Farz
Farz
Dinî sorumluluk, yapılması dinen gerekli
olma, bean etme, kesme, hisseye ayırma anlamlarını ifade
eder. Kur'an-ı Kerîm'de onsekiz yerde geçen kelime değişik
anlamlarıyla kullanılmıştır.
"Allah'ın peygambere mikdarını
belirlediği (farz), mübah kıldığı şeyde bir
vebal yoktur" (el-Ahzab, 33/38). "Hac vakti bilinen aylardır.
Her kim o aylarda haccı kendine gerekli (farz) bilip bu ibadete başlarsa,
artık kadına yaklaşması, günah işlemesi ve
kavga etmesi helal değildir" (el-Bakara, 2/197). "Sadakalar
(zekatlar) ancak şunlar içindir: ... Allah tarafından böyle
beyan (farz) edildi" (et-Tevbe, 3/60). " Eğer onları
kendilerine el sürmeden boşar da mehir kesmiş (farz)
olursanız... ' (el-Bakara, 2/236). "Allah onu lanetledi. O da
Şöyle dedi: Andolsun kullarından belirli (mefrûz) bir pay
edineceğim"(en-Nisa, 4/118).
Kur'an'da geçen farz kelimesi ala harf-i cerri ile
kullanıldığında vücûb gereklilik; lam harf-i cerri
ile kullanıldığında bazan gereklilik bazan da beyan
anlamını ifade eder (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili,
VI, 5109).
Farz, Peygamber (s.a.s.)'in hadislerinde farklı
anlamlarda kullanıldığı gibi vacib anlamında da
kullanılmıştır. "Ramazan ayı geldi... Allah
bu ayda oruç tutmanızı size farz kılmıştır"
(Nesaî, Sıyam, 5).
Bir fıkıh terimi olarak farz: Şari'
tarafından emrolunduğu kat'î delil ile sabit olan; özürsüz,
mutlak surette terkedildiğinde ceza gereken amellerdir. Özürden
maksat, dinin meşrû gördüğü özürdür; mesela yolcunun
orucu terk etmesi gibi. Mutlak terketmekten maksat; bir engelden dolayı
geciktirmek anlamındadır. Namazın vaktin başında
kılınmaması gibi. Tariften de
anlaşılacağı gibi zannî delil ile sabit olan
hükümleri Hanefî hukukçuları farzın kapsamına
almamıştır. Farz, kat'i deliller ile sabit olduğu için
inkar edildiğinde küfrü gerektirir. Şayet yorumlanarak inkar
edilirse, inkar eden fasık olur.
Hanefîler zannî delil ile sabit olan hükümleri
vacib olarak niteler. İmam Şafiî farz ile vacibin arasını
amel bakımından ayırmaz ise de itikadı açıdan,
Hanefi hukukçuları gibi değerlendirir. Bu da Hanefiler ile
Şafiiler arasındaki farz ve vacib ayrılığının
mana, öz itibarıyla olmadığını, lafzı
olduğunu gösterir. Farz; kat'ı ve ictihadı olmak üzere
ikiye ayrılır. Kat'î farz; delillerle yapılması kesin
olarak bildirilen amellerdir. Buna amelî ve ilmî farz da denilir.
İctihadı farz ise müçtehid imamların ictihadıyla
belirlenen, terk edildiğinde o ameli farz olmaktan çıkaran
farzlardır. Mesela; başa mesh miktarı, abdestin
farzları, namazda Fatiha'nın okunması gibi mevzular
mezhepler arasında farklı mütalaa edilir. İnkarı küfrü
gerektiren farz, ilmî ve kat'ı farz çeşididir. Farziyyeti nass
ile belirlenmiş kat'ı olan namaz, oruç gibi farzların inkarı
küfrü gerektirir (Tehanevî, Keşşaf, II, 1126, Meydanı,
Lübab, I, 6).
Farz, mükellef açısından ikiye
ayrılır:
1- Farz-ı ayn: Her mükellefin yapması farz
olan vazifedir.
2-Farz-ı kifaye: Mükelleflerden bir kısmının
yapması ile diğerlerinden sakit olan vazifedir (Ömer Nasuhi,
Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, 1, 33).
Farz-ı ayn, kifaye olan farzdan fazilet ve sevab
bakımından daha üstündür. Çünkü, bir şey
genelleşirse yükü, meşakkati azalır.
Hususileştiğinde ise daha meşakkatli olur. Kifaye farzlar
umumen terkedildiğinde ise bütün insanlar bundan sorumlu olur (İbn
Abidîn, Reddu'l-Muhtar, I, 42).
Şamil İA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.