Kursun Dökmek
Kursun dökmek
Nazarla, büyüden ileri geldiği zannedilen
hastalıklarla ruh rahatsızlıklarının giderilmesi
için halk tabakasının baş vurduğu çarelerden birinin
adı.
Büyüye ve nazara uğramaktan ileri geldiği
sanılan hastalıklar ve bunların sebepleri, cin ve perileri
gücendirmekten ibaret telakki edilen dimağı, sinir ve ruh
hastalıklarının giderilmesi için hekimin ve ilacın
etkisi olmayacağı inancı, halk arasında öteden beri
yerleşmiş olduğundan, bu tür hastalıkları tedavî
ettirmek maksadiyle kurşuncu hocaya bas vurmak ve kurşun döktürmek,
her yörede uygulanan eski bir usuldür.
Kurşun, bu işte denenmiş ocaklı ve
izinli ihtiyar kadınlar tarafından dökülür. Ocaklı demek,
kurşun dökücünün daima bu işle uğraşmış
bir aileye mensup olması, izinli demek de, bu aileden kendisinden
önce kurşun dökücülük yapan kimseden kurşun dökmek için (destur,
yani el) almış olmasıdır. Ocaklı ve izinli
olmayanlar kurşun dökücülük yapamayacakları gibi,
yaptıkları farzedilse bile, bu gibilerin kurşun dökmesinden
fayda umulmaz.
Kurşun dökmenin kendine özgü bir yöntemi ve
geleneği, bu hususta kullanılan bazı alet ve malzemeleri
vardır. Kurşun eritecek madeni çukur bir kepçe, su koymaya
mahsus madeni geniş ve derince bir taş hastanın
başına örtülecek kalınca bir peştamal, iki yüz
elli-üçyüz gram ağırlığında kurşun külçesinden
veya parçalarından ibarettir. Bu malzemeyi bir sepet, bir torba,
yahut çanta içinde kurşunu kadın beraberinde getirir ve
işini bitirdikten sonra bunları toplar ve geri götürür.
Kurşun şu şekilde dökülür: Külçe
veya parçalar halindeki kurşun, madeni çukur kepçeye, kepçe de
ateş üzerine konur, kurşun eridikten sonra hastanın
başı ve vücudu peştamalla örtülür, madenî tasa su
konur, kurşuncu kadın erimiş kurşunu havi kepçeyi sağ
eline, su tasını sol eline alır. Erimiş kurşun
önce hastanın başı üzerinde su dolu tasa birdenbire
dökülür. Kurşun dökülürken dökücünün besmele çekmesi,
"benim elim değil, Ayşe, Fatma Anamızın eli"
demesi usuldendir. Bundan sonra kurşun kepçede tekrar eritilir, bu
defa hastanın göbeği üstünde tastaki suya dökülür. Bu da
bitince, bir daha eritilmiş kurşun hastanın ayakları
üzerinde tasa dökülür. Nihayet hastanın yattığı
odanın sağ köşesiyle oda veya sokak
kapısının eşiği üzerine de kurşun dökülmesi
tekrar edilir. Bu iş tamam olunca, kurşun dökülen tastaki
sudan bir kaç yudum hastaya içirilir. Aynı sudan hastanın
alnına, bileklerine, avuçlarına ve ayaklarının
altına sürülmesi de adettir. Bazı kurşuncu kadınlar
kurşun döktükten sonra, hastayı üç defa oda kapısından
atlattıkları görülmüştür. En sonunda kurşun dökülen
suya bir miktar ekmek doğranır. Bu ekmek dört yol ağzında
köpeklere verildiği gibi, tastaki su da cin ve perilere ikram için
bir köşeye serpilir.
Erimiş bir halde su tasına dökülen kurşun
tasta ve su içinde sertleştikten sonra tekrar eritilmeden önce, kurşuncu
kadın tarafından tetkik olunur. Kurşun külçesi fazla
kirli ise, nazarın veya büyünün şiddetine, yahut cin ve
perilerin çok gücendirilmiş olduğuna hükmedilir. Külçe
üzerindeki kirlilikler, parlak ve temiz bir parçaya tesadüf edilirse,
hastanın yüreğinin temiz olduğuna ve
hastalığın çabuk geçeceğine inanılır.
Kurşun dökücü kadına hizmetine
karşılık para verilmesi lazımdır. Şu kadar
ki, bu paranın miktarı hastanın malî durumuna göre az
veya çok olabilir. Bazı hastalar için bir kere kurşun dökülmek
kafi görüldüğü halde, bazıları için bunun üç defa
tekrarında fayda düşünülür. Bu durumda her defası için
kurşuncu kadına başka ücret verilmesi şarttır.
Kurşuncu kadınlar hastanın evinden ayrılırken
"Allah şifa versin", "Allah bir daha göstermesin"
tarzında dileklerde bulunurlar. Hastanın ailesi de "Eksik
olmayın", "Allah razı olsun" gibi sözlerle
mukabele eder (Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
II, 324-325).
