Besmele
Besmele
"Bismi'llahi'r-rahmani'r-rahîym"
sözünün kısaltılmış şekli. Hayırlı
ve helal bir işe başlarken, Allah Teala'nın
adını anmak ve bu adla işe başlamak anlamına
gelir. İslamiyet'ten önce Araplar, herhangi bir işe
başlarken, bağlı bulundukları ilahlarının
adlarını anarak başlarlar, mesela, Bismi'l-Lat (Lat'ın
ismiyle), Bismi'l-Uzza (Uzza'nın ismiyle) derlerdi. Her kavimde buna
benzer sözlerin kullanıldığı ve mesela bir
hizmetlinin, amirinin verdiği bir emri yerine getirirken,
"Bunu falanın adına yapıyorum"
demesi adettendir.
Resulullah (s.a.s.), İslam dinini tebliğ
etmeğe başladıktan sonra, cahiliye Arapları'nın
kullandığı sözü değiştirmiş ve, "Ey
Allah'ım, senin adınla" anlamına gelen, "Bismike
Allahümme" ve "Allah'ın adıyla" anlamına
gelen, "Bismillahi" sözlerini kullanmıştır.
Ancak Kur'an-ı Kerîm'de Neml suresinin otuzuncu ayeti nazil olduktan
sonra besmele son şeklini almıştır. Bu ayette Süleyman
(a.s.) tarafından yazılan bir mektup söz konusudur. Mektupta
"Bu mektup Süleymandan'dır ve Rahman, Rahim olan Allah'ın
adıyla başlamaktadır." denilmektedir. Kısaca
besmele dediğimiz ve "Rahman, Rahim olan Allah'ın
adıyla" anlamına gelen Bismi'llahi'r-Rahmani'r-Rahim'in
Kur'aan-ı Kerîm'den bir ayet, yahut bir ayetin bir kısmı
olduğu anlaşılmaktadır.
"İşime, Rahman ve Rahim olan
Allah'ın adıyla başlıyorum. O'nun emriyle ve O'nun için
bu işin başındayım ve O'nun adına teşebbüste
bulunuyorum, O'nun emriyle yapıyorum. Çünkü bu başladığım
işin tamamlanmasında gerekli olan kuvvet ve kudret O'rıun
tarafından bana verilmiştir ve O'ndandır. O bana bu kuvvet
ve kudreti vermezse ben bu işi tamamlayamam."
Helal ve hayırlı bir işe başlarken,
Allah'ın adını anmak, her müslümanın üzerinde
titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur'an-ı Kerîm'de
buna işaret eden pek çok emirler, vardır.
"Atalarınızı
andığınız gibi, hatta daha çok Allah'ı anın.
" (el-Bakara, 2/200).
"Namazlarınızı kıldıktan
sonra, ayakta otururken ve yanlarınızın üzerinde iken
Allah'ı anın. " (en-Nisa, 4/103).
"Rabbı'nın adını an. İhlas
ile O'na yönel. " (el-Müzzemmil, 73/8)
"Rabbı'nın adını sabah
akşam an" (İnsan, 76/25).
Resulullah (s.a.s.)'den nakledilen bir hadîsde şöyle
denilmiştir: "Bismillah ile haşlamayan her ciddi iş
noksandır. "
Besmele, Neml suresinde bir ayet olmasına
rağmen, gerek Fatiha suresinin, gerek diğer surelerin
başındaki "besmele"lerin, o surelerden bir ayet olup
olmadığı konusunda değişik görüşler ileri
sürülmüştür. Hatırlanacağı üzere Fatiha suresi başındaki
besmele, surenin bir ayetidir. Bu, diğer surelerin
başındaki besmele gibi değildir. Berae suresi
dışındaki diğer bütün sureler ise besmele ile başlar.
