Gazı, Gazılık
Gazı, gazılık
Gaza eden kişi. İlahî Kelimetullah için
cihada giden, savaşan, Allah yolunda, Allah rızası için
mücadele eden müslüman askerlerden savaştan dönenlere gazi
denildiği gibi; savaşta büyük yararlıklar gösterenlere
de gazilik ünvanı verilir. lügatta "savaşa katılan
kişi" hakkında kullanılmasına rağmen,
savaşa katılan ve sağ olarak geri dönenler için kullanılan
bir deyimdir.
Kur'an-ı Kerîm'de şu buyrukla müminlere
seslenilmiştir: "De ki: Bize iki iyilikten, gazilik ve
şehitlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?"
(et-Tevbe, 9/52). Bu ilahî emri asırlarca halk "Ya gazi ya
Şehid", "Ölürsem şehid, kalırsam gazi"
şeklinde kullanmıştır.
İslam'da zorunlu askerlik yoktur. Ancak cihada
katılmayanlar kınanır (et-Tevbe, 9/42-49). Savaşa
katılmayıp evlerinde oturanlar müslümanlar tarafından
toplumdan adeta soyutlanır, Allah da onların kalplerini mühürlemiştir.
Resulullah gazveye çıkmadan önce, "Cihada istekli olanlar dışında
kimse bizimle gelmesin" buyurmuştur (İbn Sa'd, et-Tabakat,
II, 27). Ancak Mekke'nin fethinden sonra İslam devletinin ilk kuruluş
ve bi'setin başlangıcındaki hükümler genişlemiş;
müminlerin hepsinin savaşa çıkmasının
gerekmediği, bir kısmının dini korumak için geride
kalması emri gelmiştir (et-Tevbe, 9/122). İslam'da
askerlik zorunlu değilse bile ilimle uğraşanların dahi
gönüllü olarak savaşa gittiği görülür. Hz. Ebû Bekir (r.a)
de aynı Hz. Peygamber (s.a.s) gibi bu konuda aynı
uygulamayı yapmış ancak fetihlerin hızlanması ve
İslam devletinin sınırlarının
genişlemesiyle Hz. Ömer zamanında maaş alan, nizamî bir
askerlik kurumu ile Divanü'l-Ceyş kurulmuştur (Mürûcuz-Zeheb,
III, 955).
Savaşa gidecek kişilerin seçilmesi
Resulullah zamanında başlamıştır. O, askerleri
tek tek kontrol eder, sağlıklı olanları savaşa götürürdü.
Resulullah'ın uygulamasına göre belirli bir askerlik yaşı
da konulmamıştır. İhtiyar, çocuk ve hastalar dışında
sağlam olan herkes cihada katılmıştır (İbnü'l-esir,
el-Kamil, II, 62). Hz. Ömer ise, Divan'larda akil, baliğ, müslüman,
sağlam, cesur olanları kaydettirmiştir. İslam
ordusunun sürekli seferde kalmaması en fazla dört aylık bir
seferden sonra askerlerin dinlendirilmesi ve yerlerine dinlenmiş
olanların gönderilmesi usûlü ilk defa İslam devletinde
uygulanmıştır (İbnü'l-esir, el-Kamil, II, 196).
Allahu Teala müminlere zafer vadettiği,
ahirette güzel nimetlerle müjdelendiğinden hiçbir İslam
mücahid; cihaddan geri kalmak istememiştir. Allah gazilere, dünya
hayatını, ahiret için satanlara büyük bir mükafaat
verecektir. Savaş sırasında kaçanlar ise Allah'ın
gazabına uğrarlar, onların yerleri cehennemdir. Bu yüzden
gazilerin esas olarak şehid olmak arzusuyla
savaştıkları görülür (Bk. el-Enfal, 8/15, 16, 58;
en-Nisa, 4/74, 104).
Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s) cihada
katılmayanlara görevlerini ihmal etmemeleri ve kısman da olsa
telafi etmeleri için: "Kim Allah yolunda cihada çıkan bir
gaziyi donatırsa aynen cihada çıkmış gibi olur"
(Buharî, cihad, 38; Müslim, Cihad 135; Ebû Davûd, Cihad 20).
Tarihte birçok müslüman devlet adamının
cihad mefkûresini ifade etmek için gazi ünvanını
aldığı bilinmektedir. Selçuklular zamanında gazilik
mefkûresini sürdüren bir zümre doğmuştur. Bunlara Gaziyan-ı
Rûm denilirdi (Aşıkpaşazade, Tevarih-i Ali-i Osman, s.
222). Müslüman olmadan önce sık kullanılan cengaver ve
yiğit anlamına gelen Alp kelimesinin de sonralan İslamî
bir içerik kazandığı ve hatta gazi kelimesinin bunun
yerine geçtiği görülür. Gaziler Anadolu'nun İslamlaştırılması
için Anadolu insanını tekkelere kapanmaktan çok düşmanla
cihad yapabilecek yerlere sevketmiştir. Bu sebeple teşkilatlanan
zümreye Gaziyan-ı Rûm veya Alp-Erenler denilmiştir. Bunlar,
Osmanlı Devletinin kurulmasında da büyük rol oynamışlardır
(Aşıkpaşazade a.g.e., s. 222, Fuad Köprülü, İlk
Mutasavvıflar, s. 216). Anadolu'nun İslamlaştırılması
için savaşa çıkan komutanlara gazi ünvanı onuncu yüzyıldan
itibaren verilmişti. Mengücük Gazi, Melik Ahmed Gazi gibi. Türk
şairi Aşık Paşa (732/ 1332) Alp-Eren veya Gazi olmak için
birtakım şartlardan bahseder. Kuvvetli bir yürek, yani cesur,
pazu kuvveti, gayret, iyi bir at, husûsî bir elbise, yay, iyi bir kılıç,
süngü, uygun arkadaş" (Köprülü a.g.e., 208). Bizans'a yakın
bir uçta küçük bir Beylik iken, cihana sözü geçiren büyük bir
devlet haline gelmesi bu gazilere dayanıyordu. Bu gelenek Hz.
Peygamber ve ashabıyla başlamış ve Osmanlı
padişahlarının savaşa iştirak etmeden gazi ünvanı
almalarına kadar sürmüştür. Padişahlara gazilik fetvaya
istinaden verilmeye başlandı. (M. Zeki Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, s. 654).
Ayrıca yeni doğan çocuklara Gazi adının
verilmesi de gaziliğin kültürümüzdeki yansımalarındandır.
Ahmed ÖNKAL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.