Humus
Humus
Bir şeyin beşte biri. İslam ordusu ile
kafirler arasında meydana gelen cihad harekatı esnasında
elde edilen ganimet mallardan veya yerin altından çıkarılan
define ve madenlerden alınıp hak sahiplerine verilmek üzere
beytu'l-male konan beşte bir miktar anlamında bir İslam
hukuku terimi.
İslam dini toplumda yoksulluk problemini
kökünden çözecek gerekli tedbirleri almıştır. Mü'minler
arasında hibe, karz ve tasadduk gibi gönüllü yardımlaşmalar
teşvik edilirken zekat, öşür ve humus gibi devlet eliyle
belirli kaynaklardan alınıp hak sahiplerine verilecek ekonomik
potansiyeller de oluşturulmuştur. İslam'ın zengin ve
yoksul kesimi arasındaki tabii dengeyi kurabilecek güçteki bu
sosyal yardımlaşma kurumları uygulandıkları
devirlerde olumlu fonksiyon ifa etmişlerdir.
İslam hukuku açısından beşte bir
(humus) uygulaması iki alanda cereyan eder.
1) Savaş ganimetlerinden alman humus.
Kur'an'da şöyle buyrulur: "Eğer
Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün,
iki ordunun bu biri ile karşılaştığı (Bedir
savaşı) günü kulumuza indirdiğimize
inanmamışsanız, bilin ki, ganimet olarak
aldığımız herhangi bir şeyin beşte biri
Allah'a, Rasûlüne, O'nun hısımlarına, yetimlere,
yoksullara ve (karşılıksız kalmış) yolcuya
aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir" (el-Enfal 8/41).
Savaş sırasında, düşmandan ele geçirilen
ganimet malların beşte dördü Allah yolunda cihad eden savaşçılara
taksim edilir. Geri kalan beşte bir ise, ayet-i kerimede belirlenen
sınıflara dağıtılmak üzere ayırd edilir. Bu
beşte birin (humus) dağıtım şekli konusunda iki görüş
vardır:
Meşhur olan bu görüşe göre; ayrılan
humus kendi içinde beş hisseye bölünür. Birinci hisse Hz.
Peygamber (s.a.s)'e aittir. Kendisi bunu istediği şekilde sarf
edebilir. O, bunun bir bölümünü ailesinin geçimi, geri kalanını
ise toplumun yararı için harcardı. İkinci hisse, Hz.
Peygamber (s.a.s)'in hısımlarından
Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'na aittir. Hz.
Peygamber'e bunlarla aynı derecede hısım olan
Abduşsemsoğulları ile Nevfeoğulları ise, bu
hisseden bir şey almazdı. Çünkü bu sonuncular Mekke
döneminde Hz. Muhammed (s.a.s)'e ve O'na destek olan amcası Ebû
Talib ve ailesine karşı uygulanan ekonomik ambargo
sırasında müşriklerle işbirliği
yapmışlardı. Geri kalan üç hisse ise; yetim, miskin ve
muhtaç duruma düşmüş yolcuya aittir. Hz. Peygamber'in
sağlığında yapılan taksim şekli bundan
ibarettir.
Hz. Peygamber'den sonraki humus uygulamasını
şöylece tesbit edebiliriz:
a) Ebû Hanîfe'ye (6. 150/767) göre, Hz. Muhammed'in
vefatından sonra kendisinin ve hısımlarının
humustan hissesi sona ermiştir. Ancak yoksul düşerlerse
kendilerine bu pay verilmeye devam edilir. Yani, onlar bu takdirde
diğer yoksullar gibi muamele görürler. Zengin durumda bulunanlara
bundan herhangi bir şey verilmez. Bu takdirde humusun tamamı,
diğer üç grup olan yetim, miskin ve yolculara dağıtılmak
üzere beytülmale konulur.
b) İmam Malik'e (Ö. 179 795) göre, savaş
ganîmetlerinin beşte birinin kimlere
dağıtılacağı konusunda İslam Devlet başkanı
takdir yetkisine sahiptir. İsterse, ayette sayılan
sınıfların tümüne, dilerse bir bölümüne verebilir.
c) İmam Şafiî (Ö. 204/819) ve Ahmed bin
Hanbel'e (ö. 241/855) göre, ganîmetlerin beşte biri, yine Hz.
Peygamber hayatta imiş gibi beş'e eşit parçaya bölünür.
Hz. Peygamber'e isabet edecek olan pay; toplumun yararı, savaş
araç ve gereçleri alımı için harcanır.
İkinci görüşe göre humus, ayet-i kerimede
belirtildiği üzere altı hisseye bölünür. Birinci hisse
Allah'a aittir ki Peygamberimiz (s.a.s) bunu Kabe'nin masrafları için
ayırıyordu. Geri kalan beş hisse ise yukarıda
belirtildiği şekilde taksim edilir. Birinci görüşe göre
Allah ve Peygamberin hisseleri bir tek hissedir (Fahruddin er-Razi,
Mefatîhu'l-Ğayb, XV, 164/165).
