Hüsn-ü Zann
Hüsn-ü zann
İyi niyetli ve iyi düşünceli olma hali.
Salih bir mü'min, insanlar ve olayların hakkında
değerlendirmelerde bulunurken, olabildiğince iyi niyetli
davranır ve hayra yorar. İyi niyetli ve güzel düşünceli
olma insanın iç güzelliğini ve
hayırhahlığının bir göstergesidir. Hz. Peygamber
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Şu üç özelliği
taşıyan müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz,
Allah için ihlaslı amel, bütün müslümanlara karşı iyi
niyetli ve nasihatçi olma ve fikir ve amelde müslümanlarla birlik olma"
(İbn Mace, Mukaddeme, 1 8).
İnsanların iyiliğini isteme, onları
iyiliğe ve güzelliğe sevketme temelde müslümanın aslî
vazifelerindendir. Hz. Peygamber buna dikkat çekmek için, "Bütün
müslümanlara karşı iyi niyetli olmak" üzere insanlardan
bey'at almıştır (Buharî, İman, 42). Ancak burada
unutulmaması gereken Hz. Peygamber'in "bütün müslümanlara"
ifadesidir. İslam dairesine giren istisnasız bütün
müslümanların iyiliğini hayrım isteme ve onlar
hakkında güzel düşüncelere sahip olma bir müslümanın
vazifesidir. Müslüman, kafir ve müşriklere karşı insanî
münasebetler açısından, davranış ve hareketlerinde
onların kalbini İslam'a ısındırmak için olgun
ve kusursuz olmalı; kalbi ise onlara ve onların kötü huylarına
karşı sevgi duymamalıdır.
Salih müslümanın sıfatlarından biri
de insanlara su-i zann da bulunmamasıdır. Kur'an'da şöyle
buyurulur: "Ey inananlar! Zannın çoğundan
sakının, zira zannın bir kısmı günahtır"
(el-Hucurat, 49/1 3).
Rasûlüllah (s.a.s), zann ve insanlar hakkında
gerçekten uzak şeyleri arkalarından söylemek hususunda, "Zandan
sakının: Çünkü zan sözlerin en yalan olanıdır"
(Buharî, Vesaya, 8, Nikah, 45, Müslim, Birr 28) buyurarak, zannı
sözlerin en yalanı olarak nitelendirmiştir. Sadık müslümanın
dilinden, üzerinde yalan kokusu olan sözler çıkmaz.
Müslüman, insanlar hakkında zahirde görecekleri
ile hükmetmeli: Zann, şüphe, dedikodu ve evham ile başkalarına
iftiradan uzak durmalıdır. İnsanların gizli
şeylerini ortaya çıkarmak, özel işlerine burnunu sokmak
ve namusları hakkında ileri geri konuşmak müslümanın
ahlakî vasıflarından değildir. Ancak müslüman zahirde
gördüğüyle amel eder. Ne gördüyse onu söyler. Şüphe ve
zarın ile hükmetmez. Hz. Ömer b. Hattab (r.a) şöyle buyurmuştur:
"insanlar Rasûlüllah (s.a.s.) zamanında vahiy ile hükmediyorlardı.
Şimdi Vahiy kesilmiştir. Biz artık sizin amellerinizden gördüğümüze
hükmederiz. Bize iyilik izhar edeni korur ve kendimize yaklaştırırız.
Onun gizledikleri bizi ilgilendirmez. Gizlediklerinden dolayı Allah
onu hesaba çeker. Bize şer izhar edene güvenmez ve tasdik etmeyiz.
İsterse kalbinin temiz olduğunu söylesin" (M. Y.
Kandehlevî, Hayatü's-Sahabe, çev. A. Meylanî, IV, 253).
Bu sebeple şuurlu ve muttaki müslüman konuştuğu
her kelimede ve verdiği her hükümde şu ayeti asla aklından
çıkarmaz: "Bilmediğin şeyin ardına düşme.
Doğrusu kulak, göz, kalb bunların hepsi o şeyden sorumlu
olur" (el-İsra, 17/36).
Müslüman başkalarının aleyhinde
konuşmaz. Zira kalben inanır ki, konuştuğu her kelime
bir melek tarafından kaydedilmektedir: "Sağında ve
solunda onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında
hazır birer gözcü olarak söylediği her sözü zapteder"
(Kaf, 50/17, 18).
Bu emirlerin şuuruna ermiş bir müslüman ağzından
çıkan her kelimenin mesuliyetinden korkar. Bu yüzden konuştuğu
her kelimede onu, dikkatli ve sözlerini tartan bir vaziyette görürüz.
Çünkü o, konuştuğu kelimenin kendisini Rabbının
rıza makamına çıkaracağı gibi, cehennemin en alt
tabakalarına indirilebileceğini de bilir. Bu hususta Rasûlüllah
(s.a.s) şöyle buyurur: "Kişi Allah'ın
rızasına uygun bir kelime konuşur da bu kelimenin kendisini
Allah katında ulaştıracağı yüksek mertebeyi hiç
ummaz. Halbuki Allah kendine kavuşacağı güne kadar ona rızasını
yazar. Bir kişi de Allah'ın azabını celbeden bir
kelime konuşurda bu kelimenin onu ne dereceye düşüreceğini
tahmin edemez. Halbuki Allah bu kelimeye karşılık ona
kıyamet gününe kadar gazabını yazar" (Buharî,
Rikak, 23; Müslîm, Zühd, 49, 50)
Muttaki ve kalbi temiz müslüman insanların
mantıksız sözlerine kulak vermez ve bugün toplumumuzda kol
gezen dedikodu, şayia ve zanlardan kulağına gelenlere
aldırış etmez: buna ilaveten insanlardan duyduğu
şeylerin doğru olduğunu öğrenmeden nakletmez: bilakis
başkalarına naklettikleri şeyin, yalan veya doğru
olduğunu öğrenmeden, aktarmayı Rasûlüllah (s.a.s)'ın
haram olan yalandan saydığını bilir "Kişiye
duyduğu her şeyi nakletmesi günah olarak yeter"
düsturuyla hareket eder.
Şamil İA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.