Miri Arazi
Miri arazi
Osmanlı devletinde bir arazi çeşidi. Kuru mülkiyeti
(rakabesi) devlete, yararlanma hakkı kişilere verilen topraklar.
İslam'ın ilk devirlerinde, savaşsız ele geçirilen
topraklar, Hz. Peygamberin ve ihtiyaç sahiplerinin olmuştur.
Savaşla alınan yerler gazilere dağıtılırken
de, beşte biri Hz. Peygamber'in ve ganîmet ayetinde sayılan
beş sınıfın, beşte dördü ise yine savaşa
katılanların olmuştur (el-Enfal, 8/41). Onun vefatıyla
ganîmetten seçip aldıkları (savatî) ile beşte birden
hissesine isabet edenler, beytü'l-male alınmış, kuru mülkiyeti
devletin, yararlanma hakkı ise ihtiyaç sahiplerinin olmuştur.
Gerek savaş yoluyla alınan ve gerek devlet mülkiyetindeki
araziler üzerinde İslam devlet başkanının tasarruf
yetkisi şu ayete dayanır. "Ta ki o fey' (ganimet) sizden
yalnız zenginler arasında bir devlet olmaya" (el-Haşr,
59/7). Bu ayete göre, savaş sonrası, özellikle arazilerin
belirli şahıslar, zenginler elinde toplanması önlenmiştir.
Sonuç olarak yoksullar ve toplum yararı korunmuştur (Fahruddin
Razî, et-Tefsîru'l-Kebîr, VIII, 176, 177; Elmalılı, Nak Dini
Kur'an Dili, İstanbul 1960-1962, VII, 4824-4825).
Kur'an-ı Kerîm Haşr sûresindeki "fey"
kelimesi (bk. el-Haşr, 59/7-8) düşmandan alınan ganîmet
ve harac kabilinden mallara ad olmuştur. İslam hukukçuları
toprak mülkiyetinin devlete ait olabileceği konusunda bu hükümden
hareket etmişlerdir. İşte Hz. Ömer zamanında İslam
ordularının fethettiği Irak, Suriye ve Mısır
topraklarına fey' hükümlerini uygulaması, Hz. Peygamber'in
ganimetlerden seçip aldığı (savafi) gayri menkullerden
Hayber'in bir bölümü, Nadîr arazisi vb. yerlerin, "Nebiler miras
bırakmaz" hadisi uyarınca beytü'l-male tahsisi; diğer
yandan ganimet olarak alınan yerlerin beşte birinin toplumdaki
ihtiyaç sahiplerine ayrılması mîrî arazinin esasını
teşkil etmiştir (Ebû Ya'la, el-Ahkamü's Sultaniyye, Nşr.
Muhammed Abdul Hamîd, Mısır 1983, s.120,1327). Bu
toprakların kuru mülkiyeti devlete; yararlanma hakkı,
işletme hakkı verilene aittir. Hicrî VII. yüzyıla kadar
kuru mülkiyeti (rakabe, dominium) devlete ait bu topraklara İslam
hukuku kaynaklarında "arazi-i memleket", "arazi-i havz"
denilirdi. Osmanlı döneminde ise, bu yerlere "arazi-i emîriyye",
"arazi-i sultaniyye", "arazi-i beytü'l-mal", "arazi-i
mîriyye" veya "mirî arazi" diye isimler verilmiştir
(Ali Şafak, İslam'da Arazi Hukuku s. 143-144).
