Kıraat-ı Asere
Kıraat-ı asere
"On tane birin okunması" veya "On
tane biri okuma işi", "Kıraat ilminden on tanesini
okuma; on tanesinin ilmini ve pratiğini yapma."
Arapça bir kelime olarak"Kıraat"
kelimesi, (Ka-ra-e/yak-ra-u) aslından çekimi yapılan, sema'î
(yani kaide dışı) bir mastardır. Türkçesi: "Okumak"
demektir. "Kıraat" olarak çoğul yapılır
ve bundan da "okumalar" anlamı çıkarılır.
Kelimenin, İslamî anlamdaki ıstılahî
manası ise; özellikle "Kur'an okumak, Kur'an tilavet etmek,
şeklinde özetlenebilir.
"Aşere" kelimesi de, birincisi gibi Arapça'dır.
Fakat, arapçadaki telaffuzu: "aşera" şeklindedir. Bu
şekliyle, kelimenin türkçedeki sözlük manası: "On tane
bir" veya, yalnızca "On " demektir. Görüldüğü
gibi, kelime bir sayı bildirmektedir.
Kıraat İlmi, "Kur'an-ı Kerîm'in
kelimelerinin okunuş şekillerini, ravîlerine isnad ederek
bildiren bir ilimdir" (İbnü'l-Cezîrî, Muncidu'l-Mukrîîn,
3).
Kıraat İlmi'nin kayna bazı hususlara
dayanır:
Hz. Peygamber (s.a.s)'in; "Kur'an yedi harf
üzerine nazil olmuştur. Bunlardan kolayınıza geleni
okuyunuz!.." manasıyla açıklanan sözleri kıraatin
çeşitlerini ifade eder. Hadis; Hişam b. Hakîm'in namazda
Furkan sûresini, kendi bildiğinden başka bir okuyuşla
okuduğuna şahid olan Hz. Ömer'in, Hişam'ı yakapaça
ederek Peygamber'in huzûruna çıkarması üzerine söylenmiştir
(Fedaîlu'l-Kur'an, 5).
Hadisteki "Yedi Harf"den maksat: Kur'an-ı
Kerîm'in okunuş tarzları olarak, Allah tarafından nazil
olan farklı ve birden fazla olan kıraatlardır. Bunlardan
her hangi birisini okumak, nazil olan Kur'an'dan bir kısmını
okumak demektir. İşte bu farklı okunuşların,
Kur'an'da yediye kadar çıktığı, İbn Kuteybe
(276/889), Ebu'l-Fadl er-Razî (454/1062) ve İbnu'l-Cezerî
(833/1429) gibi büyük alimler tarafından, ayrı ayrı
örnekler verilmek suretiyle ortaya konulmuştur. Özel olarak da,
Kur'an'ın bazı kelimelerinde aynı durum mevcuttur. Ancak
bu farklı durumun, Kur'an-ı Kerîm'in her kelimesinde olması
ve aranması da gerekli değildir (Abdulazîz b. Abdulfettah
el-Karî, Hadisu'l-Ahrufi's-Seb'a, 60, 72, 78-79; Mecelletu Kulliyyeti'l
Kur'ani'l-Kerîm, el-Aded: I, 1402-1403).
Asr-ı Sa'adet'te sahabeler arasında
kıraatlarda bazı farklılıklar görülüyordu. Bunlar,
Kıraat ilminin ikinci kaynağı olarak belirlenmiştir.
Bu farklılıkların çözümü için, Hz. Peygamber (s.a.s)
sahabeler arasında hakemlik yapmış ve her iki tarafin da
okuduğunu: "Böyle de nazil oldu" mealindeki sözleriyle
onaylamıştır.
Hişam b Hakîm ile Ömer b. Hattab arasında,
Furkan sûresiyle ilgili olarak geçen ihtilaf, bunun en çarpıcı
örneğidir (Buharî, fedailu'l-Kur'an, 5).
Hz. Osman zamanında, yine kıraatlar
konusunda ve yine sahabeler arasında çıkan farklı
okuyuşlar Hz. Osman'ı İmam mushafları toplamaya yöneltmiştir.
Hz. Osman'ın çoğalttırarak Mekke, Medîne,
Kûfe, Basra ve Şam gibi şehir merkezlerine gönderdiği
mushaflarda mukayyed bulunan yazım (yani resmi hat) farklılıkları
da, Kıraat ilmi kaynakları arasında görülür.
