Haçlı Seferlerı
Haçlı seferlerı
İslam düşmanı papaların Kudüs'ü
müslümanları hakimiyetinden kurtarmak ve müslümanları
Anadolu ve Avrupa'dan atmak gayesiyle başlattıkları
seferlere verilen ad.
İslamiyetin hristiyanlığın aksine
büyük bir süratle yayılması, müslümanların Suriye,
Filistin ve Anadolu'ya hakim olarak İznik'in başkent olduğu
yeni bir devleti kurmaları, hristiyan aleminin dini lideri
papayı ve hristiyanlığın hamîsi olarak kabul edilen
Bizans imparatorunu ciddi bir şekilde endişelendiriyordu. Bu yüzden
hem İslamiyetin yayılışını durdurmak hem de
sosyal ve ekonomik sıkıntı içinde olan Avrupa'yı bu
durumdan kurtarmak için Batı Avrupa'da Vatikan kilisesinin önderliğinde
yoğun bir faaliyet başlatıldı. Papa II. Urbanus Hz.
İsa'nın doğum yeri olan Kudüs'ün ve kutsal saydıkları
makamların müslümanlar tarafından kirletildiğini, Kudüs'e
giden hristiyan hacı adaylarına zulüm ve işkence
yapıldığını öne sürerek böyle mukaddes bir
beldenin müslümanların baskısından kurtarılması
için bütün hristiyanların canla başla seferber olmaları
gerektiğini söyleyerek halkı sefere katılmaları için
tahrik ediyordu. Halbuki uzun süredir bu kutsal topraklar hristiyan hacı
adayları tarafından ziyaret ediliyor, bu konuda onlara engel
olunmak şöyle dursun yardım bile ediliyordu. Filistin'de
kendilerine ayrılmış hastaneleri, kilise ve
manastırları hatta kütüphaneleri bile vardı. Öte yandan
Batı Avrupa'da halkın içine düşmüş olduğu
ekonomik kriz ve sıkıntıdan da ancak doğunun baharat
yollarının ele geçirilmesiyle kurtulabileceği söylenerek
halk bu sefere katılmaya teşvik ediliyordu. Bütün bu gayelerin
gerçekleşmesi de ancak hristiyan aleminin yek vücut halinde hareket
etmesiyle mümkün olabilirdi.
Birinci Haçlı Seferi:
Papa II. Urbanus 18-28 Kasım 1095 tarihleri
arasında bütün Batı Avrupa'nın ileri gelen din
adamlarının katıldığı bir toplantıda bu
büyük harekata süratle hazırlanmaları gerektiğini
hatırlattıktan sonra ilk büyük haçlı kafilesinin
harekete geçmesini temin etmiştir. Ertesi yıl yani 1096'da
Pierre L'Ermitte adlı bir keşişin idaresinde heyecanlı
fakat disiplinsiz bir haçlı kitlesi düzensiz bir vaziyette Belgrat,
Niş, Sofya, Filibe ve Edirne yoluyla İstanbul'a gelmiş ve 6
Ağustos 1096'da Bizans İmparatoru Alexios Kommenos
tarafından Anadolu yakasına geçirilmiştir. Savaş
disiplininden uzak bu haçlı kitlesi Eylül 1096'da Anadolu Selçuklu
Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından bozguna
uğratılmıştır.
