Kabe
Kabe
Mekke şehrinde Mescid-i Haram'ın
ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda
ve 11 m. genişliğinde taştan yapılmıs dört köşe
bir bina. Haccın sebebi ve bütün müslümanların kıblegahı
olan Kabe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mukaddes
mabettir. Buna Beytullah ve Beyt-i Atik de denir Kur'an-ı Kerim'de;
"İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Mekke'de bulunan
mübarek ve alemler için hidayet kaynağı olan Kabe'dir" (Alû
İmran, 3/96) buyurulur.
Hz. Peygamber, Ashab-a Kiramdan Ebu Zer (r.a)'in
sorularına cevap olarak yeryüzünde ilk inşa edilen
mescidirı "Mescid-i Haram", ikinci inşa
edilenin"Mescid-i Aksa" olduğunu ve bu ikisi arasında
kırk yıl süre bulunduğunu beyan buyurmuştur (Buharî,
Enbiya. 10).
Yukarıdaki ayet ve hadis-i şerif, yeryüzünde
yapılan ilk mescidin Kabe olduğunu açıkça ortaya
koymaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de Kabe'yi inşa edenin Hz.
İbrahim ile oğlu İsmail olduğu bildirilir.
Bu iki peygamberin Hicaz bölgesine intikali şöyle
olmuştur. Hz. İbrahim Filistin yöresinde peygamberlik görevini
yürütürken, ilk eşi Sare ile sonradan evlendiği Hacer
arasındaki duygusal rekabet ve kıskançlık sonucunda Hz.
Hacer'i başka bir yöreye yerleştirmesi gerekti. Hz.
İbrahim, Hacer'i ve süt emmekte olan küçük çocukları
İsmail (a.s)'i alarak şimdiki Zemzem kuyusunun bulunduğu
yere getirdi. Henüz Mekke şehri ve o yörede insan yoktu. Bir kırba
su ve bir miktar yiyecekle onları orada bırakıp, Filistin'e
dönmek isteyince; Hz. Hacer, bu hicretin Allah'ın emri ile olup
olmadığını sordu. Hz. İbrahim; vahiyle
bıraktığını söyleyince Hacer; "Allah kulunu
zayi etmez, gidebilirsin" diyerek tevekkül ve teslimiyet gösterdi.
Bir kadın ve kucağında süt emen, bebek yaştaki çocuk,
çölün ortasında, insanın bulunmadığı bir
yorede yalnız kalıyordu.
İbrahim (a.s) oradan ayrılırken şöyle
dua etmişti: "Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını,
muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak vadiye, namaz kılmaları
için yerlestirdim. Rabbimiz! insanların kalblerini onlara meylettu.
Onları meyvelerle rızıklandır ki, Sükretsinler"
(İbrahim, 14/37).
Hz. Hacer, Safa ile Merve tepesi arasında su
aramak için gidip gelirken, Cenab-ı Hakk'ın bir ikramı
olarak, oğlu İsmail'in bulunduğu yerden su kaynamağa
başlamıştı. Bunu gören Hz. Hacer, suyun akıp
gitmesini önlemek için set yapıyor ve suya "zem zem (dur, dur)"
diye sesleniyordu. Kısa süre sonra kuşların hareketinden
suyun varlığını anlayan seyahat halindeki Cürhümî
kabilesi, yolunu değiştirerek oraya gelmiş, Hz. Hacer
onlara su almaları için izin verirken, onlar da Hacer'in ve çocuğun
gıda ihtiyacını üstlenmişlerdi İşte buraya
yerleşen Cürhümîler Mekke şehrinin ilk kurucuları ve ilk
halkını teşkil etmişlerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrid-i
Sarih, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 13 vd.)
Hz. İbrahim zaman zaman Hicaz'a gelmiş,
oğlu İsmail büyüyünce, birlikte Kabe-i Muazzama'yı
inşa etmişlerdir. Kur'an-ı Kerîm'de olay şöyle anlatılır:
"Bir zaman Biz, İbrahim'e Kabe'nin yerini
gösterip şöyle vahyettik: Bana hiç bu şeyi ortak koşma.
Evim olan Kabe'yi tavaf edenler, civarında oturanlar, rükû edenler
ve secdeye varanlar için temizle" (el-Hac, 22/26).