Sahabe ve Tabiîn ile Tebe-i Tabiîn'den olarak, sika,
yani güvenilirlik özelliğine sahib olan alimler tarafından
nakledilen ve hiç bir itiraza da uğramaksızın, İslam
ümmetince kabul gören Kıraat ihtilafları da bu kaynaklardan
sayılmaktadır (el-Hac Muhyiddîn Abdulkadir el-Hatîb,
Kifayetu'l-Mustefid fî Fenni't-Tecvid, 88)
Kıraatların Kısımları
Kıraat ilminin ileri gelen alimlerinden
İbnu'l-Cezerî, Kur'an-ı Kerîm'in kıraatlarını
Mütevatir kıraatlar; Sahîh kıraatlar; Şaz kıraatlar
diye üç kısıma ayırarak hükümlere bağlamıştır:
Mütevatir kıraatları belirlemek için
şu üç özelliği tesbit etmiştir.
1) "Kur'an" diye okunacak kıraat
vechinin, bir tek îrab yönüyle de olsa, arapçaya uygun olması.
2) Halîfe Hz. Osman (r.a) tarafından çoğaltılarak
Mekke, Medîne, Kûfe, Basra ve Şam'a gönderilen imam mushaflardan
birinin yazı şekline, takdîren de olsa uygun düşmesi.
3) O okuma şeklinin yani vechin bizlere kadar tevatür
yoluyla gelip ulaşmış olması (İbnu'l-Cezerî,
Takrîbu'n-Nesr, 25; Muncidu'l-Mukriîn, 15).
"Bir tek îrab yönüyle de olsa, arapçaya uygun
olması" ifadesi: "Sened zinciri bakımından tevatür
derecesine varan, yazı şekli bakımından da Hz. Osman (r.a)
mushaflarındaki şekle uygun olan bir telaffuz olayının,
lugat alimlerince bilinmemiş olsa bike, Arab edebiyatında bir
kullanımının kesinlikle var olması" şeklinde
anlaşılmalıdır (Abdulazîz b. Abdulfettah el-Karî,
a.g.e., 114).
İkinci maddedeki "takdîren"den maksat
ise, Kur'an'a mahsus olan bir yazı şeklinin, birden fazla
okunabilme özelliği taşıması demektir. Mesela: Bu
maddede söz konusu edilen mushafların hepsinde de, aynı
şekilde yazıları bazı kelimelerin, bulundukları
farklı sûrelerde farklı ve müteaddid okunuşu, işte
bu "takdîren" lafzının anlamıdır. Fatiha,
Alu İmran ve Nas sûrelerindeki (S) şeklinde
yazılmış bulunan bu kelimenin, şekli
değiştirilmeden Fatiha"da "Meliki" ve "Maliki",
Alu İmran'da "Maliki" ve Nas'da da "Meliki"
telaffuzlarıyla okunması, durumun en çarpıcı örneğidir.
Buradaki "tevatür"den maksat, "yalan
üzerinde birleşmeleri aklen ve adeten caiz ve mümkün
görülmeyen, sayı bakımından da çok olan bir cemaatın,
görülmüş yahut ta işitilmiş bir şeye dair verdiği
haberdir ki, işitenler üzerinde-haber verilen şey hakkında
kesin bilgi ifade eder." (Nevevî, Riyazu's-Salihîyn, Trc. Kıyamuddîn
Burslan/Hasan Hüsnü Erdem, I. Mukaddime).
İşte, günümüzde bu üç özelliği (bu
üç rüknü) kendisinde taşıyan kıraatlar, "Kıraat-ı
aşere"den başkası değildir. Bu kıraatlar
yani "On Kıraat", bütün İslam dünyasınca
itirazsız kabul gören, okunan ve okutulan kıraatlardır.
Bunlara: "On İmamın Kıraatı" yani:
"On İmamın Okuyuşu" veya: -orijinal adıyla-:
Kıraatu'l-E'immeti'l-Aşera" denilmektedir. (İbnu'l-Cezerî,
Takrîbu'n-Neşr Fi'l-Kıraati'l-Aşr, 26.)
