vuhuv.com
|
İslam Ansiklopedisi
ıffet
Kötü iş ve sözden uzaklaşma, şehevî
hisleri dinî emirlerin çerçevesinde muhafaza etme hali. Dilimizde iffet
kelimesi: namuslu, şerefli ve ahlaklı olma halini ifade etmek için
kullanılmaktadır. Bir İslam ahlakı terimi olarak
iffet şöyle tarif edilmiştir: "Şehvet duygusunun
bedendeki fücur (sınır tanımayan şehvet) ve humûd (iktidarsızlık,
isteksizlik) ortasında dengeli bir şekilde bulunması hali.
Yani helal olan hanımına ve cariyelerine karşı
şehvet duyup bunun dışında kalan kadınlara
karşı şehvet hissine kapılmama" (Tehanevi, Keşşafu
lstılahati'l-Funûn, II, 1010).
Hz. Peygamber (s.a.s) ahlakı özelliklerde
dengenin korunmasına teşvik etmiş, aşırı
kızgınlık, öfke ve haddi aşmaktan insanları
sakındırmıştır. Hz. Aîşe (r.a)'ye "Seni
sertlikten ve aşırılıktan
sakındırırım" (Buharî, ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Iffet Kilise KİLİSE
Yunanca "ekklesya" kelimesinden gelir;
meclis, cemaat anlamındadır. Bu kelime, Eski Abidin
Yetmişler Tercemesine İbranî dilindeki "kahal"ı
karşılamak üzere kullanılmıştır. Yeni
Ahid'de yeralan Pavlus'un Mektupları'nda bütün Hristiyan cemaatını
veya mahallî Hristiyan topluluklarını ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Kelimenin Arapçası "kenîse"dir. Batı dillerinden
mesela; İngilizce'deki "church" kelimesi, Yunanca
"kyriakon"dan (Rabba ait olan şey) gelir.
Kilise kelimesi, Yeni Ahid muhtevası içinde Hz.
İsa (a.s)'ın sözleri arasında sadece iki yerde şu
şekilde geçmektedir: "Ben de sana derim ki: Sen Petrus'suu ve
ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım...",
"Ve onu dinlemek istemezse, kiliseye söyle. Ve eğer kiliseyi de
dinlemek istemezse, o sana putperest ve vergi ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Kilise Zemm
Kötüleme, kınama. Başkalarında bulunan
veya bulunmayan kusurları, başkalarına hoş gelecek,
onları güldürüp eğlendirecek şekilde dile getirme. Bir müslümanın,
başkalarının kusurlarıyla değil de, bizzat kendi
kusurlarıyla ilgilenmesi ve onları düzeltmeye çalışması
gerektiren, nefsini unutarak, hatta unutturarak
başkalarının kusurlarını dile getirmesi çok
kötü bir huydur. Böyle davrananlar bir taraftan kendi kusurlarını
görüp düzeltmekten geri kalırken, öbür taraftan başkalarını
kırıp gücendirmek suretiyle onların hukukuna da tecavüz
etmiş olurlar. Bu nedenle, kişi, kendi kusurlarını ve
başkalarının sevaplarını görürse daha doğru
davranmış olur. Başkalarını ayıplamak
anlamına da gelen zemm, müslümanları birbirine düşüren,
aralarını açan bir davranış olduğu için Allah
Teala şöyle buyurmuştur: "Ey İnananlar! Hiç ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Zemm Esmaü'l-hüsna
Cenab-ı Allah'ın güzel isimleri.
Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar,
ay ve güneş birer alemdir. Bütün bu alemler bir ahenk
içindedirler. Bu, Allah'ın Rab sıfatının bir
tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları
bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının
gereğidir.
Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz,
insanlardaki yücelik, ahlak, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının
yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün
iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının
bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur.
Gerek Kur'an-ı Kerîm'de gerek hadis-i
şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu
isimleri iki grupta ele almak mümkündür:
a) Hak Teala'nın zatına mahsus bir özel
isim olan "Allah" ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Esmaü'l-hüsna Tılsım
Esrarlı bir kuvvet
taşıdığına, tabiatüstü gücü bulunduğuna,
birtakım sırlar sakladığına inanılan
şey. Tılsım karşılığında dilimizde
sihir, büyü, efsun kelimeleri kullanılmaktadır.
Anadolu kadınlarının başlarına
taktıkları metal süs eşyasına da tılsım
denir. Baş süslemelerinde kullanılan tılsımın,
kişiyi, nazar, iftira ve kötü ruhlardan koruduğuna
inanılır (İbn Haldun, Mukaddime, çev. Z.K. Ugan Ankara,
1957, 111, 2 vd.). Tılsım gümüş, altın vb.
değerli metallerden yapıldığı gibi, bunların
taklidlerinden, mücevherlerden, deniz kabuklarından da olabilir.
Tılsımın Manî inancıyla da ilişkisi
bulunmaktadır. Anadolu folklorunda tılsım genellikle büyünün
etkisini sağlayan araçları ifade eder. Define vb. gizli
şeyleri bulmak, kapalı yerleri açmak için ehlinin bildiği
sözlere veya vasıtalara da tılsım ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Tılsım Vahdaniyet
Birlik. İslam kelamında Allah'ın ,
cisimsel niteliklerden soyutlamaya dayanan tenzihî ya da selbî sıfatlarından
biri.