Fatiha suresinin ilk ayetinin besmele olduğunu kabul eden Şafiî
mezhebi alimleri ayrı bir besmeleyi öteki surelerde de kabul etmez
ve sure başlarındaki besmeleyi sureden sayarlar.
Bilindiği gibi, bugün müslümanların
ellerinde bulunan mushaflar, Hz. Osman b. Affan (r.a.) zamanında
yazılan, sonra çoğaltılarak çeşitli vilayetlere gönderilen
nüshaların kopyasıdır. Bu nüshalarda Berae suresi dışındaki
bütün surelerin başına besmele yazılmıştır.
Hz. Osman'ın (r.a.) bu işi yaparken, şüphesiz, ne yaptığını
çok iyi bildiği ve yazılan mushaf nüshalarına herhangi
bir sözün girmemesi için büyük dikkat ve titizlik gösterdiği
muhakkaktır. İşte bu görüşten hareketle sure
başlarına yazılan besmelenin, ilgili oldukları
surelerden bir ayet olması düşünülebilir. Nitekim İmam
Şafiî, bu görüşe kani olarak, Fatiha suresi başındaki
besmelenin bu sureden bir ayet olduğunu söylemiş ve namazda
okunmasını farz saymıştır. Diğer sureler
hakkında ise, kendisinden, bir defasında, besmelenin surelerden
bir ayet olduğu, bir defasında da olmadığı
tarzında iki değişik rivayet mevcuttur.
Hanefilere göre, besmelenin mushafta yazılmış
olması, onun Kur'an' dan olduğunu işaret eder. Ancak
namazda, Fatiha suresinin başında okurken, Fatiha gibi cehren (sesli)
okunmaması, besmelenin Kur'an'dan bir ayet
olmadığını gösterir. Diğer surelerin
başında yer alan besmeleler de böyledir. O halde her sure başındaki
besmele, Kur'an'dan bir ayet olsa bile, başında bulunduğu
sureden bir ayet değildir. Sadece surelerin arasını
ayırmak için, teker teker indirilmiştir.
İmam Malik'in bu konudaki görüşü diğerlerinden
farklıdır. O'na göre, sure başlarındaki besmele,
Kur'an' dan değildir. Bununla beraber yeni bir sureye başlarken
her işte olduğu gibi, başlama alameti olarak yazılmıştır.
Bu sebepledir ki İmam Malik, farz namazlarda, Fatiha'dan önce
besmelenin cehren okunmasına karşıdır. Aynı
şekilde o, sessiz (sırren) okunmasını da meneder.
Bismillahi'r-rahmani'r-rahim sözü dört kelimeden oluşan
bir cümledir. Bunlar: İsim, Allah, Rahman, Rahim kelimeleridir.
Ancak isim kelimesinin başına bir "b" harfi
getirilmiştir. Bu harf, kendinden önce var olduğu düşünülen
bir fiile, sonraki cümleyi bağlamak için kullanılmıştır.
'b' harfinden önce var sayılan fiil başlarım, 'okurum', 'yaparım'
olabileceği gibi 'başla', 'oku', 'yap' şeklinde emir de
olabilir. Buna göre besmele, bu fiillerden birisinin var kabul
edilmesiyle beş kelimeden meydana gelmiş olur.
"(Rahim) ve (Rahman) olan Allah'ın
adıyla başlarım" gibi
Besmeledeki ilk kelime olarak görülen isim, bir
hususa işaret etmek üzere konulmuş addır. Ahmet, Ali,
ağaç, su gibi isimler, özel isim ve cins ismi olmak üzere iki kısımdır.
Şahıs isimleri ile yer veya şehir isimleri özel isimdirler.
Bu isimler kimin adı ise, hangi yer, şehir, kurumu belirtiyorsa
başkalarında bulunmayan, kendilerine özgü özellikleri vardır.
Buna karşılık, tahta,masa,ağaç,insan gibi isimler
cins ismidirler. Genel bir anlam belirtirler. Bu sebeple "Ahmet"
denildiği zaman, onun insan olduğu anlaşılır.
