Arkeoloji
Bilgisayar
Bilim
Bitkiler
Biyografi
Biyoloji
Coğrafya
Din
Edebiyat
Ekonomi
Elektronik
Felsefe
Fizik
Genel
Hayvanlar
Hukuk
internet
İslam Ansiklopedisi
Jeoloji
Kimya
Matematik
Müzik
Programlama
Rehberlik
Resim
Rüya Tabirleri
Sağlık
Sinema
Siyaset
Sosyoloji
Spor
Şifalı Bitkiler
Tarih
Teknoloji
Tıp
Tiyatro
Uzay
Yerler
Ziraat






vuhuv.com

İslam Ansiklopedisi



 Vakıf Akar

Vakıf akar Vakıf sözlükte; bir mülkü tasarruftan menetmek demektir. Ebû Hanîfe'ye göre vakıf; bir malı vakfedenin mülkiyetinde devam etmek üzere bu malın gelirini ya da yararlanma hakkını hayır cihetine tahsis etmektir. Buna göre, vakfedilen, vakfedenin mülkiyetinden çıkmaz, onun vakıf tasarrufundan dönmesi veya bu malı satması geçerli olur. Çünkü vakıf muamelesi ariyet gibi bağlayıcı olmayan caiz bir akittir. Ancak şu üç durumda vakıf bağlayıcı hale gelir. 1- Hakimin hükmü ile vakıf bağlayıcı olur. Çünkü vakfın bağlayıcı olup olmadığı ictihadî bir konu olup, hakimin hükmü bu konudaki farklı görüşleri kaldırır. 2- Hakim, vakfın bağlayıcılığını vakfedenin ölümüne bağlamışsa, üçte birle vasiyet gibi ölümle vakıf ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakıf Akar

 Vakıf

Vakıf İslam hukukunda vakıf muamelesi için "Vakıf", "Habs veya Hums" ve "Sadaka" olmak üzere üç terim kullanılmıştır. Vakf veya vakıf (va-ka-fe) kökünden arapça bir mastar olup; sözlükte; hapsetmek ve alıkoymak demektir. Kök anlamın kapsamı ederek genişlemiş ve bir malı; mülkiyetin nakli sonucunu doğuran tasarruflardan menedip, gelirini sürekli olarak yoksullara tahsis etmek anlamını kazanmıştır. Çoğulu "evkaf" ve "vukûf 'tur. Vakıf kelimesi bir isim olarak, edilgen kök, yani "vakfedilen mal" anlamını ifade eder. Osmanlı Devleti uygulamasında "evkif ' tabiri, bu anlamda vakfın çoğuludur (İbn Mahzur, Lisanu'l-Arab, Beyrut, t.y., III, 969-970). İslam Peygamber'i Hz. Muhammed bazı hadislerinde vakıf yerine eş anlamlısı olan "habs" kelimesini ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakıf

 Vakıa Suresi

Vakıa suresi Kur'an-ı Kerîm'in elli altıncı sûresi. Doksan altı ayet, bin ikiyüz yetmiş sekiz kelime ve yedi bin elli üç harftir. Bazı alimler bu sûrenin doksan yedi ve diğer bazı alimler de doksan dokuz ayet olduğunu söylemişlerdir. Fasılası lam, elif, be, dal, mim, nun ve he harfleridir. Vakıa sûresi Mekke'de nazil olmuştur. Seksen bir ve seksen ikinci ayetlerinin Medine'de nazil olduğu rivayet edilmektedir. Rahman sûresi ile kuvvetli bir bağı vardır. Adını, birinci ayetteki vakıa kelimesinden almıştır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'n Dili, İstanbul 1971, VII, 4699). Vakıa, olay, savaş, çarpışma ve bela demektir. Ayette ise, kıyamet olayı, sayhası, hadisesi anlamındadır. ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakıa Suresi

 Vakit

Vakit Arapça "vekate-yekıtu" fiilinden "vakt" mastarı vakit koymak, vakit tayin etmek demektir. Vakt bir isim olarak vakit, zaman, süreç anlamına gelir. Çoğulu "evkat" tır. Vakit bazı ibadetlerin yükümlünün üzerine farz olması için bir sebeptir. Vakit girmedikçe farz da meydana gelmez. Mesela Ramazan ayının girmesi orucun farz olmasına sebeptir. Hadiste, " Ramazan hilalini görünce oruç tutunuz, Şevval hilalini görünce de oruç yeyiniz" (Buharî, Savm, II; Müslim, Sıyam, 4,18) buyurulur. Diğer yandan Kur'an-ı Kerîm'de; "Sizden kim Ramazan ayına yetişirse, onu oruçlu geçirsin" (el-Bakara, 2/185) buyurularak, farz olan orucun vakti belirlenmiştir. Diğer yandan günlük tutulan orucun da kendi vakti, ikinci fecirden güneşin batmasına kadar ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakit

 Vakfiye

Vakfiye Herhangi bir malı vakfeden (vakıf) tarafından, vakfın idaresi ile ilgili hazırlanmış nizamname. Vakıf senedi de denilen vakfiyeler, kadılık siciline işlendikten sonra kesinleşirdi. Tarih boyunca vakfiyeler, taş, deri ve kağıt gibi yazı için el-verişli bulunan şeyler üzerine yazılarak günümüze kadar gelmişlerdir. Şayet vakfın mevzuu bir bina ise, bazan vakfiyenin özeti, binanın duvarlarından birine kazılırdı. Nitekim Türkçe ilk vakfiye olan Germiyanoğlu Yakub Bey (öl. 1428) vakfiyesinin taş üzerine yazıldığım görüyoruz (Ziya Kazıcı, İslamî ve Sosyal açıdan Vakıflar, İstanbul 1985, 39). Tarihî açıdan bakıldığı zaman vakfiyeler büyük bir önem arzederler. Çünkü bunlar, bize milletin muayyen bir zamanındaki hayat ve kültürüne ait muhtelif olayları ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakfiye

