Mudarebe
Mudarebe
Arapça "durb" kökünden mufaale vezninde
bir mastar olup, kök anlamı; gitmek, uzaklaşmak,
rızık peşinde koşmak demektir. Bir terim olarak; bir
taraftan sermaye, diğer taraftan işletme olmak üzere oluşturulan
emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Sermaye
sahibine"rabbü'l-mal", işletmeciye ise "mudarib"
denir.
Asr-ı saadette İslamî ticaret ortaklıkları
kurum halini alırken, Irak ekolü emek-sermaye ortaklığına
Kur'an'daki kök anlamı (el-Müzzemmil, 73/20) ve medaribi esas
alarak "mudarebe"; Hicaz ekolü ise sermayenin işletmecinin
tasarrufuna havale edilmesine bakarak "mukaraza" veya "kıraz"
adını vermiştir (es-Serahsî- el-Mebsût, Beyrut, t.y.,
XXII, 17, 21, 24; el-Kasanî, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1394/1974, VI,
79, 80; Mecelle, Madde, 1404).
İslam'da mudarebe ortaklığı uzun
veya kısa vadeli her çeşit krediyi sağlamak için elverişli
bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük meblağlara ulaşan nakit
parası olan bir çok kimse bunu işletmek, ticarî bir işte
kullanmak ister. Ancak bilgisi, tecrübesi veya sağlığı
elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez.
Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret işine yatkın bir
çok kimse de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz.
İşte, mudarebe, birbirine muhtaç olan bu iki unsuru bir araya
getirir ve iki taraf da bundan karlı çıkar. Toplumda muattal
kalan sermayeler ve iş bulamayan kabiliyetler değerlenmiş
olur. Bu çeşit ortaklık güvene dayanır.
Mudarebe; Kitap, Sünnet ve İcma delillerine
dayanır.
Kur'an'da şöyle buyurulur: "Allah diğer
bir kısım insanların yeryüzünde kendi lütfundan rızık
aramak üzere yolculuk yapacaklarınr bilir" (el-Müzzemmil,
73/20); "Cum'a namazı kılındığı zaman,
yeryüzünde dağılınız ve Allah'ın lütfundan rızık
arayınız" (el-Cum'a, 62/10); "Hac mevsiminde, ticaret
yaparak Rabbinizin lütfundan rızık istemenizde size bir
sakınca yoktur" (el-Bakara, 2/198). Bu ayetlerin genel anlamı
sermayenin mudarebe yoluyla işletilmesini de kapsamına alır.
Abdullah b. Abbas (r.a)'ın şöyle dediği
nakledilmektedir; "Efendimiz Abbas b. Abdulmuttalib (ö.32/652)
mudarebe için sennaye verdiği zaman, işletmeciye bu sermaye ile
deniz yolculuğuna çıkmayı, bir vadide konaklamayı ve
canlı hayvan ticareti yapmayı yasaklardı. Eğer bu
şartlara uymazsa ana parayı tazmin edecekti. O'nun mudarebe sözleşmesine
koyduğu bu şartlar Hz. Peygamber'e ulaşmış ve O,
buna icazet vermiştir" (el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid IV,161).
Hz. Muhammed'e risalet gelince, toplumda mudarebe uygulaması devam
ediyordu. O, bu uygulamayı takrir buyurdu (es-Serahsî, a.g.e., XXII,
19).
Bir sahabe topluluğu yetimlere ait nakit
paraları mudarebeye verip işletmişlerdir. Hz. Ömer (ö.
23/643). Hz. Osman (ö. 35/655). İbn Ömer (ö. 73/692) ve İbn
Mes'ud (ö.32/652) bunlardandır. Kendi devrinde, bunlara
karşı çıkan olmadığı için, bu konuda icma
meydana gelmiştir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 79; el-Bacî,
el-Münteka, V, 151; ez-Zeylaî,Nasbu'r-Raye,IV,113). Diğer yandan
Hz. Ömer devrinde Irak'tan beytü'l-mal'e ait paranın Hicaz'a
mudarebe yoluyla gönderildiği bilinmektedir (es-Serahsî, a.g.e.,
XXI, 18; el-Kasanî, a.g.e., VI, 60).