Bu terimler arasında geçen"İmam"
kelimesinden maksad: Öncelikle Kur'an-ı Kerîm'in hafızı
olan; ikinci olarak da, kıraat ve i'rab vecihlerinin detaylarını
bilen; üçüncüsü, kelimelerin lugat ve ıstılah manalarını
anlayan; dördüncüsü, kıraatlardaki kusurları çok iyi
gören ve kaynakları iyice tarayabilen alimlerdir. Bir diğer ifadeyle:
İslam dünyasının her tarafından, Kur'an'la ilgili
bilgileri almak isteyen herkesin, kendilerine başvuracağı
kudretli alim ve fazıl kimselerdir (İbnu Mucahid,
Kitabu's-Seb'a, 45).
Mütevatir kıraatları, bu vasıflara sahib
olan imamlar, nesilden nesile ve kuşaktan kuşağa gerçek
anlamıyla ve hakkını vererek aktarmak suretiyle, günümüze
ulaştırmışlardır. Bu mütevatir "On Kıraat"ın
her biri, kesinlik ve makbûliyet bakımından, diğerinden
farksızdır. Çünkü bunlar, sahîh kıraatlardır.
Reddedilmesi caiz olmadığı gibi, inkar edilmeleri de
helal değildir. İşte bu özelliklerinden dolayı da, bu
kıraatları insanlığın kabûl etmeleri ve
bunlarla amel etmeleri vacibtir (İbnu'l-Cezerî, Müncidu'l-Mukriîn,
16; en-Neşr, I, 53).
Kıraat alimleri, naklettikleri kıraat
vecihlerinde, yukarıda zikrettiğimiz üç rüknün tamamının
bulunmasını ve ancak bu takdirde o vechin, Kur'an'dan kabûl
edilebileceğini, namaz ve namaz dışında Kur'an olarak
okunabileceğini benimsediklerinden; bu üç rüknün bir tanesinden
bile yoksun bulunan kıraat vecihlerinin, Kur'an olarak okunmasına
ve okutulmasına da asla müsaade etmemişlerdir.
Bu noktada, bilinmesi gereken bir önemli husus da
şudur: İlk devir alimlerinin örf ve literatüründe; kıraatları
nakil ve ravîlerine isnad ve mal etmek diye bir şey yoktu.
Onların nazarında böyle bir durum çirkin görülüyordu.
Bundan dolayı da onlar: "Kıraatü'l-A'meş" veya
"Kıraatu Ebî Abdirrahman es-Sülemî" gibi sözlerle iki
sebebten dolayı kıraatları şahıslara atıfta
bulunmamışlardır:
1) Bildirilen vecihlerin, sadece o ravînin kendisine
ait olduğu ve bir başka ravîsinin bulunmadığı
şeklinde anlaşılmasından korkulduğu için;
2) Kıraat vecihlerinde, ictihad ve şahsî
görüşün de etkisi varmış gibi bir yanlış kanaate
yer verilmemesi için.
Nihayet, zamanın Asr-ı Seadet'le arası
açıldıkça; kıraatlarla ilgili titizlikler de, o nisbette
zayıfladı. Rivayet ortamı ise, oldukça genişledi.
İsnadlar çeşitlendi ve ravîler de çoğaldı. Bunun
üzerine alimler kaygıya düştüler ve bu durumun,
müslümanlara yansıyarak, aralarında kargaşalar çıkmasını
önlemek maksadıyla, kıraatları yeniden tetkîk edip tam
bir kontrol altına almak üzere çalışmalara
başladılar. Böylece kıraatlarla ilgili rivayet, tarik ve
isnadlar, birer araştırma konusu olarak ele alındı. Bu
araştırmalar tamamlanınca, Kıraatlarla ciddî anlamda
ilgilenen, onları hakkıyla okuyup-okutan, onlara zaman ve
emeğinin pek çoğunu ayıran, belli sayıda alimler
olduğu anlaşıldı. Bunlar, belli beldelerde, kıraat
işleriyle devamlılığa yakın veya devamlı
olarak meşgûl olan, kısacası sırf bu işle ün
yapan sayılı kişilerdi. Bu zevat üzerinde, zabt, itkan,
dikkat, sened ve icazet silsilesine riayet gibi noktalarda da, ayrı
ayrı gözlem ve araştırmalar yapılıyordu.
