Huccet
Huccet
Burhan, delil, senet, belge, fatura, seçkin alimlere
verilen ünvan. Çoğulu hucec ve hıcac.
"İleri sürülen bir görüşün doğruluğuna
delalet eden, onu kuvvetlendiren şey" Bu şey aynı
zamanda iki zıt şeyden birisinin geçerliliğini de gerekli
kılar. "Delil" ile aynı anlamı
taşıdığı da söylenir (Cürcanî, Ta'rifat, s.
82; Isfahanî, Müfredat, s. 155).
Bununla birlikte huccet, kullanıldığı
ilim dalına göre farklı anlamlar ifade eder.
Fıkıhtaki huccet ile, hadis ilmindeki huccet oldukça farklı
ıstılahî anlamlar taşırlar. Aynı şekilde
bazı itikadî fırkalar arasında da, mesela, İsmailiyye,
Batıniyye ve İmamiyye'de huccet daha farklı şeyler ifade
eder. Ama bütün bunlarda ortak olan husus, hepsinin de genel olarak
sözlük anlamını korumasıdır.
Kur'an-ı Kerîm'de bu kelime huccet kalıbının
dışında, "hace", "hacec" ve "hacce"
gibi benzer kalıplarda toplam olarak otuz üç yerde geçmektedir.
Bunlardan onüçünde İsIam'ın beş esasından birisi
olan "Hac" ibadeti (el-Bakara, 2/89, 196 ve 197) bir yerde de;
"yıl" anlamında kullanılmıştır (el-Kasas,
28/27) Bu sonuncuların konumuzla fazla ilgisi yoktur.
Geriye kalan 19 yerden 11'inde daha çok "hace"
ve "hacec" kalıplarında "tartışma"
ve "delil getirme" anlamlarında
kullanılmıştır. Bu anlamlar için şu ayetler
örnek verilebilir:
"Milleti onunla (Hz. İbrahim)
tartışmaya girişti. "Beni doğru yola
eriştirmişken, Allah hakkında benimle mi
tartışıyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan
korkmuyorum; meğer ki, Rabbim bir şeyi dilemiş ola. Rabbim
ilimce her şeyi kuşatmıştır; hala ögüt kabul
etmez misiniz?" dedi" (el-En'am, 6/80).
"Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken;
güçsüzler, büyüklük taslayanlara "Doğrusu biz size
uymuştuk, şimdi ateşin bir parçasını olsun,
bizden sayabilir misiniz?'' derler" (el-Mü'min, 40/47).
"Ey Kitap ehli, ibrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz?
Tevrat da, İncil de şüphesiz ondan sonra indirilmiştir. Düşünmezmisiniz?
Siz, hadi bilginiz olan şey üzerinde tartışanlarsınız.
Ama bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışırsınız?
Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz" (Ali İmran, 3/65-66) .
Bizzat, "huccet" kalıbının
kullanıldığı sekiz yerden birisinde,
"tartışma" anlamında (eş-Şûra,
42/15), diğer yerlerde ise "delil ve burhan" anlamında
kullanılmıştır. Bu anlam için de şu ayetler
örnek verilebilir:
"Üstün delil (huccetu'l-baliğa)
Allah'ın delilidir. O dileseydi hepinizi doğru yola
eriştirirdi" de" (el-En 'am, 6/ 149) .
"Bu; İbrahim'e, milletine karşı
verdiğimiz huccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.
Doğrusu Rabbin hakîmdir, bilendir" (el-En'am, 6/83).
(Ayrıca huccetin bu anlamda geçtiği ayetler
için bk. el-Bakara, 2/150; en-Nisa, 4/165; es-Fûra, 42/16; el-Casiye,
45/25).
Şimdi de bu kelimenin çeşitli ilim
dallarına göre kullanılışlarını ele
alalım:
Fıkıh İlminde Huccet: Fıkıh
ilminde huccetin, genel olarak kat'î olsun veya olmasın
"delil" anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Senetlere, vesîkalara, mahkemelerden verilen bir kısım
îlamlara da huccet denilir. Aynı zamanda, baş tarafında hakimin
imzası, sonunda da şahitlerin imzaları bulunup,
alış-verişe, nafakaya, vasiyyete, vekalete, ikrara,
borçlanmaya, kefalete ve buna benzer şeyler için yazılan vesîkalara
da huccet denir. (Ömer Nasûhi Bilmen, Hukûk-ı İslamiyye ve
Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul, t.y, VIII,
119).
