Fııli Sünnet
Fııli sünnet
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in davranışları
ve fiilî uygulamalarıyla oluşan sünnet.
Hz. Peygamber'in sözle veya fiille açıktan gördüğü
ya da duyduğu olayları susarak onaylamak suretiyle zımnen
yaptığı açıklamaların tümü diye tarif edilen
sünnet; kavlı, fiilî ve takrirî olmak üzere üç bölümde
mütala edilir.
Resulullah'ın bütün fiil ve hareket tarzları,
sözünü ettiğimiz bu üç ana esastan biri olan fiilî sünneti oluşturur.
Bu çeşit sünnetlerde ifade Hz. Peygamber'e değil de sahabeden
birine ait olur: "Kane'n-Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem..."
(Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle idi, şöyle şöyle yapardı...);
"Raeytü'n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem..." (Resulullah (s.a.s.)'i
şöyle şöyle yaparken gördüm...) şeklindeki ifade
tarzları fiilî sünnetin rivayet usul ve kavramlarıdır.
Hz. Aişe'nin Resulullah'ın Şaban
ayındaki nafile orucu ile ilgili açıklaması fiilî
sünnete güzel bir örnektir:
O şöyle nakleder: "Rasulullah (s.a.s.)
öylesine oruç tutardı ki biz, daha artık iftar etmez derdik.
Bir kere de iftar etti mi biz artık daha oruca niyet etmez derdik"
(Buhari, Savm, 52, 53; Müslim, Sıyam, 175, 179; Muvatta Sıyam,
56).
Fiilî sünnetler de diğer sünnetler gibi kısmen
yazılarak ama büyük bir kısmı hafızadan hafızaya
ezberle nakledilerek tevatür, meşhur, ahad tarikleriyle bize
kadar ulasan, hadis adı verilen sözlü ifadelerle belgelenmiş
ve bunlar hadis kitaplarında toplanmıştır.
Fıkıhta Hanefilerden Serahsı; Şafiîlerden Ebû
İshak Şirazî; Malikîlerden Kadı Abdulvehhab;
Hanbelilerden Ebû Ya'la ve bütün Ehli Hadîs, şöyle der: Buhari
ve Müslim'in veya ikisinden birinin Sahîh'lerine aldıkları
hadisler şüphesiz Hz. Peygamber'e aittir yani sübûtu kat'îdir.
Sözü ve manası mütevatir olan hadisin Sübûtu kesin; meşhur
ve ahad olanların sübûtu ise zannîdir. Ayrıca delalette
açıklık ve kapalılık, nakledenlerin cerh ve ta'dili
çok önemli ikinci meseledir. Usulcüler hadisleri senet ve metin
yönleriyle tenkid ederler. Hadisleri, Hz. Peygamber'den bize kadar
bütün ravîleri zikredilenlere müsned; bir veya birkaç ravîsi eksik
olanları da mürsel diye nitelendirmişlerdir. Muhaddisler ise mürsel
hadis tabirinden tabiînin sahabiyi atlayarak Hz. Peygamber'den rivayet
ettikleri hadisi anlarlar.
Bir hadis müsned muttasıl olur, ravîleri de
gerekli şartları taşırsa o hadisle amel edilir. Zahirîler
ve Şafiîler mürsel hadislerle amel etmezler. Ancak Şafiîler,
İmam Şafiî'nin belirttiği şartları
taşıyan mürsellerle amel ederler. Hanefi, Malikî ve Hanbeli
hukukçuları ise mürselle amel etmiş onu kıyasa tercih
etmişlerdir. Hadisle amel edilen konunun içeriği hakkında
da haber-i vahidin hüccet olduğu yerin yalnız fiil ve amelle
ilgili olan şer'î hükümler olduğu belirtilmiştir. Sahih
hadisle amel etmek için onun ayet ve mütevatir sünnete muhalif olmaması,
akla aykırı olmaması, ilk ravînin fakih olması
şartlan aranır. Bu son şart Hanefilere göredir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in fiilleri üç kısımdır:
İlki, bütün ümmetin yapması caiz
olanlardır. Bunları O yapmış, fakat ümmetine
emretmemiştir (bk. Buhari, Büyû')
İkincisi, Hz. Peygamber'in kendine ait
işleridir. Teheccüd namazı gibi. Bu namaz ona farz ümmetine
müstehabdır.
Üçüncüsü, bir insan olarak yaptığı
işlerdir. Yemekte sağ elle yemek, saçını ortadan
ayırmak gibi. Bu fiiller ümmetine farz değildir; çünkü
bunlar beşerî fiillerdir.
İsmail Lütfi ÇAKAN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.