Hırsızlık
Hırsızlık
Başkasının koruma altındaki
malını gizlice almak, temyiz gücüne sahip, büluğ çağına
gelmiş bir kimsenin, başkasının korunan ve bozulmayan
şeylerden olan ve miktarı on dirhem gümüş para veya bunun
değeri kadar bir malını gizlice çalmak anlamına gelir.
Hırsızlık; kitap, sünnet ve icma
delilleriyle yasaklanmıştır. Kur'an'da şöyle
buyurulur: "Hırsızlık yapan erkek ve kadının
ellerini kesiniz" (en-Nisa, 4/41). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Sizden öncekiler şu sebeple helak oldular, Onlar,
şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı
zaman, hırsızı serbest bırakırlar. Güçsüz bir
kimse hırsızlık yapınca da, ona ceza uygularlardı"
(eş-Şevkanî, Neylü'l-Evtar, VII,131,136). Hırsızlık
sabit olunca, el kesme (had cezası) uygulanır. Had cezası
gerekli olmayan durumlarda ise zararın tazmini yoluna gidilir.
Had cezası uygulandıktan sonra, çalınan
mal elde bulunuyorsa, bu malın malikine iade edilmesi gerektiğinde
İslam hukukçuları arasında görüş birliği
vardır. Ancak çalınan mal telef olmuşsa, tazmini gerekip
gerekmediği ihtilaflıdır.
Hanefilere göre, çalınan mal helak olmuşsa,
had cezası uygulandığı takdirde ayrıca malın
tazmini gerekmez. Yani had'le tazmin bir kişide toplanmaz. Eğer,
malın sahibi, mahkemeye başvurmazdan önce çalınan
malın tazminini talep etmişse, hırsıza el kesme
cezası uygulanamaz. Eğer had' din uygulanmasını hakimden
istemişse, artık hırsızın, helak olan malı
tazmini gerekmez. Çünkü yukarıdaki ayetçe yalnız had
cezasından söz edilmiş, ayrıca tazminata yer
verilmemiştir. Diğer yandan Nebî (s.a.s); "Hırsıza
had cezası uygulandığı zaman, artık malı
tazmin etmesi istenemez" (Zeylaî, Nasbu'r Raye, Mısır,1938,
III, 375). Malikilere göre, hırsız zenginse hem had, hem de
telef olan malın tazmin cezası birlikte uygulanır. Yoksulsa
yalnız had uygulanır. Şafiî ve Hanbelîlere göre ise, hırsız
zengin olsun, yoksul bulunsun had ve tazmin cezası birlikte
uygulanır. Çalınan mal misli ise, misliyle kıyemî ise kıymetiyle
tazmin ettirilir. Çünkü had cezası Allah hakkı, tazmin
cezası ise kul hakkı niteliğindedir. Diyet ve keffarette
olduğu gibi, bunlardan birisi diğerine engel teşkil etmez (İbn
Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, Mısır; ts., II, 408 vd.;
İbn Kudame, el-Muğnî, VIII, 270; eş-Şîrazî,
el-Mühezzeb, II, 284; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslamî ve
Edilletüh, VI, 95, 96).
Hırsızlığın tekrarı halinde,
İslam hukukçuları, ilk hırsızlıkta
hırsızın sağ elinin, ikincisinde ise sol
ayağının kesileceği konusunda görüş
birliği içindedir. Hanefî ve Hanbelîlere göre, üçüncü ve daha
sonraki hırsızlıklarda, çalınan malın tazmini,
ta'zir (Devletin koyacağı ceza) ve pişmanlık gösterinceye
kadar hapis cezası gibi cezalar uygulanır. Hz. Ali'nin
uygulaması böyle olduğu gibi, Hz. Ömer'den de benzer uygulama
nakledilmiştir. Ashab-ı kiramın gözü önünde yapılan
bu uygulamalara, karşı çıkan olmadığı için,
konu hakkında icma (ittifak) meydana geldiği söylenmiştir
(el-Kasanî, Bedayiu's-Sanayi', 2. baskı, Beyrut 1394/1974, VII,
86; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr,1. baskı, Bulak 1316/1898,
IV, 248; İbn Kudame a.g.e., VIII, 264). Malikî ve Şafiîler,
üçüncü ve dördüncü hırsızlık suçunda sol elin ve sağ
ayağın kesileceği görüşünü benimsemişlerse
de, bu konuda dayandıkları Ebû Hüreyre'den rivayet edilen
hadisin zayıf olduğu belirlenmiştir (İbn Rüşd,
a.g.e., 409 vd.; Zeylaî, a.g.e., III, 368).