Kabe inşa edilirken Hz. İsmail çevreden taş
taşır, Hz. İbrahim de Kabe'nin duvarlarını
örerdi. Duvarlar yükselip yerden erişilmez olunca Hz. İsmail
halen "Makam-ı İbrahim" adı ile ziyaret edilen
taşı getirdi. Hz. İbrahim bu taşı iskele olarak
kullandı. Ebû Kubeys dağından getirilen ve "Hacer-i
Esved (siyah taş)" adı verilen taş da, tavafa
başlama yerine işaret olmak üzere, halen bulunduğu köşeye
yerleştirildi. Mabed'in duvarları yükselince, Hz. İbrahim
ve İsmail şöyle dua ettiler:
"Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz
ki, Sen çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. Rabbimiz! İkimizi
de sana teslim olan kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet
meydana getir. Bize ibadetimizin yollarını göster. Tövbemizi
kabul et. Şüphesiz Sen, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet
edensin. Ey Rabbimiz! Soyumuzdan vücuda getireceğin İslam
ümmetine kendi içlerinden bir Peygamber gönder ki, onlara Sen'in
ayetlerini okusun, kitabını, hikmetini öğretsin,
onları günahlardan temizlesin. Şüphesiz Sen, her şeye
galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin" (el-Bakara, 2/127-129).
Hz. İbrahim'in duası kabul olmuş, Cenab-ı
Hak O'nun soyundan Hz. Muhammed'i son peygamber olarak göndermiştir.
Hz. Peygamber'in bu duayı kastederek; "Ben, babam
İbrahim'in duasına ve kardeşim İsa'nın müjdesine,
annemin de rüyasına mazhar olmuşumdur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned,
IV, 127, 128, V, 262) buyurduğu nakledilir.
Diğer yandan İbn Ucre (r.a)'nin rivayet
ettiği bir hadiste; İslam ümmetinin bütün namazlarda, "tehiyyat"
ve "Allahümme salli-barik" dualarını okuyarak, Hz.
İbrahim'e ve nesline hayır-duada bulunmalarının, Hz.
İbrahim'in bu eski duasına karşı bir teşekkür
niteliğinde olduğu belirtilmiştir (ez-Zebîdî, a.g.e., VI,
18, 19).
Kabe'yi ilk inşa edenin Hz. Adem (a.s) olduğu,
Hz. İbrahim'in ise oğlu İsmail ile birlikte Nuh
tufanından sonra aynı temeller üzerinde onu ikinci defa inşa
ettikleri de nakledilmiştir (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 13).
Kabenin inşası bittikten sonra, Allah
tarafından Hz. İbrahim'e bütün insanları haccetmek üzere
davet etmesi emredilmiştir. "İnsanları hacca davet et
ki gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli
vasıtalarla sana varsınlar" (el-Hacc, 22/27).
Hz. İbrahim Ebû Kubeys dağına çıkıp
dört bir yana seslenerek Allah'ın Kabe'yi hacc ve ziyaret etmeyi
insanlara farz kıldığını bildirdi (ez-Zebidi,
a.g.e, VI, 20, 21).
Hz. İbrahim bu ilanı yaptıktan sonra
Cebrail aleyhisselam gelerek, kendisine "Safa" ile "Merve"yi
ve Harem-i Şerif'in sınırlarını göstermiş,
ayırıcı alamet olmak üzere de birer taş dikmesini
önermişti. Daha sonra hac menasikini (gerekli bilgilerini) öğreterek,
ihramlı bir şekilde Mina'ya ve yollarda "tehlîl" ve
"telbiye" getirilerek Arafat'a varıldı. Vakfe'den
sonra Müzdelife'ye, oradan da Mina'ya getirdi, kurban kestirdi ve
şeytan taşlama (remyu cimar) yaptırdı. Kısaca
haccın bütün menasikini öğretti. Haccın bu usul ve erkanı,
Hicaz halkına Peygamber olarak gönderilen İsmail (a.s)
tarafından da ümmetine öğretildi. Daha sonra İshak
peygamber Mekke'ye gelerek, büyük kardeşi Hz. İsmail ile
birlikte hac yaptı.
Bundan sonra yakın ve uzak beldelerden ziyaretçiler
Hicaz'a gelerek Beytullah'ı ziyarete başladılar. İslam'dan
önceki dönemlerde Yemenlilerin ve bazı İran (Fürs)
hükümdarlarının Ka'be-i Muazzama'yı ziyaret ettikleri,
hatta Hz. Peygamber'in dedesi Abdulmuttalib Zemzem kuyusunu temizletirken
çıkarılan iki tane altın geyik heykelinin İran (Fürs)
kurbanlarından olduğu nakledilmiştir (ez-Zebîdî, a.g.e,
VI, 21).
Kabe, o tarihten günümüze kadar bir çok defa tamir
görmüştür. Nitekim Hz. Peygamberin büyük dedesi Kusay zamanında
tamir edilen Kabe, Hz. Peygamberin gençliğinde de Kureyş
tarafından tamir edilmiş bu arada Hacer-i Esved'i yerine koyma
hususunda aralarında ihtilaf çıkmış ve bu şeref
Hz. Peygamber'e nasip olmuştur.
Daha sonra Abdullah b. Zübeyr zamanında, Emevî
hükümdarlarından Abdülmelik zamanında tamir edilen Kabe
Osmanlı sultanları I. Ahmed ve IV. Murat zamanlarında da
tamir edilmiştir. Osmanlı sultanlarından sonra Suud hükümeti
de Kabe'nin bakım ve tamiriyle ilgilenmektedir.
