Mevzu Hadis
Mevzu hadis
Vaz'; iskat etmek, koymak, terketmek, iftira etmek,
icad etmek anlamında olup; Mevzû' ise, vaza mastarından ism-i
mef'ûldur. Hz. Peygamber'in söylemediği bir sözü, yalan ve
iftira ile ona nisbet etmek manasını taşıyan bir
Usul'u Hadis terimi. Rasulullah (s.a.s), söylemediği halde çeşitli
sebeblerle sahabe ve Tabiine izafe edilerek uydurulmuş sanatlı sözlerdir.
Mevzû hadisin değersiz ve ehemmiyetsiz
olduğunu hesaba katarak, onun, bir şeyi yukarıdan
aşağıya atmak manasına geldiğini söyleyen hadis
alimleri de vardır(İbnu'l-Arrak, Tenzîhu'ş-Şerîa,
Mısır 1375, I,5).
Hadis alimlerinin istilahında Hz. Peygamber'in
ağzından uydurulan ve ona iftira edilen söz manasında
mecazî olarak kullanılan "mevzû" tabiri, "muhtelak"
(= icad edilmiş) ve "masnû" (=uydurulmuş)
kelimeleriyle de izah edilmektedir (İ6n Kesîr, İhtisarru Ulûmül-Hadis,
Mısır 1951, s. 78).
Ashab-ı Kiram ve daha sonraki zevata aitmiş
gibi gösterilen bir takım sözler de mevzû kelimesinin kapsamına
girmektedir(el-Leknevî, Zaferul-Emanî' fi Muhtasari'l-Cürcanî,
Laknav 1304; s.238-239). Yalnız mevzû kelimesi, mutlak olarak kullanıldığı
zaman, Hz. Peygamber adına uydurulan sözleri ifade etmektedir. Başkaları
hakkında uydurulnıuş sözler için de çoğu zaman
"bu falan adına uydurulmuş" ifadesi kullanılmaktadır
(el-Leknevî, a.g.e., s. 238-239).
Kısaca mevzu hadis Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadisi
olmadığı halde kasıtlı olarak onun hadisi
imiş gibi anlatılan söz olmaktadır. Allah Rasulü (s.a.s)'nin,
söylemediği bir sözü ona nisbet etmek veya hadis uydurmak aşağıdaki
hadis gereğince haram kılınmıştır. 'Her kim
benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın"
(Buharî, İlm 38, Cenaiz 33, Enbiya 50, Edeb 109; Müslim Zühd 72;
Ebü Davud, İlm 4; Tirmizî. Fiten 70, İlm 8, 13 Tefsir I, Menakıb
19:, İbn Mace, Mukaddime 4; Darimî, Mukaddime 25, 46; Müsned,
II/47, 83, 133, 150, 159, 171).
Hadis usulü kaynaklarında bu hadis lafzî
mütevatire misal gösterilmektedir (İbn Salah, Ulûmul-hadis Nşr.
Nureddin, t.y, Beyrut 1981 s.242). Mütevatir, yalan üzerinde ittifak
etmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun, yine kendisi gibi bir
topluluktan rivayet ettiği haber demektir. Kettanî, bu hadisin
mezkûr metni ile yetmiş beş sahabe tarafından rivayet
edildiğini, ravilerinin isimlerini de belirtmek suretiyle, açıklamaktadır.
(Kettanî, Nazmu'l-Mütenasir Min Hadîsi'l-Mütenasir, Mısır
t.y, s. 29). Aynı lafızlarıyla olmasa da, Rasulullah (s.a.s)
adına yalan uydurmanın mutlak günah oluşu hakkında
gelen hadislerin yüzden fazla sahabe kanalıyla rivayet
edildiğini söyleyen alimler de bulunmaktadır (Kettanî, a.g.e.,
s.30).
