Arıyet
Arıyet
Geçici olarak, vadesiz alınan yahut verilen
şey, ödünç.
Ariyet veya ariyyet, emanet verilen şeye veya
ariyet akdine ait bir isimdir. "Are" fiilinden alınmış
olup, mastarı gidip-gelmek demektir. Teavür' den geldiği de söylenmektedir.
Emanet bir şey istemek ar ve ayıp olduğu için "ar"
kelimesine nisbet edilmiştir. Ancak Hz. Peygamber de ariyet aldığı
için, bu akdin ayıp bir iş olmadığı söylenmiştir
(el-Mu'cemü'l- Vasît, I-II, s. 642; es-Serahsî, el-Mebsût, XI, 133;
İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr, VII, 99 vd.; İbn Abidîn,
Reddü'l-Muhtar, IV, 524).
Es-Serahsî ve Malikiler ariyet vermeyi şöyle
tarif ederler: "Ariyet akdi, yararlanmayı bir bedel
olmaksızın temlîk etmektir." Şafiî ve Hanbelîlerin
tarifi ise şöyledir: "Ariyet akdi, yararlanmayı bedelsiz
olarak mübah kılmaktır." Yine ariyet, bir malın
birine meccanen, yani herhangi bir bedel almaksızın ve geri
alınmak üzere temlîk olunmasıdır. (es-Serahsî, a.g.e.,
XI, 133; el-Mevsılî, el-İhtiyar, III, 55; Bilmen, Istılahat-ı
Fıkhıyye Kamusu, IV, 144, 145).
Buna göre, ariyet akdi, bir maldan meccanen
yararlanmayı sağlayan bir akittir.
Ariyet akdinin meşrû oluşu Kitap, Sünnet
ve İcma delillerine dayanır.
Kur'an-ı Kerim'de doğrudan ariyet akdinden
söz eden bir ayet yoktur. Ancak karşılıklı
yardımlaşmayı teşvik eden,
yardımlaşmayı engelleyenleri kötüleyen ayetler bu akdi de
kapsamına alır.
Ayetlerde: "İyilik ve takva üzerine yardımlaşın,
günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın"
(el-Maide, 5/2); "Onlar zekatı da menederler" (Maûn,
107/7) buyurulur. Zekat olarak ifade edilen "maûn" çeşitli
tefsirlerde kap-kacak, çanak-çömlek, iğne, balta, kova, su,
ateş ve tuz gibi ariyet olarak verilmesi adet olan şeylerdir (Hafîdu
İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, Mısır (t.y), II,
359). Bu iki ayet, insanların muhtaç oldukları şeyleri
birbirine ariyet yoluyla vererek ihtiyaçlarını gidermelerini
öngörmektedir. Bu mendûb bir ameldir.
Resulullah (s.a.s.), Ebû Talha'dan emanet olarak bir
at aldı ve ona bindi (Buharî, Müslim, Enes b. Malik'ten, Ahmed b.
Hanbel, eş-Şevkanî, Neylü'l-Evtar, V, 299). Başka bir
hadiste şöyle buyurulmuştur: "Hz. Peygamber Huneyn gününde
Safvan b. Ümeyye'den bir zırhı emanet olarak aldı. Bunun
üzerine Safvan şöyle dedi: "Bunu gasp olarak mı
aldınız ya Muhammed." "Resûlullah (s.a.s.): Hayır,
tazmin edilecek bir ariyet olarak aldım. " buyurdu. " (Ebû
Davud, Nesaî, Ahmed b. Hanbel, Zeylaî, Nasbü'r-Raye, IV, 116; eş-Şevkanî,
Neylü'l-Evtar, V, 299)
Hanefilere göre ariyet akdinin rüknü, malın
sahibinin icab (teklif)ından ibarettir. Ariyeti alanın kabûlü
ise istihsana göre bir rükün olmayıp, kıyasa göre rükün
sayılır (el-Kasanî, a.g.e, VI, 214).
Ariyet akdinin şartları: a) Ariyet verenin
akil (akıllı) olması gerekir. Hanefilere göre bülûğ
şartı yoktur. Diğer fakihlere göre ise, ariyet verenin
teberrua ehil olması gerekir. b) Ariyet isteyenin kabzı.
Çünkü bu, bir teberrû akdidir. Ariyet hükmü, hibede olduğu
gibi kabzsız sabit olmaz. c) Ariyet verilen şeyden istihlak
edilmeksizin yararlanmanın mümkün olması (el-Kasanî, a.g.e,
VI, 214; Vehb ez-Zühaylî, el-Fıkhu 'I-İslamî ve Edilletühu,
V, 56-57)
İslam alimleri ev, arazi, elbise, hayvan, nakil
aracı gibi devam etmesiyle birlikte kendisinden yararlanmak mümkün
olan her şeyde ariyet akdinin geçerli olduğunu kabul ederler.
Harbîye silah ve atı; mümin olmayana mushafı
ve bu nitelikteki kitabı ariyet olarak vermek haramdır (es-Şirazî,
el-Mühezzeb, I, 363).
