Mesed Suresi
Mesed suresi
Kur'an-ı Kerim'in yüz on birinci suresi. Beş
ayet, on dokuz kelime, seksen bir harften ibarettir. Fasılası
"dal" ve "ba" harfleridir. Mekkî surelerden olup
"Fatiha" suresinden sonra nazil olmuştur.
Sureye, Tebbet ve Leheb adları da verilmektedir.
Bu isimlerin üçünü de, surede geçen kelimelerden
almıştır.
Abdulmuttalib'in oğlu, Hz. Peygamber (s.a.s)'in de
amcası olan Abdüluzza'ya Ebu Leheb lakabının verilmesi, yüzünün
parlaklığından dolayı idi. O ve karısı
Ümmü Cemil, insanlar arasında Hz. Peygamber (s.a.s)'e ve O'nun
davetine en çok kötülük eden ve eziyette bulunan insanlardandı.
Ümmü Cemil'in asıl adı, Erva olup aynı zamanda Ebu Süfyan'ın
kız kardeşi idi.
"Önce en yakın akrabanı uyar" (eş-Şuara,
26/214) ayeti nazil olduktan sonra, Hz. Muhammed (s.a.s) en yakın
akrabalarını İslam'a davet etti. Bir gün Safa tepesine çıkarak,
Mekkelilere seslendi. Halk O'nun etrafında toplandı. Hz.
Peygamber (s.a.s); "Şu dağın arkasında size
saldırmaya gelen düşman süvarileri vardır desem,
inanır mısınız?" diye sorunca, toplananlar:
"Evet inanırız. Çünkü şimdiye kadar senden yalan
duymadık" cevabını verdiler. O zaman Hz. Muhammed (s.a.s)
onlara, ahiretin şiddetli azabından bahsetmiş ve
onları İslam'a, iman'a davet etmişti. O anda
topluluğun içinde bulunan Ebu Leheb ağzını
bozmuş ve Hz. Peygamber'e;
"Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi
topladın?" diyerek, orada bulunanları
dağıtmıştı. Bazı hadislerde de rivayet
edildiğine göre, Ebu Leheb'in hanımı Hz. Muhammed (s.a.s)'in
yoluna ayaklarına batsın diye diken döküyordu. İşte
bu olayların üzerine bu sure nazil oldu (Abdulfettah el-Kadi,
esbabü'n-Nüzûl, 251).
Yani bu sure, Hz. Muhammed (s.a.s)'in amcası Ebu
Leheb ve onun karısı Ümmü Cemil hakkında nazil oldu.
Kur'an-ı Kerim'de ismi zikredilerek lanetlenen tek İslam düşmanı
Ebu Leheb'dir.
Araplarda amca, baba yerine sayılıyordu.
Yeğenin babası ölmüşse, amcasının yeğenine
kendi öz çocuğu gibi bakması gerekirdi. Ama Ebu Leheb,
İslam dinine olan buğzu ve küfre olan muhabbeti sebebiyle,
Arapların bu geleneğini çiğnemişti. Hatta kendi
aşiretini, Haşim ve Muttaliboğullarını bile
terkedip, her türlü örf, adet ve geleneklerini hiçe sayarak, Hz.
Muhammed (s.a.s)'in düşmanları ile sıkı bir
işbirliği içine girerek, her türlü kötülüğü
yapmaktan çekinmemişti.
İbn İshak'ın bildirdiğine göre,
"Tarık adında bir Arap tüccar Resulullah (s.a.s)'i iki
defa gördü. Birinde, onu Zü'l-Mecaz çarşısındayken görmüştü.
Tank, ticaret malının başındaydı. Resulullah,
üzerinde kırmızı bir elbiseyle geldi ve şöyle dedi:
Ey insanlar! La ilahe illallah " deyin ki felaha eresiniz".
Resulullah (s.a.s) bunu söylerken kendisini bir adam takip ediyor ve taşlıyordu.
Öyle ki, ayakları kan içinde kalmıştı. Aynı
zamanda adam; "Ey insanlar, bu adama itaat etmeyin, o çok yalancıdır"
diyordu. Tarık, Resulullah (s.a.s)'i işaret ederek "Bu
kim?" diye sordu. Abdulmuttalib oğullarından biri;
"Muhammed" cevabını verdiler. Yine Tarık;
"O'na taş atan kim" diye sordu. "Amcası
Abdul-Uzza Ebu Leheb b. Abdil-Muttalib" dediler (İbn İshak,
es-Sîre, 215).
Ebu Leheb ve hanımı Ümmü Cemil Hz. Muhammed
(s.a.s) ve onun davası olan İslam'a kötülük yapmada o kadar
ileri gidiyorlardı ki; kendi gelinleri olan Resulullah'ın
kızının boşanması için, oğullarına
baskıda bulundular ve boşanmasını
sağladılar. Oğlu Kasım'dan sonra Abdullah da vefat
ettiği zaman, Ebu Leheb yeğenini teselli edeceğine, bayram
yaptı. Koşarak Kureyş reislerinin yanına gitti ve
onlara Hz. Muhammed (s.a.s)'in çocuğunun öldüğünü, erkek
zürriyetinin kesildiğini anlattı.
