescidin birer parçasıdır: Mescid-i Haram'ın, kuzey-batı duvarı 164 m., güney-doğu duvarı 166 m., kuzey-doğu duvarı 108 m., güneybatı duvarı 109 m. dir. Mescid-i Haram'ın bu dört duvarında 19 kapı, çevresinde 92 kubbe ve 7 minare vardır. Hz. Ömer zamanına kadar ihata duvarı yoktu. Ondan sonra duvar örüldü ve tarih boyunca bir takım tamir, ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mescid-i Haram

 Mescid-i Dırar

Mescid-i dırar Münafıklarca Medine'de inşa edilen mescit. Müslümanlara zarar verme amacıyla yapıldığı için Kur'an'da Mescid-i Dırar olarak nitelenmiş ve daha sonra bu adla anılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s), münafıkların amacını bildiren vahiy üzerine bu mesciti yaktırarak müslümanlar arasında fitne kaynağı olmasına izin vermemiştir. Medine'de münafıklar, İslam aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamadıkları için İslam devletinin takibinden kendilerini koruyacak, gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. Aslen Medineli olduğu halde, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicret etmesi üzerine İslama ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e düşmanlığı ve hışmı dolayısıyla önce Mekke'ye daha sonra da Bizans ülkesine giden Ebû Amir er-Rahib/el-Fasık (Hz. Peygamber, onun er-Rahib lakabını el-Fasık ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Mescid-i Dırar