Yapıları bu araştırmaların
sonuçlarına göre; bunlardan bazılarına imam bazılarına
Ravî, bazılarına da Tarık unvanları verilerek,
bunların diğer alimlerden ayrı ve özel bir statüye
sahib oldukları kabul ve ilan edildi. İslam diyarının
neresinde bulunurlarsa bulunsunlar, bunların bulundukları belde
insanlarının, Kur'an adına onlar tarafından
yapılacak rivayet ve haberleri kabul etmeleri ve onların, bu
konuda söylediklerine rıza gösterip itirazda bulunmamaları için
bildiriler yayımlandı. Böylece bu alimlerden her biri,
bulundukları beldelerde kıraat ilminin sözcüsü ve özel adıyla
da imamları olarak tarihteki yerlerini aldılar ve bütün
müslümanlarca da kabul gördüler (İbnu'l-Cezerî, en-Nesr,
1/50-53; Takrîbu'n-Nesr, 21-22).
Şimdi, mütevatir "Kıraat-ı
Aşere" = (On Kıraat)'ın İmam, Ravî ve Tariklarının,
hangi isimlerden olduğunu kısaca ve sıra ile
belirtmeğe çalışalım:
l) Nafi b. Ebî Nü'aym (Ebû Rüveym) el-Leysî
(169/785). Medîne Kıra'at İmamı'dır. Sembolü yani
remzi elif (x)dir. Ravî'leri, meşhur olarak ikidir:
A) Kalûn (220/835), birinci Ravî olup işareti
Be'dir.
B) Verş (197/812), ikinci Ravî olup işareti
Cîm'dir.
Tarikler'ı:
Kalûn'a bağlı olarak:
1) Ebû Neşît (285/898), 2) Hulvanî (250/864).
Ebû Neşît'a bağlı olarak:
3) İbnu Bûya (344/955), 4) el-Kazzaz (x)
Hulvanî'ye bağlı olarak:
5) İbnu Ebî Mihran (289/901), 6) Ca'fer el-Bağdadî
(290/902).
Verş'e bağlı olarak:
1) Ezrak (240/854), 2)İsbehanî (296/908).
Ezrak'a bağlı olarak:
3) en-Nahhas (280/893),
4) İbn Seyf (307/919)
Isbehanı'ye bağlı olarak:
5) Hibetullah (350/961),
6) Muttavvi'î (371/981)
II) Abdullah b. Kesir b. el-Muttalib Ebû Mabed
(120/737). Tabiîn'den olup Mekke Kıraat İmamı'dır.
Sembolü Dal'dir. Meşhur Ravî'leri ikidir:
A) Bezzî (250/864), birinci Ravî olup işareti
He'dir.
B) Kunbul (291/903), ikinci Ravî olup işareti
Ze'dir.
Tarikleri:
el-Bezzi'ye bağlı olarak:
1) Ebû Rabî'a (294/906), 2) İbnu'l
Habbab (301/913).
Ebû Rabı'a'ya bağlı olarak:
3) en-Nakkaş (351/961),
4) İbnu Bennan (374/984).
İbnu'l-Habbab'a bağlı olarak:
5) Ahmed b. Salih (350/961),
6) Abdulvahıd (349/960).
Kunbül'e bağlı olarak:
l) İbnu Mucahid (324/935),
2) İbnu Şen(e)bûz (328/939).
İbnu Mücahid'e bağlı olarak:
3) Şamirî (386/996), 4) Salih h. Muhammed
(380/990).
İbnu Şen(e)bûz'e bağlı olarak:
5) el-Kadî Ebu'l-Ferec (390/999),
6) eş-badvî (388/997).
Ebu'l-Ferec'e bağlı olarak:
7) Ebû Tağleb(x),
8) el-Habbaz(î) (398/ 1007).
III) Zibban b. el-'Ala'i Ebû Amr et-Temımî
el-Mazinî (154/770). Basra kıra'at İmamı'dır.
Sembolu Ha'dır. Meşhur iki Ravî'sinden:
A) Dûrî (246/860), birinci Ravî olup isareti Tı'dır.
B) Sûsî (261/874), ikinci Ravı'si olup işareti
Ye'dir.
Tarikleri:
Dûri'ye bağlı olarak:
1) Ebu'z-Zara' (280/893,
2), İbnulliel-ah (303/915)
Ebu'z-Zara'i'ye bağlı olarak:
3) İbnu Mucahid (324/935),
4) Muhammed b. Yakûb (320/932).
