Ensar
Ensar
Mekke'den Medine'ye hicret ettikleri zaman (M. 622)
Peygamber efendimiz (s.a.s.) ve muhacirlere kucak açıp tüm
imkanlarıyla yardım eden Medineli müslümanlar.
Lûgat itibarıyla ensar, yardımcılar
demektir. Hz. Peygamber'e sağladıkları yardım
dolayısıyla kendilerine ensaru'n-nebî (Peygamber'in yardımcıları)
da denilir. Medineli müslümanlar için kullanılan bu tabir,
aslında onların durumunu belirten bir vasıf iken sonradan
bu kavmin, bu zümrenin adı haline gelip
ıstılahlaşmış, bu sebeple de kelimenin tekili
olan nasir (çok yardım eden) aynı mana için kullanılmamıştır.
Ensardan tek bir şahsı ifade etmek üzere ensarı; ensara
mensup kişiler için de bunun çoğulu olarak ensarivvûn
tabirleri kullanılır.
Ensar kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de Medineli
müslümanlara delalet etmek üzere iki yerde geçmekte (et-Tövbe,
9/100, 117) ve kendilerinden övgüyle bahsedilmektedir: "İlk
iman eden muhacirler ve ensar ile, iyilik yaparak onlara tabi olanlardan,
Allah razı oldu. Onlar da Allah'tan razı oldular. Allah, onlar için
altından ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır. Onlar, orada ebedî kalacaklardır.
İşte büyük kurtuluş budur" (et-Tövbe, 9/100).
Sahih hadis mecmualarında "Fadailü's-Sahabe",
"Menakibü'l-Ensar" gibi baslıklar altında ensar'ın
faziletine dair birçok sahih hadis toplanmıştır.
Ensar, Evs ve Hazrec olmak üzere Medineli iki kardeş
kabileden oluşur. Bunlardan Hazrec kabîlesinden altı
kişilik bir heyet aralarında yıllar boyunca süren ve son
defasında kaybettikleri muharebe ve düşmanlık
dolayısıyla, Evs'e karşı Kureyşlilerin
desteğini sağlamak maksadıyla Hz. Peygamber'in nübüvvetinin
11. senesinde Mekke'ye gelmiş, burada Peygamber Efendimizle
karşılaşarak O'nun tebliğ ve irşadları
neticesinde İslam'ı kabul etmiştir. Aralarındaki düşmanlığın
bu hak din sayesinde ortadan kalkıp eskisi gibi tekrar kardeş
haline gelecekleri ümidi ile Medine'ye dönüşlerinde İslam'ı
Evs kabilesine de tebliğ eden Hazreçliler, kendilerine katılan
Evs'lilerle birlikte nübüvvetin 12. ve 13. senelerinde Mekke'ye
temsilciler gönderip Hz. Peygamber'le görüşmüşler, I. ve II.
Akabe Bey'atleri'nde bulunmuşlardır. II. Akabe Bey'ati'nde,
kendi memleketlerine hicret ettikleri takdirde Mekkeli müslümanlar ve
Hz. Peygamber'i ve kendi canlarını, çoluk ve çocuklarını,
mallarını korudukları gibi koruyup onlara yardım
edeceklerine dair and içen Medineli müslümanlar, böylece hicrete ve
İslam tarihinde yeni bir dönemin açılmasına, İslam
Devleti'nin teşekkül etmesine vesile olmuşlardır.
Hz. Peygamber'in ve müslümanların Medine'ye
hicret etmesi üzerine canlarını ve mallarını İslam'a
adayıp Mekkeli müslümanlara gönülden kucak açan ve tüm
imkanlarıyla yardım eden Evs'liler ve Hazrec'liler, bu
gayretlerinin karşılığı olarak ensar veya
ensaru'n-nebî ismine layık görüldüler. Gerçekten onların
İslam'a ve müslümanlara yardımı her türlü takdirin,
hatta tahminin üstünde idi: Dinleri uğruna mal ve mülklerini, ev
ve barklarını, yurtlarını terkedip Medine'ye gelen muhacirûn'a
evlerini açmışlar, rızıklarına onları da
ortak etmişlerdi. Hicretin ilk senesinde Peygamber Efendimiz, muhacirûndan
bir şahsı ensardan bir kişiyle birer birer kardeş ilan
ettiği zaman ensar, muhacirûnu Medine'deki evlerine, bağ ve
bahçelerine, işlerine ortak etmişler, kan
bağının da üstünde eşsiz bir kardeşlik ve
dayanışma örneği göstermişlerdi: "Daha önceden
Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı
yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri
severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir
çekememezlik hissetmezler; kendileri zarûret içerisinde bulunsalar bile
onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından
korunabilmîş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir" (el-Haşr,
59/9).
