Hürrıyet
Hürrıyet HÜRRİYET (ÖZGÜRLÜK)
Hür olanın niteliği. Hür, kölenin karşıt
anlamlısıdır. Bununla birlikte hürriyet, köleliğin
karşıtı anlamından çok daha geniş ve neredeyse
tanımlanamaz bir kavramdır. Tutuklu olmayan bir
varlığın durumu, zorlamanın yokluğu, bir eylemi
yapma ya da yapmama gücü gibi tanımlar, kapsamlılık ve
kuşatıcılıktan çok uzak tanımlama
girişimleridir. Hürriyet, zaman zaman, ihtiyar, ihtiyarîlik,
serbestlik, güç, muhtar irade, Şer'î ruhsat, istiklal, serazatlık
gibi kelimelerle ifade edilir ya da bu kelimelerin yerine
kullanılır. Belli bir alanla ilgili hürriyet anlatılmak
istenildiğinde de özel olarak belirtme gereği duyulur. Sözgelimi
insanın seçme özgürlüğü manevî hürriyet, fiziki hürriyet,
maddî ya da cismanî hürriyet, vatandaşlık alanındaki hürriyet,
medenî hürriyet, siyaset alanındaki hürriyet, siyasî hürriyet
biçiminde ayrıca belirlenerek ifade edilir. Bu durum, bir bütün
olarak tanımlanamayan hürriyet kavramının bir takım
sınıflamalar içinde tanımlanması ihtiyacından
doğmuştur.
Hürriyet kavramının tanımlanabilmesi için
tarih boyunca çeşitli sınıflamalara gidilmiştir.
Felsefi planda yapılan temel sınıflama, hürriyetin seçme
ve eylem hürriyetleri biçimindeki sınıflanmasıdır.
Eylem hürriyetinin toplumsal hayat içindeki tezahürlerini tanımlayabilmek
için de ayrı bir sınıflama yapılmıştır.
Toplumsal plandaki hürriyetler önce kamu hürriyetleri ve ferdi
hürriyetler olarak ikiye ayrılmıştır. Kamu hürriyetleri,
kişinin kamu fonksiyonlarına katılma hakkı ile siyasi
haklardan doğan hürriyetleridir. Ferdi hürriyetler de kendi içinde
maddî hürriyetler ve manevi hürriyetler olarak ikiye ayrılmıştır.
Maddi hürriyetleri, fizikî hürriyet, barınma hürriyeti, mülk
edinme hürriyeti, çalışma hürriyeti, üretim hürriyeti,
tüketim hürriyeti gibi hürriyetlerden oluşur. Manevî hürriyetler
de din ve vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, basın ve söz
hürriyeti, öğrenim hürriyeti, toplanma ve örgütlenme gibi
hürriyetleri içine alır. İslam kültüründe seçme ve eylem
hürriyeti, kamu hürriyetleri ile ferdi hürriyetler gereğince ele
alınmış ve belirlenmiştir.
İnsanın seçme ve eylem hürriyetinin
mahiyeti, sınırları üzerindeki tartışmalar düşünce
tarihi içinde önemli bir yer tutar. Seçme ve eylem hürriyetinin
mahiyet ve sınırlarının belirlenmesi, "insan seçerken
bütünüyle kayıtsız mıdır, yoksa birtakım neden
ve etkenlerle bağlı mıdır? Eğer seçimde kimi
neden ve etkenler etkili oluyorsa, bir seçme hürriyetinden söz
edilebilir mi? Seçimi doğrultusunda amacına ulaşmak için
eyleme geçen kişi tam anlamıyla hür müdür, yoksa kimi kısıtlayıcı,
sınırlayıcı engeller var mıdır?" gibi
sayısız sorunun araştırılmasını
gerektirir. Bütün bu araştırmalar insanın ne seçme, ne
de eylem hürriyetinin sınırsız olmadığı gerçeğini
ortaya koymuştur. İnsan seçerken tam belirleyici olmasa da kimi
nedenlere bağımlıdır. Eylem aşamasında da
kişi kendinden, fiziki çevreden, toplumdan, toplumun dinî ve
ahlakî inanç ve kabullerinden' gelen birçok engelle karşılaşır.
Bu nedenle hiçbir alanda sınırsız bir insan hürriyetinden
sözedilemez. Buna karşılık bağımlı,
sınırlı olsa da insanın seçme ve eylem hürriyetine
sahip bir varlık olduğu da inkar edilemez.