Çünkü Ahmet, insan cinsi içinde yer alır. Fakat insan
denildiği zaman mutlaka Ahmet anlaşılmaz. Çünkü
Ahmet'ten başka insanlar da vardır.
Özel isim olan Ahmet kelimesi ile, cins isim olan
insan kelimesi arasındaki bu farklılık, Ahmet'in her
insanda müşterek olan sıfatlarla tarifini imkansız
kılar. Mesela Ahmet, iki eli ve kulağı olan, iki göze ve
bir buruna sahip bulunan kimsedir demekle tarif edilmez. Çünkü bunlar,
her insanda bulunan uzuvlardır. Bu sebepledir ki, bir kişiye
veya bir şeye and olarak verilen özel isim, sadece ona hastır.
Ve onu diğer benzerlerinden ayıran özelliklerin alametidir.
Yine bu sebeple özel isimlerin eş anlamlısı aranmaz.
Başka bir kelimeye tercemesi yapılmaz.
Besmele'de yer alan ikinci kelime Allah ismidir. Allah,
kendine has doksandokuz sıfatı olan zatın yüce ismidir.
Gerçek mabudun adıdır ve özel ismidir. Allah Teala'nın
kendine has sıfatlarından bazılarını,
Kur'an-ı Kerîm'in aşağıdaki birkaç ayetine işaret
ederek gösterebiliriz.
"O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilah
yok'tur. O, gizliyi de aşikarı da bilendir. O, esirgeyen,
bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki O'ndan
başka ilah yoktur. Hükümrandır. Mukaddestir, selamdır,
mümindir, müheymindir, azizdir, cebbardır. Allah müşriklerin
ortak koşmasından münezzehtir. O öyle Allah'tır ki,
yaratan, yarattıklarına şekil verendir. En güzel isimler
O'nundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbih eder. O, hüküm
ve hikmet sahibidir. " (el-Haşr, 59/22-24)
İşte Allah, bazılarını
işaret ettiğimiz bu ve buna benzer, üstün sıfatları
zatında toplamaktadır.
Besmele'de yer alan üçüncü kelime, 'Rahman'
kelimesidir. Bu kelime kendinden önce ismi zikredilen yüce zatın
sıfatıdır. Yani Allah Teala'nın
sıfatıdır. Rahman kelimesi, rahmet kelimesinden türetilmiştir.
Rahmet, sözlükte, insan kalbinin bir kimseye acıma ile birlikte
meydana gelen bir yakınlık duygusudur ki, bu acıma ile
yakınlığın artması ve şiddet kazanması
halinde, o kimseye karşı fiilî yardıma dönüşür. Bu
sebepledir ki, o kimse hakkında 'çok merhametli' denir. Ancak
insandaki bu merhamet duygusunu, Allah Teala'nın merhametini
arılamakta bir ölçü olarak kullanmamız mümkün değildir.
Çünkü insandaki merhamet duygusu geçici bir haldir. Ancak bir üzülme
ve acıma neticesinde ortaya çıkar. Üzülme ve acımanın
ortadan kalkması ile merhamet duygusunun da yok olduğu görülür.
Allah Teala ise üzülme ve ani olan, sönüp geçen acıma
duygusundan münezzehtir. Acıma kelimesindeki insanî haslet
geçicidir. Allah Teala bu geçici hasletlerden münezzehtir. Bu sebeple
Allah Teala'nın rahmeti, kullarının merhametiyle
kıyas olunamıyacak bir üstünlük arzeder ve ezelden ebede,
eser ve neticesi nimetler ve bağışlar olarak ortaya çıkan
sonsuz bir merhameti gösterir.
İlahi rahmetin ezelden ebede sonsuzluğu,
Allah Teala'nın zatına has olan, zatıyla birlikte kadîm
olan irade sıfatının bir sonucudur. Bu kulları için
daima hayrı murat ettiğini gösterir.