Hz. Peygamber hicretten önce Mekke'de müslümanlar
arasında "kardeşlik" tesis etmeye
başlamış; iman birliği ve eşitlik üzerine kurulu
bu kardeşlik, Medine'de muhacirler ile ensar arasında ilk
İslam toplumunun çekirdeğini oluşturmuştur. Akabe
Bey'atlarıyla temeli atılan bu toplumun kurulmasında ensarın
büyük bir rolü vardır. Mekke'den evlerini,
eşyalarını bırakıp gelen muhacirlere kucak
açarak, onları iskan ettiren, yiyeceklerini paylaşan,
ensardır. Medine'de I. yılda teşkil edilen ilk İslam
anayasasının 1. ve 2. maddelerinde; "Kureyşli ve
Yesribli mü'minlerle bunlara tabi olanlar, onlara, sonradan katılanlar
ve onlarla birlikte cihad edenler... İşte bunlar diğer
insanlardan ayrı bir ümmet (toplum) teşkil ederler." ve
15. maddesinde "..Mü'minler diğer insanlardan ayrı olarak
birbirlerinin kardeşi durumundadırlar." denilmiştir (İbn
Hişam, es-Sire, II, 147;M. Hamidullah, İslam Peygamberi, 1,
131).
Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine göre,
Resulullah onun evinde Kureyş ile Ensar'dan doksan kişi
arasında muahat* (kardeşlik) tesis etmiştir (Tecrid-i
Sarih, VI I, 73, 1035). Mesela Ebû Bekir, Harice b. Zeyd ile; Ömer b.
Hattab, Utba b. Malik ile; Ebû Ubeyde b. Cerrah, Sa'd b. Muaz ile ve
Osman b. Affan da, Evs b. Sabit ile kardeşlik kurmuşlardı.
Dikkat edilirse kardeşlikler arasında benzerlikler
bulunduğu görülür. Mizaç, his, yapı itibarıyla
birbirine benzeyenler kardeş olmuşlardı. Her türlü işte
bu kardeşlik geçerliydi. Kardeş olanlar birbirlerinin
velileriydiler. Hatta birçok hanımı olan ensar, bazı
hanımlarını boşayıp bekar muhacirlerle
evlendirmek istediler. Bütün Medine hurmalıklarına muhacirler
ortak edilmişti.
Üseyd b. Hudayr'dan rivayet olunduğuna göre,
ensardan birisi Resulullah'tan kendisini zekat amili veya bir beldeye
vali tayin etmesini istemiş, Resulullah ise şöyle buyurmuştur:
"Ey ensar cemaati, benden sonra yakında siz, (böyle dünya işlerinde)
başkalarının size tercih edildiği zamana
kavuşacaksınız. Bununla beraber yine siz sabrediniz. Nihayet,
(kıyamet günü) kevser havuzunda bana mülaki olacaksınız"
(Tecrid, X, 14-15 1526).
Allahu Teala'nın; "Onlardan (muhacirlerden)
evvel (Medine 'yi yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler (ensar)
kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara (muhacirlere) verilen
şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyl, hased,
hiddet) bulmazlar Kendilerinde fakr-u ihtiyaç olsa bile (onları) öz
canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin (mala olan) hırsından
ve cimriliğinden korunursa işte muradlarına erenler
onlardır" (el-Haşr, 59/9). Bu ayetin nüzûl sebebi hakkında
Buhan'de Ebû Hureyre'den şu rivayet vardır:
"Resulullah'a açlıktan zayıf düşmüş birisi
gelerek yardım istedi. Resulullah 'Su açı kim yemeğine
ortak eder yahut konuklar?' dedi. Ensardan birisi kalkarak o kişiyi
evine götürdü. Halbuki evinde çocukların yiyeceğinden
başka bir şeyi yoktu. Yine de aç kalmış sahabîyi
doyurdu ve karısıyla kendisi aç sabahladılar. Resulullah
ona; 'Bu gece Allah sana güldü; karı-koca sizin güzel hareketinize
hayret etti' buyurdu ve 'Ensar, kendilerinin fakr-u ihtiyacı olsa
bile misafir ve muhacirleri nefslerine tercih ederler... ' ayetini
okudu" (Tecrid, X, 16-17 1527)
Enes b. Malik rivayet ediyor: "Resulullah;
'Ensar benim cemaatimdir, sırdaşımdır,
eminlerimdir" (Tecrid, X, 19 1528) ve İbn Abbas'tan rivayetle;
Resulullah şöyle buyurdu:
"Ey muhacirler, sizden her kim bir iş
basına geçerse ensar'ın iyilerinin hasenatını
alsın, kötülerinin seyyiatını affetsin" (s. 20).
