Melekut Alemi
Melekut alemi
Ruhların ve nefislerin makamı olan alem. Aynı
anlama gelmek üzere gayb alemi, batın alemi, emir alemi,
lahutî alem tabirleri de kullanılır. Melekût; mülkiyet,
kudret, hükümdarlık, büyüklük anlamlarında gerçek tasarruf
gücünü ifade eden, mübalağa sığasında bir
kelimedir. Kelimede bulunan "vav" ve "te" harfleri
zait olup, mübalağayı vurgulamak üzere kullanılmışlardır.
Melekût kelimesi Kur'an-ı Kerim'in çeşitli ayetlerinde geçmektedir:
"De ki: Her şeyin melekûtu elinde olan kimdir?"
(el-Müminun, 23/88); "Yerin ve göklerin melekûtuna bakmıyorlar
mı?"(el-Araf, 7/185; ayrıca bk. el-En'am, 6/75; Yasin,
36/83).
Melekût tabiri, yakın anlamlara gelmek üzere hem
mutasavvıflar hem de İslam filozofları tarafından
kullanılmıştır. Fakat daha çok bir tasavvuf terimi
olarak geçmektedir.
"Gerçek tasarruf" anlamında melekût,
bir tasavvuf ıstılahı olarak sıfatlar, özellikle
ilahî sıfatlar için kullanılır. Allah'ta,
sıfatları vasıtasıyla tasarrufta bulunmak üzere bir
melekût vardır. Allah, kainat üzerindeki tasarrufunu sıfatları
aracılığıyla gerçekleştirir. Bu nedenle,
tasarrufun gerçekleşmesinde vasıta durumunda bulunan
sıfatlara, bu anlamda, melekût demek mümkündür. Allah'ın
ezelî sıfatları için sözkonusu olan melekûta, en yüce
melekût (el-melekutü'l a'la), bunların dışında
kalanlarda sözkonusu olan melekûta ise el-melekûtü'l-edna denmiştir
(et-Tehanevî, Keşşafu Istılahati'l-Fünûn,
İstanbul 1984, II/1339).
Melekût alemine gelince; temelini Platoncu alem
tasavvurunda bulunan bu kavram, bünyesine Yeni-Platoncu bir yorumu da
katarak, İslam ve Hristiyan düşünürleri tarafından
geliştirilen alem şemalarında da yerini
almıştır. Platoncu alem tasavvuru; gelip geçici olan,
zaman ve mekanla kayıtlı, gerçek varlığın gölgesi
durumunda bulunan duyular alemi (alem-i şehadet) ile; duyular
üstü, zaman ve mekanla sınırlı olmayan, gerçek varlıkların
bulunduğu ideler alemi (alem-i misal, alem-i gayb) olmak üzere
iki çeşit alem varsaymaktadır.
İlahî dinlerin alem tasavvurlarına da uyan
bu görüş, Yahudî, Hristiyan ve İslam alimlerince de, kendi
alem görüşlerine bir çerçeve olarak, kabul edilmiştir.
Kur'an-ı Kerim de, gayb alemi ve şehadet alemi olmak üzere,
genel olarak, iki alem kabul etmektedir. Bu durumda, insanın
duyularına ve bir noktaya kadar tasarrufuna verilmiş
şehadet alemi (görünürler alemi)ne karşı; tamamen
Allah'ın tasarrufu ve bilgisi altında bulunan bir de gayb alemi
vardır.
Mutasavvıflar var olan her şeyi zahir, batın
ve ceberut olmak üzere üçe ayırmaktadırlar. Bu üç kısım
da, üç çeşit alemdir. Alem-i şehadet, alem-i melekût,
alem-i ceberut.
Alem-i şehadet, kevn ve fesata tabi olup,
duyularımız tarafından idrak olunan, içinde yaşamakta
olduğumuz şu alemdir. Bir dereceye kadar insan tasarrufuna
verilmiş bulunan bu alem, zaman ve mekanla sınırlı
olup, kevn ve fesata tabidir. Bu alem için, halk alemi, his alemi ve
mülk alemi tabirleri de kullanılmıştır. İslam
filozofları bu alem için daha çok, "ayaltı alemi"
tabirini kullanmışlardır.
Alem-i ceberût, şehadet alemiyle taban tabana zıt
vasıflara sahip olan bir varlık mertebesini ifade etmektedir.
Alem-i şehadet ve alem-i melekûttan tamamen münezzeh olan bu
alem, Allah'ın ezelî varlığına delalet eder
(Tehanevî, a.g.e., II/1339, 1054; Seyyid Şerif Curcanî,
et-Tarifat, s. 155).
Melekût alemi, duyular alemi ile ceberût alemi
arasında orta bir varlık mertebesini ifade etmektedir.
Allah'ın cisimlerle ilgili sıfatları bu alem ile
ilgilidir. Şehadet aleminin aksine, bu alemde zaman ve mekanla sınırlı
olma, gelip geçicilik olma ve bozulma gibi menfi özellikler yoktur. Beşerî
ve semavî nefislerin makamı olan bu alem, şehadet alemi ile
ceberût alemi arasında irtibatı sağlamaktadır (Tehanevî,
a.g.e., II, 1339, 1054).
Filozof el-Farabî, Kitabu'l-Fusûs adlı
eserinde "ehadiyet alemi", "emir alemi" ve
"halk alemi" olmak üzere üç çeşit alemden söz
etmektedir. Ona göre, meleklerin yeraldığı emir alemi,
Allah Teala ile halk alemi, yani yaratıkların bulunduğu
alem arasında orta bir noktada bulunmaktadır. Emir aleminde
bulunan melekler, Allah'tan almış oldukları vahyi
peygamberlere bildirirler. Farabî, diğer eserlerinde emir alemi
yerine, akıllar alemini, özellikle de bu akılların
sonuncusu olan Faal aklı koymakta ve onun melekût derecesinde
bulunduğunu ifade etmektedir. Öyle görünüyor ki, Farabî'ye
göre, melekût mertebesi, meleklerin, başka bir ifade ile
akılların bulunduğu bir mertebedir (el-Farabî,
Kitabu'l-Fusüs, Haydarabad 1345, s. 6, es-Siyasetü'l-Medeniyye,
Haydarabad 1346, s. 3).
Yaşar K. AYDINLI
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.