Kasım b. Muhammed (ö.102/720) şöyle demiştir:
Bizim Hz. Aişe nezdinde bir sermayemiz vardı. O, bunu mudarebe
yoluyla işletmeye verirdi. Allah O'nun gayreti sebebiyle sermayemizi
bereketli kılıyordu (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 18).
Mudarebenin rükünleri icab ve kabuldür. Bu akit
"mudarebe, mukaraza, kıraz, muamele" veya bu anlamı
ifade eden sözcüklerle meydana gelir. "Şu sermayeyi al,
mudarebe yoluyla işlet, karı aramızda şu şekilde
paylaşırız" teklifini, mudaribin kabul etmesiyle akit
oluşur. Sermaye mudaribin elinde nakit para olarak bulundukça
emanet sayılır. Mala yatırım yapılınca,
mudarible sermaye sahibi (rabbul-mal) arasında vekalet ilişkisi
doğar; kar meydana gelince de, kar üzerinde ortaklık söz
konusu olur (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 19; el-Mevsılî, el-İhtiyar,
III, 19, 20; el-Kasanî, a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad. 1405, 1413).
Mudarebe çeşitleri:
Mudarabe ortaklığı, tarafların
özel şartlar koyup koymamasına göre, mutlak ve mukayyed olmak
üzere ikiye ayrılır.
1) Mutlak mudarebe: Sermaye sahibinin ana parayı,
mudaribe verirken, onu ticaret işinde serbest bırakması,
sadece karın paylaşılma şeklini belirlemekle
yetinmesidir. "Şu sermayeyi al, yıl sonunda karı
yarı yarıya paylaşmak üzere mudarebe yoluyla çalıştır"
sözleriyle bu ortaklık doğar. Burada mudarib (işletmeci),
sermayeyi çalıştırırken, İslami hükümlere
uymayı da üstlenmiş olur. Kasıt, kusur veya ihmali
bulunmadıkça, meydana gelecek zarara, sadece emeğinin
karşılığını alma şeklinde katlanır.
Çünkü güvenilen (emîn) kimsedir (el-Kasanî a.g.e., VI, 87; Mecelle,
mad.1406).
2) Mukayyed mudarebe: Sermaye sahibi, ana parayı
mudareb'e verirken özel bir takım şartlar koyabilir. Abbas b.
Abdülmuttalib'in mudareb'e koyduğu bazı şartları Hz.
Peygamber'in tasvip ettiğini yukarıda belirtmiştik. Hz.
Ömer'in yetim mallarını, Hakim b. Hızam'ın kendi
mallarını mudarebe'ye verirken de, özel şartlar öne
sürdükleri nakledilmektedir (es-Serahsî, a.g.e., XXI,18). Diğer
yandan Nebi (s.a.s): Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri
şartlara uyarlar. Ancak helalı haram, haramı helal kılan
şart müstesnadır" buyurmuştur (Buharî, İcare,
14; Tirmizî, Ahkam, 17; Ebû Davud, Akdiye, 12). Tarafların düzenleme
yapmadıkları hususlarda örf varsa, ona uyulur. Mecelle'de
şu kaideler bunu ifade eder: "Örfen ma'ruf olan, şart
kılınmış gibidir" (mad. 43). "Beynettüccar
ma'ruf olan şey beynlerinde meşrût gibidir" (mad. 44).
"Örf ile tayin nass ile tayin gibidir" (mad. 45).
Mudarebe şu noktalarda özel şartlara
bağlanabilir:
Ebû Hanife (ö.150/767) ve Ahmed b. Hanbel'e (ö.
241/855) göre:
a) Yer sınırlaması: Ana paranın
belirli bir beldede işletilmesi şart koşulabilir.
İş yerinin Bursa'da açılması gibi... Sermaye sahibi,
işi kontrolü altında tutmak için bu sınırlamayı
getirebilir (Mecelle, mad. 1407).
b) Ticaret çeşidini belirleme: Yalnız
sarraflık veya gıda maddeleri ticareti yapmak gibi...
c) Mudarebe süresini belirleme: Bir yıl süreyle
sınırlamak gibi... Ancak bu taktirde uygun ticaret çeşidini
seçmek gerekir. Yıl sonunda sermaye nakde dönüşmemiş
olursa, ya mal taksimi yoluna gidilir veya malın nakde dönüşmesi
için mudaribe ek süre verilmesi gereklidir.
d) Malın kimden alınıp kime
satılacağı belirlenebilir: Bu; pazarlama, acenta.,
şube vb. ticaret faaliyetlerinin kardan pay alma karşılığında
yapılabileceğini gösterir.
e) Mudarebeyi gelecek zamana izafe etmek mümkündür.