Kurşun dökmenin Dinî Hükmü:
Kurşun dökmek herşeyden evvel bid'attir.
Bid'at, Rasûlüllah (s.a.s.)den sonra ortaya konan, ister iyi, ister
kötü, ibadet veya adetle ilgili bütün davranış fiil ve
eşyadır. Bir çok ayet ve hadiste, dini tahripten korumak için
bid'at yerilmiştir: "İşte düz olarak benim yolum
budur, onu takip ediniz; (başka) yollara sapmayınız ki (o
yollar) sizi Allah yolundan ayırır. İşte size Allah
bunu tavsiye ve emreder ki, çekinesiniz" (el-Enam, 6/153;
İbrahim eş-Şatibî, el-i'tisam, I, 37).
Büyük müfessir İbn Atiyye, bu ayetin
tefsirinde der ki; "Burada sapılması yasak edilen yollar içine,
yahudilik, hristiyanlık, mecusilik ve diğer dinlerle bütün
bid'at sahipleri ve şaz (cumhura muhalif) görüşlüler
girmektedir. Bunların hepsi, ayağın kaymasına ve
itikadın bozulmasına sebep olan yollardır" (eş-Şevkanî,
Fethü'l-Kadir, (tefsir) II, 169).
Bir başka ayette şöyle buyurmaktadır:
"Yoksa Allah'ın izin vermediği bir dini onlara sunan
ortaklar mı var?" (eş-Şûra, 42/21).
Bu ayet-i kerimede Allah, dini ve dini hükümleri
ancak kendi vazedeceğini, başkasının, hak dine bir
şey katmaya hakkı olmadığını ifade buyuruyor.
Allah'ın Resûlu (s.a.s.), bir hutbesinin sonunda
şu sözleri söylemişlerdir: "Sözün en hayırlısı
Allah'ın kitabıdır; yolun en hayırlısı
Muhammed'in yoludur. İşlerin kötüsü sonradan çıkanlardır
(yani bid'atlardır). Her bid'at sapıklıktır" (Müslim,
Mişkat I, 51).
Bir başka hadis de şöyledir: "Size
Allah'tan korkmayı (takvayı), Habeşli bir köle de olsa
Allah yolunda yürüdüğü müddetçe -başkanınıza-
itaat edip sözünü dinlemeyi tavsiye ederim. Çünkü içinizden benden
sonra yaşayanlar çok ihtilaf (anlaşmazlık) görecekler.
Size benim sünnetim, ergin ve doğru yolda halifelerimin sünneti
gereklidir. Bunlara sımsıkı sarılınız ve hiç
bırakmayınız. Sonradan çıkan işlerden (bid'atlardan)
kaçının dinde her sonradan ortaya çıkan bid'attir. Her
bid'at sapıklıktır" (Ahmed; Ebu Davud, Tirmizî; Mişkat,
I , 58).
Bid'atlarla ilgili ayet ve hadislerde tehdit,
günahtan ve azaptan sakındırma gibi ifadeler geçmektedir.
Bütün bu ifadeler, bid'atin haram olduğunu gösterir. Haram
şeklinde meydana gelen günahın dereceleri vardır. En küçüğünü
bile işlemek -İslam nazarında azabı gerektirir.
İslam hukukunda, bidat için -dünyevî- ceza maddelerine de rastlanır.
Bunlar işlenen bid'atin, büyüklük küçüklüğüne, bid'ata
başkalarını davet ve teşvikin bulunup
bulunmamasına, bilerek veya bilmeyerek yapılmış
olmasına göre değişiktir. En büyüğü İslam
dini ile kişinin alakasını kesendir. Bu durum gerçekleşirse,
sahibine verilen ceza "irtidad" cezasıdır. Bundan
sonra, dövmek, hapsetmek, sürgün, ilgi kesmek, evlenmemek gibi cezalar
gelir. Bid'at sahiplerinin şahitlikleri kabul edilmez. Vali, kadı,
imam ve hatip tayin edilmez (Ali Mahfuz, el-İbda' fi
Medarri'l-İbtida', 140).
Kurşun dökmenin bid'at ve hurafe olduğunda
şüphe yoktur. Her asılsız şey ile bid'at
sapıklıktır. Daha çok birden ortaya çıkan veya
sebebi bilinmeyen hastalıklara yakalanmamak veya tedavî etmek
üzere başvurulan bir takım tedbirler vardır; nazarlık,
at nalı, at kafası, çeşitli muskalar takma, kurşun dökme,
tütsü yapma bunun bazı örnekleridir. Bunlar tıb yönünden
bir faydası olmadığı, üstelik batıl inançları
devam ettirdiği için haram kılınmıştır (Ali
Mahfuz el-İbda' fi Medarri'l-İbtida', 4.Böl. 423 vd.).
Peygamberimiz (s.a.s) nazarlık kullanmayı yasaklamış,
bu gibi şeyleri üzerinde taşıyan kimselerin bey'atlerini
kabul etmemiştir (Nesaî, ez-Zineh, 17; İbn Mace, Tıb, 39).
Ahmet YAŞAR
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.