Hırsızlık cezasının
uygulanabilmesi için, hırsızda veya çalınan malda bir
takım şartların bulunması gerekir.
Hırsızla İlgili Şartlar
Şunlardır:
Hırsızın had cezasına ehil
olması gerekir. Bu da, onun akıllı ve erginlik çağına
ulaşmış olmasını gerektirir. Bu yüzden küçük
çocuklarla akıl hastalarına hırsızlık had
cezası uygulanmaz. Nebî (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Üç
kişiden kalem kaldırılmıştır; erginlik çağına
kadar çocuktan, iyileşinceye kadar akıl hastasından ve
uyanıncaya kadar uyuyandan" (Buharî, Hudud, 22, Talak;11; Ebû
Davud, Hudud,17; Tirmîzî, Hudûd,1). Had cezası fiilin suç işleme
kastıyla işlenmesini gerektirir. Küçük veya akıl
hastasının fiilî suç olarak nitelendirilemez. Hatta Ebû
Hanîfe ve Züfer'e göre, toplu hırsızlıkta
hırsızların arasında küçük ve akıl
hastası bulunsa, hiçbirisine had (el kesme) cezası uygulanamaz.
Ebû Yûsuf'a göre ise, bu konuda topluluktan, malı fiilen çalan
hangisi ise ona göre hüküm verilir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 67;
İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 220).
Çalınan Malla İlgili Şartlar:
1) Malın mütekavvim olması.
İnsanların değer verdiği tecavüz yoluyla telef edildiğinde
tazmini gereken ve İslam hukukuna göre alım-satımı
meşru olan şeye "mütekavvim mal" denir. Buna göre,
bir kimse hür bir insanı çalsa, hırsızlık
cezası uygulanmaz. Çünkü hür insan bir mal değildir. Ancak
tazir cezası verilir. Şarap veya domuzu çalma halinde de
hüküm böyledir. Çünkü şarap ve domuz, müslüman hakkında
kıymetli mal sayılmaz (İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 230).
2) Malın nisap miktarında olması.
Hanefilere göre, hırsızlık nisabı bir dînar (yaklaşık
4 gr. altın para) veya on dirhem (toplam 28 gr. gümüş para)
yahut bu ikisine denk kıymetteki mal veya paradır. Hz: Peygamber
devrinde 1 dinar veya 10 dirhem para, iki tane kurbanlık koyun
alabilecek kadar satın alma gücüne sahiptir (es-Serahsî,
el-Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, IX,137; el-Kasanî, a.g.e.,
VII, 77; İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 220). Delil şu hadislerdir:
"On dirhemden az olan şeylerde el kesme yoktur" (Nesaî,
Sarık, 10; Zeylaî, a.g.e., III, 359). "El kesme, ancak bir
dinar veya on dirhem parayı çalma halinde olur" (Zeylaî,
a.g.e., III, 360, III, 358). "Hırsıza ancak kalkanın
satış bedeli kadarını çalması halinde had
uygulanır. Hz. Peygamber devrinde bu kıymet, on dirhem idi"
(Zeylaî, a.g.e., III, 359).
Çoğunluk İslam hukukçularına göre, hırsızlık
nisabı, altından dinarın dörtte biri, veya halis gümüşten
üç dirhem yahut bunların kıymetidir. Dayandıkları
delil şu hadislerdir: "Dinarın dörtte biri ve daha fazlası
kadar hırsızlıkta had cezası uygulanır" (Şevkanî,
a.g.e., VII,124). "Kıymeti üç dirhem olan kalkanda hırsızlık
had'di uygulanır ki bu da dinarın dörtte biri kadardır"
(Zeylaî, a.g.e., III, 355; İbn Rüşd, a.g.e., II, 408; İbn
Kudame, a.g.e., VIII, 240).