İslam kelamcıları, seçme ve eylem
hürriyetinin mahiyet ve sınırlarının
araştırılmasını felsefeye bırakarak
onların ulaştığı sonuçlardan hareket etmişlerdir.
Bu nedenle kabul edilen biçimiyle insan hürriyetlerinin Allah'ın
sonsuz hürriyeti, gücü ve takdiri karşısındaki yerini
belirlemeye çalışmışlardır. Bu çaba ister
istemez hürriyet kavramının irade, yaratma, kader, sorumluluk
gibi konularla bağlantılı olarak ele alınması,
incelenmesi gereğini doğurmuştur .
İslam kelamcıları insanın seçme
ve eylem hürriyeti konusunda belli başlı dört görüş
çevresinde kümelenmişlerdir. İlk görüş, Cehm b. Safvan
(ö. 745) tarafından kurulan Cebriyye ekolü ve bu ekole bağlı
kelamcılarca savunulur. Buna göre insan hür bir varlık
değildir. İnsan için ne seçme, ne de eylem hürriyetinden söz
edilebilir. Her varlık gibi insan da Allah'ın mutlak iradesine
bağlıdır; hayatını O'nun kendisi için belirlediği
kadere göre sürdürür. Cebriyye ekolü bu görüşüyle insanı
cansız bir cisim durumuna indirgemiş, insanın
sorumluluğunun açıklanması imkanını da ortadan
kaldırmıştır.
İkinci görüşü, Vasıl b. Ata (ö. 748)
tarafından kurulan Mu'tezile ekolü temsil eder. Bu ekole mensup
kelamcıların savunduğu görüş Cebriyye ekolünün
görüşünün tam karşısında yer alır. Bu ekole göre
insan irade sahibi hür bir varlıktır. Hür iradesiyle seçer,
Allah'ın kendisine verdiği yapabilme gücü (istitaat) ile
eylemini yapar. İnsanın seçimini Allah belirlemediği gibi
eylemini de O yaratmaz. İnsan kendi eyleminin yapıcısı,
yaratıcısıdır. İnsanın sorumluluğu da
buradan gelmektedir. Allah insana bazı şeyleri
yapmasını, bazı şeyleri de yapmamasını
buyurmuştur. İnsan hür iradesiyle bu buyruklara uyar ya da
uymaz. Uyması durumunda mükafatını, uymaması halinde
de cezasını görür. Dolayısıyla mükafat da, ceza da
insanın sorumluluğunun, seçme ve eylem özgürlüğünün
bir sonucudur.
Üçüncü görüş, Ebu'l-Hasan Ali b. İsmail
el-Eş'arî (ö. 936) tarafından kurulan Eş'ariyye ekolü
tarafından savunulur. Eş'arî kelamcılar, Cebriyye
mensuplarının insanın sorumluluğunu açıklama
imkanını kaldıran Cebr görüşüyle insanı
yaratıcı konumuna çıkaran mu'tezile'nin mutlak hürriyet
anlayışı uzlaştırmaya, her iki görüşün de
sakıncalarını gidermeye çalışmışlardır.
Buna göre, insanda bir irade gücü, seçme gücü vardır. Fakat bu
gücün yaptığı işler üzerinde bir etkisi yoktur.
İşleri belirleyen ve yaratan Allah'tır. Öyleyse insan
niçin sorumludur? Eş'arî kelamcılar bunu kesb (kazanma)
kuramı ile açıklamaya çalışırlar. Kesb,
insanın belirlenmiş olan işe yönelmesidir. Bu yöneliş
insana o işle ilgili bir sorumluluk yükler. Biçimsel bir farklılıktan
başka, Eş'arî görüşün Cebrî görüşten bir
farkının bulunduğu söylenemez. Bu nedenle Mezhepler
tarihçileri bu görüşü cebr-i mutavassıt (orta cebr) olarak
nitelendirmişlerdir .