Hz. Ömer devrinde statüsü belirlenen mîrî arazi
uygulaması, Şeyhul İslam Ebussuud Efendi (ö. 982/1574)
tarafından formülleştirilmiş ve esasları,
padişahın emriyle Arazi Yazım Defteri'nin başına
şu cümlelerle yazılmıştır: "Memleket
arazisi: Aslı harac arazisidir. Bu arazi, sahiplerine temlik
olduğu taktirde ölümleri halinde bir çok mirasçı
arasında taksim olunup, herbirine küçük bir parça düşüp,
taksimden sonra, mirasçıların herbirinin bir hissesine göre
haraçlar tevzi ve tayin olunmakta; bu işlemde de bir takım güçlükler
ortaya çıkmaktadır. Belki adetlere aykırı
olmaksızın toprağın mülkiyeti beytü'l-mal için alıkonulup,
tebaaya ariyet yolu ile verilerek ziraat yapması, bağ, bahçe,
bostan yapıp yetiştirdiklerinden harac-ı mukaseme (çıkacak
ürün miktarına göre vergi) ve harac-ı muvazzafa (araziden dönüm
başına yıllık Maktu vergi) vermeleri emr
olunmuştur. Sevad-ı Irak'ın arazisi, bazı hukukçulara
göre bu çeşit bir arazidir. Osmanlılardaki arazi de bu
şekilde memleket arazisi olup, mirî arazi diye bilinir. Bunlar
halkların mülkleri değildir. Ariyet yoluyla tasarruf edip,
ekip-biçerek ve diğer yararlanma yollarıyla faydalanarak öşür
adına, harac-ı mukasemesini, çift akçesi adına da harac-ı
muvazzafasını verip haklarını eda ederler. Kimse
müdahale, tecavüz ve taarruz etmeyip, ölünceye kadar aynı
şartlarla tasarruf ederler. Vefat ettiklerinde oğulları
kendilerinin yerine geçip, önceki şartlarla aynen tasarruf ederler.
Sözü geçen kimselerden birisi tasarrufunda olan yeri üç yıl süreyle
boş bıraksa elinden alınıp başkalarına
tapuya verilir. Bunlardan hiç birisi belirten şekillere
aykırı bir tasarrufa kadir değildir.
Alım-satımları, hibeleri ve vakfetmeleri geçersizdir"
(Ebussuud Efendi, Kanunnameler, yzm. v. 9/-10/a-b'den naklen Ali
Şafak, a.g.e., s. 143-145, Ömer Lütfü Barkan, Türkiye'de Toprak
Meselesinin Tarihi Esasları, Ülkü Dergisi, c. IX, sy. 61, s. 56-58;
Halil İnalcık, İslam Arazisi ve Vergisi Sisteminin Teşekkülü
ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi, İslam
İlimleri Enstitüsü Dergisi, yıl:1939, s. y.1, s. 38-39).
Ebussuud Efendi'nin kendi devrine göre özetlediği
ve Hz. Ömer devrinde fethedilen Irak topraklarını da örnek
verdiği mirî arazi uygulaması, temelde Haşr sûresinin
7-10. ayetlerinde esasları belirtilen fey' uygulamasına
dayanır. Ancak devlet otoritesinin güçlü ve zayıf olma
durumuna göre bölgesel örflerin etkisi olmuştur.
Mîrî arazi şu şekilde ortaya çıkar.
Bir ülke fethedilince arazileri kimseye verilmeyip beytü'l-mal için alıkonulan
veya fetih sırasında ne şekilde işlem
yapıldığı bilinmeyen yahut mülk edinilmiş
araziden yani öşür ve harac arazisinden iken, maliklerinin
mirasçı bırakmaksızın ölümüyle devlete geçen ve
yine mülk arazisinden iken zamanın geçmesiyle malikleri meçhul
kalan veyahut rakabe ve mülkiyeti devlette kalmak üzere ihya olunan
araziler mîrî arazidir. Yine tımar ve zeamet sahiplerinin ve bir
aralık mültezim ve muhassılların izin ve tefviziyle
tasarruf olunurken tımar ve zeametlerin H. 1255'te lağvı
ile devlet tarafından, bu iş için yetkili kılınan
kimselerin izin ve tefvizleriyle tasarruf olunup,
mutasarrıfların ellerine tapu senedi verilen araziler de böyledir.
Bu çeşit arazilerin mirasçılarına intikali İslam
devletinin çıkaracağı arazi kanunlarına göre olur
(H. 1274 Tarihli Osmanlı Arazi Kanunu, mad. 1; Ali Himmet Berki,
Miras ve Tatbikat, İstanbul 1974, s. 132, 164; Ali Şafak,
a.g.e., s.145,146; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku,
İstanbul 1983, s. 566-567).
