Kefaet
Kefaet
Evlenecek çiftler arasında, dinî, iktisadî ve
sosyal seviye bakımından yakınlık ve denklik'in var
olması.
Sözlükte denk, eşit, benzeri olma (İbn Manzûr,
Lisanü'l-Arab, I, 139; Zebîdî, Tacü'l-Arûs, l, 107- 108) gibi
manalara gelen kefaet'in gözetileceğine dair Kur'an-ı Kerîm'de
bir nass yoktur (H. Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul
1982, I, 253; M. Akif Aydın, İslam-Osmanlı Aile Hukuku,
İstanbul 1985, s. 27).
Evlenmede kefaet erkek tarafında aranır.
Yani erkeğin, alacağı kadına müslümanlık, nesep,
hürriyet, meslek ve zenginlik vb. hususlar bakımından denk
durumunda bulunması, velî kontrolü dışında evlenen
kadını korumak için öngörülmüştür. Kefaetin esaslarını
Hanefî mezhebi tesbit etmiş. Şafiî ve Hanbelî mezhepleri ise
hemen hemen onları izlemişlerdir. İmam Malik ise yalnız
müslümanlıkta, ayıplardan selameti denklik için yeterli
görmüştür.
Eşlerin karşılıklı huzûr ve
sükûn bulmaları, evlilik birliği içinde bir takım
maslahatların gerçekleşmesi, karı-kocanın birbirine
denk olmasıyla kolaylaşır.
Evlenmede kefaete itibar edilip edilmemesi konusunda
iki görüş vardır. Hasan el-Basrî (ö. 110/728), Sevrî (ö.
161/778) ve Ebü'l-Hasan el-Kerhî (ö. 340/952) gibi bazı hukukçular
"insanlar tarak dişleri gibi eşittir. Arab'ın
yabancıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır"
(Sem'anî, Sübülü's-Selam, Beyrut 1407/1987, III, 274), "Allah
katında en şerefliniz takva bakımından üstün olanınızdır.
(el-Hucurat, /49/13). "Arabın takva dışında
yabancıya bir üstünlüğü yoktur" (Heysemî,
Mecmau'z-Zevaid, Beyrut 1967, III, 266) gibi ayet ve hadislerin mutlak eşitliğe
delalet ettiği gerekçesiyle kefaeti kabul etmemişlerdir (el-Kasanî,
Bedayiu's-Sanayî, Kahire 1327-28/1910, II, 317; İbnü'l-Hümam,
Fethu'l-Kadîr, Bulak 1315-18, II, 417; M. Ebû Zehra, el-Ahvalü'ş-Şahsiyye,
Kahire 1368/1948, s. 136, dipnot: 1).
Buna göre, soy-sop, ile övünmeyi kötüleyen ve
Allah nezdinde şerefin yalnız takva ile olacağını
ifade eden ayet ve hadisler denklikte muteber olanın yalnız din
olduğunu, başka bakımlardan denkliğe gerek
olmadığını göstermektedir. Gerçekten Hz. Peygamber
devrinde denkliğin gözetilmediğine dair uygulamalar da
vardır. Ezcümle: Bilal (r.a.), Ensar'dan birisinin kızını
istemiş, bu istek geri çevrilmişti. Sebep, arada denkliğin
bulunmayışı idi. Hz. Peygamber, Bilal'a şöyle
buyurdu: "Git, onlara; Allah'ın Rasulü size, beni evlendirmeni
emrediyor, de". Denkliği gözetmek gerekseydi önce buna Allah'ın
Rasûlü uyar ve böyle bir emir vermezdi. Yine Ebû Taybe, Beyada Oğullarından
kız istedi. Denklik bulunmadığı için kızı
vermek istemediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ebû Taybe'yi
nikahlayın. Eğer bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük bir
fitne ve fesat olur" (el-Kasam, Bedayiu's-Sanayi', II, 317).
Kefaete karşı olanlara göre, evlenmede
kefaet şart olsaydı bu, kısasta da aranırdı.