Vahdaniyet, Allah'ın zat, sıfat ve
fiillerinde tekliğini belirtir. Vahdaniyetin zıddı olan
birden olma (taaddüd) ve ortağı bulunma (şirk), Allah için
düşünülemez.
Allah'ın vahdaniyeti; sayısal anlamda bir
birliği değil, O'nun zatının,
sıfatlarının ve fiillerinin eşsizliğini,
benzersizliğini dile getirir. Buna göre, O'ndan başka
yaratıcı ve O'ndan başka tapınılacak varlık
yoktur. Kur'an, birçok ayette bu anlamda Allah'ın vahdaniyetini
dile getirerek bunun zıddının
imkansızlığını vurgular. Bu ayetlerden birkaçı
şöyle sıralanabilir:
"O münezzehtir (eksiklerden uzaktır), yücedir.
O öyle Allah'tır ki, (eşi ve benzeri yoktur), bir ve her
şeye hakimdir" (ez-Zümer, ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vahdaniyet Zihar
Bir kimsenin karısına "sen bana
anamın sırtı gibisin" diyerek, onu kendisine haram
kılması. Zihar, "zehr" kökündendir, kelime anlamı
sırt demektir.
İslam öncesi Arap toplumunda bir adam, karısının
herhangi bir davranışına kızdığı zaman,
ona, "sen bana anamın sırtı gibisin" derdi. Bunun
üzerine karısı ona haram olurdu. Fakat bu boşanma
sayılmazdı. Aralarındaki aile bağları kopmasa
bile helal kabul edilmezdi. Ancak tam anlamıyla
boşanmış da sayılamayacağı için kadın,
başka bir yol seçemezdi.
Cahiliyye dönemi toplum yapısı
incelendiğinde, kadınların erkekler
karşısında yok denecek kadar aı imtiyaza sahip
oldukları görülmektedir. Hele kocasının sudan sebeplere
dayandırarak söylediği, "Sen bana anamın
sırtı gibisin" sözüyle karşılaşan
kadın, tamamen ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Zihar Subutu zanni SUBÛTU ZANNİ (Zanniyü's-Sü'bût)
Sübût; sabit olma, tahakkuk (gerçekleşme)
ortaya çıkma, doğru çıkma, sahih olma, vukû bulma, var
olma anlamlarına gelir. Zann; bir şeyin doğruluğuna ve
gerçekliğine dair yarıdan (% 50'den) fazla ihtimal vermektir.
Bir şeyin gerçeklik ve vukuuna dair ihtimal yarıdan fazla
%100'e (yüzde yüze) doğru arttıkça zann kuvvetlenir.
İmanda şeksiz ve şüphesiz tasdik şarttır.
İmanda zann, ne kadar kuvvetli olursa olsun, geçersizdir. Bir
şeyin "sübutu zanni"dir demek, gerçekliği ve
doğruluğu yarıdan fazla ihtimal taşımakla
birlikte, kesin ve kat'i değildir, demektir. Bir şeye dair
bilginin sıhhati ve gerçekliği kesin ise, o şeyin sübutu
kat'idir denilir. Bir şeye dair bilginin ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Subutu Zanni Süphe
Şüphe ve karıştırma anlamında
Arapça bir kelime. Çoğulu "şubeh" ve "şübehat"
tır. Şüphe veya şüphecilik inanç, ibadet, günlük
muameleler ve ceza hukukunda sonuçlar doğurur.
Bir kimsenin mümin sayılması için iman
esaslarını şeksiz ve şüphesiz kabul etmesi gerekir.
Kur'an-ı Kerim'de müminin şüpheden sakınmasını
bildiren çeşitli ayetler vardır: "Hak, Rabbinden
gelendir. Artık şüphe edenlerden olma" (el-Bakara, 2/147),
"(Ey Muhammed)! Bu, Rabbin tarafından bir gerçektir. Sakın
şüphe edenlerden olma" (lu İmran, 3/60);
"Kendilerine kitap verdiklerimiz, bu Kur'an'ın senin Rabbin
tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler.
Öyleyse sakın şüphe edenlerden, olma" (el-En'am, 6/114);
"Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden
önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor. ... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Süphe Reaya
Osmanlı idarî ve siyasî sisteminde bir
hükümdarın hüküm ve idaresinde bulunup vergi veren halk anlamında
kullanılan bir terim.
Reaya kelimesi, sürü, otlatılan hayvan sürüsü;
hükümete itaat eden ve vergi veren halk manalarına gelen "raiyyet"in
çoğuludur.
İslam hukukunun ikinci kaynağı olan
hadis metinlerinin en az on tanesinde yer alan kelime günümüzde daha
çok "Hepiniz çobansınız ve emriniz altındakilerden
sorumlusunuz. Devlet başkanı çobandır ve yönettiklerinden
sorumludur..." (Buhari, Cuma, Hadis no: 487) hadisindeki ifadesiyle
tanınmıştır.
"Reaya" kelimesine İslam tarihi boyunca
zaman zaman farklı anlamlar yüklenmiştir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
a) Müslüman ve gayr-i müslim teba'a; b) gayr-i
müslim teba'a; c) köylü/çiftçi.
Başlangıçta, İslam devletinin
... Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Reaya
|