Sözleşme yapıldıktan altı ay sonra, ticaret
faaliyetinin başlamasını şart koşmak gibi...
İmam Şafiî ve Malikîlere göre son üç
madde, yani mudarebe süresini belirlemek, mal alınıp
satılacak kimseleri tesbit etmek veya akdi gelecek zamana izafe etmek
geçerli değildir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 86; İbn Kudame,
el-Muğnî, V, 62, 63; eş-Şîrazî, el-Mühezzeb, I, 386;
el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IV, 161.)
Mudaribin ana parada tasarrufta bulunmadan önce
kendisinin veya sermaye sahibinin mudarebe akdini feshedebileceği
konusunda görüş birliği vardır. Ana parada tasarrufta
bulunduktan sonra, akdin bağlayıcı olup
olmadığı ise ihtilaflıdır.
İmam Ebû Hanîfe (ö.150/767), İmam
Şafiî (ö. 204/819) ve İmam Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)'e
göre mudarebe akdi bağlayıcı (lazım) değildir.
Taraftarlardan her biri tek yanlı iradesiyle bu akdi feshedebilir.
Çünkü sermayedar vekalet veren; mudarib ise vekil durumundadır.
Ancak fesih sırasında ana paranın nakit para halinde
olması ve karşı tarafın feshi öğrenmesi de
şarttır. Ana para menkul veya gayri merkul mal halinde ise, ya
aynî taksim yapılır veya mudaribe ek süre vermek yoluna
gidilir.
İmam Malik (ö. 179/795)'e göre, Mudarib ana
parada tasarrufta bulunduktan sonra mudaribe sözleşmesi
bağlayıcı (lazım) olur ve miras yoluyla da intikal
eder. Mudaribten sonra çocukları veya güvenilir kişiler
sermayeyi işletir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 109; İbn Rüşd,
Bidayetü'l-Müctehid, II, 237).
Mudarebenin şartları:
1) İnancın mudarebeye etkisi: Mudarebede
tarafların müslüman olması şart değildir. İslam
ülkesinde, (daru'l-İslam) müslümanla zimmî (gayri müslim teba)
veya harbî müste'men (pasaportlu yabancı) arasında emek
sermaye (mudarebe) ortaklığı kurulabilir. Darul-harpte
bulunan pasaportlu müslüman bir gayri müslimin sermayesini mudarebe
yöntemiyle işletebilir. Böyle bir durumda, aralarında ülke
farkı, kalmamış olur (el-Kasanî, a.g.e., VI, 81, 82).
2) Ana para ile ilgili şartlar: Ebû Hanîfe ve
Ebû Yusuf'a göre, mudarebede ana paranın altın (dinar) veya gümüş
(dirhem) para kabilinden olması gereklidir. Bu iki çeşit para,
piyasada gerçek maden değeri ile dolaşır ve satın
alma gücünü korur. Faiz yasağı, bunlarda nominal (itibarî)
değer oluşmasına engel teşkil eder. İmam Muhammed
ise, altın ve gümüş dışındaki madenî paralar
(fülûs)'ın da mudarabe sermayesi olabileceği prensibini
benimser. Felsler, maden değeri dışında nominal
değerle dolaşır. Günümüzdeki kağıt paralar
daha çok fels (çoğulu fiilûs) benzeri nakit paralardır.
İbn Ebi Leyla ve el-Evzai'ye göre misli (standard) ticaret eşyası
da ortaklıkta sermaye olabilir. Buğday, arpa gibi. Bu son görüşü,
çoğunluk hukukçular, kar hesaplama zorluğu yüzünden kabul
etmezler.
