Öykü
ÖYKÜ
Tanım : Bir işi veya olayi az çok ayrintilariyla anlatma , aktarma veya böylece anlatilan olay manasina gelir . Edebiyatta , nesir halinde yazilan , merakli bir konusu , bir anlatiş düzeni ve etki birakacak bir sonu bulunan yazi demektir .
Ayrıca öykü almış veya alabilecek olması akla uygun gelecek olayları belli bir plan çerçevesi içinde anlatan , kısa hacimli bir edebiyat türüdür .
Öykü Hakkında Genel Bilgiler : Gözlem ya da tasarlama ürünü bir olayı anlatan yazı . Günümüzde öykü yerine hikaye sözcüğü kullanılmaktadır . Hikayenin Arapça da sözlük anlamı ‘bir sürü haberi nakil ve rivayet eylemek , bir nesneye benzemek , fiilen yahut kavlen taklit eylemek , bir kimseden bir söz nakleylemektir . Bu anlamda ‘anlatma , benzetme , tarih , destan , kıssa , masal , rivayet sözcükleri de karşılar . Genel olarak gerçek , ya da hayal ürünü olayların aktarılması biçiminde tanımlanan anlatı türünün bir dalı sayılmıştır .
Öykünün Öğeleri : Öyküyü oluşturan ögeler dört öbektir .
a ) Anlatıcı : Öykü , herşeyden önce bir görüntü , dünya görüntüsü , davranişlar , eylemler ve anlatma görüntüsü olarak belirir;ama bu görüntü , onu oluşturan söylemi , bir anlatma eylemine , yani yazarin yazisina bagli kalmaktan kurtarmaz . Gene bu öncelik geregi , söylem-görüntü bagimsiz ve yeterlidir . Dolayisiyla geçerliligin bütün kanitlarini taşimak zorundadir . Anlatanin çeşitli paradokslari öykünün vericisi kavraminda birleşir . Yazarla özdeşmiş olsun ya da olmasin bir anlaticinin bilincinde oldugu ya da olmadigi kişiler ve göndergeler düzeyinin ötesinde , betimleme , betimleme olabilmek için , kişisizlik arasindaki bölüşmeyi yansitmak zorundadir . Anlati , anlaticilik söyleyişin bu özelligi yok saydigi anda basit bir bildiri olur çikar . Bu durumda betimlemeden söz edemeyiz;taniklik , dünya üstüne açiklamali bir söylemdir . Öykü vericisinin kim oldugu bilinmese de , anlaticilik sözlerinde , söze dönüşecek biçimde algilanmalarina olanak veren bir özellik vardir .
b ) Olay ve Durum : Öyküde olay tektir . Öykü bir ömür bütününden kopmuş bir yaşama kesitidir , denilebilir . Bu hayat parçasinin öncesine ve sonrasini tasarlamak okuyucuya birakilmiştir . Öykü bir ‘ani yakalar , projektör gibi onun üstüne abanir , birden bire aydinlativerir . Bu yüzden öykünün baş ve son kisminda meçhuller bulunmaktadir . Öykücü , olayi seçer , seçmekle kalmayip onu ayrintilarindan koparir . Öykü insan ve toplum yaşantisinin en önemli , en etkili en anlamli zamanlarina bakar . Ayrica , öykücü hayat olaylarina ‘bakan , bu dikkatle de önemli anlari ‘gören kişidir .
c ) Kişi ve Karakter : Öyküde çok fazla kişi bulunmaz . Yaşatilan şahislarin çogu da öyle uzun uzun tanitilamaz . Etrafli portre çizimlerine ve karakter tahlillerine gidilmez . Portre veya karakterin , sadece olayla ilgili bariz bir tarafi anlatilsa yeter . O çizgisi , insan ruhunun veya diş olayin can alici püf noktasidir . Bir farkta rastladigimiz , kendi kendine konuşurken gördügümüz , ayni trende yolculuk yaptigimiz adam , pekala öykü kahramani olabilir . Çünkü öykücü , o kişiyi hiç de tanimak zorunda olmaksizin , göze çarpan bir yaniyla alacak , üst tarafini kendi tanimlayacaktir . Öykü , o insanin hayat ve gerçeginden çok öykücü de biraktigi etkiler ve izlenimlerle meydana gelecektir .