Bu haçlı sürülerinin Kılıç Arslan
tarafından imha edilmesi üzerine Avrupa'da prensler, dükler ve zırhlı
askerlerden oluşturulan ordularla yeni bir hareket
başlatılmıştır. Birincinin aksine tam bir
disiplin içinde bulunan bu ordular savaş kabiliyeti yüksek şövalyelerden
oluşuyordu. Meşhur kontların idaresinde dört kol halinde
harekete geçen yeni haçlı kuvvetleri 1097'de yine İmparator
Alexios tarafından Anadolu'ya geçirildi. Mayıs 1097'de
İznik'i kuşatan Haçlılar müstahkem surlarla çevrili
şehri sıkıştırmaya başladılar. Anadolu
Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan bu sırada Malatya'da
bulunuyordu. Üstün haçlı kuvvetleri karşısında
başarılı olamayacaklarını anlayan müslüman
askerler şehri Bizans kumandanı Butumites'e teslim etmek üzere
müzakerelere başladıkları sırada Kılıç
Arslan gelince teslimden vazgeçerek haçlılarla kanlı bir mücadeleye
girdiler. Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan ordusunu
İznik hisarı önündeki ovada savaşa soktu. Çok çetin
geçen bu çarpışmalar sırasında her iki tarafın
da ağır kayıpları oldu. Sonunda Kılıç
Arslan İznik'i kendi mukadderatına bırakarak haçlıları
dağlık bölgelerde ve geçitlerde sıkıştırmak
gayesi ile geri çekildi. Haçlılar şiddetli hücumlar sonunda
İznik'i ele geçirerek Bizans'a teslim ettiler.
(19 Haziran 1097). Kılıç Arslan böylece
yalnız başkentin değil oradaki asker ve hazinelerini de
kaybederken haçlı kuvvetleri de Eskişehir istikametinde ileri
harekata devam ettiler. 30 Haziran 1097'de Eskişehir ovasında
Haçlıları tekrar sıkıştıran Kılıç
Arslan arkadan yetişen zırhlı birlikler
karşısında geri çekilmek zorunda kaldı. Anadolu içlerine
çekilirken de muhtelif yörelerdeki Türk birliklerini kendisine katılmaya
çağırdı. Bu arada Danişmend Gazi ve Kayseri bölgesi
emiri Hasan ile ittifak yaptı.
Haçlılar Eskişehir ovasında birkaç
gün dinlendikten sonra Bizanslıların tavsiyesine uyarak
Konya'ya doğru yola çıktılar. Türk birlikler zaman zaman
yaptıkları baskınlarla Haçlılara ağır
kayıplar verdirdiler. Haçlılar Ağustos ortalarında
Konya'ya varıp Meram'da bir süre dinlendikten sonra Ereğli'ye
hareket ettiler. Kılıç Arslan bu sırada tekrar haçlıların
karşısına çıktı fakat savaşa girmeye
cesaret edemedi. Haçlılar Ereğli de iki kola
ayrıldılar. Bir kısmı Kilikya istikametinde yola devam
ederken büyük bir bölümü de Kayseri'ye yöneldi. Emir Hasan yol
boyunca Haçlılarla kahramanca savaştıysa da müslümanların
Kayseri'yi boşaltmalarına engel olamadı. Haçlılar
Kayseri'yi geçip Göksün ve Maraş yoluyla Antakya'ya doğru
ilerlediler.
Ana Haçlı ordusu Konya Ereğli'sine
vardığı sırada Kilikya'ya giden Baudouin de Boulogne,
Maraş'ta birleşik haçlı ordusuna katılmış
ve daha sonra Antakya istikametinde ilerleyen ordudan tekrar
ayrılarak Urfa bölgesine gitmiştir. Telbaşir'de
bulunduğu sırada kendisine yapılan davet üzerine Urfa'ya
hareket etmiş ve 10 Mart 1098'de Urfa Haçlı Kontluğu'nu
kurmuştur. Antakya'ya varan haçlı kuvvetleri ise burçlardan
birini korumakla görevli Ermeni asıllı Firûz ile anlaşarak
3 Haziran 1098'de şehri işgal etmişler ve burada Antakya
prensliğini, kurmuşlardır.
Haçlıların Suriye bölgesine inmeleri ve
müslümanların mallarına ve canlarına kastetmeleri
sebebiyle beliren hoşnutsuzluk üzerine halife Mustazhir Sultan
Berkyaruk'a bir elçi gönderdi ve ordularının gücü kuvveti
artmadan haçlılara karşı cihad için gerekli hazırlıklarda
bulunmasını istedi. Berkyaruk da askerlerine "Amîdu'd
Devle ile birlikte cihada çıkmalarını emretti
(491/1097-1098). Hille Arap emîri Sadaka da aynı maksatla harekete
geçti ve öncü birliklerini Enbar'a gönderdi. Fakat haçlıların
çok büyük bir orduya sahip olduğu duyulunca müslümanların
cesareti kırıldı. Bu durum Frankların Suriye'de iyice
yerleşmeleri ve daha ileri bir harekata devam ederek Kudüs'ü işgal
etmeleriyle neticelenecektir.