Ebu Leheb aynı zamanda, malının ve
çocuklarının çokluğuna güvenerek
şımarıyordu. Ölümü, Cehennemi ve ahiret azabını
düşünmek bile istemiyordu. Ebu Leheb'le karısının,
Hz. Muhammed (s.a.s) ile İslam'a karşı giriştikleri
savaşın neticesinde nazil olan bu sure, Ebu Leheb'e beddua ile
başlıyor: Ebu Leheb'in iki eli kurusun (yok olsun) zaten yok
oldu" (1).
Ebu Leheb, Bedir vak'asından bir kaç gün sonra
"Kabarcık"tan öldüğünde, ölüsü evinde üç gün
kalmış, kokmuş, kimse ona yanaşamamış;
ücretle tutulan Sudanlılar onun cesedini bir çukura atıp
üstüne toprak doldurmuşlardı (el-Beyzavî, Envarüt Tenzîl
ve Esraril't-Te'vil, II, 317).
"Ona ne malı, ne de kazandığı
fayda vermedi (onu Allah'ın kahrından kurtaramadık"
(2).
Bazı alimler bu ayette söz konusu olan "malı"ndan
gaye, babasından miras olarak kalan malı olduğunu,
"kazandığı" ise, kendi çalışıp
elde ettiği malı olduğunu söylemişlerdir. Bazı
alimler de, "kazandığı" tabirinden maksadın
evlat olduğunu kabul etmişlerdir (En-Nesefi, Medarikü't-Tenzîl
ve Hakaiku't-Te'vil, fit-Tefsir, IV, 382),
"(O), Alevli bir ateşe girecek" (3).
Bu ayette, Ebu Leheb'in alevli bir ateşte alev
alev yanacağı haber verilmektedir. İlk iki ayette, onun dünya
hayatındaki azap ve sıkıntısı söz konusu idi. Bu
ve bundan sonraki ayette de, onun ahiretteki azabı, Cehennem
ateşindeki yanması anlatılmaktadır:
"Karısı da, odun hammalı olarak.
Boynunda hurma lifinden (örülmüş) bir ip (bulunacaktır)"
(4-5).
Dördüncü ayette, hem Ebu Leheb'in, hem hanımının
ateşte yanması ifade edilmektedir. Çünkü hanımı da,
İslam'a düşmanlıkta ondan geri kalmıyordu.
Yukarıda ifade edildiği gibi, dikenleri toplayarak, ip ile
bağlayıp Hz. Muhammed (s.a.s)'in geçtiği yola
taşıyor, oraya döküyordu. Bazı müfessirler de, bu kadının
odun taşımasını, düşmanlık ateşini körükleme
manasında kabul etmişlerdir. Bu fitnesinden dolayı onu, günahların
hammalı olarak yorumlamaktadırlar (el-Beyzavî, a.g.e., II,
317).
Aynı zamanda bu surenin üslubunda çok ince bir
ahenk vardır. Bu ahenk, hem ifadede ve hem tasvirde mevcuttur. Bu
suredeki diğer bir ahenk çeşidi de, kelimelerin ses tonunda
olan ahenktir. Cümlelerin musiki ahengi ile, yapılan işin çıkardığı
ses, birbirine uymaktadır.
Bu surede bulunan bir çok mesajı, şöyle sıralamamız
mümkündür: Düşman ne kadar kötü, zalim ve gaddar olursa olsun,
ümitsizliğe düşmemek lazımdır. İslam düşmanları,
her zaman küfürlerinin gereğini yapmışlar ve
yapacaklardır. Zaten onlardan bu beklenir. Kur'an, inanan insanlara
hiç bir zaman ümitsizliğe düşmemeyi emretmektedir. Bununla
beraber, zalimlerin zulmü ne kadar şiddetli, maddi güçleri ne
kadar çok ve kuvvetli olursa olsun, Allah'ın gücü ve kuvveti onların
güç ve kuvvetinden üstündür. Bir an gelir, Allah onlara Ebu Leheb'e
verdiği gibi gereken cezayı verir; onları dünya ve
ahirette perişan eder. Onun için, üzülmeye ve sıkılmaya
gerek yoktur. Allah, zalimlere zulümlerinin cezasını,
mazlumlara da, haklarını elbette verecektir.
Bu surede işaret edilen diğer bir husus da,
şu veya bu milletten olmanın hiç bir üstünlük ifade etmediğidir.
Bu surede Allah, en çok sevdiği Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)'in
amcasına lanet etmekte ve onu kötülemektedir. İman ve inanç
olmayınca, Peygamber'in amcası olmak bile, hiç bir şeyi
ifade etmiyor.
Nureddin TURGAY
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.