Harac
Harac
Toprağın geliri, toprak vergisi, tazminat.
Harac arazisi diye adlandırılan veya ihya edilen ölü
topraklardan devletçe alınan verginin adı. Ayrıca zimmîlerin
ödediği vergi anlamında da kullanılmıştır (el-Maverdî,
el-Ahkamü's-Sultaniyye, s. 141, 142; Ömer Nasuhî Bilmen, Istilahat-ı
Fıkhıyye Kamusî, IV, 75).
İslam hukukuna göre araziler genel olarak öşür
ve harac arazisi olmak üzere ikiye ayrılır:
1- Öşür arazisi. Kendisinde ibadet anlamı
bulunan onda bir (öşür) vergisinin alındığı
arazilerdir. Bu topraklar şunlardır. a) Kûfe yakınlarından
Yemen ve Aden'e kadar uzanan arap toprakları. Çünkü Hz. Peygamber
ve dört halîfe bu topraklardan harac almamıştır. b)
Halkı, kendi istekleriyle İslam'a giren yerler. c) Zorla
fethedilen ve ganîmet hakkına sahip müslümanlar arasında
taksim edilen topraklar. d) Müslümanın bahçe yapıp, öşür
arazilerden gelen suyla suladığı yerler, harac topraklardan
gelen suyla sulanan yerler harac arazisi sayılır. Ölü
topraklardan Devletin izniyle ihya edilen yerler, Ebû Yûsuf
(ö.,182/798) göre, öşür arazisine bitişikse öşür;
harac arazisine bitişikse harac arazisi sayılır. Bir yüzden
sahabenin icmaı ile Basra yöresi öşür arazisi kabul edilmiştir.
İmam Muhammed'e (ö.189/805) göre, ölü topraklar; yağmur,
kuyu veya Fırat ve Dicle gibi büyük nehir sularıyla sulanarak
ihya edilmişse öşür, aksi halde harac arazisi olur.
2- Harac arazisi. Bunlar, harac vergisine tabi olan
yerler olup, kökünde ehl-i küfre ait iken İslam ordusu tarafından
zorla fethedilen topraklardır. İslam Devleti bu topraklan eski
gayr-i müslim sahiplerinin elinde bırakır. Müslüman olmadıkları
sürece şahısları için "cizye", müslüman olsun
veya olmasınlar, arazileri içinde "harac" koyar. Irak,
Şam ve Mısır toprakları gibi (el-Kasanî,
Bedayiu's-Sanayi', II, 57 vdş İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr,
IV, 358 vd; el-Meydanî, el-Lübab, IV, 137, 139; el-Fetava'ı
Hindiyye, el-Emiriyye tab'ı, II, 219).
Hanefî ve Zeydîlere göre, İslam Devleti, zorla
fethedilen topraklar hakkında seçim hakkına sahiptir. Dilerse
bu toprakları, Hz. Peygamberin Hayber uygulamasında olduğu
gibi müslümanlar arasında paylaştırır, dilerse,
gayri müslim olan eski sahiplerinin efinde bırakır ve
şahısları için ciıye, arazileri için de harac koyar.
Böylece, bu araziler harac arazisi, üzerinde yaşayan halk da zimmet
ehli olur. İbn Abidin (ö. 1252/1836) bu konuda şöyle der:
"Düşmandan zorla alınan yerleri, ganimet hakkı
sahiplerine, eğer bunlara ihtiyaçları varsa daha uygundur.
Çünkü bu yolla, müslümanlara gelecek için bir güç meydana
getirilmiş olur" (es-Serahsî, el-Mebsût, 15, 37; İbnü'l-hümam,
a.g.e., IV, 303; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, III, 316, 353)..
Harac çeşitleri:
Harac arazisi, alınan verginin durumuna göre
muvanafa ve mukaseme olmak üzere ikiye ayrılır.
a) Muvazzafa veya vazife haracı. Tarıma
elverişli arazi için dönün (cerîb) başına miktarı
kesin olarak belirlenen vergi olup, Hz. Ömer (ö. 23/643) tarafından
geniş Irak ve Sureyi topraklarına bu çeşit vergi
uygulanmıştır. O, her cerîb (60 x 60 zira' = 1600 m')
için, yetiştirilen ürün cinsinden bir kafiz (yaklaşık 18
kg) ve bir dirhem alıyordu. Verginin nisbeti, ekin ve meyve bahçelerinin
cinsine, arazinin sulama ve verim durumuna göre değişik olur.