Ariyet akdi mutlak ve mukayyed olmak üzere iki kısma
ayrılır: 1) Mutlak ariyet: Bir kimsenin bir şeyi, bizzat
kendisinin mi yoksa başkasının mı
kullanacağı ve nasıl kullanılacağı gibi
hususları belirtmeden ariyet olarak almasıdır. Bir
hayvanı binmek veya yük yüklemek için aldığını
belirtmeden ariyet almak gibi. Bu durumda örfe göre sahibi imiş
gibi hareket edebilir (es-Serahsî, a.g.e, XI, 144; el Kasanî, a.g.e,
VI, 215; İbnü'l-Hümam, VII, 107; İbn Abidîn, a.g.e., VI,
527). 2) Mukayyed ariyet: Bu, süre ve yararlanma veya bunlardan birisi
hakkında kayıt konulmuş ariyettir. Burada mümkün olduğu
kadar kayda uyulur (el-Kasanî, a.g.e, VI, 215-216; İbnü'l-Hümam,
a.g.e., VII, 107 vd.; es-Serahsî, a.g.e., XI, 137 vd.)
Ariyet verenin borçları: Ariyet verilen
şeyi teslim etmek. Ariyet alanın aldığı
şeyden yararlanabilmesi için, malın kendisine teslim
edilmiş olması gerekir. Çünkü ariyet malı kullanmak ona
sahip olmayı gerektirir.
Faydalanmaya elverişli malı vermek. Bazı
mallardan yararlanma ancak istihlakla mümkün olur. Bunlar ölçü, tartı
veya sayıyla satılan misli şeylerdir. Nakit para,
buğday, şeker gibi. Bazı mallar tüketilmeksizin
yararlanmaya elverişlidir. Bu tür kullanım şekline "ariyet"
denir.
Yararlanmanın karşılıksız
olması. Ariyet veren kimse malı kullanandan ücret isteyemez. (Mecelle,
mad: 812) Eğer maldan yararlanma
karşılığında bir bedel sözkonusu olursa bu akde
"kira akdi" denir (es-Serahsî, a.g.e, XI, 133; İbn Rüşd,
a.g.e, II, 359; el-Mevsılî, el-İhtiyar, III, 55; Bilmen, a.g.e.,
IV, 144)
Ariyet verenin hakları: Ariyet verilen şeyi
geri isteme. İmam Ebû Hanîfe ve İmam Şafiî'ye göre
ariyet akdi her zaman feshi mümkün olan bir akittir. Ariyet veren
dilediği zaman verdiği şeyi geri isteyebilir (el-Kasanî,
a.g.e., VI, 216; Mecelle, madde: 807)
Ariyet verilen şeyin akde veya şeyin
niteliğine yahut tahsis maksadına uygun olarak
kullanılmasını istemek.
Ariyet alanın aldığı şeyi, mülk
sahibinin istemesi veya sürenin sona ermesi üzerine geri vermesi
gerekir. Ariyet malı belirlenen şartlara veya örfe göre
kullanmak; bu konuda sınırı aşmamak gereklidir.
Ariyet verilen şeyin koruma ve bakım masraflarını
ariyet alanın karşılaması asıldır. Bu
malı kendi mülkü gibi koruması gerekir.
Ariyet alanın, emanet malı
aşırı bir şekilde kullanması ve bu yüzden telef
olması halinde, bedelini ödemesi gerekir (Mecelle, madde: 814) Mal
sahibi emaneti geri istediği halde, ariyet alan vermez ve bu arada
telef olursa yine bedelini öder (es-Serahsî, a.g.e., XI, 143;
el-Kasanî, a.g.e, VI, 216; el-Fetava'l-Hindiyye, VI, 215). Hadiste:
"El, aldığı şeyden onu geri verinceye kadar
sorumludur " (Ebû Davud, Büyû, 88; İbn Mace, Sadakat, 5;
A.b. Hanbel, V, 8, 13)
Ariyet şeyin izinsiz olarak üçüncü kişiye
verilip zayi olması da bedelin ödenmesini gerektirir (es-Serahsî,
a.g.e., XI, 144)
Şu durumlarda ariyeti tazmin gerekmez: Normal
olarak kullanılırken zayi olan ariyet. Ariyet, ariyet alanın
elinde emanet hükümlerine tabidir. Emanet, kasıt veya ihmal
olmadıkça tazmin edilmez. (Mecelle, madde: 813) Kullanma şekli
sınırlandırılmış ariyette sınırı
aşmaksızın kullanmaktan dolayı mal zayi olsa bedelin
ödenmesi gerekmez. Kullanma için şart konulmamışsa bu
konuda örfe uyulur (İbn Rüşd, a.g.e, II, 360).
Ariyet akdi, ariyet verenin malı geri istemesi
veya taraflardan birisinin vefat etmesi yahut da kullanma süresinin
bitmesiyle sona erer. (es-Serahsî, a.g.e., XI, 143; el-Kasanî, VI,
215; Bilmen, a.g.e, IV, 198, 201)
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.