Hadıs
Hadıs
Varlığının
başlangıcı olmayan, varlığı kendinden olan;
kadîm'in zıddı.
Lügatte; vaki olmak, yok iken var olmak, yeniden
meydana gelmek anlamına gelen (ha-de-se) kökünden ism-i fail.
Istılahta ise lügat anlamını korumakla
birlikte, daha ziyade alem için kullanılmakta olup, bir şeyin
yokluktan (adem) sonradan meydana gelmesi, öncesinin yokluk olması
ve mevcut olmasının bir var ediciye (mûcide) muhtaç olmasıdır.
Bilindiği üzere İslam kelamına göre,
temelde iki tür varlık vardır. Bunlar; vacib ve mümkün olan
varlıklardır. Bir de hüküm itibariyle yokluğu zatının
gereği olan mümteni' varlık vardır ki, bu
varlığın özelliği var olmamaktır. Bu iki tür
varlıktan vacib varlık, varlığı zatının
gereği olan, var oluşumda bir başkasına muhtaç
olmayan, özelliği var olmak olan varlıktır ki, buna kadîm
(öncesiz) varlık denir. Mümkün varlık ise, ne
varlığı ne de yokluğu kendinden olmayan, kendine
nisbetle varlığı da yokluğu da birbirine eşit
olan varlıktır. İşte hadis tabiri ancak bu tür, yani
mümkün varlık için sözkonusudur. Kadîm varlık için bir var
edici sözkonusu değildir; zatı (özü) varlığını
gerektirir.
Buradan hareketle kelam ilminde fazlaca kullanılan
hudûs delilinde alemin mümkün varlık olması
dolayısıyla hadis olduğu kabul edilerek, buradan,
Allah'ın varlığının isbatına gidilmektedir.
Bu delili ilk defa kullanan, Ca'd b. Dirhem (ö. 118/736)'dir. Ancak
İslam aleminde sistemli bir şekilde ilk olarak bu delilden
bahseden el-Kindî (ö. 252/866) olmuştur.
Bu delil şöyle ifade edilir: Alem hadistir (sonradan
meydana gelmiştir). Her hadisin de bir muhdisi (meydana getiricisi)
vardır. O halde, alemin de bir muhdisi vardır; o da
Allah'tır.
Bizim için burada sözkonusu edilen "hadis"
meselesini, yani birinci öncülü ele alırsak, bunu kelam alimleri
şöyle açıklamışlardır: Alem cevherlerden,
cisimlerden ve arazlardan meydana gelir. Cevherler arazlardan hali değildir.
Yani, cisim arazsız olamaz. Arazlar ve sıfatlar ise daima
değişmekte, dolayısıyla daima yenilenmektedirler.
Yenilenen ve değişen şeyin ise ezelî yani kadîm olması
mümkün değildir. Buna göre; cevher, cisim ve arazlardan meydana
gelen alemin de hadis olması gerekir; zira bunlar hadistir. Alem
hadis olunca, var olup olmaması da eşit olmuş olur. Bu
eşitliği var olma yönüne kaydıran bir yaratıcı
gerekir ki, o da irade ve kudret sahibi olan yüce Allah'tır.
İki türlü hadis vardır. Bunlar,
yaratılmış olan, yok iken sonradan var olan, öncesi zaman
itibariyle yokluk olan zamanî hudûs ile, varlığı
kendinden olmayan, var olmak için başkasına muhtaç olan zatî
hudûs'tur. Zatî hudûs, zamanî hudûstan daha umûmîdir. Her ikisinin
zıddı da, her iki şekliyle zamanî ve zatî kıdemdir
(Curcanî, Ta'rîfat, Beyrut,1983, s. 81-82).
Fahreddin er-Razî, cisimlerin hadis olması
konusunda ihtilafın söz konusu olduğunu, ancak bu hususta mümkün
olan görüşlerin şu dört ihtimali aşmadığını
söyler:
a) Özü (zatı) ve sıfatları hadis
olur: Bu görüş müslümanların, hristiyanların,
yahudilerin ve mecûsîlerin görüşüdür.
b) Özü ve sıfatları kadîm olur: Aristo,
Thophrastus, Samistiyos, Proclus ve Farabi ile İbn Sina gibi
filozofların görüşüdür.
c) Özü kadîm, sıfatları hadis olur: Bu
görüş de, Aristo'dan önce yaşamış olan Tales,
Phisagor ve Sokrat gibi... filozofların görüşüdür.
d) Özü hadis, sıfatları kadîm olur: Bu
görüş kainatın sıfatlarının kadîm, özünün
hadis olması demektir ki, bunu hiçbir alim iddia edemez (Fahreddin
er-Razî, el-Muhassa, Kelama Giriş çev. Hüseyin Atay, Ankara
1978, s.109-113). Yukarıda işaret edilen cevher ve cisimlerin
hudûsundan alemin hudûsuna ve dolayısıyla da Allah'ın
varlığına ulaşmanın Hz. İbrahim'in metodu
olduğu söylenir. Zira, Hz. İbrahim Kur'an-ı Kerîm'de
geçtiği üzere yer ve gökte hüküm süren ilahî kudretin
tecellîsini görmek ve sağlam bir kanaate varmak için yıldızlardan
başlayarak, sonra ayın ve daha sonra da güneşin doğup
batmasını yani önce görünüp sonra yok olmasını
dikkate alarak, "Ben sönen, batanları sevmem..."
demiştir (el-En'am, 6/75-79). Hz. İbrahim'i bu sonuca
ulaştıran şey, değişikliğe uğrayan
cisimlerin hadis oluşu ve O'nun anlayışındaki ilahî
tecellînin ise, doğup batmayan, kaybolmayan yani hadis olmayan; kısacası,
daim ve kadîm olan bir varlık olmasıdır. İşte o
da Yüce Allah'tır.
Abdurrahim GÜZEL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.