Allah Teala'nın iradesi, olabilecek veya
olmayabilecek her şeyi, irade sıfatının taalluku ile
dilediği zamanda ve dilediği şekilde yapması veya
yapmaması anlamına gelir. Bir şeyi yapmasında veya
yapmamasında, O'nun iradesine dışarıdan tesir edecek,
yapmaya zorlayacak veya yapmamaktan vazgeçirecek hiç bir güç yoktur.
Allah Teala'nın bu sıfatı, O'nun zatına has bir
sıfat olması dolayısıyla, zatıyla kaim ve kadîm
bir sıfattır. İşte ilahî rahmet, böyle bir sıfatın
insanların hayrına, yahut iyiliğine ortaya çıkmasını
gösterir.
Allah Teala'nın bütün alemleri, canlı
cansız bütün varlıkları iradesiyle yaratması,
yaşayışlarını sürdürebilmeleri için çeşit
çeşit rızıklar vermesi, bunlar arasında insana
ayrı bir mertebe vererek, onu akıl, duygu ve düşünce ile
diğerlerinin üstüne çıkarması, kısacası, her
şeyi yerli yerinde sevk ve idare etmesi, O'nun sonsuz rahmetinin bir
neticesidir.
Rahman, yukarıda da işaret edildiği
gibi, rahmet kelimesinden türemiş olup, son derece merhametli, çok
rahmet sahibi anlamlarına gelen bir sıfattır. Ancak bu
sıfat, ezelî ve ebedî bir rahmeti işaret ettiği için
hiç kimse hakkında kullanılmamış, yalnız Allah
Teala'ya tahsis edilmiştir.
Rahman kelimesinin diğer bir özelliği de
Kur'an-ı Kerîm'de, Allah ismi makamında özel bir isim olarak
kullanılmış olmasıdır.
"İster Allah diye çağırın,
ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız,
en güzel isimler O'nundur. " (el-İsra, 17/110).
"Senden evvel gönderdiğimiz resullerimizden
sor: Biz, Rahman'dan başkasını ilahlar yapmış
mıyız?" (ez-Zuhruf, 43/45).
"Sen ancak Kur'an'a uyan ve görmeden Rahman'dan
korkan kimseleri korkutacaksın. " (Yasin, 36/1 I ).
"(Cennet), görmeden Rahman'dan korkan ve (O'nun
taatına) yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere hastır.
" (Kaf 50/33).
"Ey babam, şeytana tapma, Çünkü
şeytan Rahman'a çok asi olmuştur. " (Meryem, 19/45).
"Rahman'ın yaratışında hiç
bir düzensizlik göremezsin." (Mülk, 67/3).
Mealleri zikredilen bu ve sayıları elliye
varan diğer ayetlerde Rahman' kelimesinin Allah'a has ve Allah ismine
eşit bir anlamda nasıl kullanıldığı açıkça
görülmektedir. Bu sebepledir ki, Rahman özel bir isimdir. Ve diğer
özel isimler gibi herhangi bir dile terceme edilemez.
Besmele'de de görüldüğü gibi, Rahman kelimesi,
Allah Teala'nın sıfatı olması ve ezelden ebede O'nun
sonsuz rahmetine delalet etmesi dolayısıyla, kapsamı
geneldir. Yani gözle görülsün veya görülmesin, yoktan var edilmiş
veya yaratılmış her ne varsa, hepsi de Rahman'ın eseri
neticesidir. Bu rahmetin dışında kalmış hiç bir
varlık düşünülemez. Bu bakımdan her şeyin vücut
buluşu, ortaya çıkışı, veya
yaratılışı kesbî değil, vehbîdir, iradî değil
cebrîdir, Rahman'ın eseridir. İşte bundan
dolayıdır ki "Allah Teala, dünya ve ahiretin Rahmanı'dır"
denilmiştir.