Eskiden bir hükmü ihtiva etsin veya etmesin hakim
tarafından hukûkî bir hadiseye dair düzenlenen vesikaya da bu ad
verilirdi. Şer'iyye mahkemelerinden verilen huccetler ta'lik
yazı ile yazılırdı (M. Zeki Pakalın, Osmanlı
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1983, I,
865).
Ayrıca, yine bu sahada hucec-i hattiyye, tabiri
kullanılmaktadır ki, bu; berat, defter-i hakani kaydıyla
dava olunanın mahkeme tarafından verilip, herhangi bir kötü
zan ve suçlamadan uzak olan vesika ve îlamlar hakkında
kullanılan bir tabirdir. Bunlar kanunen kesin delil (beyyine)
sayılır ve iddia edilen şey bununla sabit olur (M. Zeki
Pakalın, a.g.e, 1/865).
Hadis İlminde Huccet: Bir hadis terimi olarak
huccet hadis ravilerinin adaleti için kullanılan bir tabirdir.
İbn Ebî Hatim'in usûlüne göre, hakkında "huccet"
tabiri kullanılan ravî, adalet ve zabt yönünden en yüksek
mertebededir. Başka bir deyimle de, hadis alanındaki ehliyeti
herkes tarafından kabul edilen, rivayet ettiği hadisler delil
olarak kullanılabilen, "sika"nın üstünde daha
güvenilir bir ravîye "huccet" denilir.
Ayrıca, üçyüz bin hadisi ezbere bilen hadis
alimine "huccet" denildiği gibi, ravilerinin durumlarıyla
beraber sekizyüzbin hadis bilen hadis alimine de "huccet"
denilmektedir. (bk. Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları,
Ankara 1980, s.138).
Mantık İlminde Huccet: Mantık ilminde
huccet, "delil"in müteradifi olarak kullanılır.
Hasmı ilzam etmek ve onun delilini geçersiz kılmak için
kullanılırsa el-huccetu'l-İlzamiyye adını
alır. Bu tür bir huccet, hasmın kabul ettiği mukaddimeler
üzerine bina edilir; hasmın ileri sürdüğü mukaddimelerden
hareketle, hasmın delilleri çürütülmeye çalışılır
ki, bu bir çeşit hasmı kendi deliliyle kendisini geçersiz kılmak
olur (bk. Tehanevî, Kitabu Keşşafı Istılahati'l-Funûn,
İstanbul, 1984, s. 1/384; İA., "Huccet" maddesi,
5/575).
İslam Mezhebleri Tarihinde Huccet: Huccet tabiri,
mezhebler tarihinde sözü edilen çeşitli itikadî fırkalar
arasında da farklı anlamlara gelmektedir. Bu tabir, özellikle
Şîa ve onun önemli kollarından olan İmamiyye, İsmailiyye
ve Batıniyye'de daha çok kullanılmaktadır. Bunlarda
"huccet" genel olarak; dokunulmazlık verdikleri, masum
kabul ettikleri şahıslara verilen isimlerden birisidir. Bir
kısmında "imam": huccet olarak görüldüğü
halde, diğer bir kısmında imama giden yol huccetten geçer.
Şimdi bu fırkalara göre "huccet''in
kullanılışını ayrı ayrı görelim:
a) İmamiyye'ye Göre Huccet: İmamiyye veya
İsnaaşeriyye adlarıyla bilinen bu fırkaya göre
huccet, "oniki imama" verilen bir başka isimdir. Onlara göre
imam, Allah'ın yeryüzündeki delilidir. Bundan dolayı da
imamlara aynı zamanda huccet denilmektedir. İmamların sözleri
Allah'ın sözü, emirleri, Allah'ın emridir. Onlar, ancak Allah
adına ve O'nun vahyi ile konuşurlar. İnsanlar üzerine
şahittirler. Onlar Allah'a giden yoldur ve O'na işaret eden
delillerdir. Onları sevmek imandan, onlardan nefret etmek ise küfürdür.