Devletin bu vergiyi miktar olarak serbestçe tayin etmesi, azaltması,
hatta bazı yöre halkım bundan muaf tutması mümkündür.
Nitekim Hz. Ömer'in, Hilvan yakınındaki Sevad hurmalıklarını
haraçtan muaf tuttuğu bilinmektedir. Sahibinin araziyi işletip
işletmemesi vergiyi etkilemez. Onun toprağa yerleşmiş
olması yeterlidir.
b) Mukaseme haracı. Haraç arazisinden elde
edilecek ürünler belli oranlarını vergi olarak almaktır.
1/2,1/3, 1/4'ünü almak gibi. Burada uygulama öşür gibi olur.
Ürün çok olursa Devletin payı büyük olur, az olursa azalır.
Hiç ürün olmazsa, toprak sahibi vergiden muaf sayılır. Bir
yılda birden fazla ürün almışsa, vergi de buna göre
tahakkuk ettirilir. Ancak alınacak miktarın 1/2'yi geçmemesi
esası benimsenmiştir. Hz. Peygamber Hayber ve Fedek arazilerine
bu çeşit vergi koymuş ve burada oturan yahudilerden 1/2
nisbetinde, yani çıkan ürünün yarısını
almıştır. Ancak yahudiler bu topraklarda mülkiyet hakkını
kaybettiği için, onlarla yapılan bu anlaşmanın bir
"ziraat ortakçılığı" olduğunu söyleyen
bilginler de olmuştur (el-Kasanî, II, 62, vd.: Ebû Yûsuf,
Kitabü'l-Harac, s. 38, 55; el-Maverdî, a.g.e., s. 146, 152;
el-Meydanî, el-Lübab, s. 350; Ebu'l-Ula Madin, "Harac",
İA., V/I, 222).
el-Ferra' (ö. 458/1066), bu iki çeşit
haracın üç özellik dikkate alınarak belirlenebileceğini
söyler. Arazinin dönümü, ekinin dönümü, ondalık hesabı
ile ürünün kendisi (Ebû Ya'la, el-Ferka ; el-Ahkamü's-Sultaniyye,
Mısır 1938, s. 152).
İslam hukukçuları, gayr-i müslime ait bir
mülk olan haraç arazisine yalnız harac vergisi konabileceği,
öşür gerekmediği konusunda görüş birliği içindedir.
Müslümana ait öşür arazisine de yalnız öşür gerekir.
Müslümanının satın aldığı veya mülk
edindiği harac arazisinin zekatı konusunda bazı görüş
ayrılıkları vardır. Böyle bir arazinin yalnız
harac vergisi devam eder, yahut öşürle harac birlikte mi uygulanır.
Yahut da haracı öşre mi dönüşür gibi. .
Hanefilere göre, müslümana intikal eden arazi harac
arazisi ise, harac vergisi devam eder, ayrıca, çıkan ürüne öşür
gerekmez. Öşürle harac tek arazide birleşmez. Bu görüşü
savunanlar Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'ın naklettiği şu
hadis-i şerîfe dayanırlar. Rasûlullah (s.a.s) şöyle
buyurur: "Öşür ve harac, müslümanın
toprağında birleşmez" (ibnü'l-Hümam, a.g.e.,, IV,
366). Ancak bu hadisin zayıf olduğu, hadis sabit olsa bile,
buradaki haracın cizye anlamında olabileceği ileri sürülmüştür.
Diğer yandan harac hükümleri uygulanan geniş
topraklarından, ne dört halife döneminde ve ne de daha sonra öşür
talep edilmemiştir. Bu da icma anlamına gelir. Yine harac ve öşürün
sebebi birdir: Bu da tarıma elverişli toprak olmasıdır.
Bir malda iki zekat birleşemediği gibi bir arazide harac ve öşür
de birleşmez (İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 365 vd; el-Kasanî,
a.g.e., II, 57; el-Meydanî, el-Lübab, I, 154).
Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere göre ise,
haracla öşür, bir arazide birleşebilir. Zekatın farz
olduğunu bildiren ayet ve hadislerin umum ifade etmesi, hem öşür,
hem de harac iki ayrı haktır. Öşürde ibadet, haraçta ise
ceza (ukûbet) anlamı vardır. Öşür, elde edilen ürüne,
harac ise zimmete bağlı olur. Öşürün sebebi, çıkan
ürünün kendisi olup, onsuz bulunmaz. Haracsız sebebi ekilip biçilmezse
bile arazinin tarıma elverişli olmasıdır. Öşür
fakirlere, harac ise toplum yararına veya cihada sarfedilir. Öşürün
delili nass, harcın ise, toplum yararına dayalı
ictihadtır. Bütün bu ayrılıklar sabit olunca, öşür
ve haracın aynı araziye birlikte uygulanmasının mümkün
olduğu anlaşılır (eş-Şîrazî, el-Mühizzeb,
s. 157; İbn Kudame, el-Muğnî, II, 725, 727; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslamî
ve Edilletühu, II, 823, 825).
Harac arazisinin satışı veya satın
alınması mümkün ve caizdir. Ebû Yusuf (ö. 182/798), Necranlılardan
birisinin elindeki harac arazisini, bir müslümana veya zimmîye satması
halinde, haracının değişmeyeceğini, yeni malikten
ayni verginin alınacağını befirtir (Ebû Yûsuf,
Kitabü'l-Harac, s. 75). Bir kimse harac arazisini kendiliğinden öşür
arazisine çevirmeyeceği gibi öşür toprağını da
harac toprağı yapamaz (Ebû Yûsuf, a.g.e., s. 85, 86).
İmam Malik (ö. 179/795), zimmîlere ait bir
arazinin aslının satılıp satılmayacağı,
sorusuna şu cevabı vermiştir: "Bu konu
ihtilaflıdır. Satan kimseler ve arazileri silah zoruyla alınmış,
sonra da kendilerine bırakılmışsa, bunlar arazilerinin
aslını satamazlar, satın alamazlar. Çünkü toprakları
ve kendileri müslümanlarındır. Eğer bu araziler sulh
yoluyla keıidilerine bırakılmışsa, bu takdirde
satabilirler ve istedikleri gibi tasarrufta bulunabilirler. Ashab-ı
Kiradan Abdullah b. Mes'ud (ö. 32/652) böyle bir arazi satın
almıştır (Malik 6. Enes, el-Müdevvene, Bağdad 1970,
tıpkı basım, IV, 273). Hz. Ömer'in harac araziler .için
koyduğu satış yasağı, bazı yanlış
anlamalara yol açmıştır. Ancak bu yasak, silah zoruyla
fethedilen ve kuru mülkiyeti (Rakabesi) devletin elinde tutan, önceki
gayr-i müslim sahiplerine yalnız yararlanma hakkı (intifa
hakkı) verilen harac arazi çeşidi ile ilgilidir (bk. Ali
Şafak, İslam Arazi Hukuku, İstanbul 1977, s. 117,118).
Harac arazisinin, sahipleri tarafından kiraya
verilmesi de caizdir. Nitekim İbn Sîrîn'in harac arazisini üçte
bir, dörtte bir ite kiraya verdiği nakledilir. Harac arazisi müslüman
tarafından kiralanırsa, haracı (vergisi) kuru mülkiyete
sahip olana aittir. Ebû Hanîfe'ye göre, kira akdinde harac malike;
ariyette ise, ariyet alana (müsteîr) aittir (el-Maverdî, a.g.e.,
119, 151; İbn Kayyim, Ahkamu Ehli'z-Zimme, thk. Subhi salih, 1. baskı,
Şam 1381/ 1961, I, I22, 123).
Öşrün, bir İslam toplumunda yoksul kesime
sarfedilmesine karşılık, harac vergileri, devlet
tarafından toplumun maslahat ve ihtiyaçları gözetilerek
serbestçe tasarruf edilebilir (Muhamed Hamidullah, İslam
Peygamberi, terc. M. Sait Mutlu-Salih Tuğ, İstanbul 1966-69, II,
220; Ebû'l-Ula Mardin, "Harac", İA., V/1, 224).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.