d ) Yer ve Zaman : Hayatın küçük bir kısmını , o da izlenimler halinde verdiğine göre , öykülerde çevrenin tek ve sınırlı olması gelir . Bir öykü bir şehirde geçiyorsa , öykü kahramanı o şehrin yalnız bir ( veya birkaç ) yerde bulunabilir . Yer , uzun tasvirlerle anlatılmaz . Kara kalem çizgilerle göz önüne getirilirse yeter .
Öykü bir zaman akışının anıdır . Söz gelişi öykücü , kahramanının hangi yaşta ve ne halde yakalamışsa zaman o zamandır . Kahramanın , bundan önce ne olduğu hesaba katılamaz . Her şey gibi zaman da , müddet de , öykü de anlatılmaktan ziyade sezdirilmiş olmalıdır .
3 . Öykü Türleri :
Öyküler çeşitli açilardan sinirlandirilabilir . Öyküyü oluşturan ögelerin düzenlenişi yönünden öyküler iki türdür .
1 . Olay Öyküsü :
Bütün sanat eserlerinde olduğu gibi öyküde de olay iki zıt gücün mücadelesi şeklinde tezahür eder . Bu mücadele şahıslar arasında olabileceği gibi , aynı şahısta da toplanabilirler . O zaman çatışma daha ziyade psikolojik bir muhteva kazanır . Olayın kendisini mühimseyen ve , onu öykü boyunca çeşitli yönleri ile irdeleyen öykü anlayışlaro olduğu gibi , olayı , önemseyen öykü anlayışları da vardır . İkinci tür öykü anlayışını benimseyenler daha ziyade anlatıma önem veren öykücülerdir . Kısa öykü mensur , genellikle muhayyile mahsulü veya gerçek bir olaya dayanmasıyla yazarın yeniden yorumladığı bir eserdir . Olayın veya olayların anlatılışı , karakterlerin düşünce ve davranışları ile bağıntılı bir biçimde ele alınır . Olaya dayanan öykülerin başlangıç , gelişme ve sonuç bölümlerinin belirlenmesi klasik öykü anlayışının bariz hususiyetidir .
2 . Durum/Kesit Öyküsü :
Konu planlamasına önem vermeyerek olayın herhangi bir yerinden başlayan , akış halinde yaşamaların bir anına ışık tutan , her gün rastlanan kişileri , bir duygu , ihtiras veya hareket halinde anlatan bir öykü türüdür . Ayrıca bu türde öykünün bitmesi ile herşey bitmiş olmaz , bize yeni ufuklar , yeni tasavvurlar açılır . Kişiler , tamamiyle tanıtılıp söylenmez , kişinin yaşama şartları çevre ve zaman bize anlatılmaktan fazla sezdirilir .
4 . Türk Edebiyatında Öykü :
Türkler arasında öykü geleneği çok eskidir . İlk yazıya geçirilmiş örnekler arasında Budist öğretisini işleyen öykü yer almaktadır . Bu gelenek Budizmden sonra İslamiyeti yaymak amacıyla yazılmış öğretici öykülerin kaleme alınmasına sebep olmuştur . Bu arada sözlü gelenekte halk öykücülüğü devam etmektedir . Bu türünün yazıya geçen ilk örnekleri XIV . , XV veya , XVI . a . da derlendiği tahmin edilen Dede Korkut öyküleri büyük bir önem taşır . Bunlar destanla öykü arasında mahalli yaşayıştan örnekler veren gerçekçi öykülerdir . Destandan sonra yerleşik medeniyete geçildiğinden halk öykülerinin bir kısmı , günlük hayattan gelen konuları geleneklik öykü düzenine sokarlar .
