Matem
Matem
Ölen kimsenin veya kaybolan şeyin ardından
üzülme ve ağlama, yas, acı ve üzüntü.
Cahiliye devrinde kocası ölen kadın, bir
yıl mağaramsı bir kulübeye kapatılır, kimseyle
temas etmez, yıkanmaz, saçlarını taramaz,
tırnaklarını kesmezdi. Hatta bu devir Araplar arasında,
ölümünden sonra kendisi için bağıra çağıra,
iyiliklerinin sayılarak ağlanmasını vasiyet edenler
bile vardı. Böyle yas tutmayı Hz. Peygamber (s.a.s)
yasaklamış, sadece ölenin hatırasına hürmeten yakın
akraba için üç gün, koca için de dört ay on gün bir nevi yas tutmayı
meşru kılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak bir
hadiste şöyle buyurulur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden
bir kadının kocasından başka bir ölü için üç gün
den fazla yas tutması helal değildir. Ancak kadın,
kocasının ölümü halinde dört ay on gün matemini sürdürür"
(Tecrid i Sarih Tercemesi IV, 363).
Ölüm büyük bir olaydır. Böyle bir olaydan
dolayı kişinin kederlenmesi, hüzünlenmesi normaldir. Hatta
dinimiz, sessizce ağlamayı ve gözyaşı dökmeyi de
makul görür. Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s) de oğlu İbrahim'in
vefatında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak
ağlamış; kendisine ağlamayı yasaklamış
olduğu hatırlatılınca da, bunun yasak olan ağlama
şekli olmayıp gözyaşı dökmekle Allah'ın azap
etmeyeceğini, ancak -mübarek dilini işaret edip- onunla azap
edeceğini belirtmiş ve "Muhakkak ki ölü, ehlinin üzerine
bağırıp çağırmayla azap duyar"
buyurmuşlardı (Buharî, Cenaiz,42, 43).
Yine Peygamberimiz bir cenazede kabrin kenarına
oturmuş, gözyaşları toprağa damlayacak derecede
ağlamış, kızı Rukiyye'nin vefatında,
yanında sessizce ağlayan Fatıma'nın gözyaşlarını
kendi eliyle silmiş, onun bu şekilde ağlamasını
yasaklamamış ve Hz. Ömer bir cenazede ağlayan kadına
bağırınca Hz. Ömer'e "Bırak onu,
ağlasın, muhakkak ki, göz yaşarır" buyurarak
sessizce ağlayanın serbest bırakılması
gereğine işaret buyurmuştur (İbn Mace, Zühd 19,
Cenaiz, 53).
İslam'da ta'ziyenin, yani başsağlığı
dilemenin süresinin üç gündür ve üçüncü günden sonra taziye hoş
görülmemiştir.
Buna rağmen, Cahilî bir davranış biçimi
olan matem, sonraki asırlarda önü alınamayan bir yayılma
gösteren yerleşik bid'atlerden biri haline gelmiştir. Hz. Hüseyin'in
10 Muharrem 680 tarihinde Kerbela'da şehit edilişi Şiîlerce
mezhebî bir alamet telakki edilerek, her yıl düzenlenen matem
merasimleriyle anılmaktadır. 10 Muharrem günü meydanları
dolduran binlerce genç-yaşlı şiî, bir ağızdan
"Ya Hüseyin" diye haykırarak gözyaşı dökerken,
başlarını yumruklamakta ve bedenlerini zincirlerle dövmektedirler.
Bu ve buna benzer davranış biçimlerinin Resulullah (s.a.s)'in
ortaya koyduğu ve uyulmasını istediği prensiplerle
alakasının olmadığı ortadadır. Yine günümüzde
Resulullah (s.a.s)' ın yasakladığı ölüler için
tutulan matemler, dövünerek ve bağırarak ağlamalar,
diğer müslümanlar arasında da yer etmiş
bulunmaktadır.
Ayrıca, çağdaş cahili ideoloji ve
sistemlerin bir anlamda ilahlaştırdıkları ölmüş
kişiler için tuttukları matem türü vardır. Devlet düzeyinde
gerçekleştirilen bu matem tutma organizeleri sırasında
belirli bir müddet hareketsiz ve dimdik bir şekilde yas tutulur,
sirenler çalınır ve bayraklar yarıya indirilir. Yine
cenaze ve ölüm yıl dönümleri için düzenlenen matem merasimleri
esnasında yas tutanlar, siyah renklere bürünürler. Bu davranışların
anlamsızlığı ve İslam öncesi cahiliyet yaşamının
çağdaş dünyaya yansımalarından biri oluşu, müslümanların
bu tür davranışlara karşı duyarlı
olmalarını gerektirmektedir. İslam, ölümü mutlak
anlamda üzücü bir olay görmediği ve Allah Teala'nın herkes
için takdir buyurduğu bir olay olarak telakki ettiği için
ölçüleri dışında; bir açıdan ölenlere tapınmaya
kadar varan matem tutmalara izin vermemiştir.
Mefail HIZLI
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.