Mîrî araziden yararlanma hakkına sahip olan
kimse, bu arazinin sahibi değil, mutasarrıfı ve
kiracısı sayılır. Kira bedeli olarak yıllık
muayyen (maktû) bir vergi alınır veya bu arazi ekildikçe
ürününden onda bir, dokuzda bir, sekizde bir gibi bir hisse
beytü'l-mal adına tahsil edilir. Mutasarrıflar tarafından
verilen bu vergi veya hisse, kendilerine göre kira bedeli, hükümete
göre harac mesabesindedir. Bu yüzden artık böyle bir araziye öşür
gerekmez. Diğer yandan zaten Ebû Hanîfe'ye göre, öşür
yükümlüsü, kiracı değil kiraya verendir. Mîrî arazide
kiraya veren ise devlettir. Harac niteliğinde kira bedeli
alındığından, bir araziden harac ve öşür bir
arada alınmaz. Ebussuud Efendi'nin beyanına göre, temelde
Rumeli ve Anadolu'da öşür ve harac arazisi olmayıp, bu
kıtalardaki arazi mîrî arazi sayılır (Ömer Nasuhi
Bilmen, Hukuk-u İslamiyye ve Istilahat-i Fıkhıyye Kamusu,
İstanbul 1969, s. 85; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 567).
Öşür ve harac arazileri sahiplerinin mülkü
olup, bunlardan tasarruf, miras, intikal ve diğer hükümler fıkıh
kitaplarına göre cereyan eder. Miras konusunda feraize uyulur. Ayrıca
bir arazi kanunu çıkarılmasına gerek olmaz. Fakat rakabesi
(kuru mülkiyeti) Beytü'l-malde alıkonulan, mîrî arazisinin
tasarrufu ve intikal durumu ile diğer hükümleri beytül-mal için
görülecek menfaat ve maslahata göre, devlet tarafından tanzim
edilmesi gerektiğinden, bu çeşit araziler hakkında
uygulanmak üzere Osmanlılar'da zaman zaman arazi kanunları çıkarılmıştır.
İlk arazi kanunu 761 H. Tarihinde Osmanlı Hükümdarı
I.Murad Hudavendigar tarafından çıkarılmış,
bunu diğer arazi mevzuatı takip etmiş, 1274 H. Tarihli
arazi kanunu ise bazı tadiller geçirerek 1926 tarihine kadar
yürürlükte kalmıştır.
Mîrî ve vakıf arazilerinin mirasçılara
intikali ile ilgili hükümleri, 12 Madde halinde düzenleyen, 1331/1913
tarihli Osmanlı Arazi İntikal Kararnamesi olmuştur. Bu
kanunla, mîrî ve vakıf arazilerle, icareteynli ve icare-i
kadîmeli, mukataa-i kadîmeli vakıfların intikali daha fazla
genişletilmiş, zevilerham denilen hısımlar da intikal
ashabı arasına girmiştir. Diğer yandan, önceden farklı
intikal kanunlarına bağlı bulunan mîrî ve vakıf
arazilerinin intikal hükümleri birleştirilmiştir.
Arazi İntikal Kararnamesi 1926 tarihinde Türk
Medeni Kanununun kabülüne kadar yürürlükte kalmıştır.
Bu iki kanunda, mirasçıların sıralanışı,
hak ve hisse miktarları, birbirine çok yakın esaslara
bağlanmıştır. Mesela, kararnamenin 2. maddesi ölenin
oğul ve kızlarına eşit hisse vermiş, çocukların
muristen önce ölmesi halinde, mirasın halefiyet yoluyla torunlara
geçeceği prensibini getirmiştir. Türk Medeni Kanununun miras
hükümleri menkul gayri menkul bütün terekeye şamildir. Son
Osmanlı Arazi İntikal Kararnamesi ise yukarıda da
belirttiğimiz gibi yalnız mîrî arazilerle tahsisat kabilinden
vakıf araziler hakkında geçerlidir. Diğer miras
mallarında feraiz hükümleri uygulanır.
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.