Arkeoloji
Bilgisayar
Bilim
Bitkiler
Biyografi
Biyoloji
Coğrafya
Din
Edebiyat
Ekonomi
Elektronik
Felsefe
Fizik
Genel
Hayvanlar
Hukuk
internet
İslam Ansiklopedisi
Jeoloji
Kimya
Matematik
Müzik
Programlama
Rehberlik
Resim
Rüya Tabirleri
Sağlık
Sinema
Siyaset
Sosyoloji
Spor
Şifalı Bitkiler
Tarih
Teknoloji
Tıp
Tiyatro
Uzay
Yerler
Ziraat






vuhuv.com

İslam Ansiklopedisi



 Kırat

Kırat İslam ülkelerinde, basılmış madenî paraları, ecza ve kıymetli maddeleri tartmak için kullanılan bir ölçü birimi. Ortalama dört buğday veya beş arpa tanesi ağırlığında bir ölçü. Beldelerin veya örfün değişmesi yüzünden dört arpa ağırlığının esas alan bilginler de olmuştur. Bu duruma göre, örfi kırat dört veya beş adet orta büyüklükteki arpa ağırlığını ifade ederken, şer'î kırat beş adet orta büyüklükteki arpa ağırlığı için kullanılmıştır. Darphane usulünde bir kırat, dört buğdaya itibar edilmiş olup, bu, fakihlerin beş arpa itibar ettikleri şer'î kırata ağırlık bakımından eşit kabul edilmiştir. Kıratlar, hafif ağırlık ölçülerinden olup, elmas gibi kıymetli eşya ve mücevheratı tartmada kullanılmıştır. Bir kırat ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kırat

 Kıraat-ı Asere

Kıraat-ı asere "On tane birin okunması" veya "On tane biri okuma işi", "Kıraat ilminden on tanesini okuma; on tanesinin ilmini ve pratiğini yapma." Arapça bir kelime olarak"Kıraat" kelimesi, (Ka-ra-e/yak-ra-u) aslından çekimi yapılan, sema'î (yani kaide dışı) bir mastardır. Türkçesi: "Okumak" demektir. "Kıraat" olarak çoğul yapılır ve bundan da "okumalar" anlamı çıkarılır. Kelimenin, İslamî anlamdaki ıstılahî manası ise; özellikle "Kur'an okumak, Kur'an tilavet etmek, şeklinde özetlenebilir. "Aşere" kelimesi de, birincisi gibi Arapça'dır. Fakat, arapçadaki telaffuzu: "aşera" şeklindedir. Bu şekliyle, kelimenin türkçedeki sözlük manası: "On tane bir" veya, yalnızca "On " demektir. Görüldüğü gibi, kelime bir sayı bildirmektedir. Kıraat İlmi, "Kur'an-ı Kerîm'in kelimelerinin ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kıraat-ı Asere

 Kıraat

Kıraat Okumak Namazda kıraat; namaz kılanın kendisi işitecek şekilde, diliyle harflerini çıkararak Kur'an-ı Kerîm ayetlerinden bir miktar okuması. Kıraat, namazın bir rüknü olarak farzdır. Okuyanın kendisinin bile işitemeyeceği okuma, kıraat sayılmaz. Ancak imama uyan kimse bundan müstesnadır. Nafile ve vitir namazının bütün rekatlarında, farz namazların ise herhangi iki rek'atinde kıraat farzdır. Kur'an-ı Kerîmde şöyle buyurulur: "O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun" (el-Müzemmil, 73/20). Buradaki emir vücub içindir. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Kıraatsiz namaz olmaz" (Müslim, Salat, 42; Ebû Davud, Salat, 132, 167). Farz olan kıraat miktarı Ebû Hanîfe'ye göre, en az altı harfli bir ayet kadar olmalıdır. "Sümme nazara (sonra ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kıraat

 Kına Yakmak

Kına yakmak Saç, sakal, el veya ayakları kına yahut başka bir şeyle boyamak. Kınayı sulandırıp eline sürmek. İslam'ın çıkışından önce yahudi ve hristiyanlar güzel görünme ve süslenmenin ibadetle bağdaşmadığını düşünerek, saçı boyayarak rengini değiştirmekten kaçınırlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) müslümanları başka milletleri aynen taklitleri sakındırmak ve onlara bağımsız bir kişilik kazandırmak için emir ve tavsiyelerde bulunurdu. Saçı ve sakalı kına veya başka boya maddesi ile boyamak da bunlar arasındadır. Ebû Hureyre'den nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: "Yahudi ve hristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz anların aksini yapınız. Yani saçlarınızı boyayınız" (Buharî, Enbiya, 50, Libas, 67; Müslim, Libas, 80; Ebû Davud, Tereccül, 18; Nesaî, Zîne, ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kına Yakmak

 Kımız

Kımız Kısrak sütünün mayalanması (fermantasyon) ile elde edilen ve içerisinde % 1-3 oranında alkol bulunan ekşi, içindeki Karbondioksit (Co2) sebebiyle gazoz tadında olduğu bildirilen bir Türk içkisi. Türklerin Orta Asya'da göçebelik devirlerinde kullandıkları, günümüzde dahi Türkistan ve Moğolistan taraflarında bolca tüketilen bu içki türü sonradan Sibirya, Kafkasya ve oradan da Avrupa'ya geçmiştir. Eski Türklerin bu içkiyi, özellikle ayinlerde, düğün ve eğlencelerde çok kullandıkları nakledilmektedir. Hatta Kazakların "ölü aşı" adı verilen bir adet gereği kımızı ölünün mezarına döktükleri bilinmektedir. "...Cahil, dinden habersiz Kazaklar kendileri gibi cahil mollalarla beraber "ölü aşı" yedikten sonra, gidip Kur'an okuturlar ve aştan kalan artıkları ve kımızı ölünün ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kımız