Kudüs, Tacu'd-Devle Tutuş'un hakimiyetinde idi.
Bilahere Artuk oğlu Sokman'a ikta' etmişti. Haçlıların
Antakya'yı işgalini ve bütün müslümanları
kılıçtan geçirmelerini fırsat bilen Fatımîler
Efdal b. Bedru'l-Cemalî'nin komutasında gönderdikleri ordu ile
Kudüs'ü muhasara ettiler ve mancınıklarla taş
yağmuruna tuttular. Şehri kırk gün koruyan Artukoğlu
İl-Gazi ve Sokman sonunda Kudüs'ü onlara teslim etmek zorunda kaldılar.
Haçlılar Antakya'dan sonra asıl hedefleri
olan ve Fatımî emîri İftiharu'd devle tarafından idare
edilen Kudüs'e yöneldiler. Aç ve perişan bir halde olan bu kutsal
şehri günlerce muhasara ettiler. Nihayet 15 Temmuz 1099 tarihinde
ele geçirdiler. Bir kısım müslümanlar Mihrab-ı Davud'a
sığınıp 3 gün mücadele verdiler, fakat daha sonra
eman ile teslim olmak zorunda kaldılar. Franklar Mescid-i Aksa'da
yetmiş bin müslümanı kılıçtan geçirdiler. Altın
ve gümüş kandillere, sayısız denecek kadar değerli
eşyaya sahip oldular. Böylece hedeflerine ulaşan haçlılar
Kudüs'te Latin Devleti'nin ilk krallığını kurdular.
Bu müslüman katliamı karşısında
Kadı Ebu Sa'd el-Herevî başkanlığında Suriye'den
gelen heyet müslümanların acıklı vaziyetlerini gözler
önüne serip yardım diledi. Halife gözleri yaşartan ve gönülleri
ürperten bu durum karşısında Kadı Ebu Muhammed
ed-Damağanî, Ebu Bekr eş-Şasî, Ebu'l-Kasım ez-Zencanî,
Ebu'l-Vefa b. Ukayl, Ebû Sa'd el-Hulvanî, Ebu'l-Hüseyn b. Semmak'ı
emirleri ve mü'minleri cihada teşvik etsinler diye gönderdi ise de
çoğu yaşlılık ve hastalığım bahane
etti. Bunlardan Ebu'l-Vefa, Ebû Sa'd el-Hulvanî ve Ebu'l-Hüseyn
Hulvan'a geldiklerinde Sultan Berkyaruk'un veziri Mecdu'l-Mülk'ün
katledildiğini duyup geri döndüler. Böylece bu hayırlı
teşebbüsten de hiç bir şey elde edilemedi. Sultan Berkyaruk ve
diğerleri taht kavgalarından fırsat bulup da bu konularla
ilgilenemediler.
Hz. Ömer'in Kudüs'ü fethettiği zaman hristiyan
halka can ve mal emniyeti, din ve vicdan hürriyeti tanıdığını
ve onlara nasıl İslamî ve insanî bir muamelede bulunduğunu
bilenlerin onun bu alicenap hareketiyle hristiyanların Kudüs'ü işgal
ettikleri zaman sergiledikleri vahşice davranışları
birbirleriyle mukayese ederek Hz. Ömer'in bu asilce davranışı
karşısında saygı ile eğilmeleri gerekir. Ama bu
gibi olaylar İslam'ın ve müslümanların merhametli
davranışları ile İslam düşmanlarının
gaddarca tavırlarının karşılaştırmak
arasında son derece önemlidir.
İkinci Haçlı Seferi:
Atabeg İmadeddin Zengi'nin 1144'te Urfa'yı
fethi bütün Avrupa'da çok büyük yankı uyandırdı.