Burada, iki görüşün dayanağı olan
hadisteki kalkanı Hanefiler on dirhem kıymetinde kabul ederken,
diğerleri dörtte bir dinar veya üç dirhem olarak kabul etmişlerdir.
Çalınan malın kıymetinin,
hırsızlık tarihinden cezanın uygulanacağı
vakte kadar on dirhemden aşağıya düşmemesi gerekir.
Ancak mal, bir ayıp isabet etmesi veya telef olması yüzünden
eksilmiş veya tamamen zayi olmuşsa bu durum had cezasına
engel teşkil etmez (el-Kasanî, a.g.e., VII, 79; el-Bacî,
el-Münteka ale'l-Muvatta', VII, 158). Çoğunluğa göre ise,
malın korunma yeri (hırz altı)nden çalındığı
tarihe göre işlem yapılır.
İslam hukukçuları, toplu
hırsızlıkta çalınan mal, herbirine bölündüğünde
nisabı aşıyorsa hepsi için had cezası
uygulanacağı konusunda görüş birliği içindedir
nisabın altına düşüyorsa Ebû Hanîfe ve Şafiî'ye
göre, hiçbirine had uygulanmaz. Çünkü herbiri nisap kadar mal çalmamış
sayılır (el-Kasanî, a.g.e., VII, 78; İbnü'l-Hümam,
a.g.e., IV, 225).
3) Çalınan şeyin koruma (hırz)
altında olması. Hırz, sözlükte; bir şeyin
korunduğu yer, demektir. Bir terim olarak; ev, dükkan ve çadır
gibi, adetler bakımından insanların mallarını
korumak için yapılan yerleri ifade eder. Hırz ikiye
ayrılır: Hadiste: "Ağaçtaki meyve ve hurma gibi
şeylerde el kesme yoktur" (Şevkanî, a.g.e., VII, 127; A.
b. Hanbel, Müsned, III, 464) buyurulur.
a) Kendi başına hırz sayılan
yerler. Bunlar, malları korumak için hazırlanan yerler olup,
izinsiz girmek yasaklanmıştır. Ev, dükkan, han, kasa,
sandık gibi. Bunlarda bekçi bulunsun veya bulunmasın, kapı
açık veya kapalı olsun hırz niteliği devam eder.
Çünkü bina veya yer hırz amacıyla
yapılmıştır.
b) Başkası sebebiyle hırz sayılan
yerler. Bunlar mal saklamak için yapılmamış olan yerler
olup, kendisine izinsiz olarak girilebilir ve giriş yasağı
bulunmaz. Mescidler, yollar, resmî daireler gibi. Bunların hükmü
bekçisi bulunmadığı takdirde herkese açık olan
kır, mera ve sahra hükmündedir. Bunlarda mala yakın yerde bekçi
bulunursa, bekçi uykuda olsun uyanık bulunsun, hırz yeri
sayılır. Çünkü Nebî (s.a.s) uykuda bulunan Safvan'ın
paltosunu çalan hırsıza had cezası
uygulamıştır (es-Serahsî, a.g.e., IX,150 vd.; İbnü'l-Hümam,
a.g.e., IV, 240; el-Kasanî, a.g.e., VII, 73). Mal, koruma yerinden tam
olarak ayrılmadıkça had cezası gerekmez.
Yankesici (tarrar)nin, başkasının
cebinden el çabukluğu ile parasını çalması halinde,
had cezasının uygulanacağı konusunda görüş
birliği vardır. Mezardan kefen, altın diş vb.
şeyler çalanın (nebbaş) hükmü ise ihtilaflıdır.
Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, mezar hırsızına
hırsızlık cezası uygulanmaz. Çünkü mezarlıklar
kendi başına mal saklanan ve hırı altında bulunan
yerler değildir (es-Serahsî, IX, 159; el-Kasanî, a.g.e., VII, 69).