İslamiyetin kabulünden sonra Hint geleneği yanında Arap öykü geleneğinin de tesirine açılmış olan Türkler arasında bu dillerden yapılmış öykü tercümeleri yaygınlaşır . ( Kelile ve Dimne , Kırk Vezir , Tütiname , Kamilül-kelam , Binbir gece . . vb . ) .
Bu tercümelerin paralelinde ileride Divan edebiyatımızın mesnevi türünü olgunlaştıracak olan manzum öyküler yazılmaya başlanır . Tanzimat dönemine yaklaşıldığı sıralar da Süheylinin Süheyl-nadiri ( 1840 ) , Ziyaeddin Seyyid Yahyanın Gencine-i Hikmet ( 1848 ) i gibi eserler neşrolunur . Bunlar eski öykülerden tanınmış zatların başlarından geçen hadiselerden , tarih ve siyerden bahseden eserlerdir . Avrupai tarzda öyküye yaklaşan ve fakat Kıssadan hisse ( 1870 ) gibi eserlerinde eski hikaye geleneğini devam ettiren Ahmed Midhat Efendi , aynı zamanda yenileşmenin getirdiği fikirleri de telkin eder . İyi vakit geçirtirken okuyucusuna veya dinleyicisine bir şeyler öğretmek arzusundadır . A . Midhat Efendinin Letaif-i rivayat* ( 25 kitap 1870/93 ) tarzı kendisinden sonra gelen popüler yazarlar ( Ahmed Rasim , Hüseyin Rahmi Gürpınar ) tarafından devam ettirilir .
5 . Türk Edebiyatında Öykü :
Türkler arasında öykü geleneği çok eskidir . İlk yazıya geçirilmiş örnekler arasında Budist öğretisini işleyen öykü yer almaktadır . Bu gelenek Budizmden sonra İslamiyeti yaymak amacıyla yazılmış öğretici öykülerin kaleme alınmasına sebep olmuştur . Bu arada sözlü gelenekte halk öykücülüğü devam etmektedir . Bu türünün yazıya geçen ilk örnekleri XIV . , XV veya , XVI . a . da derlendiği tahmin edilen Dede Korkut öyküleri büyük bir önem taşır . Bunlar destanla öykü arasında mahalli yaşayıştan örnekler veren gerçekçi öykülerdir . Destandan sonra yerleşik medeniyete geçildiğinden halk öykülerinin bir kısmı , günlük hayattan gelen konuları geleneklik öykü düzenine sokarlar .
İslamiyetin kabulünden sonra Hint geleneği yanında Arap öykü geleneğinin de tesirine açılmış olan Türkler arasında bu dillerden yapılmış öykü tercümeleri yaygınlaşır . ( Kelile ve Dimne , Kırk Vezir , Tütiname , Kamilül-kelam , Binbir gece . . vb . ) .
Bu tercümelerin paralelinde ileride Divan edebiyatımızın mesnevi türünü olgunlaştıracak olan manzum öyküler yazılmaya başlanır . Tanzimat dönemine yaklaşıldığı sıralar da Süheylinin Süheyl-nadiri ( 1840 ) , Ziyaeddin Seyyid Yahyanın Gencine-i Hikmet ( 1848 ) i gibi eserler neşrolunur . Bunlar eski öykülerden tanınmış zatların başlarından geçen hadiselerden , tarih ve siyerden bahseden eserlerdir . Avrupai tarzda öyküye yaklaşan ve fakat Kıssadan hisse ( 1870 ) gibi eserlerinde eski hikaye geleneğini devam ettiren Ahmed Midhat Efendi , aynı zamanda yenileşmenin getirdiği fikirleri de telkin eder . İyi vakit geçirtirken okuyucusuna veya dinleyicisine bir şeyler öğretmek arzusundadır . A . Midhat Efendinin Letaif-i rivayat* ( 25 kitap 1870/93 ) tarzı kendisinden sonra gelen popüler yazarlar ( Ahmed Rasim , Hüseyin Rahmi Gürpınar ) tarafından devam ettirilir .
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.