Hz. Peygamber'i Medine'de misafir eden, evini, yiyeceğini,
paylaşan, Ensardan Ebû Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensari (r.a.)'dir
(ö.52). Onun rivayetinden: Resulullah, "Ey Ensar topluluğu,
Allahu Teala sizleri temizlik konusunda övmüştür. Sizler nasıl
temizlik yaparsınız?" diye sormuş; onlar da, "Biz
su ile taharetleniriz" demişler; Resulullah,
"İşte temizlik budur. Size buna devam etmenizi tavsiye
ederim '' buyurmuştur (İbn Mace, Tahare, 28, Hakim,
Müstedrek, I, 155; Ahmed b. Hanbel,VI, 6). Resulullah'ın
bahsettiği ayette Allah, "Orada temizlenmeyi seven erkekler
vardır. Allah da temizlenenleri sever" (et-Tevbe, 9/108)
buyurur. Yine Ebû Eyyub Resulullah'ın "La ilahe illallah
" diyen hiçbir kimsenin cehenneme girmeyeceğini haber
verdiğini söyler.
Ensar, Evs'iyle Hazrec'iyle İslam'a yardımda
bunun da üstüne çıkarak dinleri uğruna canlarını
ortaya koydular. Bedir gazvesi öncesinde düşmanla çarpışma
konusunda Peygamber efendimiz (s.a.s.) ashabıyla durum müzakeresi
yaparken ensarın hissiyatına tercüman olan Sa'd b. Muaz
"Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Resulü, bize şu denizi
göstersen ve sen kendin dalsan biz de seninle beraber dalar, asla
tereddüt göstermeyiz, bizden tek bir fert dahi bundan geri
kalmaz..." diyordu (İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye,
Kahire 1955, I-II, 615). Uhud harbinde müslümanların müşrikler
tarafından arkadan vurulduğu hengamede, Resulullah'ın
etrafında pervane olarak O'nu korumaya çalışanların
birçoğu ensardan idi.
Ensarın Resulullah'a olan sevgisi ve
bağlılığı o derece büyüktü ki Peygamber
efendimiz Mekke'yi fethettiği zaman ensar, Hz. Peygamberin eski
yurdunda, kendi kavmi arasında kalmayı isteyebileceğini düşünerek
O'ndan ayrılmanın üzüntü ve sıkıntısını
kendi aralarında dile getirmişler; bundan haberdar olan Resul-i
Ekrem, yaptığı bir konuşma ile ensarın
endişelerini gidermiş, onların gönüllerine hem beraberce
Medine'ye dönüş haberiyle, hem de taltifkar sözleriyle su serpmişti.
Huneyn ganimetlerinin dağıtımı
sırasında Peygamber efendimizin, beytü'l-mal hissesinden bazı
Kureyş ileri gelenlerine ve diğer kabile reislerine kalplerini
İslam'a ısındırmak için bol ihsanlarda bulunurken
kendilerine, ganimet hissesinden başka bir şey verilmemesi
sebebiyle bazı ensar gençleri, bu ihsanlardan kendilerine de
verilmesi arzusu ile sızlanmışlarsa da, Hz. Peygamber'in
yaptığı bir konuşma, işin mahiyetini ortaya
koymuş ve tüm ensar mensuplarının gözyaşı içinde
Resulullah'tan özür dilemelerini sağlamıştı (bk. Cirane
olayı).