Hadis böyle yüksek bir mertebede bulunmasına
rağmen, haksız bir şekilde eleştirilmiş
olduğu da görülmektedir: Her halde "idrac" yoluyla
Rasulullah (s.a.s) adına kasıtsız olarak, sevap için hadis
uyduranlar bu "müteammiden" (kasıtlı olarak)
kelimesini bununla kendilerine cevaz kapısı açmak maksadıyla
hadise sokuşturmuşlardır. "Veyahut da ravilerin
başkalarından hatayla, vehimle veya yanlış anlamayla
yaptıkları rivayetlerde kendilerini günahtan kurtarmak için bu
"kasıtlı olarak" (müteammiden) kelimesine dayanmak
için uydurmuşlardır. Bu yüzden o raviler şu meşhur
kaidelerini koymuşlardır. "Yalandan doğan sorumluluk,
bunu kasıtlı yapanlar içindir" (Mahmud Ebu Reyye, Adva'
ale's-sünnetil muhammediye, Terc, Muharrem Tan (Muammedî Sünnetin Aydınlatılması),
İstanbul 1988, s. 42).
Üzerinde durduğumuz hadis bu "müteammiden"
lafzı ile mütevatir olmasına rağmen, bu kelimenin "mevzu"
kabul edilmesi isabetsiz ve şaz olan bir görüştür.
İslam'da her hangi bir günahı
işleyenin manevî bir cezaya çarptırılması için, işlenen
suçun kasıtlı olmasının şart olduğu bilinen
bir husustur. Hata eseri olarak işlenen suçlarda sorumluluk kaldırılmıştır.
Bu hadis de buna bir delildir.
Bir çok ayet-i kerîmede "Allah'a karşı
yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir"
buyurulmaktadır (el-En'am 6/21, 93, 44, el-A'raf 7/37, Yûnus
10/17, Hûd 111/18), Kehf I8/15). Allah'a yalan uydurmak, iftira etmek de
yalanı kasıtlı olarak söylemektir. Hata ve yanılmadan
dolayı meydana gelen günahların, sorumluluk
dışında kalacağı hadiste geçen "müteammiden"
lafzı ile konulmuş değildir. Bu mesele yukarda söz konusu
edilen ayetlerle açıklanmıştır. O halde Kur'an-ı
Kerim'in kayıtladığı gibi Resulullah (s.a.s.)'ın
da, yalanı "kasıtlı olarak" (müteammiden) lafzı
ile kayıtlaması mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.),
bu durumu gayet belîğ bir ifade ile açıklamıştır.
Herhangi bir hadisi, yalan olduğunu bile bile
rivayet etmek, delil olarak kullanmak da hadis uydurmak kadar günahdır.
Rasulullah şöyle buyurur: "Her kim benden yalan olduğu
bilinen bir hadis rivayet ederse, o kimse yalancılardan biridir"
(Müslim, (Mukaddime) 1, 9 Nşr. M. Fuat Abdülbaki). Bir başka
hadis de: "İleride bir takım deccaller ve yalancılar
ortaya çıkacak; sizlere ne kendinizin ne de babanızın
işittiği hadisler getireceklerdir. Onlardan şiddetle
sakınınız, sizleri sapıtıp fitnelere düşürmesinler"
(Müslim, (Mukaddime) N.ş.r. M. Fuat Abdülbaki 1/12) buyurarak
ümmetini uyarmış ve temkinli bulunmalarını tavsiye
etmiştir.
Hadis uydurma girişimlerinin
başlangıcını Hz. Peygamber (s.a.s.)'in zamanına
kadar çıkaranlar varsa da; çoğunluk, Hz. Osman (r.a.)'ın
şehid edilmesini takib eden olaylar sonucu oluşan grupların,
hadisin otoritesinden kendi görüşleri lehine yararlanmak
istemelerine bağlamaktadır. Gerçekten Sahabe asrının
sonu kabul edilen Büyük Tabiîler devri, çeşitli grup ve
mezheplerin ortaya çıktığı, dikkatsiz ve samimiyetsiz
hadis öğrencilerinin artmaya başladığı bir dönem
olmuştur. Hadis uydurma girişimini ilk başlatanlar Şîa,
Hadis uydurma hareketlerinin doğduğu çevre de Irak olmuştur
(Sıbaî, Es-Sünne ve Mekanetüha fi't-teşrii'l-İslamî,
Beyrut 1985, s. 79).
