Bey' Bı'l-vefa
Bey' bı'l-vefa
Vefa yoluyla satım akdi yapmak; bir malı,
satış bedelini iade edince geri almak üzere bir kimseye bir
para veya borç karşılığında geçici olarak
satmak. Satıcı semeni geri verince veya borcunu ödeyince, alıcı
satın almış olduğu şeyi geri verir. Böyle bir
akit, alıcının maldan yararlanabilmesi dikkate
alınırsa sahih satım akdi; tarafların akdi
feshedebilme yetkilerine bakınca da fasid satım akdi
niteliğindedir. Alıcı, vefa yoluyla satın
aldığı malı başkasına satamayacağı
cihetle de bu rehin hükmündedir ve bu rehin olma özelliği
üstündür. Fakîhlerin çoğu, bey bi'l-vefa şeklindeki
satım akdini caiz görmüşlerdir. (Bilmen, Istılahat-ı
Fıkhıyye Kamusu, VI, 126-127).
Bu muamele faizden kaçınmak ve borcu teminata
bağlamak amacıyla örfleşen bir satış
şeklidir. Burada satıcı, ileriki bir tarihte
satış bedelini geri vermeyi veya daha önceden kalma borcunu
ödemeyi; alıcı da buna karşılık malı iade
etmeyi taahhüt ettiği için akit bu adı almıştır.
Buna "Bey'u'l-Muamele", Mısır'da "Bey'u'l-Emane"
adı da verilmektedir.
Miladî XV. yüzyıl başlarında
yaşayan Şeyh Bedruddin Mahmûd (ö. 823/1420) "bey'
bi'l-vefa" tarzındaki satışın
başlangıcı hakkında şöyle der: Zamanımızda
ribadan korunmak için, bey'bi'l-vefa şeklindeki satış
örf haline gelmiştir. Bu, gerçekte bir rehin muamelesi olup, alıcı
mebîa malik olamaz ve malikin izni olmadıkça gelirinden de
yararlanamaz (Ali Efendi, Fetava, I, 300)
Vefa yoluyla satışta, taraflar tek
yanlı irade beyaniyle dilediği zaman akdi feshedebilir.
Alıcı, akit süresince mala malik olamaz. Satıcı her
an satış bedelini iade edip malı geri isteyebilir.
Alıcı da malı geri verip, parayı talep edebilir.
Tarafların sözleşmede belirlenen süreye uymaları da
gerekmez. Satışa konu olan mal rehin hükmünde olduğu için,
ne satıcı ve ne de alıcı diğerinin izni
olmadıkça malı başkasına satamaz. Bu hak
tarafların mirasçılarına da intikal eder. Ancak
taraflardan birisi, diğerinin izniyle satış yapabilir.
Rehnedenin izni bulununca, rehin bırakılan
şeyden rehin alanın yararlanması mümkün ve caizdir. Vefa
yoluyla satış da rehin niteliğinde olduğu için alıcının
bundan yararlanması mümkündür. Mecelle'yi şerheden Ali Haydar
Efendi bu konuda şöyle der:
"Mebi'in, yani vefaen satılan bir gayri
menkulün menfaatlerinden bir bölümü alıcıya ait olmak üzere
şart kılınsa, bu şarta riayet olunur." Çünkü
Mecelle'nin seksenüçüncü maddesinde:
"İmkan ölçüsünde, şer-i şerîfe
uygun bulunan şarta uymak gerekir" hükmü yer alır. Mesela,
vefaen satılan bir bağın üzümü, satıcı ile
alıcı arasında yarı yarıya paylaşılmak
üzere karşılıklı rıza ile mukavele olunsa, bu
mukaveleye göre amel edilmesi gerekir. Ancak, zikredilen menfaatlerin alıcıya
ait olması şart kılınmadığı halde
alıcı o menfaatleri izinsiz olarak istihlak etse, tazmin etmesi
gerekir. Çünkü alıcı vefaen satılan maldan meydana
gelen mahsule malik olamaz. Ancak satıcının mübah ve
helal kılmasıyla istihlak etmişse, satıcı bunu
alıcıya tazmin ettiremez. Mahsul alıcının haddi
aşması veya kusuru bulunmaksızın telef olsa tazmin
gerekmez. Ancak telef olan miktar kadar borçtan düşülür. (Ali
Haydar, Mecelle Şerhi, I, 664-667).
Borç para bulmaya veya bir borcu ertelemeye yönelik
bu gibi çareler Ebû Hanife ve İmam Şafiî'ye göre, yararlanma
akit sırasında şart koşulmaması kaydıyla,
caizdir.
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.