Ana paranın miktarının belirlenmiş
olması yanında, onun mevcut bir para olması, alacak (deyn)
kabilinden bulunmaması gerekir. Ana paranın mudarib'e teslim
edilmiş olması da gereklidir (es-Serahsî, a.g.e., XXI, 21;
el-Kasanî, a.g.e., VI, 82, 85; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr,
VII, 59; İbn Rüşd, a.g.e., II; İbn Kudame, elmuğnî,
V, 68 vd; el-Feleva'l-Hidiyye, Bulak 1310, IV, 286; eş-Şîrazî,
I, 385; Mecelle, mad, 1338, 1342, 1409).
3) Karla ilgili şartlar: Kar miktarının
belirlenebilir olması gerekir. Sadece karın bölüşülmesinden
söz edilmiş olursa, prensip olarak yarı yarıya bölüşülür
(en-Nisa, 4/12). Diğer yandan karın şayi' bir cüz olması
da gereklidir; 1/2, 1/3, 1/4 gibi... Mudarebede maktû (miktarı
belirlenmiş) bir karın şart koşulması geçerli
değildir. Böyle bir şart mudarabeyi fasit kılar. Çünkü
yalnız maktû kar kadar veya daha az kazanç sağlanması halinde
karşı taraf bir şey alamaz ve bu yüzden karda ortaklık
gerçekleşmez; mudarabe akdi fasit olur. Mudarib yalnız ecr-i
misil kadar işçilik ücreti alırken, meydana gelecek tüm karı
sermaye sahibine ait olur. Zarar olursa buna da sermayedar katlanır
(es-Serahsî, a.g.e., XXII, 27; el-Kasanî, a.g.e., VI, 85 vd).
Mudarabe akdinde, mudaribin yıl sonunda elde
edilecek kara mahsûben belli ücreti avans olarak alması
kararlaştırılabilir. İslam hukukçularının
çoğunluğu, mudaribin özellikle şirketle ilgili
dış seyahatlarındaki yeme, içme, nakliye, giyim, otel, işçi,
hamal ücreti gibi masraflarını da ortaktan alabileceği görünüşünü
benimsemiştir; Şafiî ve Hanbelîlere göre ise, aksi kararlaştırılmadıkça,
bu gibi şahsî masraflar prensip olarak mudaribe aittir. Bunun anlamı,
bu masrafların mudaribin kar payından
karşılanmasıdır. Bu prensip, mudaribi kişisel
harcamalarında dikkate alarak daha fazla kar isteyebilir
(el-Kasanî, a.g.e., VI, 105; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadîr, V,
81; es-Serahsî, a.g.e., XXII, 63; İbnü'l-Hümam,
Fethu'sl-Müctehid, II, 238; Mecelle, mad. 1419).
Mudaribin Hukuki Tasarrufları
Mudarabe sözleşmesinde özel hükümler bulunmadıkça,
mudarib ticaret sayılan her muameleyi genel esaslar çerçevesinde
yapabilir. Ana parayla mal alır, satar. Çünkü mudarabeden amaç,
kar elde etmektir. Kar da alım-satımla meydana gelebilir.
Ancak o, mal alımlarında "maruf" ile
bağlıdır. Bu da, mudarebe için alınan malın
rayiç bedelle veya insanların aldanma saydığı
sınıfın altında (gabn-i yesîr kadar fazla) bir
fiyatla alınmasını gerektirir. Mudarib, vekil olduğu
için, onun alımları "mutearef" ile sınırlıdır.
Fahiş gabinle alacağı malı, kendisi için almış
sayılır.
Müdaribin satışları ise, satıma
vekil olan kimsenin satışı gibidir. Ebû Hanîfe'ye göre,
mudarib peşin, vadeli ve fahiş gabinle satışa malik
olur. O, tüccar, örfü kadar vade tanıyabilir.
Ebû Yusuf (ö. I82/796) ve İmam Muhammed (ö.189/805)'e
göre, mudarib yetkili kılınmadıkça vadeli veya fahiş
gabin ölçüsündeki farkla satış yapamaz. O, bu konuda
"mutearef" ile sınırlıdır. Tercih edilen görüş
budur. Şafıî, Malikî ve Hanbeli mezheplerinin görüşü
de böyledir. Yalnız Hanbelîler Ebû Hanîfe gibi peşin ve
vadeli satışı caiz görürler.