Hiç şüphesiz, Allah Rasulü (s.a.s) adına,
ancak gerçek anlamda mü'min olmayan, Allah'dan hakkıyla
korkmayanlar hadis uydurmuşlardır. Gönüllerinde İslamın
yer etmediği şahıslar hiç çekinmeden meşrep, mezhep
ve keyiflerine göre hadis üretmişlerdir. Bütün bu menfi durumlara
rağmen, Sahabe, Tabiun ve sonraki devir muhadislerince uydurmalar
sahih hadislerden tek tek ayıklanmıştır.
Uydurulmuş hadisleri bir arada toplayan pek çok kitap da yazılmıştır.
Hadis Uydurma Sebepleri
1. Fırka, mezheb ve kabilesini savunma ihtiyacı:
Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesiyle birlikte
ortaya çıkan muhtelif batıl fırkalar fikirlerini
yayabilmek için, halkı davalarının doğruluğuna
inandırmak ve böylece taraftarlarının
sayısını artırmak durumunda idiler. Bu itibarla, ilk
olarak Kur'an-ı Kerim'e, sonra da hadislere baş vurarak onlarda
prensiplerini destekleyecek naslar aradıklarından şüphe
edilemez (İbnü'l-Cevzî, E!-Mevzûat, Nşr. Abdurrahman
Muhammed Osman, Medine 1983, s. 31). Muhtelif fırkalar, hadisleri iki
şekilde tahrif etme yoluna gitmişlerdir:
a. İşlerine gelmeyen hadisleri, inkar edip
uydurma olduğunu iddia etmek.
b. Görüşlerine hadislerden destek bulmak için
hadis uydurmak. Her grup hadisler karşısında bu tür
tasarruflarda bulununca, hadis diye uydurulmuş sözlerin sayısında
bir artış olmuştur.
2. İslam Düşmanlığı:
İslam düşünce ve medeniyetinin kısa bir müddet zarfında
benzeri görülmemiş hızla yayıldığı, hatta
Bizans, Rum ve İran Sasanî imparatorlukları olmak üzere bir
çok devletleri etkisi altına aldığı bilinen bir
husustur. İslamın ortaya çıkmasıyla başlayan
İslam düşmanlığı, zındıklar
tarafından, müslümanlara şevket ve devlet kazandıran
İslam'ı tahrif etme şeklini almıştır.
3. İslam'a Hizmet Etmek Arzusu: Müslümanları
iyi amellere teşvik etmek, kötülüklerden sakındırmak
maksadıyla da hadisler uydurulmuştur. Özellikle amellerin
faziletlerine dair hadisler bir takım cahil zahidler, dervişler
ve safilerce uydurulmuştur. Bu tür uydurmaların, "kim
falan gün şu kadar namaz kılar ve her rekatta şu sureleri
bu kadar defa okursa, ona ahirette mükafat olarak... verilecektir"
gibi genel bir formülü de bulunmaktadır. Halkı iyi işlere
teşvik (terğib) ve kötü hareketlerden sakındırmak
(terhib) maksadıyla hadis uydurulmasına cevaz veren tek mezheb,
bid'at fırkalarından Kerramiyye mezhebidir (Nevevî, Şerhu
Müslim, Mısır 1349 I, s, 56).
4. Şahsî Çıkar Sağlama Düşüncesi:
Şahsî çıkar sağlamak amacıyla, çeşitli siyasi
grupların düşüncelerine uygun hadis uyduranlar yanında,
piyasa hesaplarıyla bazı maddelerle ilgili olarak hadis
uyduranlar da olmuştur. "Patlıcan her derde deva
olacağı" bunlardan biridir. Ayrıca, halk arasında
saygın bir bilgin kabul edilmek için verdiği
fetvalarını, uydurma hadislerle destekleyenler de, bu çıkarcılar
grubuna dahildirler.
