Kalem Suresi
Kalem suresi
Kur'an-ı Kerim'in altmış sekizinci sûresi.
Elli iki ayet, üçyüz kelime, bindört yüzelli altı harften
ibarettir. Fasılası "mim" ve "nun"
harfleridir. Mekke'de Fatiha sûresinden sonra nazil olmuş; sûre adını
el-Kalem veya en-Nun kelimelerinin geçtiği birinci ayetten almıştır.
Sûrede Hz. Peygambere ve Kur'an'a karşı
İslam düşmanlarının ileri sürdükleri itirazlara
karşı, Peygamber (s.a.s) en güzel sıfatlarla övülmekte,
O'na yalan ve iftiralarla dil atanların çirkin sıfatları
sıralanıp acı azapla cezalandırılacakları
hatırlatılmaktadır. Daha sonra bu gibi mağrur ve
şımarık insanların nasıl bir cezaya çarptırılacağı
misalleri verilmektedir. Bütün bunlara karşılık
sırat-ı müstakim yolundan ayrılmayan müttaki
müslümanlara cennet vadedilmektedir. Sûrede Allah Peygamberi (s.a.s)'ne
her şeye rağmen tebliğ görevin devam edip o
şımarıkları kendisine bırakmasını öğütlerken
bir yandan da Allah yolunda çalışma ve tebliğ görevini bırakan
Yunus Peygamberin uğradığı acıklı son
hatırlatılıp, sabır ve kararlılık tavsiyesi
yapılarak sona ermektedir.
İslam karşıtı müşrikler Kur'an
ayetlerini dinlediklerinde kendi aralarında; "Bu hiçbir
şairin şiirine uymayan birşeydir. Olsa olsa Hz. peygamber (s.a.s)'e
başkaları öğretiyordur" diyerek Hz. Peygamber'e
cinlenmiş, mecnun diyerek alaya alıyorlardı. Ancak Allah:
"sen Allah'ın nimetine, mazhar olmuş bir kimsesin, mecnun
değilsin"(2), diyerek müşriklerin Peygamberimize
karşı olan ithamlarının yersizliği
anlatılmaktadır.
Bu ayetin asıl gayesi kafirlerin Kur'an
yüzünden Allah Rasûlüne mecnun dediklerini ve bu iftiraya en açık
kesin bir cevabın Kur'an'ın bizzat kendisinin verdiği
anlatılmaktadır.
"Şüphesiz sen yüce bir ahlak sahibisin"
(3). Rasûlüllah yalnızca Kur'anî talimatları
insanlığa tebliğ etmekle kalmamış, o
talimatları kendi zatında da tatbik ederek buna örnek olmuştur.
Rasûlüllah'a yapılan ithamlara karşı Allah O'nun yüce
bir ahlakta olduğunu böylece beyan eder. O'na dil uzatanlar
şiddetle kınanarak "O kimse herkesi kınar ve laf
taşır, iyiliğe engel olur, haddi aşandır, kötü
amel sahibidir, kabadır. Üstelik soysuzdur"(11-13) denilerek
onların vasıfları anlatılmakta ve onların bütün
itham ve karalamalarla müslümanlardan taviz koparmaya çalıştıkları
anlatılmaktadır. "Onlar istediler ki sen taviz veresin...
" (9). Yani, onlar senden İslamî tebliğde biraz
gevşeklik göstermeni isterler. Karşılığında
da sana karşı muhalefetlerini hafifletecekler. Onların
sapıklıklarına uyarak yönetim ve dinlerini reddetme
konusunda kendi dininden taviz verirsen onlar da seninle uzlaşacaklar.
Onların bu hain ve sinsice planlarına karşı Allah;
"Yakında onun burnunu dağlayarak damgalayacağız"
(16). O böylece zelil olacak, hem dünyada hem de ahirette vereceğimiz
bu zilletten hiç bir zaman kurtulamayacak haberi ile Allah'ın Rasûlü
teselli edilmekte ve müşriklere uymaması
hatırlatılmaktadır. Malları ve mülkleriyle
şımaran insanları nasıl bir sonucun beklediği sûrenin
sonuna doğru anlatıları kıssa ile
canlandırılıyor. "Biz vaktiyle "bahçe
sahiblerine" bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik.