İslam dünyasının bağrına bir kama gibi saplanan
Urfa Haçlı Kontluğu'nun yıkılması ve
Urfa'nın tekrar İslam topraklarına katılması müslümanları
büyük bir sevince boğarken hristiyanları da aynı
şekilde üzüntüye sevketti. Urfa'yı üs olarak kullanıp
el-Cezire ve Suriye'deki müslüman halka zulüm ve işkence eden
hristiyanlar Aziz Bernard'ın teşvikleri ve Papa III. Eugenius'un
1145 tarihli fermanıyla yeni bir haçlı seferi için hazırlıklara
başladılar. Papanın çağrısı üzerine Fransa
kralı VII. Louis ile Alman imparatoru III. Konrad bu sefere
katılmaya karar verdiler ve 1147'de ayrı ayrı hareket
ettiler. Konrad Dorylaion yakınlarında Anadolu Selçuklu sultanı
I. Mesud'a mağlup olarak sıkıntı içinde yoluna devam
etti. Kral Louis de Antakya üzerinden Kudüs'e hareketle burada Konrad
ile buluştu. İki haçlı lideri Şam'a sardırmaya
karar verip 50.000 kişilik büyük bir orduyla harekete geçtiler.
Şam atabeği Emir Üner, Musul atabeği Nureddin Zengi'den
yardım istedi. Bir müddet Şam'ı kuşatan haçlılar
hiç bir başarı elde edemeden geri döndüler. Böylece ikinci
haçlı seferi hedefine ulaşamadan sona erdi (1148).
Üçüncü Haçlı Seferi:
Büyük İslam mücahidi Salahaddîn-i
Eyyûbî'nin Mısır'da hakimiyeti ele geçirerek Fatımi
devletine son vermesi haçlılar için de ağır bir darbe
olmuştu. Salahaddin 1187'de Hittin'de kral Guy de Lussignan'ı
mağlup etmiş ve Gerçek Haç'ı ele geçirmişti. Haçlılar
İslam dünyasına geldikleri tarihten beri böyle ağır
bir darbeye maruz kalmamışlardı. Salahaddin-i Eyyubî bu
savaşta Kudüs haçlı krallığına bağlı
kuvvetlerin büyük bir kısmını imha etmiş olduğu
için ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan Taberiyye, Nasıra,
Nablus, Akka, Hayfa, Sayda, Cübeyl ve Beyrut'u, 4 Eylül 1187'de de
Askalan'ı zaptetti. 20 Eylül 1187'de Kudüs'ü muhasara etmeye başladı
ve 2 Ekim 1187 Cuma günü (27 Receb 583) Mirac gecesinde fethetti. Bu
zafer İslam alemini haklı olarak büyük bir sevince boğdu.
Salahaddin-i Eyyubî de tıpkı Hz. Ömer gibi esir alınan
hristiyan ahaliye şefkat ve merhametle muamele etti. Şehirdeki
haçlılar fidye ödeyerek kurtuldular. Fakirlerden hiçbir fidye alınmadan
diledikleri yere gönderildi. Kadınlara, çocuklara ve hristiyan din
adamlarına her türlü kolaylık gösterildi. İşte
Seksen sekiz yıl önce Kudüs'e giren haçlı zalimlerinin
davranışı ile Selahaddini Eyyûbî'nin davranışları
arasındaki fark iki ümmet arasındaki farktır.
Kudüs'ün fethi ve Haçlı hakimiyetindeki bir
çok şehrin müslümanların eline geçmesi Avrupa'da tepkiyle
karşılandı ve Papa VII. Gregorius'un çağrısıyla
Kudüs'ü kurtarmak amacıyla yeni bir sefer için hazırlıklara
başlandı. Çağrıya ilk katılan Sicilya kralı
Guglielmo 1189'da başlatılan sefere katılamadan öldü.