Hz. Peygamber'in vefatından sonra, İslam'a
yardımları sebebiyle Allah'ın ve Resulü'nün övgüsüne
mazhar olmalarını ölçü alarak, ensarın büyük kabilesi
Hazrec, aralarından reisleri Sa'd b. Ubade'yi halifeliğe aday
göstermişti. Ancak müzakereler sonunda Hazreçliler de Hz. Ebû
Bekir'in halifeliğe daha uygun olduğunu kabul ettiler ve gönül
rızası ile ona bey'atta bulundular. Bu müzakereler sırasında
orada bulunan muhacirûn şöyle demişti: "Şayet emir
(başkan) bizden olursa vezirler (bakanlar) da ensardan olacaktır.
Biz, ensar hazır olmadıkça ve onlarla istişare
etmedikçe hiçbir karar almayacağız" (Muhammed Hamidullah,
İslam Peygamberi, Çev: Salih Tuğ, İstanbul 1980, II,
1178). Gerçekten ensar, daha sonraki dönemlerde hilafet makamına
gelmemişse de devlet kademelerinde önemli görevler almış
ve devlet idaresini yönlendirme vazifesini icra etmiştir.
Önde gelen ensar büyükleri arasında burada Es'ad
b. Zürare, Sa'd b. Muaz, Üseyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubade, Ebû Eyyub
el-Ensarı, Ka'b b. Malik, Enes b. Malik isimlerini sayabiliriz.
Ensarın içinde münafıklar da vardı.
Bedir gazvesinde 86 Muhacir, 61 Evsli, 170 Hazreçli hazır
bulunmuştur (İbn Kayyım, Zadu'l-Mead, Cihad bölümü).
Bedir zaferinden sonra İslamî hareket daha da güçlenmiş, müslümanların
görevleri artmıştı. Daha sonra görüldü ki Hazrec
kabilesinden Abdullah b. Ubeyy, eğer Resulullah gelmemiş
olsaydı Medineliler tarafından seçilecekti. Bu şahıs,
müslüman görünüyor fakat kalben inanmıyordu. Ona "münafıkların
reisi" deniyordu. Nihayet hicrî 6. yılda Benû Mustalik
gazvesinde, Abdullah b. Ubeyy'in bozgunculuğu ortaya çıktı.
Bu seferde bir tartışma bahanesiyle Muhacirlerle ensar arasında
kavga çıkmıştı. İbn Ubeyy, ensarı
kışkırtarak, "Bu muhacirleri Mekke'den getirdiniz,
mülkünüze ortak ettiniz, şimdi size rakip olup üzerinize egemen
oluyorlar. Medine'ye varınca bunları şehirden
atalım" dedi. Allahu Teala bunu şöyle zikreder:
"Onlar öyle kimselerdir ki, 'Allah'ın Peygamber'i nezdinde
bulunan kimseleri beslemeyin, ta ki dağılıp gitsinler!'
diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır,
fakat o münafıklar anlamazlar. Onlar, 'Eğer Medine'ye dönersek,
andolsun en şerefli ve kuvvetli olan(ımız) oradan en
hakir(ve zayıf) olanı muhakkak çıkaracaktır'
diyorlardı. Halbuki şeref ve kuvvet ve de galibiyet Allah'ındır,
Peygamberinindir, mü'minlerindir, fakat münafıklar (bunu)
bilmezler" (el-Münafıkun, 63/7-8). Abdullah b. Ubeyy,
"Resulullah'a bir secde etmediğimiz kaldı" diye büyüklenerek
özür dilemedi. Bir süre sonra hastalanıp öldü. Buhari ile
Müslim'de, Cabir'in rivayetinde, bir sefer sırasında iki
kişinin kavgaya tutuştuklarını, ikisinin de muhacir ve
ensarı yardıma çağırdıklarını,
ırkçılık (kabilecilik) yaptıklarını gören
Resulullah'ın; "Nedir bu cahiliyet davası? Vazgeçin"
dediği nakledilir. Hz. Ömer'in, İbn Ubeyy'in hemen boynunu
vurmak istemesine de Rasûlullah, "Peygamber ashabını
öldürtüyor dedirtmem" diye engellediği kaynaklarda
kaydedilir.
En son vefat eden sahabe Ensardan Enes b. Malik*tir
(h. 92 veya 94). Üç bin altıyüz civarında hadis rivayet etmiştir
Ahmed ÖNKAL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.