İbnu'l-Ferah'a bağlı olarak:
5) İbnu Ebî Bilal (358/968),
6) Muttavvi'î (371/981).
Sûsi'ye bağlı olarak:
1) İbnu Cerîr (316/928), 2) İbnu Cumhûr
(300/912).
İbnu Cerîr'e bağlı olarak:
3) Samirî (386/996), 4) İbnu Habs, ed-Dîneverî
(373/983).
İbnu Cumhûr'a bağlı olarak:
5) Şezza'î (370/980), 6) Şen(e)bûzı ,
388/998).
IV) Abdullah b. 'Amir b. Yezîd el-Yahsabî Ebû
İmran (118/736). Şam kıraat İmamı'dır. Tabi'indendir.
Sembolü Kef'dır. Meşhur iki Ravî'si vardır:
A) Hişam (245/859), birinci Ravı'si olup
işareti La'dır.
B) İbnu Zekvan (242/856), İkinci Ravı'si
olup işareti Mîm (h)dir.
Tarikleri:
Hişam'a bağlı olarak:
l) Hulvanî (250/864), 2) Dacûnî 324/935)
Hulvanî'ye bağlı olarak:
3) İbnu Abdan (300/912), 4) el-Cemalu'l-Ezrak
(300/9'2).
Dacûnî'ye bağlı olarak:
5) Zeyd Ebî Bilal (358/968), 6) eş-Şezza'î
(370/980).
İbnu Zekvan'a bağlı olarak:
1, ) Ahfeş (292/904), 2) Sûrî (307/919). Ahfeş'e
bağlı olarak:
3) Nakkaş (351/962), 4) İbnu'l Ahrum
(341/952).
Sûrî'ye bağlı olarak:
5) er-Ramlî (324/935), 6) Muttavvi'î (371/981)
V) Asım b. Behdele Ebi'n-Necûd Ebû Bekr
el-Esedî el-Kahilî (127/744). Tebe-i Tabi'îndendir, Kûfe kıraat
İmamı'dır. Sembolü Nûn (a)dur, Meşhur iki Ravi'si
vardır.
A) Ebû Bekr Şu'be (193/805), birinci Ravî'si
olup işareti Sad'dır.
B) Hafs b. Süleyman (180/ 796), ikinci Ravî'si olup
işareti Ayn'dır,
Tarik'leri:
Ebû-Bekr'e bağlı olarak:
1) Yahya b. Adem (203/818), 2) Uleymî (243/857).
Yahya b. Adem'e bağlı olarak:
3) Şuayb (261/874), 4) İbnu Hamdûn
(240/854).
'Uleymî'ye bağlı olarak:
5) İbnu Huley' (356/966), 6) er-Razzaz (360/970).
Hafs'a bağlı olarak:
1) Ubeyd b. es-Sabbah (235/849), 2) Amr b. es-Sabbah
(221/835).
Ubeyd b. es-Sabbah'a bağlı olarak:
3) Haşimî (368/978), 4) Ebû Tahir b. Haşim
(349/960).
Amr b. es-Sabbah'a bağlı olarak:
5) el-Fîl (289/901), 6) ez-Zer'an (290/902).
VI) Hamvva b. Habîb b. Ammara b. İsmaîl Ebû
Ammaratu'l-Kûfi et-Teymî (157/773). Tebe-i Tabi'îndendir. Kûfe Kıraat
imamı'dır. Sembolü Fe'dir. Meşhur iki Ravî'si vardır:
A) Halef el-Bezzar (229/843), birinci Ravî'si olup işareti
Dad'dır.
B) Haliaci (220/835), ikinci Rasî'si olup işareti
Kaf'dır.
Tarikleri:
Halef'e bağlı olarak:
1) İdrîs el-Haddad (292/904), İdrîs el-işaddad'a
bağlı olarak: 2) Ahmed b. Usman (334/945), 3) ibnu Miksem
(354/965),
4) Ahmed b. Salih (340/951), 5) Muttavvi'î (371/981).
Hallad'a bağlı olarak:
l) İbnu Şazan (286/899), 2) İbnu'l
Heysem (249/864).
3) el-Vezzan (250/864), 4) et-Tulehî (252/866).
VII) Ali b. Hamza el-Kasa'î (189/804). Fars asıllıdır.