Mudarib, ana parayı meccanen çalıştırmak
isteyen kimseye (müstebdi') bidaa yoluyla verebilir; kısaca, ticaretin
gereği olan veya tüccar örfünde bulunan diğer
tasarrufları yapabilir. Ana parayı rehin veya redîa olarak
verme, işletme için işçi çalıştırma,
işyeri kiralama, ana parayla yolculuğa çıkma gibi, özel
yetki verilmedikçe ana para alt mudarabecikler yoluyla işletilemez
(es-Serahsî, a.g.e., XXII, 38, 98; el-Kasanî, a.g.e., VI, 87, 88, 96;
İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 63, 70, 79; İbn Kudame, el-Muğnî,
V, 25, 35, 38; İbn Rüşd, a.g.e.,II, 236; İbn Abidîn,
Reddül-Muhtar, Beyrut, t.y. 1V, 487, 489; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l
İslamî ve Edilletuh, IV, 855, 856; Mecelle, mad. 1414).
Hanefilere göre, mudarabede ilk akit sırasında
veya ana paranın nakit para kabilinden elde bulunduğu dönemlerde
konulabilecek özel şartların taraflar için yararlı (mütîd)
olması gereklidir. Eğer özel şart, malı peşin
parayla satma yasağı gibi yararsız (gayri müfid) sıkıcı
şartlardansa geçerli olmaz (İbn-Abidin, a.g.e., IV, 508).
Fasit Mudarebenin Hükümleri
Mudarabe akdi, sıhhat şartlarının
bulunmaması yüzünden fasit olursa, fasit icare (iş ve
hizmet) akdine dönüşür. Sözleşmede taraflardan birisi
lehine, miktarı önceden tesbit edilmiş maktû bir kar
belirleme gibi sermaye sahibi için, ana para ve %50 (yüzde elli) fazlasını
iade etme taahhüdü böyledir. Bu takdirde mudarib, mudarabe süresince
emsal işçilik ücreti almaya hak kazanır. Çünkü verilecek
ücret veya maaş belirlenmeden yapılacak bir iş akdi fasid
olur ve işçi ecr-i misil alır. Ancak ecr-i misil, mudarabe
akdi sırasında şart koşulan miktarı aşamaz
ve kar (ribh) yoksa ecr-i misle dahi hak kazanamaz (Mecelle, mad. 1426).
Fasit mudarabede karın tümü sermaye sahibinin
olur. Çünkü kar, onun mülkünün nemasıdır. Mudarabe malı,
yine mudaribin elinde emanet hükümlerine tabi olur. Bu da mudarib
ortak işçi (el-ecîrul-müşterek) sayılır. Çünkü
o, başka kimselerden de sermaye alıp çalıştırabilir.
Ebû Hanîfe'ye göre, ortak işçi kusuru bulunmadıkça zarara
katlanmaz. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, ortak işçi,
kaçınılması mümkün olan bir zarara sebep olmuşsa,
ana parayı tazmin etmesi gerekir. Fasit mudarebede de hüküm
böyledir. (es-Serahsî, a.g.e., XXII, 22, 23, 27; el-Kasanî, a.g.e.,
VI, 85, 108; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 60, 78; İbn Kudame,
a.g.e., V, 65; e,z-Zühaylî, a.g.e., IV, 851, 852).
Mudarebeye Zararın Tazmini
Sermaye, mudaribin elinde emanet (vedîa)
hükümlerine tabidir. Çünkü onu malikinin izniyle kabzetmiştir.
Mudarib, mudarabe sözleşmesindeki şartlara uymaz veya kusurlu
yahut kasıtlı davranışlarıyla sermayenin telef
olmasına neden olursa, tazmin etmesi gerekir.
Sermaye, mudaribin elinde kusuru olmaksızın
teleften olursa tazmin etmesi gerekmez. Çünkü o tasarruflarında
sermaye sahibinin naibidir. Kusuru olmayınca teleften dolayı,
vedîada olduğu gibi sorumluluğu bulunmaz.
Dönem sonunda zarar ortaya çıksa, bu önce
kardan karşılanır. Kar yeterli olmazsa ana paradan ödeme
yapılır. Bu taktirde mudarib, emeği
karşılığında bir şey almamakla zarara
katılmış olur.