Halbuki kısasta denklik aranmaz.
İslam hukukçularının çoğunluğu
ise evlenmede kefaetin lüzum (bağlayıcılık)
aartı olduğu görüşündedir. Delilleri arasında
şu iki hadisi zikretmek mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s), Hz. Ali
(r.a)'a hitaben şöyle buyurmuştur: "Üç şeyi
geciktirme: Vakti geldiğinde namazı,
hazırlandığında cenazeyi, dengini bulunca
evlenecektir" (Tirmizî, "Salat", 13; "Cenaiz",
73; Müsned, I, 105; Şevkanî, Neylü'l-Evtar, Kahire 1357/1983,
VI, 128). Bir başka hadiste Hz. Peygamber: "Kadınları
denkleriyle nikahlayınız, onları velileri evlendirsin, on
dirhemden az mehir yoktur" buyurmuştur (Zeylaî, Nasbu'r-Raye,
Riyad 1393/1973, III, 196; Diğer hadisler için bk. fevkanî, a.g.e.,
VI, 127-130).
İbnü'l-Hümam bu konudaki hadislerin zayıf
olduklarını ancak çeşitli yollardan birbirlerini
destekleyerek kuvvetlendirdiklerini ve Hasen mertebesine
ulaştıklarını, mananın sübutu konusunda zann-ı
yakîn hasıl olduğunu söylemektedir (a.g.e., II, 417).
Bu ve benzeri delillerden hareket ederek kefaete
itibar eden fukaha denkliğin hangi yönlerden ele alınacağında
ihtilaf etmişlerdir. Hanefîlere göre Kefaet 6 yerde aranır.
Bunlar: Dindarlık, İslam, hürriyet, nesep, mal ve meslektir.
Malikîler, din ve muhayyerliği gerektiren kusurlardan salim olma,
Şafiiler, din, hürriyet, neseb ve muhayyerliği gerektiren
kusurlardan salim olma, Hanbelîler de din, hürriyet, neseb, mal ve
meslek konusunda kefaet aramaktadırlar (el-Kasanî, a.g.e., II,
317-320; İbnü'l-Hümam, a.g.e., II, 417 vd.; Düsûkî, Haşiye
ala Şerhi'd-Derdîr, Kahire, ts. II, 248 vd.; Şirbînî, Muğni'l-Muhtac,
Kahire 1958, III, 164; Şîrazî, el-Mühezzeb, Kahire 1379/1959, II,
40; Behûtî, Keşşafu'l-Kına, Beyrut 1402/1982, V, 67 vd.;
İbn Kudame, el-Muğnî, Kahire, ts., VI, 480 vd.; M. Ebû Zehra,
el-Ahvalü's-şahsiyye, Kahire 1368/1948, s. 136 vd.).
1. Dindarlık: Dinî hükümlere bağlılığı
olmayan, ahlakî yönden zayıf bulunan kişiler (fasık),
iffetli, saliha bir kadının dengi değildir. Böyle bir
evlilik halinde kızın velisi nikahı fesih hakkına
sahiptir. Bu görüş İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû
Yusuf'a aittir. İmam Muhammed ise dindarlık ve takvanın
ahireti ilgilendiren bir konu olduğu fikrinden hareket ederek kefaette
dindarlığa itibar edilmeyeceği görüşündedir (el-Kasanî,
a.g.e., II, 320; İbnü'l-Hümam, a.g.e., II, 422-423; M. Ebû Zehra,
a.g.e., s. 140).
2. İslam: İslamiyet itibariyle kefaet,
Arap olmayan milletlerde aranmaktadır. Buradaki kefaet erkeğin
baba, dede gibi "asl"ını ilgilendiren bir durumdur.