Kıraat ve lugatta İmam'dır. Hamza'dan sonra, Kûfe Kıraat
imamı olmuştur. Sembolü Ra (u)dır. Meşhur iki Ravî'si
vardır:
A) Ebu'l-Haris (240/854), birinci Ravî'si olup işareti
SEn(aş)dir.
B) Dûrı (246/860), ikinci Ravî'si olup işareti
Te'dir. Aynı zamanda da, yukarıda geçen III. İmamın
I.ravîsidir.
Tarikleri:
Ebu'l-Haris'e bağlı olarak:
1) Muhammed b, Yahya (300/912), 2) Seleme b. Asım
(270/8833).
Muhammed b. Yahya'ya bağlı olarak:
3) el-Betı (300/912), 4) el-Kantarî (310/922).
Seleme b. Asım'a bağlı olarak:
5) Ebu'l-Abbas Sealeb (291/903), 6) Muhammed b.
el-Ferec (300/912)
Dûrî'ye bağlı olarak:
1) Cafer en-Nusaybı (307/919), 2) Ebû Usman
ed-Darîr (310/922) Cafer en-Nusaybıaye bağlı olarak:
3) İbnu'l-Celenda (340/951), 4) İbnu Deyzûye
(330/941).
Ebû Usman ed-Darîr'e bağlı olarak:
5) ibnu Ebî llasim (349/960), 6) eş-Şezza'î
(370/980),
VIII) Ebu Ca'feri'ezıd b. el-Ka'ka el-Mahzûmî
el-Medenî (130/747). Tabiînin meşhurlarındandır. Medîne
Kıraat İmamı'dır. Sembolü, İbnulCezelı'ye
göre peltek; Sef _), diğerlerine göre "Cafer isminin ilk
hecesi Ca'dır. Meşhûr iki Ravîsi vardır:
A) İbn Verdan (160/776), birinci Ravî'si olup,
ibnu'l-Cezerı'ye göre işareti noktalı Ha'dır,
diğerlerine göre de, isminin ilk hecesi olan "î"dir.
B) İbn Cemmaz (170/786)'dan sonra, ikinci Ravî'si
olup İbnu'l-Cezerî'ye göre işareti peltek Zal'dir. Diğerlerine
göre de, "Cemmaz" sıfatının ilk hecesi"Cem
"dir.
Tarikleri
İbn Yerdan'a bağlı:
1) Fadı b. Şazan liibetullah b. Ca'fer
(350/961)
Fadı b. Şazan'a bağlı olarak:
3) İbnu Sebîb (312/9'4). 4)ibnül Harûn
(330/941).
Hibetullah b. Ca'fere bağlı olarak:
5) el-Hanbelî (350/999),
6) el-Hammamı (417/1026).
İbn Cemmaz'a bağlı olarak:
l) Ebû Eyyûb el-Hasimî (216, '831), 2) ed-Dûrî
(245/860).
el-Haşimî'ye bağlı olarak:
3) İbnu Rezyen (253/867), 4) el-Ezraku' l-Cemal.
Dûrî'ye bağlı olarak:
5) İbnu'n-Neffah (314/926), 6) İbnu
Nehşel (294/906).
IX) Yakûb b. İshak b. Zeyd b. Abdullah b. Ebî
İshak el-Hadramı el-Basrî (205/820). Basra Kıraat
İmamı'dır. İbnu'l-Cezerî'ye göre remzi peltek Zı
harfidir. Diğerlerine göre de "Yakûb" isminin ilk hecesi
olan"Ya" dır. Meşhur iki Ravîsi vardır:
A) Rüveys (238/852), birinci Ravîsi olup işareti
İbnu'l-Cezerî'ye göre Gayın harfidir. Diğerlerine göre
ise"Ya" hecesidir.
B) Ravh (235/849), ikinci Ravîsi olup, sembolü
İbnu'l-Cezerî'ye göre Şin harfidir. Diğerlerine göre
"Hah" hecesidir.
Tarikleri:
Rüveys'e bağlı olarak ve hepsi Temmar
(366/976) tarîkından:
1) en-Nehhas (368/978), 2) Ebi'tTayyib (350/961),
3) İbnu Miksem (354/965), 4) Cevherî (İ.Habşan)
(340/951)
Ravh'a bağlı olarak:
1) İbn Vehb (270/883), 2) ez-Zübeyrî (300/912)
bn Vehb'e bağlı olarak:
3) el-Muaddil (320/932), 4) Hamza b. Ali (320/932).
ez-Zübeyrî'ye bağlı olarak:
5) Gulam b. Şen(e)bûz (328/939), 6) İbnu
Habşan (340/951).