Çoğunluk İslam hukukçularına göre ise, mezar hırsızına
da had cezası uygulanır. Çünkü kefen de kendisine göre
koruma altındadır. O da ölünün mülkü sayılır.
Ölünün mirasçıları, nebbaşın kefeni geri
vermesini ve cezalandırılmasını isterler (Ebû Zehra,
Usulü'l-Fıkh, Mısır ts, s. 126, 127). Hz. Aişe'den
şöyle nakledilmiştir: "Bizim ölülerimizi çalan
dirilerimizi çalan kimse gibidir" (Zeylaî, a.g.e., III, 366).
Çarşı ve pazar yerlerinde umumun güvenine
terkedilen mallara gelince, Hanefilere göre; bunlar geceleyin çalınırsa
hırsızlık cezası uygulanır. Gündûz çalınırsa
had uygulanmaz. Çünkü gündüz, buraya girme izni bulunduğu için
hırz (koruma) şartı gerçekleşmez. Şafii ve
Malikilere göre ise, esnafın kendine ait bölme ve tezgahında
veya teneke, küp, çuval gibi kaplarda bulunan şeyler örf bakımından
hırz altında sayılır ve bunları çalanlara had
uygulanır. Ahmed b. Hanbel'e göre ise çarşı ve pazar
yerinde bekçi varsa veya malın yanında gözetleyici bir kimse
bulunursa hırsıza had cezası verilir (ibnü'l-Hümam,
a.g.e., IV, 242; İbn Kudame, a.g.e., VIII, 249-250).
4) Çalınan malın biriktirmeye elverişli
olması, çabuk bozulacak şeylerden olmaması. Ebû Hanîfe
ve İmam Muhammed'e göre; kıymeti nisap miktarından çok
olsa bile, çabuk bozulan şeylerde hırsızlık
cezası uygulanmaz. Üzüm, incir, nar, elma, baklagiller, ekmek, yaş
veya kuru et, meşrubat, süt, yoğurt ve benzeri gıda
maddeleri gibi. Bunlar uzun süre bekletmeye elverişli
olmadığı için, hırz (koruma) altında olsun veya
olmasınlar, bunları çalana had uygulanmaz. Delil şu
hadistir: "Ağaçtaki meyve ve hurma gibi şeylerde el kesme
yoktur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 464). Bir yıldan fazla
biriktirilebilen dayanıklı tüketim mallarında ise
hırsızlık suçu oluşabilir. Ceviz, badem, kuru hurma;
kuru meyve ve sirke gibi. Ebû Yûsuf'a göre, biriktirmeye elverişli
olmasa bile, gerçekte meşru olarak, yararlanılabilen
herşey maldır ve bunu çalana hırsızlık
cezası uygulanır. Mesela günümüzde dayanıklı
olmadığı halde meyveler önemli mallardan olmuştur.
Diğer üç mezhebe göre, mal olarak edinilebilen ve alım
satımı meşru olan her çeşit malda
hırsızlık suçu söz konusu olur. Gıda maddesi,
kumaş, hayvan, kıymetli taş veya maden, av ve
şişe bunlar arasında sayılabilir. Çünkü; "Hırsızlık
yapan erkek ve kadınım ellerini kesin" (en-Nisa 4/41)
ayeti genel anlam ifade eder.
5) Çalınan malın, aslı itibariyle mubah
olmaması. Bir şeyin aslı; kuş, odun, kamış,
av hayvanı ve balık gibi mübah mallardan ise, Ebû Hanîfe'ye
göre, bunlar daru'l-İslam'da bulunuyorsa el kesme cezası
uygulanmaz. Diğer üç mezhebe göre aslı mübah olsun veya
olmasın, bu malı çalana had uygulanır (Zühaylî,
a.g.e" VI; 116, I 17).
6) Çalınan malda, hırsızın alma
hakkının bulunmaması gerekir (el-Kasanî, a.g:e, VII,
70-72; İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 229. vd.; es-Serahsî, a.g.e.,
IX, 152, 178).