Hanefî ve Hanbelîlere göre, mudarabede zararın
kısmen veya tamamen mudaribe ait olacağı şart
koşulsa, bu şart batıl; mudarabe sözleşmesi ise,
sahih olur. Şafiî ve Malikîlere göre ise, bu durumda mudarabe
sözleşmesi fasit olur. Çünkü bu şart akdin tabiatına
zıt bir karar olarak eklenmiştir (es-Serahsî, a.g.e., XXII,19;
el-Kasanî, a.g.e., VI, 87; İbnü'l Hümam, a.g.e., V, 58; İbn
Rüşd, a.g.e., I, 234, 236; eş-Şîrazî, a.g.e., I, 388;
İbn Kudame, a.g.e., V, 25, 69; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 669;
Mecelle, mad. 1426, 1428).
Alt mudarabe
Mudaribin sermayeyi bizzat işletmesi şart
değildir. İşleri yürütürken başkalarını
çalıştırması mümkün olduğu gibi, sermayeyi
çalıştıracak başka birisine vermesi de mümkündür.
Böylece alt mudarebe meydana gelmiş olur. Sermaye sahibine
karşı ilk mudarib muhatap olacağı için onun menfaatı
haleldar olmaz. Belki daha iyi işletme yüzünden kar marjı
artabilir (es-Serahsî, a.g.e., XXII, 98; el-Kasanî, a.g.e., VI, 96;
İbnü'l-Hümam, a.g.e., V, 70 vd.).
Mudaribin yaptığı işi daha düzenli
ve geniş ölçüde bir girişimci işletme yapabilir. Bu
işletme birçok kimsenin tasarruflarını mudarabe yönetimiyle
işletmek üzere teslim alırsa vadelerine göre ayrı
fonlarda toplar. Bunları ticaret işlerinde biızat
işletebileceği gibi. Mudarabe akitleriyle piyasada dürüst iş
yapan yetenekli işletmecilere de aktarabilir. Böylece; mevduata daha
fazla devir sağlayarak kar marjını yükseltebilir.
Kısaca, kar-zarar ortaklığı biçiminde
çalışan bir finans kurumuna yatırılan tüm vadeli
mevdûat, vadelerine göre kar-zarar katılma hesaplarında
işletilir. Bu, ya murabaha (peşin alıp vadeli, satmak)
veya mudarebe (bir taraf emeğini, diğer taraf sermayesini
koyduğu ortaklık) yahut muşareke (sermaye ortaklığı)
yönetimleriyle işletme şekillerinde olur.
Mudarabede, mudaribin iyi niyetten
ayrılmadığı sürece rizikosu bulunmadığı
ve tüm risk, sermaye sahibine ait olduğu için, mudarabe sermayesine
"risk sermayesi" denilebilir. Risk sermayesi (mudarabe)
uygulaması 1970'li yıllardan bu yana özellikle Amerika Birleşik
Devletlerinde çok büyük boyutlara ulaşan ve en son teknolojik
yeniliklere yönelip bu tip projelerin finansmanını
sağlayan bir finansman yöntemi olmuştur. Az ihtimalle büyük
kar büyük ihtimalle küçük zararın sentez edildiği bir
finansman türü olarak tarif edilir. Risk sermayesi ABD, İngiltere,
Japonya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerde ileri teknolojiyi geliştiren
itici bir güç olmuştur. Büyük kar marjı olan uzun vadeli
projelerin faizli kredilerle desteklenmesi halinde henüz proje
sonuçlanmadan kredilerin vadesinin dolması, girişimcileri
çekingenliğe itmiştir. Risk sermayesinde ise, girişimci
(mudarib)nin rizikosunun bulunmaması, onu uıun vadeli
projelerin finansmanı olarak kullanılır hale
getirmiştir. Proje sahibi bilim adamı girişimci, projesini
sermaye sahibine para karşılığında satmak yerine
projenin uygulanmasıyla elde edilecek gelirden sürekli olarak kar
payı almakta, başka bir deyimle mudarabede mudarib olarak
fonksiyonunu ifa etmektedir.