Aile içinde sadece kendisi müslüman olan erkek, kendisi ve babası
müslüman olan bir kadına denk değildir. Yine kendisi ve
babası müslüman olan erkek, babası ve dedesi müslüman olan
kadına denk değildir. Ebû Yusuf sadece babanın müslüman
oluşunu kefaet için yeterli görmüştür (M. Ebû Zehra, a.g.e.,
s. 138). Aynı zamanda müslüman olmayan bir erkek müslüman hanıma
denk olmayıp onunla evlenmesi zaten caiz değildir.
3. Hürriyet: Cumhur'a göre köle hür olana denk değildir
(el-Kasani, a.g.e., II, 319).
4. Neseb: Bu konudaki kefaet Araplar arasında geçerlidir.
Arap olmayanların Araplara denkliği yoktur (el-Kasanı,
a.g.e., II, 318-319; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 137). Bu görüş çeşitli
tenkidlere maruz kalmıştır. Muasır İslam Hukukçularından
Vehbe ez-Zühaylî kefaete nesebe itibar etmenin, eşitliğe
davet eden ve ırkçılığa savaş açan İslam'ın
genel yapısına aykırı olduğunu, İslam'ın
diğer milletler arasında yayılmasının bu
esasın bir sonucu olduğunu, ayrıca çoğunluğun bu
konudaki delillerinin zayıf olduğunu, uygulamada neseb açısından
kefaete itibar edilmeyen birçok olay ve delil mevcut bulunduğunu söylemekte
ve örnekler vermektedir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslamî,
Dımaşk 1405/1985, VII, 244-245).
5. Mal: Mal konusunda kefaet İmam Ebû Hanîfe ve
İmam Muhammed'e göre mal ve servetin tamamını kapsar.
Mehir ve nafaka dışında, erkeğin evleneceği
kadının servetine denk bir mala sahip olması gerekir. Ebû
Yusuf ise mehir ve nafakayı temine muktedir olan erkeğin daha
fazla mala sahip zengin kadına denk olduğu görüşündedir.
Fetva Ebû Yusuf'un görüşüne göredir. Nafaka dışında
başka mala sahip bulunmayan yüksek mevki ve makam sahibi kişiler,
mehir borcunu zenginlik zamanında ödemek üzere geri bırakmaları
durumunda zengin kadına denk sayılırlar (el-Kasanî,
a.g.e., II, 319-320; İbnü'l-Hümam, a.g.e., II, 422-423; Damad,
Mecmau'l-Enhur, İstanbul 1328, I, 341-342; M. Ebû Zehra, a.g.e., s.
139-140).
6. Meslek: Evlenecek erkek ile kadının
velilerinin iş ve meslekleri arasında şeref ve itibar
bakımından büyük bir farkın bulunmaması halidir.
Sanat ve mesleklerin itibar bakımından yer ve zaman,
kişilere göre değişmesi sebebiyle hangi mesleğin
diğerine denk olduğu konusunda bir kural koymak mümkün değildir.
Bu hususta örf-adet ve toplum anlayışını dikkate
almak uygundur. Meslekte kefaete itibar Ebû Yusuf ve İmam
Muhammed'in görüşüdür. Ebû Hanife'den bu konuda olumlu ve
olumsuz iki görüş nakledilmiş olmakla birlikte açık olan
itibar edilmemesidir (el-Kasanî, a.g.e., II, 320; Damad, a.g.e., I,
342; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 140-141; O. N. Bilmen, Istilahat-ı
Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1985, II, 67). Maliki hukukçular
böyle bir şartın asla gerekli olmayacağını ve
bunun İslam'ın ruhuna aykırı olduğunu ifade
ederler.
Evlilik akdinde kefaete itibar lüzum (bağlayıcılık)
şartıdır. Kadın kendisine denk olmayan erkekle
evlendiğinde akit sahih olmakla birlikte velilerin evliliğe
itiraz ve fesih hakları vardır. Bu haklarını
kullanmadıklarında akit lüzum ifade eder (bağlayıcı
hale gelir) (el-Kasanî, a.g.e., II, 317; Düsûkî, a.g.e., II, 249;
Şirbînî, a.g.e., III, 164; Şîrazî, a.g.e., II, 40; Behûtî,
a.g.e., II, 67).