Allah Teala, hiç bir şeyi sebepsiz ve
kıymetsiz yaratmamış, yarattıklarını
başı boş bırakmamıştır. Rahmet-i
Rahman'ın bir eseri olarak insanı yarattığı
zaman, ona kendi iradesinden bir de irade ihsan etmiş; böylece insanın
kendi irade ve ihtiyariyle çalışıp kazanmasını
ve değişip gelişmesini sağlayacak yolu göstermiştir.
Zira insana çalışmakla tembelliği, ilim ile cehaleti, hak
ile haksızlığı, adalet ile zulmü, şükür ile
nankörlüğü, itaat ile isyanı, iman ile küfrü, kendisini
dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak doğru yol ile hüsrana
götürecek eğri yolu biribirinden ayırt etmesini
sağlıyacak bir akıl vermiş; aklını
kullanıp doğru yolu bulana rahmetini
artıracağını; akılsız davranıp
eğri yolu seçeni bu rahmetten mahrum bırakacağını,
üstelik akılsızlığının cezasını
çok ağır bir şekilde ödeteceğini bildirmiştir.
İşte, Allah Teala'nın, Rahman
sıfatının bir eseri olarak, alim, cahil, çalışkan,
tembel, haklı, haksız, adil, zalim, mutî, asi, mümin, kafir
ayırımı yapmadan herkese ve her yarattığına
teşmil ettiği rahmetine ilave olarak; sadece, alime, çalışana,
haklıya, adile, mutîye, mümine hasılı kendi iradelerini
Allah'ın iradesiyle ahenk içerisinde tutabilen herkese ihsan ederken
diğerlerini mahrum bıraktığı rahmeti, O'nun Rahîm
sıfatının icabıdır. Bu Rahîm sıfatı,
besmelenin dördüncü kelimesi olarak yer almıştır. O
halde bunu kısaca ifade etmek gerekirse; başlangıçta çalışana
ve çalışmayana bakmadan, onu vücuda getirerek öylece idare
etmek, Allah Teala'nin Rahman sıfatının eseri iken,
sonradan çalışana çalıştığının
semeresini vermek de O'nun Rahîm sıfatının sonucudur. Bir
başka ifadeyle denebilir ki, insan istese de istemese de, kendisine vücut
verilmiş ve bunun bekası için gerekli nimetler ihsan edilmiştir.
Bu, ezelden ebede Rahman olan Allah Teala'nın rahmetidir. Fakat
insan, Allah Teala'nın irade ve ihtiyarını temsil etmek
ve O'na yakınlaşarak rızasını kazanmak için
yaratılmıştır. Bunun için kendisine irade ve akıl
verilmiştir. Bunları doğru yolda kullanarak
rızasını kazanan insan, Allah Teala'nın mükafatına
nail olur. Doğru yoldan sapan ise bundan mahrum olur. Bu da Cenab-ı
Hakk'ın Rahîm sıfatından yayılan rahmetidir. Bu
sebeple denilir ki "Allah Teala, ahiretin Rahîmidir. Yani ahiret
günü bütün müminlere rahmeti ile muamele eder."
Allah Teala'nın Rahman sıfatı,
kendisine has zat sıfatı olduğu halde; Rahim
sıfatı, kendi iç güdüleri veya iradeleriyle hareket eden
yaratıklara bir nebze olsun bahşedilmiş bir
sıfattır. İnsanların kendi yavrularına veya
biribirlerine besledikleri şefkat ve merhamet dolu yardım
duygusu, yahut bir kuşun, yavrusu başında kanat çırpışı,
sahip oldukları bu rahîm sıfatının bir eseridir.
Bundan dolayı insanın, Allah Teala'nın zatına has
olan Rahman sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olmadığı
halde rahîm sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olabilir.
Nitekim bir kimse hakkında çok merhametli anlamına rahîm
denilmesi bundandır.
Şamil İA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.