Hadis uydurmacıları, İslam'ın
yasak kıldığı bu işi yaparken, her zaman açık
olmaya cesaret edememişlerdir. Her biri bir başka kisve ve bir
başka yolla ihanetlerini gerçekleştirmişlerdir.
Uydurmacılar başlıca; uydurmalarını sahih
hadislere karıştırmak, uydurulan sözün başına
muhaddislerce makbul olan bir sened eklemek, henüz elde edilememiş
hadisleri rivayet ediyormuş intibaı vermek için hadisin
senedlerinden herhangi biri üzerinde değişiklik yapmak, iki
hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırmak, rivayette
hata etmiş olduğunu daha sonra anlamış olmasına
rağmen, itibarını kaybetmemek için hatada ısrar etmek
gibi yanlış ve yasak yollara başvurmuşlardır.
Hadis uydurmacılarını bu uydurma
hadisleri tanımak için Muhaddisler bazı alametler ve ipuçları
tespit etmişlerdir. Uydurmacıları tanımak için başlıca
yollar; uydurmacıların hadis uydurmuş olduklarını
anlatarak itiraf etmeleri, hadis uyduranları duruma vakıf
olanların veya arkadaşlarının ihbar etmesi, hadis
ilmiyle meşgul olanların, hakkında hadis uydurulmuş
olan konuları araştırmaları ve tesbitleridir.
Uydurulmuş hadisleri de şu yollarla tanımak mümkündür:
Hadisin lafız ve manasındaki bozukluklar, hadisin güvenilir
hadis kaynaklarında bulunmaması, Kur'an'a ve sahih sünnete
muhalif olması akla, his ve müşahedeye ve tarihî olaylara
aykırı olmasıyla tanınır.
Hadis uydurma hareketi bilhassa siyasi olayların
hız kazandığı Cemel, Sıffin, Nehrevan gibi
fitnenin kaynadığı dönemde çıkmaya
başlamıştır. Hadislerin o güne kadar geniş çaplı
bir yazıma tabi tutulmamış olması da hadis uydurmak
isteyenlerin işine yaramıştır. Siyasi olaylar
sebebiyle bloklara ayrılmış olan İslam cemaati, tuttuğu
tarafın lehinde hadis uyduranlarla karşı karşıya
kalmıştır. Mesela Sıffin olayında Hz. Ali
tarafını tutanlar arasında bulunan aşırılar
Hz. Ali'nin faziletiyle ilgili hadisler uydururken; Muaviye'nin kötülenmesiyle
ilgili hadisler uydurmayı da ihmal etmemişlerdir. Buna
karşılık karşı cephede yeralanlar. Muaviye'nin
faziletiyle ilgili hadisler uydurmuşlardır (Suyûtî,
el-Leali'l-Masnûa, I, 323, 286).
İslam aleminde bilhassa Irak bölgesi, o
dönemde, hadis uydurma konusunda çok ileriye gitmiştir. İslam
aleminin her tarafında hadis uyduranlar bulunduğu halde Irak'ta
bunu sanat ve alışkanlık haline getirenler olmuştur.
Buna dayanan Hz. Aişe;
-Ey Iraklılar, Şamlılar sizden
hayırlıdır. Allah Rasûlünün Ashabından
kalabalık bir topluluk onlara gitti ve bize bildiğimiz
şeyleri rivayet ettiler. Yine Rasûlullah'ın ashabından bir
topluluk size vardı, ama siz bize bildiğimiz ve
bilmediğimiz şeyler rivayet ettiniz, demiştir (İbn Asakir,
et-Tarihul-Kebir, I, 69).
Iraklılardan bir cemaat, kendilerine hadis rivayet
etmesi için Abdullah b. Amr b. el-As'a geldiler. Abdullah onlara:
"Iraklılardan öyle bir kavim vardır ki
yalan söylüyorlar. Yine yalan söylüyorlar ve maskaralık
ediyorlar" demiştir (İbn Sa'd, et-Tabakat, IV, 267, 268).