7) Hırsız için çalınan malda, bir mülk,
mülk te'vili veya mülk şüphesinin bulunması. Bu prensip
gereğince hırsız, ariyet verdiği, rehnettiği
veya kiraya verdiği şeyi çalmakla el kesme cezası
uygulanmaz. Yine hırsız, beytülmalden (hazine, devlet malı)
bir şeyi çalsa, kendisinin de bu toplum malında hissesi
bulunduğundan had cezası uygulanmaz. Nitekim Hz. Ömer,
Beytülmalden bir şeyler çalana had cezası
uygulamamıştır. Bir zekat memuru, Hz. Ömer'e mektup
yazarak Devlet hazinesinden çalanın hükmünü sordu. Hz. Ömer
şöyle cevap verdi: "Onun elini kesme, çünkü, hiçbir kimse
yoktur ki, kendisi için beytülmalde bir hak bulunmasın".
Diğer, yandan Hz. Ali de Devlet malı çalana had cezası
uygulamamıştır. Dayandığı prensip, Devlet
malım bütün tebeaya ait ortak mal sayılmasıdır,
eğer gayri müslim tebeadan (zımmî) birisi devlet malını
çalsa had uygulanır. Çünkü O'nun beytülmalde hakkı yoktur.
Yoksul bir kimse, yoksulların yararlandığı bir
vakıftan çalsa, had uygulanmaz. Zengin çalarsa uygulanır.
Çünkü O'nun bu vakıfta hakkı yoktur. Sonuç olarak şüphe
bulunan yerde had cezası uygulanmaz. Nitekim Nebî (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: "Şüphe bulununca, gücünüzün yettiği
kadar hadleri düşürünüz" (Ebû Davud, Salat, 14; Tirmizî,
Hudûd, 2).
8) Hırsızın, koruma altındaki yere
girmek için izinli sayılmaması gerekir. Bir kimse, mahrem
hısımlarından veya eşinden bir şeyler çalsa, hırsızlık
haddi uygulanmaz. Çünkü hısımlarının bulunduğu
yere örfe göre izinsiz girebilir. Eşlerin birbirinin
malını almada örf de cereyan edebilir. Bu yüzden hırz
(koruma) şartı gerçekleşmez. Yine bir topluluğun
hizmetçisi, bunların eşyasından, misafir ev sahibinden,
işçi girmeye izinli olduğu iş yerinden bir şey
çalsa, el kesme cezası uygulanmaz. Çünkü, bir yere giriş
hakkının bulunması, bu yeri onun hakkında hırz
ortamı olmaktan çıkarır (es-serahsî, a. g. e., IX, 151;
el-Kasanî, a.g.e., VII, 70, 75; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, III,
221). Şafiîlerde daha kuvvetli görüşe göre usûl ve furû dışında,
diğer hısımlardan ve eşlerden birinin diğerinden,
hırz altındaki malını çalması hafinde
hırsızlık had cezası uygulanır. Delil,
hırsızlık cezasını bildiren ayetin umûm anlamıdır.
Malı Çalınanda Bulunması Gereken
Şartlar:
Malı çalınan kimsenin, bu mal üzerindeki
elinin hukuken geçerli olması gerekir. Bu el, üçe ayrılır:
a) Mülk eli. b) Emanet eli. Vedîa ve ariyet alanın ve mudarade
(emek-sermaye) ortaklığında işletmecinin (mudarib)
eli gibi. c) Dıman eli. Gasbedenin, pazarlık sonucu malı
kabzedenin eli ile rehin alanın rehin üzerindeki eli gibi. Bütün
bunlardan birşey çalan kimseye had uygulanır.
Hırsızdan tekrar başka birisi çalsa had uygulanmaz.
Çünkü hırsızın eli, hukuken geçerli bir el koyma değildir,
Ondan almak, yoldan almak gibidir (el-Kasanî, a.g.e., VII, 80; eş-Şîrazî,
el-Mühezzeb, II, 281).
Hırsızlığın daru'l-adl'de yapılmış
olması da had uygulaması için şarttır. Bir müslüman
daru'l-harb veya daru'l-bağy'de hırsızlık yapsa had
cezası uygulanmaz. Çünkü daru'l-adl dışında,
Devlet başkanı için velayet yetkisi yoktur (el-Kasanî,
a.g.e., VII, 79).