İlk zamanlar Kabe ile ilgili görevler
İsmail (a.s) tarafından yürütülmüştür. Ardından
onun oğluna geçmiş, sonra Cürhümîlere ve daha sonraları
çeşitli kabilelere geçerek sık sık el
değiştirdikten sonra bu vazifeleri nihayet Kureyş kabilesi
üstlenmiştir. Hatta önceleri Kabe civarında ev yapmak
saygısızlık sayılırdı. Kabe bakımı
Kureyş'e geçtikten sonra bu anlayış
yıkılmış ve Kusay tarafından Kabe civarı
ilk defa kabilelere göre parsellenerek evler yaptırılmıştır.
Böylece Hz. Peygamber'in dedelerinden Kusay zamanında
Mekke ilk defa şehir olarak medenî bir hüviyete bürünmüş
oldu. Şüphesiz Kabe'nin çevresinde insanların bulunması
daha eskilere dayanır. Ancak tavaf alanı dışında
kalan kısımların parsellenerek mahallelerin
oluşturulması Kusay zamanında gerçekleşmiştir.
İslamiyetten önce Mekke şehir devletinin görev
üniteleri Kabe ile ilgili vazifeleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Sidanet: Kabe'nin perdedarlığı,
anahtar koruyuculuğu ile haciblik görevi idi. Bu görevi yürütmek
en büyük şeref sayılırdı (bk. Hicabe).
2. Şikayet: Mekke'ye gelen hacılara
tatlı su sağlama ve Zemzem kuyusu ile ilgilenme görevi idi.
3. Ridane: Mekke'ye gelen hacıların
fakirlerine yemek ikram etmek, onları barındırıp
ağırlamak görevi idi.
Bir de Mekke emirliğine bağlı bazı
görevler vardı ki bunlar da Kabe ile ilgili görevlerle iç içe
ele alınmaktadır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:
1. Ukab (Kıyade): Savaşlarda bu adla
anılan sancağı taşıma görevi olup ya
görevlendirilen veya bunu korumakla yükümlü olan kişi
taşırdı.
2. Nedve: Bir nevi toplantı yeri idi; savaş,
barış, düğün vb. önemli her mesele burada görüşülür,
karara bağlanırdı. Buraya herkes değil, aile
gruplarının kırk yaşından büyük olan başkanları
katılırdı. Bu toplantı yeri ilk defa Kureyşli
Kusay tarafından yaptırılmıştır. Tavaf
alanının yakınında onun evinin bir kısmı
olup, Darü'n-Nedve olarak anılıyordu. Darü'n-Nedve
Mekkelilerin parlamentosu idi.
3. Sefaret: Elçilik görevi.
4. Taşınacak eşyalara müsaade verme
görevi.
5. Savaş araçlarını koruma görevi.
6. Putların önünde fal oklarını çekme
görevi.
7. Zemzem kuyusunun temizlenmesi ve tekrar hizmete
sunuluşu.
Kabe'nin doğudaki köşesine "Rükn-i
Hacer-i Esved" veya "Rükn-i Şarkî", batı köşesine
"Rükn-i Şamî", güney köşesine "Rükn-i
Yemanî", kuzey köşesine de "Rükn-i Irakî" denir.
Kabe'nin kuzeybatı duvarı (Rükn-i Irakî
ile Rükn-i Şamî arası)nın karşısındaki
zeminden 1 m. kadar yüksek ve 1,5 m. kalınlığındaki
yarım daire şeklindeki duvara "Hatîm" denir. Bu duvar
ile Beytullah arasındaki boşluğa "Hicr-i Kabe, Hicr-i
İsmail veya Hatîra" adı verilir.
Hz. İbrahim'in yaptığı Kabe binasına
bu kısım da dahildi.
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamber olarak gönderilmesinden
beş yıl kadar önce Kureyş kabilesi tarafından Kabe
tamir edilirken malzeme yetmediği için bu kısım
dışarıda bırakılmıştır. Kabe'ye
dahil olduğu için tavafın bu duvarın
dışından yapılması vacip görülmüştür.
Hz. Hacer'le, oğlu Hz. İsmail'in "Hicr" mevkiine
defnedildiği rivayet edilir (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, VI, 17-20).
Kabe'nin üzerine yağan yağmur
sularının aktığı oluk (Mi'zab-ı Kabe)
"Altın Oluk" diye bilinir.
Kabe'nin kapısı, binanın
kuzeydoğusunda Rükn-i Hacer'i Esved ile Rükn-i Irakî arasında
zeminden iki metre kadar yüksekliktedir. Duvarın kapı ile
Hacer-i Esved arasında kalan kısmına "Mültezem"
denir. Kabe'nin etrafını çevreleyen ve içerisinde namaz kılınan
kısma Mescid-i Haram denir. Yeryüzünde bulunan en faziletli mescid
Mescid-i Haram'dır.
Şamil İA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.