Bunlar, bu hareketin ne derece tehlikeli boyutlara ulaştığının
göstergesidir. İnsanları hadis uydurmaya sevk eden çeşitli
sebepler vardır. Ayrıca bunlara yol açan grupların
varlığı hadis uydurmaya en büyük nedendir. Bu gruplardan
bir kaçı şunlardır:
1- Hariciler: Sıffin olayından etkilenerek
ortaya çıkanların oluşturduğu bu grup, hakem
olayına duydukları tepkinin neticesi, o gün ümmetin başında
bulunanları tekfir ederek işe
başlamışlardır. Her aşırılık gibi
bunların aşırılığı da sert
karşı tepkiyi doğurmakta gecikmemiş; toplu
kıyımlara maruz kalmışlardır. Bu ortam
onların hadis uydurmasına neden olmuştur. İbn Lehia,
Haricilerden yaşlı bir adamın pişmanlıkla şöyle
dediğini nakleder: "Bu hadisler dindir. Dininizi kimlerden
(rivayet edip) aldığınıza dikkat ediniz. Biz
(Hariciler) bir şey yapmayı arzu ettiğimiz zaman onunla
ilgili olarak bir hadis uydururduk."
2- Kelam münakaşaları: Kaderiyye, Mürcie,
Müşebbihe, Cehmiyye gibi mezheb mensupları mezheblerini ön
plana çıkarmak ve taraftar kazanmak için hadis uydurmuşlardır.
Mesela, imanın artıp eksilmesi tartışmaları
esnasında Ahmed b. Muhammed b. Harb, "İman söz ve ameldir.
Artar ve eksilir. Bunun dışında bir şey söyleyen
bid'at ehlidir" sözünü uydurmuştur.
Muhalif taraftan buna cevap verilmekte
gecikilmemiş; Muhammed b. Kasım et-Taylanî şu sözü hadis
diye uydurmuştur: "Kim iman artar ve eksilir iddiasında
bulunursa, bilsin ki imanın artması münafıklık,
eksilmesi küfürdür. Bunu diyenler tevbe ederlerse ne ala, değilse
boyunlarını kılıçla vurunuz",
Mücessimeden Ebnî's-Saadat b. Mansûr, mezhebinin
görünüşüne uygun olarak aşağıdaki sözü hadis
diye uydurmuştur: "Cenabı Hak, Cuma geceleri yeryüzüne
iner ve nurdan bir kürsi'nin üzerine oturur. Önünde bir levha, levhada
rüyet, keyfiyet ve sureti kabul edenlerin isimleri vardır
3- Zındıklar: Müslüman görünerek
İslamı temelden yıkmayı hedef alan
zındıkların uydurdukları hadisler pek çoktur. Hammad
b. Zeyd bunların uydurdukları sözlerin on dört bini aştığını
söyler. Bunlarla ilgili olarak İbn Kutey'be şöyle der:
"Hadislere üç yönden fesad ve kötülük karışmıştır.
Bunlardan birisi de zındıklardır ki, çirkin ve olmayacak
şeylerle hadis uydurdular. Bununla İslamı kökünden
sökmeği, değerini düşürmeyi hedeflediler" (İlm
Kuteybe, Te'vilü Muhtelifil-Hadis. s. 355).
4- Kıssacılar: Bunlar güzel ve beğenilen
şeyler anlatmaya hevesli kimselerdir. Sözlerine güç ve güzellik
katmak için Rasulullah (s.a.s)'in hadislerinden yararlanmak istediler.
istedikleri manada bir hadis bulamayınca uydurma yoluna gittiler.