Kefaet kadın ve velîlerin hakkıdır.
Akıl ve baliğa olmuş bir kadın kendine denk bir
erkekle evlenebilir. Bu durumda veli'nin itiraz ve fesih hakkı yoktur.
Velî, kadını denk olmayan birisiyle evlendirmesi durumunda
kadının itiraz ve fesih hakkı vardır. Bu konuda
ittifak vardır. Fesih hakkı asabeden olan velilere aittir.
Kadının hamileliği açıkça ortaya çıkmadıkça
evliliği sona erdirebilirler. Velîlerin birden fazla olması
durumunda Ebû Hanîfe ve imam Muhammed'e göre bir kısmının
evliliğe rızası diğerlerinin fesih hakkını düşürür.
Onlara göre bu bir haktır ve bölünemez. Maliki, Şafii, Hanbelîler
ve Hanefilerden Ebû Yusuf ve Züfer'e göre ise eşit seviyedeki velîlerin
herbirinin ayrı ayrı fesih hakları vardır. Birisinin
kefaet konusundaki hakkını düşürmesi diğerîninkini
düşürmez. Yine çoğunluğa göre kefaet erkeklerin kadınlara
denkliği konusunda aranır ve akdin başlangıcına
ait bir konudur. Evlendikten sonra kefaetin bozulması akde zarar
vermez (el-Kasanî, a.g.e., II, 317-320; İbnu'l-Hümam, a.g.e.,
II, 424; Düsûkî, a.g.e., II, 249; Şirazî, a.g.e., VI, 40; Şîrbînî,
a.g.e., II, 164; İbn Kudame, a.g.e., VI, 481; Behûtî, a.g.e., V,
65; M. Ebû Zehra, a.g.e., s. 142-145; Zühaylî, a.g.e., VI l, 234 vd.).
Ayrıca kadın emsal mehrinden az bir mehirle
evlenmişse velî hakime başvurarak, bu evliliği
feshettirebilir. Ancak nikah mehrin eksik olmasıyla
sakatlanmışsa, Ebû Hanîfe'ye göre, önce erkekten mehir
tamamlaması istenir. Ebû Yûsuf ve imam Muhammed'e göre ise, eksik
mehirden dolayı velilerin itiraza ve nikahı feshe hakları
yoktur. Çünkü mehrin on dirhemden fazla miktarı kadının
hakkı olduğundan, bunun üzerinde dilediği şekilde
tasarruf edebilir (Geniş bilgi için: es-Serahsî, el-Mebsût, V, 22,
30; elKasanî, a.g.e., II, 317, 321; İbnü'l Hümam, a.g.e., II,
417, 426; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku,
İstanbul, 1983, s. 259-269).
Kefaetin yokluğu sebebiyle karıkocayı
ayırmak hakimin hükmü ile olur ve vukubulan fesih, talaktan sayılmaz
(Ö. N. Bilmen, a.g.e., II, 70-71).
Sonuç olarak, evlilikte İslamî şuurdan
yoksun velilerin, özellikle kadın üzerindeki olumsuz etkilerini
azaltmayı ve kadını korumayı amaçlayan denklik
meselesi, evlenilecek kadını seçmede önemini kaybeder. Bir
hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Kadın dört
şey için nikah edilir; malı, aile şeref i, güzelliği
ve dindarlığı için. Ey eli toprak olası
insanoğlu, sen dindar Ye ahlakı güzel olanını tercih
et" (Buharî, Nikah, 15; Ebû Davud, 2; Nesaî, Nikah, 13;
İbn Mace, Nikah, 6; Darimî, Nikah, 4; Malik, Muvatta', Nikah,
21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 428). Burada, kadın
bakımından "dindarlık ve ahlak güzelliği"ne
dikkatin çekilmesi, diğer vasıfların
aranmayacağı anlamına gelmez. Ancak mü'minlerin
evliliklerinde ilk aranacak vasfın bu olduğunu ifade eder.
Saffet KÖSE
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.