Sonuç olarak, ileri ekonomilerde geniş uygulama
alanı olan risk sermayesi şirketleriyle mudarabe arasında büyük
bir benzerlik vardır. Risk sermayesi şirketi kamu veya özel
sektörden sağladığı sermayeyi titizlikle seçeceği
projelere yatırır. Buna göre, risk sermayesi şirketi mudarib;
proje sahibi girişimci şirket, mudareb; finansman sağlayan
kamu kuruluşu veya özel sektör de rabbül-mal (sermayedar)
durumundadır. Buna göre, İslami mudarabenin Avrupa'ya 10. yy
dan itibaren "Commenda" adı altında adapte edilmesinin
ardından, mudarabenin Avrupa ticaret hukukuna (Lex mercatoria)
girdiği, buradan tüm Avrupa'ya yayılıp standardize
edildiği bilinmektedir. Bunun sonucunda iş
ortaklıkları daha çok girişimci ve tasarrufçuyu
bünyesinde toplamıştır.
Mudarabe Sözleşmesinin Sona Ermesi:
l) Tarafların tek yanlı iradesiyle fesih:
İşletmeci veya sermaye sahibi, süresi belirlenmemiş olan
mudarabeyi diledikleri zaman feshetme yetkisine sahiptir. Mudarib vekil,
sermayedar vekalet veren durumunda olduğu için, tarafların bu
vekalet ilişkisini sona erdirme imkanı vardır. Ancak
fesih tasarrufunun geçerli olması için karşı tarafın
bunu öğrenmesi, ayrıca ana paranın nakit para kabilinden
elde bulunması da gereklidir. Aksi halde ya mal taksimi
yapılır, ya da malın paraya dönüşmesi için
mudaribe ek süre verilir (el-Kasanî, a.g.e., VI, 112; İbnü'l-Hümam,
a.g.e., VII, 74 vd.).
2) Taraflardan birisinin ölümü: İslam
hukukçularının çoğunluğuna göre mudarib veya
sermayedar ölünce mudarabe sona erer. Çünkü ölüm, vekalet ilişkisiııi
sona erdirir. Karşı tarafın ölümü öğrenmesi de
şart değildir. Malikîlere göre ölüm, mudarebe akdini sonra
erdirmez. Bu hak mirasçılara intikal eder.
3) Akıl hastalığı: Taraflardan
birisi akıl hastası olunca mudarabe sona erer. Prensip olarak
vekalet ilişkisini sona erdiren şeyler mudarabeyi de sona
erdirir.
4) Dinden çıkmak: Ebû Hanîfe'ye göre, sermaye
sahibi İslam'ı terkettiği ve bu haliyle öldüğü
veya öldürüldüğü, yahut düşman ülkesine (darulharb) sığındığı
zaman, irtidat tarihinden geçerli olmak üzere mudarabe akdi sona ermiş
sayılır. Ancak bunun aksine mudaribin dinden çıkması
mudarabe akdini etkilemez. Bu konuda görüş birliği
vardır. Mudaribin, sermaye sahibinin irtidadinden sonra
yapacağı alış-veriş mevkuftur
(askıdadır). Sermayedar İslam'a dönerse geçerli olur.
Aksi halde, mudarib ana para nakit halinde iken mal almışsa, bu
mallar ve karı kendisine ait olur. Mudarebe malı eşya
kabilindense, bunları nakde çevirmeye devam etme hakkı
vardır. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise irtidat,
mudarabeyi doğrudan etkilemez. Ancak sermayedar bu sebeple ölür
veya öldürülür yahut, düşman ülkesine sığındığı
karara bağlanırsa, ölümle ilgili hükümler cereyan eder
(es-Serahsî, a.g.e., XXII,104, XXI, 86; el Kasanî, a.g.e., VI, 112;
İbnü'l-Hümam age, XXI, 74 vd),
5) Ana paranın helak olması: Ana para mudaribin
elinde mal almadan önce helak olsa mudarebe akdi ortadan kalkar.
Mudaribin sermayeyi istihlakı veya izinsiz olarak tasadduku yahut
başkasına vermesi ve bunun da sermayeyi istihlakı halleri
de akdi sona erdirir. Mudaribin yetki sınırlarını
aşarak yapacağı bu gibi tasarruflardan sorumluluğu söz
konusu olur (el-Kasanî, a.g.e., VI, 113; ez-Zühaylî, a.g.e., IV,
874).
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.