Papalığın tahrikiyle Alman imparatoru Friedrich Barbarossa,
Fransa kralı Phlippe Auguste ve İngiltere kralı Arslan Yürekli
Richard ile İtalyan şehir devletleri de gemileriyle bu sefere
katıldılar. Haçlılar bu seferde sahip oldukları
muazzam donanma sayesinde Selahaddin'e karşı uzun süre
mukavemet edebildiler. Kral Philippe ile Richard 1191'de Akka önlerinde
buluşup şehri muhasara ettiler. Haçlılar
karşısında tutunamayan Akka emiri teslim oldu (1191). Bu
arada kral Richard ile anlayaşamayan Philippe ülkesine döndü.
1192'de Yafa ile Sur arasındaki sahil şeridi Franklara
bırakılarak 3 yıl 8 aylık bir anlaşma
imzalandı. Üçüncü Haçlı seferinde haçlıların
yegane kazancı Kıbrıs'ı elegeçirmeleriydi. Haçlılar
daha sonra burayı önemli bir üs olarak kullandılar.
Dördüncü Haçlı Seferi
Dördüncü haçlı seferinin amacından
saptırıldığını gören Papa bu düşüncenin
bütün Hristiyan alemine yayılmasından korkarak yeni bir sefer
için kolları sıvadı. Halk arasında haçlı
seferlerine katılma arzusu bütün şiddetiyle devam ediyordu.
1212 yılında binlerce çocuk aynı düşüncelerle
sefere katılmıştı. Bunun üzerine Papa III.
İnnocentius 1215 tarihinde yeni bir sefer için çağrıda
bulundu. Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Friedrich de bu sefere
katılmaya söz vermişti ancak daha sonra ülkesinde kalması
uygun bulundu. Papa'nın bu seferi gerçekleştirebilmesi için
önemli miktarda paraya ihtiyacı vardı. Venedik ve Cenova'ya müracaat
ederek yardım istedi. Onlar ancak Mısır'a bir sefer düzenlenirse
para yardımında bulunacaklarını söylediler. Maksat
dini olmaktan çok ticarî bir hüviyet kazanmıştı. Uzak
Doğu'ya giden ticaret yolunun Mısır ve Kızıl
Deniz'den geçmesi sebebiyle bu yöreye hakim olmak istiyorlardı.
1218'de Kudüs krallığının yasal varisi Jean de
Brienne önderliğinde yola çıktılar. 1219'de Dimyat'ı
işgal ettiler. Bir Fransız birliği de Anadolu istikametinde
yola koyuldu. Eyyûbiler endişeye kapılarak Kudüs'ü teslim
etmeye razı oldukların bildirdi ve barış talebinde
bulundular. Fakat papalık elçisi buna yanaşmadı ve 1221
Temmuzunda Kahire'ye doğru hareket etti, fakat Nil'i geçemedi.
Eyyubî hükümdarı el-Melikü'l-Kamil haçlıları
Dimyat'tan uzaklaştırmayı başardı. Neticede haçlılar
daha kötü şartlarda bir anlaşmayla razı oldular (1221).
Bu sefer papalığın önderliğinde düzenlenen son haçlı
seferi oldu.
Altıncı Haçlı Seferi:
Bu haçlı seferi karakter bakımından
diğerlerinden farklıydı. Papa, III. Honorius Kutsal Roma
Germen imparatoru II. Friedrich'i Kudüs'ü elegeçirerek orada krallık
tacını giymeye teşvik etti. 1227 yılında sefere
çıkılmak üzereyken salgın bir hastalık yüzünden
bundan vazgeçildi ve geri dönüldü. Yeni Papa IX. Gregorius imparatorun
hastalığı bahane ederek geri dönmesinden hoşlanmadı
ve onu aforoz etti. Bunun üzerine II. Friedrich papalıktan ayrı
olarak kendi başına Mısır'a hareket etti. Eyyûbi
hükümdarı dahili mücadeleler yüzünden haçlılarla ciddi
olarak mücadele edemedi. II. Friedrich ile anlaşarak Kudüs, Nasıra
ve Beytüllahm'ı haçlılara teslim etti (1229). el-Melikü'l-Kamil'in
bu davranışı İslam alemini üzüntüye boğdu.
Salahaddin-i Eyyûbi'nin binlerce şehit vererek fethettiği bu
mukaddes beldeyi onlara teslim etmesi ihanet olarak kabul edildi. Nihayet
el-Melikü's-Salih devrinde şehir yeniden müslümanlar eline geçti
(1246).