İbn Kuteybe şöyle der: "Kıssacılar eskiden beri,
avamın yüzlerini kendilerine döndürünce, bildikleri bütün
münker, garip ve yalan hadisleri dillerinden akıtırlar. Cahil
halkın kıssacıların önünde oturması,
onların anlattıklarının acayip ve akil ölçülerinin
dışında olması veya kalbe keder verecek, gözden yas
akıtacak şeyler olması sebebiyledir. Kıssacı
Cenneti anlatırsa şöyle der: "Allah dostuna beyaz
incilerden bir köşk hazırlar. Köşkte yetmiş bir tane
bölüm, her bölümde yetmiş bin kubbe, her kubbede yetmiş
bin... Sanki görüyormuş gibi anlatır. Sayının
yetmiş olması gerekirmiş, fazla veya eksik olması caiz
değilmiş gibi anlatılır" (İbn Kuteybe,
Te'vilü Muhtelif'l-Hadis, s. 355).
5- Salih fakat cahil kişiler:Bunlar dindar ve
ibadete düşkün kişilerdir. Ancak cahillikleri ve halkı
dine teşvik etme arzuları onları hadis uydurmaya
sevkedebilir. Niyetleri belki kötü değildir, ama
yaptıkları çok kötüdür. Meysere b. Abdi bunlardan birisidir.
Abdurrahman b. Mehdi kendisine;
"Şu sureyi okuyana şöyle şöyle
sevap verilir diye rivayet edilen bu hadisler nereden geliyor" diye
sormuştu. Meysere, "uydurdum" cevabını
vermiştir.
İmam Müslim bunlar hakkında şu hükme
varıyor: "Bile bile yalan söylemek istemedikleri halde,
dillerinden gayri ihtiyari yalan çıkıveriyor" (Müslim,
Mukaddime, 1, 18).
6- Özel maksatlarla hadis uydurmak: Hadis uydurma
faktörlerinden birisi de, takvası az kişilerin hadisi özel
maksatlarına alet etmeleridir. Bu özel maksat bir yerden bir menfaat
sağlamak düşüncesi olabildiği gibi; kişinin kinini,
öfkesini, aşırı sevgisini desteklemek, haklı çıkarmak
arzusu da olabilir.
Abbası halifesi Mehdi, güvercin beslemeyi çok
severdi. Bunu bilen Gıyas b. İbrahim isimli birisi, ona yaranmak
için, "Yarış ancak ok, toynak ve kanatla olur'' sözünü
hadis diye uy duruverdi .
Sa'd b. Tarif el-İskafi'in oğlunu hocası
dövünce o, "Çocuklarınızın öğretmenleri
sizlerin en serlilerinizdir" sözünü intikam duygusuyla uydurdu
(Dr. Subhi es-Salih, Hadis ilimleri ve Hadis, Istılahları, terc.
M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, s. 225-236).
Rasulullah (s.a.s) ''Kim bana söylemediğim halde
söyle söyledi deyip yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın''
buyuruyor. Dini bid'at, yalan ve hurafeden korumak için iki ana kaynağın;
Kur'an ve Sünnetin tebdil ve tahriften korunması gerekir. Kur'an
Cenabı Hakkın muhafazasındadır. Sünneti korumak ise
ümmetin görevidir. Bunun için alimler bu konuda çok titiz bir çalışma
içine girmiş ve Allah'ın rahmet ve lütfunun eseri olarak
rivayet ve isnad ile Sünnetin sağlamını sahtesinden
ayırmışlardır. Bu konuda yazılan eserler
yanında hadis diye uydurulan sözleri tesbit edecek kaideler konulmuştur.
Bir sözün uydurma olduğunu anlayabilmek için şu ölçüler
göz önünde bulundurulur:
1- Uyduran kimsenin itirafı: Önce Kaderiyye
mezhebinde iken tevbe eden Ebu Reca ağlayarak su itirafta
bulunmuştur. "Kadercilerin hiç birinden hadis rivayet
etmeyiniz. Vallahi biz kader hakkında hadis uydurur ve bunu insanlar
arasında yayardık. Bundan da sevap umardık. Artık hüküm
Allah'ındır."