 Vakfe

Vakfe Vakfe, şüphe, yaya sarılan sinir. Haccın bir rüknü. Bir fıkıh terimi olarak; Arafat'ta arefe günü, güneşin zevalinden, kurban bayramı sabahı şafak sökünceye kadar, kısa bir süre de olsa durmak demektir. Bu duruşa "vukûf" denir. Hz. Peygamber, " Hac Arafat'tır" (Tirmizî, Tefsîru Sûre 2/22; Ebû Davud, Menasik, 68; İbn Mace, Menasik, 57) buyurmuştur. Bu yüzden vakfe yapamayan kimse haccı kaçırmış olur ve ertesi yıl yeniden hac yapar. Bugün belirli sınırlarla çevrelenen Arafat'ın her yeri vakfe yeridir. Hadiste, "Arafat'ın tamamı vakfe yeridir" (Müslim, Hacc,149; Ebû Davud, Savm, 5, Menasik, 56, 64) buyurulur. Ancak Urene vadisi, Şeytan vadisi olarak nitelendirilerek, vakfe yeri dışında ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakfe

 Vakar

Vakar Ağırbaşlı olma, temkinli davranma, mevki ve kişiliğin gereğini hakkı ile koruma, hafif meşrep olmama anlamında bir terim. Halk arasında ağırbaşlılık olarak bilinen vakar, sahibine hürmet duygulan kazandıran bir fazilettir. Vakarın kibre kaçmaması, hatta vakarlı birinin aynı zamanda mütevazi (alçak gönüllü) de olması gerekir. Bu iki huy birlikte bulunduğu zaman tam bir fazilet olur. "Rahman'ın öyle kulları vardır ki, onlar, yeryüzünde sükunetle (vakarla) yürürler" (Furkan, 25/63) ayeti ve Rasûlüllah (s.a.s)'in, cemaatle namaza başlanmış bile olsa, camiye gelenlerin koşarak acele etmemesini, vakar ve sükuneti elden bırakmamasını tavsiye eden hadisi (Buharî, Ezan, 21) her Müslümanda bulunması gereken vakarı ifade etmektedir. Peygamberimiz daima, hürmet ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vakar

 Vahy

Vahy Gizli konuşma, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, el-çi gönderme, acele etme, seslenme. Yüce Allah'ın vasıtasız olarak veya değişik vasıtalarla emirlerini peygamberlerine bildirmesi anlamında bir Kur'anî terim. "Vahiy" kelimesinin yukarıdaki anlamlarda kullanıldığına ait Kur'an-ı Kerîm'de bir çok örnek vardır. Bunlar şöylece sıralanabilir: "Zekeriyya mihraptan kavminin karşısına çıkıp sabah akşam rablerini tesbih etmelerini vahyetti" (Meryem, 11). Buradaki vahiy kelimesi ima etmek, işaret etmek anlamında kullanılmıştır; "Biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar birbirlerini aldatmak için süslü ve yaldızlı sözler vahyederler" (el-En'am, 6/112). Şeytanların birbirlerine vahyetmesi; fısıldama, gizli konuşma anlamlarında kullanılmaktadır; "Şeytanlar dostlarına sizinle mücadele ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vahy

 Vahiy Katipleri

Vahiy katipleri Rasûlüllah (s.a.s)'e vahyedilen ayetleri yazanlar, kaydedenler. Hz. Muhammed (s.a.s) İslam'ın ilk günlerinden itibaren vahiy katipleri ittihaz etmiş, inen ayetleri onlara yazdırmıştı. Tefsir usulü kaynaklarında verilen bilgilere göre, Kur'an'ın bir arada toplanması üç merhalede gerçekleşmiştir. Kur'an Hz. Muhammed (s.a.s)'in zamanında yazılmış, Hz. Ebu Bekir'in zamanında bir araya toplanmış ve Hz. Osman'ın zamanında da, kitap haline getirilerek çoğaltılmıştır. Zeyd b. Sabit, Kur'an'ı Hz. Muhammed (s.a.s)'in zamanında yazı ile kaydettiklerini haber vermiştir (ez-Zerkeşî el-Burhan fi Ulumi'l-Kur'an, Mısır 1972, I, 235). Hz. Muhammed (s.a.s) ümmî (okuma yazması olmayan) bir peygamber olduğu için, kendisine inen ayetleri okuma yazması olan sahabeye yazdırmış ve vahyi yazan ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vahiy Katipleri

 Vahdet-i

Vahdet-i  şuhud Görülenlerin birliği. Tasavvufta görülen her nesnede Allah'ı görmek. Vahdet-i vücud (varlık birliği) anlayışına karşı çıkan mutasavvıflar tarafından geliştirildi. Vahdet-i şuhud anlayışının temelinde varlık ile Allah'ın iki ayrı gerçeklik düzlemi oluşturduğu kabulü yatar. Vahdet-i şuhud, tasavvuftaki fena (Allah'ta yok oluş) durumuyla bağlantılıdır. Bu anlayışa göre zahir ve batın olmak üzere iki çeşit fena vardır. Zahiri fenada Allah, insana fiilleriyle tecelli eder. Bu tecelli sırasında insanın iradesi yok olur, ne kendisi, ne de başkası için bir hareket görebilir. Her fiil ve harekette Allah'ı görür. Batıni fenada ise, Allah insana sıfatlarıyla ya da zatıyla tecelli eder. Zahiri fenada Allah dışındaki varlıklar yok ...

Kategori : İslam Ansiklopedisi | Etiket: Vahdet-i