Yedinci Haçlı Seferi:
Fransa kralı IX. Louis yeni bir sefer
arzusundaydı. Papa IV. İnnocentius da onu destekledi ve 1245'te
hristiyanlara yeni bir çağrıda bulundu. Kral Louis Fransız
ve İngilizlerden oluşan bir orduyla yola çıktı
(1248). Eylül ayında Kıbrıs'ı alıp
Mısır'a doğru yola çıktı. 1249'da Dimyat'ı
zaptettiler. Robert de Artois adlı haçlı kumandanı Mansûra'ya
bir sefer düzenlediyse de yenilip geri çekildi. Daha sonra bizzat Kral
Louis Kahire üzeri ne yürüdü fakat İslam ordusuna yenilerek
Turanşah'a esir düştüyse de serbest bırakıldı.
Sekizinci Haçlı Seferi:
Moğolları Aynicalut'ta ağır bir
bozguna uğrattıktan sonra Kutuz'u öldürerek tahta geçen
Baybars Haçlılara karşı yoğun bir kampanya
başlattı. 1265'te Kaysariyye, Hayfa ve Arsuf'u, ertesi yıl
Galilea'yı, 1268'de Antakya'yı ele geçirdi ve 1271'de
Haspitalier şövalyelerinin karargahını zaptetti. Bu
gelişmeler Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. IX.
Louis yeni bir sefer için hazırlığa başladı ve
1270'de Tunus'u işgal etmek gayesiyle harekete geçti. Onun yolda
ölümü üzerine Prens Edward kumandasındaki haçlılar
başarı sağlayamadılar. 1289'da Trablusşam,
1291'de de haçlıların son kalesi Akka düştü. Papa IV.
Nicholaus ve halefleri doğudaki hristiyanlara yardımcı
olmak amacıyla teşebbüse geçtilerse de sonuç alamadılar.
Fransa ile İngiltere aralarındaki çekişmeler yüzünden bu
hareketi yeterince destekleyemediler. Üstelik Avrupa ekonomik açıdan
da giderek zayıf düşmüştü. Haçlı seferleri daha
sonraki asırlarda devam etmekle beraber bunların gayesi
artık kutsal toprakları elegeçirmek değil Avrupa'daki
Osmanlı ilerleyişini durdurmaktı.
Osmanlıların Balkanlara girip
Bulgaristan'ı ve Sırbistan'ın bir kısmını
ele geçirmesi üzerine bütün Avrupa Hristiyan dünyası
hazırladığı birleşik ordularla Osmanlılar
üzerine saldırıya geçtiler. Kurulan Balkan ittifakıyla
Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Arnavutlar ve Ulahlar Kosova'da müslümanlara
saldırdılarsa da büyük kayıplar vererek geri çekildiler.
Fakat birkaç yıl sonra Balkan ittifakına katılan
milletlere ek olarak Fransız, İtalyan ve İngilizlerin de
yer aldığı büyük bir Haçlı ordusu daha harekete geçip
Balkanlarda müslümanlara saldırdı. Niğbolu'da meydana
gelen savaşta Haçlılar büyük bir bozguna uğratıldılar.
Günümüze kadar devam eden Batılıların
saldırıları I. Dünya savaşında
Osmanlıyı yıkarak daha sonraları Kuzey Afrika ve
Ortadoğu'yu istila edip birçok küçük devletçikler kurarak
emperyalist bir ruhla sömürmeye başlamışlardır. Bütün
bunlar yetmiyormuş gibi İslam dünyasının merkezinde
mukaddes Kudüs çevresinde Yahudi devletini kurmakla veya bu devletin
kurulması için en büyük yardımı sağlamakla haçlı
zihniyetlerini bir kez daha ortaya koydular. Filistin, Keşmir ve
Afganistan'ın işgali Kıbrıs konusundaki tutumları
haçlı zihniyetinin bir devamı olarak
yaşanırlığını sürdürmektedir.
Abdülkerim ÖZAYDIN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.