Bu konuda çeşitli hadisler nakledilmiş olup
bir tanesi şöyledir: Ubade (r.a) der ki: Peygamber Efendimiz savaşların
birinde bir koyun ağılının yanında askere namaz
kıldırıp selam verdikten sonra ayağa kalktı ve
iki parmağının arasına bir yün parçasını
alarak şöyle dedi: "Bu, sizin ganimetlerinizdendir. Benim
sizinle birlikte bu ganimetlerde beşte birden (humus) başka bir
hissem yoktur. Humus da yine size geri verilmektedir. Binaenaleyh siz de
bir ipliği veya dikilmiş bir çaputu yahut bunlardan daha
küçük veya daha büyüğünü dahi yerine koyun ve hainlik yapıp
(haber vermeden) bir şey almayın. Zira hainlik dünya ve
ahirette sahipleri için ayıp (ve rüsvaylık)'tır. Allah
yolunda yakın ve uzak olan düşmanlarla savaşın ve
Allah yolunda kınayıcıların kınamalarına
aldırış etmeyin. Hazarda ve seferde Allah'ın
koyduğu cezalan infaz edin; Allah yolunda cihad edin; zira cihad,
cennet kapılarından büyük bir kapıdır ki Allah sizi
onunla üzüntü ve kederden kurtarır" (Ahmed b. Hanbel, 5,
316).
Buharî, Sahihinde, "İman"
kitabının kırkıncı babını humusa
ayırarak "Humusu ödemenin imandan olduğuna dair bab"
şeklinde başlık atmış ve buna dair uzunca bir
hadis zikretmiştir.
2) Rikaz denilen madenler ile definelerden alman humus:
Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde
şöyle buyurmaktadır: "Hazinelerde humus vardır"
(Buharî, Musakat, 3).
Bu hadisten de anlaşıldığı
üzere yer altında bulunan hazinelerden de humus alınır.
Hazineler ise üç kısma ayrılır: İslamî döneme ait
hazineler, cahiliyye (İslam'dan önceki) döneme ait hazineler ve
şüpheli hazineler. Bunların İslamî hükümlerini şöylece
özetlememiz mümkündür:
Öşre veya haraca tabi arazi içerisinde bir
müslüman veya zimmî tarafından bulunup erimeye elverişli
bulunan madenler ile eskiden gayr-i müslimler tarafından gömülmüş
olan defineler, gerek çok ve gerek az olsun, vergiye tabidir. Binaenaleyh
bunların beste biri beytülmal namına alınır; geri
kalanı da o araziye malik olanlara verilir. Şayet o arazi
sahipsiz ise geri kalan miktar onları bulanlara aittir. Sahralar,
dağlar ve mevat denilen ölü arazi sahipsiz sayılır.
Bunların tarıma elverişli olanları, ya öşür
arazisi (öşriyye) haraç arazisi (haraciyye) durumundadır.
Madenlerden yakut, zümrüt, firuze, kireç gibi erime
ve basılma kabiliyeti bulunmayan şeylerden humus alınmaz.
Bunlar bulundukları yerin sahibine aittir. Şayet sahibi olmayan
memleket arazisinde bulunmuşlarsa tamamen beytülmale ait olurlar.
Ebû Hanife'den bir rivayete göre bir kimsenin, kendi
mülk hanesi ile öşriyye ve haraciyye olmayan mülk arazisinde
bulduğu madenler tamamen kendisine ait olup, bunlardan humus
alınmaz. Ebû Hanîfe'den başka bir rivayet ile Ebu Yusuf ve
Muhammed'e göre bu tür madenlerden de humus alınıp beytülmale
verilir.
Cahiliyye devrine ait olan definelerin humusu
beytülmale, geri kalanı da bulunduğu arazi, fetih
sırasında Devlet başkanı tarafından kime
verilmiş ise ona veya onun mirasçılarına ait olur. Mirasçısı
yoksa tamamen beytülmale verilir. Fakat bu define, dağ ve sahra
gibi sahibi olmayan bir yerde bulunursa, maden hükmünde olup beşte
biri beytülmale, geri kalanı ise bulan kimseye verilir. Velev ki bu
kimse zimmî olsun. Şayet bu kimse müste'men ise bu define ona bırakılmaz.
Eğer defineyi devletin izniyle çıkarmış ise, sözleşme
şartlarına göre amel olunur.
Müslümanlara mı, cahiliyyeye mi ait olduğu
şübhe edilen bir define, cahiliyyeden sayılıp onun hükümlerine
tabi olur. Bir görüşe göre bu define hakkında "lûkata"
(buluntu mal) hükümleri icra edilir.
Bir müslüman veya zımmî, daru'l-harp'te bir
maden veya define bulsa bundan beytülmal namına bir şey
alınmaz. Fakat kuvvet ve menaa (savunma) sahibi bir topluluk,
daru'l-harp'te böyle bir maden veya define elde etseler bunların
humusu beytülmale ait olur.
Denizden çıkarılan inciler, mercanlar ve
saire süs eşyasından bir şey alınmaz; bunlar tamamen
bulup çıkaranlara aittir. Velev ki bunlar, vaktiyle insanlar
tarafından denizde bir define olarak saklanmış altın
ve gümüş kabilinden olsunlar. Bu mesele Ebû Hanîfe ve imam
Muhammed'e göre böyledir. Ebu Yûsuf'a göre ise bütün bunların
humusu beytülmale aittir.
Denizden çıkarılacak balıklardan vergi
almamayacağı hususunda bütün müctehidler ittifak etmişlerdir
(Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk İslamiyye ve lstılahatı
Fıkhıyye Kamusu, l V, 104-106)
Humus, beytülmal'in önemli bir gelir kaynağını
teşkil etmektedir. Zira beytülmale toplanan mallar dört kısma
ayrılır: l) Humus (her iki kısmiyle); 2) Sadaka ve öşürler;
3) Haraç, cizye vb. gelirler; 4) Hiç varisleri olmayan ölünün
mallariyle, sadece kocanın veya sadece karının varis
olduğu durumlarda bunların hisselerinden geri kalan mal
(Şemsuddin es-Serahsî, el-Mebsut, III, 17-18).
Abdülkerim ÜNALAN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.