Onların dostu Allah'ın dostu, düşmanları da
Allah'ın düşmanlarıdır. Yeryüzü Allah'ın
yarattıkları için huccetinden yani açık, gizli veya
belirsiz bir imamdan mahrum olamaz. (İmamiyyenin imam = huccet
hakkındaki inançlarıyla ilgili daha geniş bilgi için bakınız:
Ebû Cafer el-kummî, Risaletu'lİtikadati'l-İmamiyye, Terc.
Ethem Ruhi Fiğlalı, Ankara 1979, s. 107-112; Hüseyin Atay,
Ehl-i Sünnet ve Şia, Ank, 1983, s. 102-110).
Ayrıca, İmamiyye'ye göre Hz. Peygamber'in
dedesi Abdulmuttalib "huccet", O'nun oğlu yani
Peygamberimizin amcası Ebû Talib ise O'nun vasîsidir (el-Kummî,
a.g.e, s. 131).
Görüldüğü gibi, İmamiyye'ye göre huccet
veya diğer ismiyle imamlar çok farklı bir önem arzederler.
Zira onlar, bir nevî yeryüzünde Allah'ın temsilcileridirler. Dünya
ve ahiret ile ilgili bir çok şey onlarla izah edilir. Onları
sevip, bağlanmakla herşey çözümlenmiş olur. Hesab mizan,
sırat ve mahşer'de hep onlar gündemdedir. Mesela, onlara
göre, ahiretteki hesabın bir kısmı Allah tarafından,
bir kısmı da O'nun huccetleri tarafından yerine
getirilecektir. Nebî'nin ve imamların taraftarlarına günahları
sorulmayacaktır. Yine onlara göre, bir başka yönden de sırat,
Allah'ın huccetler adıdır. Allah, dünyada onları
tanı ve onlara itaat eden kimsenin, kıyamet gününde cehennem
köprüsü demek olan Sırat üzerinden geçişine saade
edecektir (bk. el-Kummî, a.g.e. s. 80,84).
b)İsmailîlere Göre Huccet: İmanın
yokluğunda yani gaybet durumunda kendi mezheblerine daveti yürüten
kişiye "huccet" denir. İmama giden huccetten geçer.
O, daima halkı aydınlatmak için faaldir, imam gibi olamaz. O baş
daî olarak tayin edilmiştir. Normal olarak din propagandası
yapan daîler bu baş daî olan huccete tabidirler (Ethem Ruhi Fığlalı,
Çağımızda İtikadî İslam Mezhebleri,
İstanbul, 1980, s. 103).
c)Batıniyye'ye Göre Huccet: Onlarca kabul edilen
yedi imamdan birine verilen isimdir. Onlara göre yedi Nebî, yedi de imam
vardır. Yedi Nebî; Adem, Nûh, İbrahim, Musa, İsa, Hz.
Muhammed ve bağlı bulundukları Muhammed b. İsmail'dir.
Yedi imam ise; İmam, huccet, zûmassa, daî-i ekber, daî-ime,
zûn, mükellib ve mü'mindir. Bunlardan huccet, imamın ilmini
taşıyana denir. İmamdan telakkî ettiği delilleri
muhatabın; zevkine göre talim eder. Üçüncü imam olan Zûmassa
ise, çocuğun meme emdiği gibi ilmi huccetten alır
(İzmirli İsmail Hakkı, Yeni ilm-i Kelam, Ankara 1981, s.
104).
Bu açıklamalardan
anlaşılacağı üzere, huccetten özellikle Mezhebler
Tarihi alanında daha çok söz edilmektedir. Bu konudaki Şîa'nın
görüşleri ve imam anlayışında; onlara masumiyet
tanımaya kadar varan tutumları Ehl-i sünnet itikadınca
kabul edilmemiş ve tenkit edilmiştir. Zira, onlar da
insandır, günah işlerler, günahtan masum olamazlar, onları
sevmek imandan, sayılmadığı gibi onlardan nefret de küfür
sayılamaz. Küfür ancak açık bir inkar halinde sözkonusu
olur.
Abdurrahim GÜZEL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.