Habıl (ve Kabıl)
Habıl (ve kabıl)
Kur'an-ı Kerîm'de kıssaları yeralan,
Hz. Adem (a.s)'ın iki oğlu. Kur'an'da bu isimler zikredilmeden,
tafsîlata yer verilmeden kıssanın sadece ibret alınacak
tarafları anlatılır.
İslam dini etrafa nur ve huzur saçtıkça,
putperestler kadar yahudî ve hristiyanların da yeni dine ve daha
genel olarak, yeni olan herşeye düşmanlık duyguları
kabarıyor, hasetleri sınır tanımıyordu. Bazı
Yahudîler İslam'a ezici bir darbe vurmak için Hz. Peygamber (s.a.s)
ve önde gelen bazı sahabîleri öldürmek için tuzak kurmuşlardı.
Yemeğe çağırma bahanesiyle biraraya toplayıp yok
edeceklerdi. Fakat Allah'ın (c.c) lütfuyla Hz. Peygamber'in bu
suikastten haberi oldu ve yemeğe gitmedi. Buna rağmen Hz.
Peygamber onlara kahır elini değil, lütuf elini uzattı.
Bilhassa onların neslinden gelecek müslümanlar olacağı
umuduyla, affetme büyüklüğünü gösterdi.
Habil ve Kabil kıssası, yahudîlerin Hz.
Peygamber'e karşı düzenledikleri suikast planlarıyla büyük
benzerlik gösterdiğinden, Kur'an onları ince ve anlamlı
bir şekilde kınamaktadır. Kıssanın önemli
tarafları anlatılarak, hikmetini anlamak müslümanlara bırakılıyor.
Zaten Kur'an'da uygulanan ilahî metodlardan biri de budur.
Siyer müelliflerinden çoğu ve İbn İshak'ın
rivayetine göre Hz. Havva yirmi batında, ikizler halinde kırk
çocuk doğurmuştur. Bu ikizlerden biri oğlan, diğeri
kız oluyordu. Allah Teala Adem (a.s)'a, bu ikizlerden her birinin
kız ikizini, diğer ikizin erkeği ile evlendirmesini
vahyetmişti. Bu hükme uyularak, Adem (a.s)'ın büyük oğlu
Kabil ile daha küçük oğlu Habil de birbirinin kız ikiziyle
evleneceklerdi. Fakat Kabil'in ikizi olan kız (Aklima), Habil'in
ikizinden daha güzeldi. Bu sebeple Kabil bu değişmeye
razı olmamış, Aklima ile kendisi evlenmek istemişti.
Adem (a.s) bu isteğin gayr-i meşrû olduğunu ne kadar izah
etti ise de Kabil'e söz dinletemedi. Sonunda Kabil'in ikizi Aklima
hakkında birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı
kabul görürse Aklima ile onun evlenmesini çare göstermiş, bunun
üzerine birer kurban takdim etmişlerdi (Tecrid-i Sarîh terc., IX,
84).
Tefsirlerde ve diğer İslamî eserlerde
geçtiği gibi Kabil ziraatçı, Habil ise çobandır. Kabil'in
kurbanı değersiz cılız başaklardan oluşan
bir demetti. Üstelik cılız başaklar arasındaki dolgun
bir başağı kurban etmeğe kıyamayarak yemiş,
Habil ise beğendiği bir koyunu, hem de geciktirmeden, kurban
etmişti (Hasan Basri Çantay, Kuran-ı Hakîm ve Meal-i Kerîm,
I, 162). Habil'in kurbanı kabul görmüş, o zaman adet olduğu
üzere gökten inen beyaz bir ateş parçası Habil'in kurbanını
yakmıştı (Tecrîd i Sarîh tercümesi, IX, 84; İbn
Kesir, Tefsir, III, 76-79).
Kıssanın bundan sonrası Kur'an-ı
Kerîm'de şöyle ifade edilir: "Onlara Adem'in iki oğlunun
kıssasını hakkıyla oku (çünkü onlar bu kıssanın
tıpatıp uyduğu kimselerdir). Hani Adem'in iki oğlu
birer kurban takdîm etmişlerdi de (her nedense) birinden kabul
edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul
edilmeyen, diğerine; Ahdim olsun) seni katledeceğim' dedi.
Diğeri ise, Allah ancak muttakîlerden (kurban) kabul eder. Öyleyse
Allah'tan kork, niyetini düzelt. Eğer sen, beni öldürmek için
elini kaldırsan bile, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak
değilim. Çünkü ben Rabbü'l-alemîn olan Allah'tan korkarım.
Dilerim ki sen, kendi günahınla birlikte benim günahımı
da yüklenesin ve de cehennemlikler den olasın. İşte
zalimlerin cezası budur' dedi.
Nihayet (Kabil Habil'i) öldürmekte nefsine uydu ve
onu öldürerek zarara uğrayanlardan oldu.
Sonra Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini
ona göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Çünkü
ilk defa bir ölüm oluyor ve Kabil gömmeyi düşünemiyordu. Yapacağı
işi bir kargadan öğrenince) "Bana yazıklar olsun!
Kardeşimin ölüsünü örtmek konusunda, bu karga kadar (bile)
olamadım' dedi de ettiğine yananlardan oldu" (el-Maide
5/27-31).
Bazı rivayetlere göre, karga başka bir
kargayı öldürdü veya bir karganın leşini buldu ya da
beraberinde getirdi, yeri eşeleyerek gömdü ve Kabil'e örnek oldu.
Kabil'in duyduğu pişmanlık "tövbe
pişmanlığı" değildi. Yapmaya cesaret
topladığı hadisenin, karşılığını
görmediği, katlanmak zorunda kaldığı vicdanî eziyyet
ile çektiği sinir yorgunluğu içindi.
Bu fecî hadise cereyan ettiği sırada, Hz.
Adem bütün oğullarını Kabil'e emanet etmiş ve
başka bir yere gitmişti. Dönüşünde hadiseyi duyunca
çok üzüldü ve Kabil'e lanet-beddua etti. Bunun üzerine Kabil de kızkardeşini
alarak babasının yanından uzaklaştı, Yemen
taraflarına giderek ölünceye kadar oralarda kaldı (Taberi,
Tarih, I, 80).
Sonuç olarak, denilebilir ki daha önce "yeryüzünde
fesat çıkarıp kan dökecek olanları mı
yaratacaksın?" (el-Bakara 2/30) diye, hayretle soran meleklerin
ifadeleri ilk defa gerçekleşiyor; insanları iğfal
edeceğini söyleyen şeytan yeryüzünde ilk başarıyı
kazanıyordu. Bu mücadele, insanlar için imtihan yeri olarak yaratılan
dünya hayatının tabiî bir gerçeğiydi.
Hz. Osman'ın şehid edilmesi hadisesi
üzerine Sa'd b. Ebî Vakkas, "Şehadet ederim ki Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: "Öyle bir fitne gelecek ki oturan, ayakta
olandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan daha
hayırlı olacak" Hz. Sa'd, "Eğer evime girer beni
öldürmeye yeltenirse ne yapayım' der. Hz. Peygamber, "Hz.Adem'in
oğlu gibi ol' buyurur" (Ahmed b. Hanbel, I, 185).
Kur'an ı Kerîm'de kısaca temas edilen bu
kıssa ile ilgili İsrailiyyat çeşitli kaynak ve
araştırmalara yansımıştır. (Bu konudaki
geniş bilgi için bk. A. Aydemir, Tefsirde İsrailiyyat s. 272 vd.).
Bilal TEMİZ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.