Hani onlar; Sabah olurken (kimse görmeden) onu devşireceklerine
yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı. Fakat onlar
daha uykudayken Rablerinin katında kuşatıcı bir afet
bahçeyi sarıverdi'de bahçe kapkara kesildi. Onlar, sabah olurken
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden gidin!" diye
birbirine seslendiler. Derken, "Aman bu gün yanınıza hiç
bu yoksul yanınıza sokulmasın!"diye
fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular.
"Evet yoksullara yardıma" güçleri
yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek gayesiyle
erkenden yola düştüler. Fakat bahçeyi gördüklerinde, "Mutlaka
yolumuzu şaşırmış olmalıyız!.. dediler.
Yanlış yere geldiklerini anlayınca da şöyle dediler;
bizi mahrum bırakılmışız" (26/17). Mekke müşrikleri
kendi bahçelerini tahrip olmuş bir halde görünce "herhalde
biz yolumuzu şaşırdık ve yanlış bir yere
geldik " (26) dediler. Biraz düşündükten sonra bunun
gerçekten kendi bahçeleri olduğunu farkederek
hayıflandılar. "Değil, bizi mahrum
bırakılmışız" (27). Sûre bu kıssadan
sonra müslümanların büyük mükafata uğratıldığı,
Allah'tan korkanlar için Rableri katında nimetler dolu cennetin
beklediği anlatılmaktadır. Daha sonra itaat eden müslümanların
mücrim olamayacaklarını müşriklerin bu iddiaları,
"Ne biçim hüküm veriyorsunuz yoksa Kur'an'dan ayrı bir
kitabınız var da ondan mı okuyorsunuz" (37-38) gibi
cevaplarla karşılık verilir.
Kur'an tekrar "Sor onlara (neye güveniyorlar)
garantileri nedir? Yoksa Allah'a koştukları ortakları
mı (onlara garanti verecek) Doğru söylüyor iseler ortaklarını
çağırsınlar" (4041). Fermanıyla meydan okumakta
ve Kur'an'a karşı bütün güçlerini kullanmalarına
rağmen bunun boşa çıkacağı bildirilmektedir. Siz
kendi kendiniz hakkında hüküm vermektesiniz. Bunların hiç bir
temeli yoktur. Akıl ve mantığa terstir. Üstelik, Allah'ın
gönderdiği hiç bir kitaptan da bir delil gösteremezsiniz. Hiç
biriniz Allah'ın böyle bir vaadde bulunduğunu iddia edemez.
Öte yandan sizin mabud kabul ettiklerinizle sizi cennete sokacaklarına
dair bir garanti de bulamıyorlar. O halde bu yanlış
fikirleri nereden alıyorsunuz?
Sûrenin sonuna doğru Allahu Teala Rasûlüne her
şeye rağmen sabırla tebliğ görevine devam etmesini
bildirmektedir. "Sen Rabbin hüküm verinceye kadar sabret. Balık
sahibi (Yunus (a.s.)gibi aceleci olma" (48). "O kafirler
(Kur'an-ı) zikri dinledikleri zaman neredeyse seni gözleriyle
devirecekler. "O delidir" diyorlar. Halbuki 0, bütün alemler
için nasihattır" (51-52). Allah böyle olmasını
istemiştir. İlk günden bugüne kadar. O'nun koruyucusu ve
sahibi de Allah'tır. Müdafaasını O yapar. Çünkü O'nu
yalanlayanlara karşı O savaşır. Bu davaya
inananların, hüküm verenin en hayırlısı olan Allah,
hükmünü verinceye kadar sabretmeleri gerekir.
Ayrıca sûrede müşrik ve münafıklar
karşısında sıkılan Rasûlüllah (s.a.s) güzel sıfatlarla
övülerek teselli ediliyor. Allah'ın Rasûlüne mecnun diyenler en
çirkin sıfatlarla teşhir edilerek onlar için hazırlanan
akıbetin ne kadar acı olduğu bildiriliyor. Rasûlüllah'a
müşrik ve müfterilerin iftira ve yalanlarına sabır göstererek
tebliğ görevine devam tavsiye edilirken Yunus (a.s.) gibi sabırsızlanıp
emri İlahi gelmeden görevi terk etmenin acı sonucu
hatırlatılıyor. Netice olarak Kur'an-ı Kerimin bütün
alemlere bir uyarı olarak gönderildiği belirtiliyor.
Naci YENGİN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.