Edebü'l-kadi
Edebü'l-kadi
Bu tamlama "edeb" ve "kadı"
kelimelerinden oluşmuştur. "Edeb" kelimesi
insanın diğer insanlarla olan münasebetlerinde veya günlük
hayatında güzel ahlak ve vasıflara sahip olması manasına
gelir.
"Kadı" kelimesi de Arapça bir kelime
olup hakim veya diğer bir tanımla mahkemede taraflar
arasında hüküm veren kişiye denir. Buna göre edebü'l-kadı
tabiri, "mahkemede yargılama ve hüküm verme yetkisine sahip
olan bir hakimin, kişisel ve tüzel kişiliğinde
bulundurması gereken şartlar ve mahkemede adaleti hakim kılmak
suretiyle zulmü ve haksızlıkları kaldırmak ve
İslamî hükümleri korumak için izlenmesi gereken usuller"
şeklinde tarif edilebilir.
Fıkıh ve hadis kitaplarının hemen
hemen hepsinde bu veya bu konuları ihtiva eden bir başlık
bulunur ve bu başlık altında sözünü ettiğimiz
konular uzun uzun ele alınarak işlenir. Fakat ilgili konu her
zaman "edebü'l-kadı" şeklinde yer almaz. Mesela
el-Mavsîlî'nin el-İhtiyar'ında: "Kitabu Edebi'l Kadî"
şeklinde (bk, a.g.e., İstanbul 1980, II, 82); bazan aynı
konular, "Kitabü'l-Akdıye" (Ebû Davud, es-Sünen),
bazen "Kitabu'l-Ahkam" (el-Buharı, es-Sahîh,
İstanbul, 1401/1981, VIII, 104; et-Tirmizî, es-Sünen,
İstanbul, 1401/1981, III, 612...), bazen de Kitabü'l-Kada" (şeyhızade,
Mermeu'l-Enhur, İstanbul, 1301, II, 142) ve Kitabu'l Akdıyeti'l-Ahkam
(eş-Şevkanî, Neyızî'l-Evtar, Şerhu Münteka'l-Ahyar,
Kahire, VIII. cüz, s.255) başlıkları altında yer
alır.
Konu, bilhassa fıkıh kitaplarında
genellikle adaletli bir hakimlik görevinin, ibadetlerin ve farzların
en üstünü olduğu ve ilgili konudaki tartışmalara yer
verilerek başlar. Çünkü bazı hadislerde bu göreve talib
olmanın veya bu görevi elde etmek için aşırı bir
hırs içinde bulunmanın cezası haber verilmekte (Ebû
Davud, a.g.e. Akdiye, I; en-Nesaî, es-Sünen, Adabü'l-Kudat, 4;
Buhari, a.g.e., Ahkam, 7; eş-Şevkanî, a.g.e., VIII. cüz,
s.256 vd....), buna mukabil, bazı hadislerde de, adil davranabilen
bir hakimin faziletlerinden bahsedilmektedir (Buhari, a.g.e. Ahkam, 4;
et-Tirmizî, a.g.e., Ahkam, 1...) Bu tartışmalar, genellikle
kişinin ehliyetine göre, bu görevin farz ile haram arasında
değişen hükümler gerektirdiğine dair açıklamalarla
sona erer (el-Mavsılî, a.g.e., II, 82; Şeyhî-Zade, a.g.e.,
II. 143...). Tarihte, bilhassa İmam-ı Azam gibi birçok
İslam aliminin, tevkif edildiği hatta kırbaçlandığı
halde böyle bir göreve gelmek istemedikleri bilinmektedir. Bu alimlerin
sözkonusu görevden çekinmelerinin sebebi olarak da, bunların
işin mesuliyetinin idrakinde olmaları gösterilmiştir.
Daha sonra bu görevi adil bir şekilde yürütebilecek
kadılarda bulunması gereken şartlar sayılır. Bu
şartlar genelde şahitlik yapabilecek kişilerde aranan
şartlar olup, özelde ise akıllı, adil, dindar, anlayışlı,
İslam hukukuna tam vakıf, Kur'an'ı, Sünnet'i ve
Sahabenin görüşlerini bilen, ayrıca toplumun adetlerine
vukufiyet, insanda olması gereken hususiyetlerdir.
Kadı'nın bilhassa doğru sözlü olması; hilekar ve
rüşvet almayan bir şahsiyete sahip bulunması, her yönüyle
güvenilir, vakar ve şeref sahibi, dinin emir ve yasaklarına
uyan, güzel ahlaklı bir kişiliği temsil etmesi gerekir.
Ayrıca, müctehid olursa bu, kişinin kadılık görevine
daha layık olması demektir. Dolayısıyla tam cahil,
çocuk, köle, dilsiz, kör, tam sağır ve delinin kadı
olamayacağı belirtilir.
Kadılık görevinde erkek olmanın
şart olmadığı, bir bayanın da, şahitliği
kabul edilen konularda kadılık yapabileceği, dikkati çeken
diğer önemli bir meseledir (el-Mavsılî, a.g.e., II, 84; Bilmen,
a.g.e., VIII. 214).
Bu ve buna benzer şartlar açıklandıktan
sonra, kadılık makamına gelen kişinin
yapacağı ilk işlerden başlayarak mahkemede nasıl
davranacağı, taraflara nasıl hitap edeceği,
tutacağı siciller, hediye kabul etmemesi ile ilgili açıklamalar,
özel davetlere gidemeyeceği, hüküm verirken mahkemenin adaletle
sonuçlanmasına halel getirecek her durumdan kaçınılmasına
dair tembihler; mesela aç iken, öfkeli iken, uykusu ağır
basmış iken davaya başlamaması gerektiği
uyarıları yer alır. Ayrıca kadının, daima
yanında danışmanlık görevini yürütecek bilgili kişileri
bulundurmasının gerekliliğine de işaret edilir. Bir
yazıcının (katibin) de mutlaka mahkemede hazır
bulunmasının zaruretine de değinilir (İbn Abidin, Haşiye
Reddü'l-Muhtar, İstanbul, 1984, V, 360-460; el-Mavsılî, a.g.e.,
II, 85; Şeyhî-Zade, a.g.e., II, 148 vd.; Bilmen, a.g.e., VIII, 219
vd,).
Talat SAKALLI
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.