Dördüncü görüşü de Ebû Mansûr
el-Matürîdî (ö. 944) tarafından kurulan Matürîdiyye ekolü
üyeleri temsil eder. Matüridi kelamcılara göre insan tam bir
irade hürriyetine sahiptir. Fakat eyleminin yaratıcısı
Allah'tır. Yapacağı iş ve eylemler Allah
tarafından belirlenmiş değildir; insan yapacağı
eylemi kendisi seçer. Buna karşılık eyleminin
yaratıcısı değildir. Matürîdiyye ekolü de Allah'ın
yaratıcılığı ile insanın sorumluluğunu
uzlaştırmak için kesb kuramına başvurur. Ancak kesb
anlayışları Eş'arîlerden farklıdır. Matürîdîlerce
kesb, yapılmasına kesin biçimde karar verilmiş
kasıttır. Kesin bir kararlılıkla eyleme yönelince
Allah, bu eylemi yaratır. Ancak burada da Eş'arî görüşten
önemli bir fark görülür. İnsan, Eş'arîlerin söylediği
gibi belirlenmiş olan eylemi seçmez; tersine, Allah insanın hür
iradesiyle seçtiği eylemi bu iradeye bağlı olarak
yaratır. Sorumluluk da eylemin olmasının,
yaratılmasının bir sonucu değil, insanın seçmesinin
ve eylemi için gücünü kullanmasının bir sonucudur. Matürîdiyye
ekolünün görüşü, Cebriyye ve Eş'ariyye ekollerinden daha
çok Mu'tezile ekolünün görüşüne yakındır.
İslam hukuku, insanın toplumsal hayata
ilişkin bütün hürriyetlerini tanımış ve garanti
altına almıştır. İnsanın temel hakları
olarak değerlendirilen bu hürriyetler siyasî haklar ve genel haklar
olmak üzere iki başlık altında toplanır. Genel haklar
da eşitlik ve hürriyetler başlıkları altında
incelenir. Bu haklarla, bu haklardan doğan hürriyetler insanın
tüm kamusal hürriyetleri ile ferdî hürriyetlerini içine alır.
Siyasî haklar, ferdin siyasî bir toplumun üyesi
olması bakımından doğal olarak
kazandığı haklardır. Kişi bu haklarıyla tüm
kamu fonksiyonlarına katılma hak ve hürriyetine sahip olur.
Siyasî hakların başlıcaları seçme hakkı,
danışma hakkı, denetleme hakkı, görevden alma hakkı,
seçilme ve adaylığını koyma hakkı ve kamu görevleri
alma hakkıdır.
Genel haklar, insanın toplumun bir üyesi olması
bakımından sahip olduğu vazgeçilmez haklarıdır.
Bu hakların birinci bölümünü eşitlik oluşturur.
İslam'a göre bütün insanlar, insan olmaları
bakımından eşittir. Eşitlik, kanun önünde, yargı
önünde ve fırsatlar önünde eşitliği biçiminde tezahür
eder.
Genel hakların ikinci bölümünü hürriyetler
oluşturur. İnsanın maddî ve manevî hürriyetlerini içine
alan hürriyetler İslam hukukunda şahsî hürriyetler, inanç
ve ibadet hürriyeti, barınma hürriyeti, çalışma hürriyeti,
mülk edinme hürriyeti, düşünce ve söz hürriyeti, öğrenme
hak ve hürriyeti, toplumsal sigortadan yararlanma hak ve hürriyeti başlıkları
altında incelenir. Buna göre insan, başkalarının hak
ve hürriyetlerine zarar vermeme şartı ile serbest hareket imkanına
sahiptir. Kanunsuz olarak tutuklanamaz, cezalandırılamaz,
hapsedilemez, işkenceye uğratılamaz. Aleyhinde kesin
deliller bulunmadıkça kimse suçlu sayılamaz. Seyahat hürriyeti
kısıtlanamaz. Hiç kimse dinini değiştirmeye, belli
bir dinin kurallarına göre ibadet etmeye zorlanamaz. Evlerin
mahremiyet ve dokunulmazlığını zedeleyecek
girişimlerde bulunulamaz. Herkes istediği işi yapar,
hayatını istediği gibi kazanır İstediği
zaman da işini değiştirme hürriyetine sahiptir. Kimsenin
mülk edinmesi engellenemez. Düşüncelerini açıklama ve yayma
hürriyetine müdahale edilemez. Öğrenme ve sanat edinme hakkı
ortadan kaldırılamaz. Her insan gerektiğinde devlete
başvurarak yardım taleb etme ve genel sigortadan yararlanma
hakkına sahiptir. Bu hak, hiçbir şekilde ortadan
kaldırılamaz.
Ahmet ÖZALP
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.