 Küfür

Küfür Örtmek veya şükrünü yerine getirmeyerek erişilen nimeti örtmek, nankörlük etmek. Bundan dolayı arapçada karanlığı ile her şeyi örttüğü için geceye kafir (örten) denmiştir. Terim olarak küfür, imanın zıddı yani imansızlıktır. Başka bir deyişle Allah'ın varlığını ve birliğini, peygamberliği, Hz. Muhammed'in Allah katından getirdiği kesin olarak belli olan şeyleri inkar etmektir. İslam dininde inanılması gereken şeylere inanmayan kimseye de gerçeği örttüğü için kafir denir. Küfür için iman edilecek şeylerin tümüne inanmamak şart değildir. Bunlardan birine veya bir kısmına inanmamak da küfürdür. Küfür kalben olduğu gibi söz ve davranışla da olabilir. Her hangi bir zorunluluk olmadığı halde diliyle insanı küfre götürecek bir ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Küfür

 Kıdem

Kıdem Eski, kadîm ve önce olma karşıtı sonradan olan manasına gelen "hudûs'tur. Kıdem kelimesi, İslam felsefesi ve kelam tarihinde üç anlamda kullanılmıştır: 1-Kıdem-i zamanî (zamanla ezen olmak) Bir şeyin varlığı ezelî olup, vücudundan adem (yokluk) geçmemek dernektir. 2- Kıdem-i zatî. Bir şeyin varlığı başkasına muhtaç olmamak, muhtaç olmadığı ve li-zatihî var olduğu için de başlangıçsız ve öncesiz olmak. 3- Kıdem-i izafi. Bir şeyin varlığının başlangıcı, başkasına nisbetle daha önce olmak. Babanın zaman bakımından oğlundan daha önce olması gibi. Bunların karşıtı ise: 1- Hudûs-i zamanî: Bir şeyin yok iken sonradan olması. İnsanların hudûsu gibi... 2-Hudûs-i zatî: Bir şey varlığında başkasına muhtaç olmak. ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kıdem

 Kıble

Kıble Arapça'da yön ve yönelme demektir. İslam'da müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Kabe yönünü dile getirir. Hz. Muhammed (s.a.s) Mekke'de Kabe'ye doğru, Kabe'yi araya alarak ya da doğrudan Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılıyordu. Hicretten sonra Medine'de yaklaşık onyedi ay yine Beytü'l-Makdis'e doğru durarak namaz kıldı. Ancak; "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz. Elbette seni hoşlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz. (Bundan böyle) yüzünü Mescidü'l-Haram tarafına çevir. Nerede olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin..." (el-Bakara, 2/144) ayetinin gelişinden sonra kıble Kabe'ye çevrildi. Görülmesi durumunda kıbleyi doğrudan Kabe belirler. İslam bilginleri bu konuda sözbirliği içindedirler. Kabe'nin görülmemesi durumunda kıblenin nasıl belirleneceği konusunda ise başlıca üç görüş ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kıble

 Kuyu, Kuyular

Kuyu, kuyular İslam fıkhında kuyu denilince kuyu sularının temizliği ve bu suların hükmü akla gelir. Dolayısıyle bir kuyu daima akan bir su üzerinde olmadıkça veya kuyunun su kaynağı oldukça bol olup, devamlı akan bir ayağı olmadıkça "küçük su" hükmüne tabidir. Buradan hareketle bir kuyunun, içine düşen deve, koyun, keçi, at, katır, merkep, sığır, manda tersleriyle -az miktarda olmak şartıyla- pis olamayacağı hükmünü çıkarabiliriz. Bu terslerin kuru ve yaş olmasıyla, kırık veya sağlam olması arasında fark yoktur. İslam hukukçularının tercih edilen görüşü budur. Çünkü tarla, bahçe ve benzeri düz yerlerde bulunan kuyuları, bu tür artıklardan korumak oldukça güçtür. Fakat kuyudan çekilen her ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kuyu, Kuyular

 Kutub

Kutub Değirmen taşının miline verilen ad. Tasavvufta, evrenin manevi yönetiminden sorumlu veliler hükümetinin başkanı. Mutasavvıflara göre değirmen taşı milin çevresinde döndüğü gibi bütün evren de kendisinin çevresinde döndüğü için veliler başkanına kutub denilmiştir. Herhangi bir sıfatla birlikte kullanılmadığında kutub kelimesi bu başkanı dile getirmekle birlikte, birden çok kutubdan söz etmek mümkün olduğundan Kutub yerine Kutbu'l-Aktab (Kutublar Kutbu) deyimi kullanılır. Kutub'a, kendisine sığınanlara yardım eden anlamında Gavs ya da Gavsu'l-Azam da denir. Kutub, varlığın yaratılış nedeni olan Muhammedî hakikatin (Hakikat-ı Muhammediye) kendisinde tecelli ettiği kişidir. Veliliğin son ve en yüksek makamı olan kutubluğa kişi kendi çaba ve çalışması ile değil, ancak Allah'ın ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kutub