Zındıklığı sebebiyle Basra
valisi Muhammed b. Süleyman tarafından idam ettirilen Abdül-Kerim
b. Ebi'l Avca, asılmadan önce su itirafta bulunmuştur:
"Sizin aranızda dört bin hadis uydurdum. Bunlarda helali haram,
haramı da helal gibi gösterdim" (Muhammed ez-Zefzaf, et-Ta'rif
bil Kur'an vel Hadis, Beyrut 1984, s. 263).
2- Haberin lafzında ve manasında bozukluk
bulunması. Bu daha ziyade uydurulan sözde, fesahat ve belagatın
en yüksek mertebesinde olan Rasulullah'ın ağzından çıkması
mümkün olmayan kelime ve gramer hatalarının bulunmasıyla
anlaşılır.
3- Bir çok insanın görmesi gereken bir olayı
bir kişinin gördüğünü iddia etmesi: Rafizilerin, Rasulullah
(s.a.s)'in kendinden sonra hilafete Hz. Ali'yi tayin ettiğini ve
fakat Ashabın bunu gizlediklerini iddia etmeleri buna örnektir.
4- Kur'ana ve sahih sünnete aykırı
olması: Cenabı Hak: "Kıyametin ne zaman
kopacağım bilmek Allah'a mahsustur " (Lokman, 21 /34)
buyurduğu halde, Rasulullah (s.a.s)'in "Dünyanın ömrü
yedi bin senedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız"
dediğini ileri sürmek gibi; ki, Kur'ana ve Rasulullahın
kıyametin ne zaman kopacağım bilmediğini ifade eden
sahih sünnetine aykırı olduğu için uydurma olduğu
ortadadır.
5- Akla, his ve müşahedeye aykırı
olması: Buna bir örnek olarak su uydurmayı gösterebiliriz:
''Nuh'un gemisi Kabe'yi yedi defa tavaf ederek Makamın arkasında
iki rekat namaz kıldı" sözünün uydurma olduğu
ortadadır.
6- Tarihi vukuata aykırı düşmesi: Ömer
b. Musa isimli birisi Humus Camiinde Halid b. Ma'dana isnad ederek hadis
uyduruyordu. Cemaat içinde bulunan Ufeyr b. Ma'dan,
-"Halid b. Ma'danla nerede ve ne zaman görüştünüz?"
diye sordu. Ömer b. Mu'a,
-108 yılında Ermeniye gazasında görüştük,
deyince Ufeyr:
-Allah'dan kork! Halid b. Ma'dan 104 yılında
vefat etti. Sen ise onunla ölümünden dört sene sonra görüştüğünüzü
iddia ediyorsun. Üstelik o hiç bir zaman Ermeniyyede savaşmamıştır
(M. Yaşar Kandemir, Mevzd Hadisler, Ankara 1975, s. 176-184).
Mevzu (uydurma) hadisler üzerine yazılan pek çok
eser vardır. Bunların en meşhurlarından bir kaçı
şunlardır:
1- İbnu'l-Cevzi: Kitabü'l-Mevzuat
mine'l-Ehadisi'l-Merfuat
2- Mecdüd-Din el-Firuz-Abadi: Hatimetü Sifri's-Saade
3- Celalüd-Din es-Suyuti: el-Leal-Masnua
fi'l-Ehadisi'l-Mevzda
4- İbnu Arrak el-Hicazi: Tenzihü'ş
Şeriati'l-Merfüani'l-Ahbari'ş Şeriati'l-Mevzua
5- Ali b. Sultan el-Kari: el-Mevzdat
6- Muhammed b. Ali eş-Şevkani: el-Fevaidü
'l, Mecmua fi 'l-Ehadisi'l Mevzua
7- Ebü'l-Hasenat Abdu'l-Hayy el-Leknevi:
el-Asaru'l-Merfda fi'l Abbari'l-Mevzua
8- M. Yaşar Kandemir: Mevzû Hadisler, Menşei.
Tanıma Yoları Tenkidi.
Sabahattin YILDIZ
İsmail KAYA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.