X) Halef b. Hişam b. Sa'leb b. Halef el-Esedı
el-Bağdadî el-Bezzar (229/843). Altıncı İmam
Hamza'nın birinci Ravısi olan bu zat, "Kıraat-ı
Aşere"nin sonuncusudur. İşareti ittifakla Hal dir.
Kûfe Kıraat İmamı'dır. İki meşhur Ravîsi
vardır:
A) İshdk el- Verrak (286/899), birinci Ravîsi
olup işareti Sah (ve)dir.
B) İdris el-Haddad (292/904), ikinci ravîsî
olup işareti Seh(z)dir.
Tarikleri:
İshak el- Verrak'a bağlı olarak:
1) İbnu Ebî Ömer (352/963), 2) el-Bursatî
(360/970), 3) Muhammed b. ishak (290/902).
İbn Ebî Ömer'e bağlı olarak:
4) es-Sûsencerdî (402/1011), 5) Bekr b. Şazan
(405/1014).
İdris el-Haddad'a bağlı olarak:
1) eş-Şetiî (370/980), 2) Muttavvi'i
(371/981)
3) İbnu Bûyan (344/955), 4) Ebû Bekr
el-Kutay'î (368/978).
İşte Kıraat-ı Aşere, yani On
Kıraat; beşinci hicrî asra kadar, İmam, Ravî ve
Tariklarıyla beraber, kısaca yukarıya derc ettiklerimizden
ibarettir. Okunan bir vecih, ravîlerin ittifa kıyla İmam'a
atfedilince"Kıraat", Ravîlerden birine atfedilince
"Rivayet"; Ravîlerden daha sonraki halkalardan birine isnad
edilince de"Tarik" adını alıyor. Bu
"Tarik'lardan:
1) Nafi' için 144;
2) İbnu Kesîr için 73;
3) Ebû Amr için 154;
4) İbnu Amir için 130;
5) Asım için 128;
6) Hamza için 121;
7) Kisa'î için 64;
8) Ebû Cafer için 52;
9) Yakûb için 85; ve
10) Halef el-Bezzar için de 31 olmak üzere, toplam
982 kadarı, büyük alim İbnu'l-Cezefi tarafından,
başlangıcından kaynağına kadar tesbit edilerek,
Kıraat-i Aşare'nin ne denli bir tevatür derecesinde olduğu
ortaya konulmuştur. Bu On Kıraattan Kisa'î'ye kadar olanlarına:
"Kıraat-ı Seb'a" yani "Yedi Kıraat";
kalan üçüne de: "Kıraat-ı Selase" yani"Üç
Kıraat" denilmektedir. İkisinin toplamı da, mütevatir
olarak "On Kıraat"ı oluşturmaktadır.
Bu "On Kıraat'ın dışında
kalan kıraatlara da: "Şaz Kıraatlar"="el-Kıraatu'ş-Şazze"
denilmektedir. Bunun manası, kendisinde yukarıda
sayıları üç rükünden bir kısmının
bulunmaması demektir. Bu tür kıraatların, namazın içinde
de dışında da, Kur'an niyetiyle okunması caiz değildir.
Kıraat İlmi tarihinde İbnu Muhaysın (123/740), Yahya
el-Yezıdî (110/728), el-Hasen el-Basrî (110/728) ve Ebû Muhammed
Süleyman b. Mihran el-Ames el-Kûfi (148/765) gibi zevata atfedilen kıraatlar,
ittifakla Şaz kıra'atlardır. Ancak, İbnu'l-Benna
(1117/1705) "İthafu Fudala'i'l-Beşer Fi'l-Kıraati'l-Erbeati'l-Aşer"
diğer bir adıyla: "Muntehe'l-Emanî Ve'l-Meserrat fi
Ulûmi'l-Kıraat" adlı kitabında, bu zevata
atfedilen kıraat vecihlerinden, mütevatir kıraatlara uygun
düşenlerini, Kıraat-ı Aşere'ye ilave ederek işlemiştir.
Bundan dolayı da, kitabının adına: "Ondört Kıraat"
anlamına gelen yukarıdaki ilk adı koymuştur.
Ali Osman YÜKSEL
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.