Hırsızlığın İsbatı:
Mahkemede hırsızlığın
isbatı beyyine veya ikrar ile sabit olur. Beyyinenin kabulü için,
şahitlik gibi genel, hadler ve kısas gibi özel şartlar
gerekir.
a) Erkeklik, Hırsızlıkta,
kadınların şahitliği geçerli değildir.
b) Adalet. Fasıkların şahitliği
kabul edilmez.
c) Asalet. Şüphe sebebiyle, şehadet
üzerine şehadet kabul edilemez.
d) Zaman aşımına uğramaması.
Hırsızlık için bir süre sonra
şahitlik yapılsa, şüphe yüzünden kabul edilmez.
e) Husûmet veya dava açılmış
olması. Davayı mal üzerinde hukukî ele sahip olan kimsenin
açması gerekir. Husûmet ehliyeti çalınan mal üzerinde ya
mülk sahibi veya emanet yahut da dıman eline sahip olmakla
gerçekleşir (es-Serahsî, IX,169; el-Kasanî, a.g.e., VII, 81;
İbnu'l-Hümam, a.g.e., IV, 223, 252).
İkrarın Şartları:
Hırsızlık hakim önünde ikrarla da
sabit olur. Çünkü insan ikrarından dolayı itham altında
sayılmaz. Çoğunluk hukukçulara göre, bir defa ikrar
yeterlidir. Ebû Yusuf ve Hanbelilere göre, ancak iki defa ikrarla hırsızlık
sabit sayılır. Çünkü şahitlerin sayısı da iki
tanedir (es-Serahsî, a.g.e., IX,182; eş-Şirazî, a.g.e., II,
282).
Hırsızlık cezasını Düşüren
Haller:
1) Malı çalınan kimsenin,
hırsızın ikrarını yalanlanması. "Benim
malımı çalmadı" demesi gibi.
2) Malı çalınanın, beyyinesini (delil)
yalanlaması. "Şahitlerim yalancı şahittir"
demesi gibi.
3) Hırsızın ikrarından dönmesi. Bu
durumda had cezası uygulanmaz. Fakat malı tazmin etmesi gerekir.
Çünkü ikrardan rucû hadler konusunda kabul edilir, fakat mali konuda
kabul edilmez. Bu, ikrarda şüphe meydana getirir. Had şüphe
ile düşer, fakat mal düşmez.
4) Hırsızın, çaldığı
malı, mahkemeye başvurulmazdan önce malikine geri vermesi.
5) Hırsızın, çaldığı
mala davadan önce hukuki bir yolla malik olması. Mal sahibi çalınan
malı, hırsıza hibe etse veya satsa bu mal hukukî yolla
intikal etmiş olur. Artık had cezası da uygulanmaz. Hatta
Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre, dava açılmış
olsa bile, mahkeme sonuna kadar, mal hibe veya satma gibi bir yolla
hırsıza geçse had cezası düşer. Diğer çoğunluk
hukukçulara göre ise, mahkemeye başvurulduktan sonra artık
hibe veya satışla mülkiyet hırsıza geçse bile had
cezası düşmez. Çünkü Nebî (s.a.s) Savfan'ın paltosunu
çalan hırsızın elinin kesilmesini emrettiği zaman,
Safvan şöyle dedi: "Ben bunu istemedim. Palto ona sadaka olsun.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: "Onu bana getirmezden önce,
bunu yapman gerekmez miydi?" (el-Bacî, a.g. e., VII, 162;
el-Kasanî, a. g. e., VII, 88 vd.; İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 255
vd.).
Sonuç olarak had cezalarından maksat kamu düzenini
sağlamak ve bu suçların toplumda açacağı
yaraları sarmak olduğuna göre, hırsızın, mala
sahip olması, özellikle malı çalınan kimsenin
davasından vazgeçmesi halinde, had cezasının düşmesi
amaca daha uygun görünmektedir.
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.