Kesb
Kesb
Toplamak, aramak, kazanmak anlamlarını dile
getirir. Kelam ilminde, insan iradesinin fiili üzerindeki etkisiyle
sorumluluğa neden olan yönelişine verilen isimdir.
Kesb kelimesi Kur'an'da üç anlamda kullanılır.
"Allah sizi yeminlerinizdeki yanılmadan dolayı sorumlu
tutmaz. Sizi kalblerinizin kesbettiklerinden (kazandıklarından)
sorumlu tutar..." (el-Bakara, 2/225) ayetinde kesb, kalbin akdi ve
azmi anlamına gelmektedir. "Ey iman edenler, kesbettiklerinizin
(kazandıklarınızın) ve sizin için yerden çıkardıklarımızın
helal ve iyisinden harcayın..." (el-Bakara, 2/267) ayetindeki
kesb, ticaretle elde edilen kazancı dile getirir. "Kendi
kesbinizin (yaptığınızın) cezası olan
azabı tadın" (el-Bakara, 2/286) ayetinde ise kesb, çalışma
ve amel anlamında kullanılmaktadır. Kelime buradaki
anlamlarından yola çıkılarak Kelam'da kişinin
iradesinin kendisine sorumluluk kazandıracak yönelişini dile
getirmek üzere kullanılmıştır.
Kelam ilminde kesb, Allah'ın irade ve
yaratıcılığı karşısında insan
iradesinin yeri ve bu iradenin fiil üzerindeki etkisi konusundaki tartışmaların
bir sonucu olarak ilk kez el-Eş'ari tarafından bir kelam
kuramı haline getirildi. İnsan iradesinin fiil üzerindeki
etkisi konusunda daha önce birbirine zıt iki görüş
doğmuştu. Cebriye'nin temsil ettiği ilk görüş insana
irade ve özgürlük tanımıyor, onu Allah tarafından
önceden belirlenmiş işleri yapmaya zorunlu bir varlık
olarak tanımlıyordu. İrade ve
yaratıcılığında Allah'ın tekliğine gölge
düşürmeme, ortak tanımama endişesinden kaynaklanan bu görüş,
tüm fiillerini Allah'ın takdir ve yaratmasına
bağladığı için, insanın sorumluluğunu açıklamakta
yetersiz kalıyordu. Bu görüşün karşısında
yeralan ve Kaderiye Mutezile tarafından temsil edilen ikinci görüş
ise, insanın fiilleri üzerinde Allah'ın hiçbir etkisi olmadığını
savunuyordu. buna göre insan tam anlamıyla özgürdür, iradesiyle
dilediği fiili seçer ve Allah'ın kendisine verdiği
halketme (yaratma, yapma) gücüyle de yaratır. İnsan bu nedenle
fiillerinden dolayı sorumludur; fiilinin niteliğine göre ödül
ya da ceza görür.
Mutezile'nin görüşünün tek yaratıcının
Allah olduğunu belirten Kur'an hükümleriyle (ez-Zümer, 39/62;
el-Fatır, 35/3; el-En'am, 6/102) çeliştiğini düşünen
el-Eş'ari, Cebriye ile Mutezile'nin görüşlerini kesb
kuramı ile uzlaştırmaya çalıştı. Buna göre
insanda bir irade ve güç vardır, ama bunların fiil üzerinde
bir etkileri yoktur. Bu irade ve güç insanı fiile yöneltir ve yakınlaştırır
(iktiran). Bunun üzerine Allah insanın yöneldiği fiili
yaratır. Böylece insan yönelişi ile fiili kesbetmiş
(kazanmış), Allah da fiili yaratmıştır. Ne var ki
insanın iradesi seçiminde bağımsız değildir;
Allah'ın iradesine tabidir ve ancak onun belirlediği fiili seçebilir.
Bu son görüşüyle el-Eş'ari iyice Cebriye'ye
yaklaşır ve insanın sorumluluğunu açıklama
konusunda başarısız kalır. Bu nedenle sonraki
kelamcılar onu Cebriye ile birlikte ele almak ve kuramını
bir orta cebr (cebr-i mutavassıt) olarak nitelemek zorunda
kalırlar.
Maturidi kelamcılar da Eş'arilerle aynı
amaçla kesb kuramı üzerinde durdular. Fakat bunların kesb
anlayışı diğerinden büyük ölçüde farklıdır.
Maturidilere göre de Allah yaratıcı (Halık), insan
kazanıcıdır (kasib). Ancak insanda fiili etkileyecek bir
yapabilme gücünün yanısıra birisi külli, diğeri cüz'i
olmak üzere iki irade vardır. Külli irade, insanın fiil ya da
terkten birini seçmesini sağlar. Cüz'i irade ise külli iradenin
fiil ya da terkten birine bilfiil yönelmesinden (azm-i musammem)
ibarettir. el-Eş'ari'nin söylediğinin aksine Allah'ın
iradesi insanın cüz'i iradesine tabidir. Başka bir deyişle
Allah'ın iradesi seçilen fiile kulun iradesine bağlı
olarak yönelir. Allah fiili, insanın bağımsız olarak
seçmesinde ve fiilen ona yönelmesinden sonra yaratır. Bu nedenle
fiilin sorumluluğu insana aittir.
Maturidi kelamcılar insan iradesine
tanıdıkları özgürlükle Mutezile kelamcılarına
yaklaşır; ancak fiilin Allah tarafından
yaratıldığını söyleyerek onlardan ayrılırlar.
Ne var ki bu fark yalnızca "yaratma" kelimesine yükledikleri
anlamdan kaynaklanmaktadır. Mutezile "kul fiilinin
yaratıcısıdır" derken yoktan var etmeyi (ibda)
değil, vardan yeni bir şey varetmeyi kasdetmektedir. Buna
karşılık Maturidi kelamcılar yaratmayı yoktan
varetme biçiminde anlamakta ve bu niteliğin insana verilmesini
şirk saymaktadırlar. Buradaki "yaratma"nın, söz
gelimi "Ey İsa, iznimle kuş şeklinde bir şey
yaratıyorsun" (el-Maide, 5;110) ayetindeki "yaratma"
gibi birşeyin belli ölçülerde ve belirli bir biçimde meydana
getirilmesi olarak anlaşıldığında aralarında
bir fark kalmamakta, sorun çözülmektedir.
Ahmed ÖZALP
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.