Mukayyed
Mukayyed
Herhangi bir vasıfla kayıtlanmakla beraber,
kendi cinsi içinde umumi manaya delalet eden söz anlamında bir
fıkıh terimi. "Mü'min köle", "Iraklı
adam" sözlerinde olduğu gibi... Bu, bir vasıf, hal, gaye
veya şart kaydına bağlı olarak, mahiyete delalet
eder. Başka bir tabirle; mukayyed, sayı dikkate
alınmaksızın herhangi bir kayda bağlı olan
lafızdır. Mesela: "Mü'min bir köle azad etmek..."
(en-Nisa, 4/92) ayetindeki köle, mü'minlik vasfıyla mukayyeddir.
Şartla mukayyede misal: "... Bulamazsa üç gün oruç
tutsun..." (el-Maide, 5/89) ayetindeki "üç gün oruç
tutsun" sözü, köle azad etme, on kişiyi doyurma veya giydirme
imkanı bulamama şartı ile mukayyeddir. Gaye ile takyide
misal: "...Sonra geceye kadar orucu tamamlayın..."
(el-Bakara, 2/187) ayetinde orucun tamamlanması, "geceye
kadar" kaydıyla mukayyeddir. Buna göre, akşam olduktan
sonra, iftar etmeksizin, ertesi günkü oruca devam etmek caiz değildir
(Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuku Metodolojisi (trc. Abdulkadir
Şener), s. 169; Abdulkerim Zeydan, Fıkıh Usûlü (trc. Ruhi
Özcan), s. 364),
Mukayyed sözün hükmü: Mutlak olarak zikredilen
sözlerde olduğu gibi, mukayyed sözün hükmü de kayıtlandırılmış
olarak olduğu gibi bırakılmaktır. Mukayyed sözün
hükmü ile amel etmek vaciptir. Herhangi bir delil bilmeksizin mukayyed
sözün hükmünün kaldırılması sahih değildir. Hanefîlere
göre meşhur Sünnet, Kitab'ın mutlak olarak zikredilen sözünün
hükmünü kayıtlandırabilir. Fakat Cumhur'a muhalif olarak
ahad Sünnet, Hanefilerce, Kitab'ın mutlak ifadesini
kayıtlandıramaz (Sadru eş-Şerîa, et-Tavzih, I, 121:
Zeydan, a.g.e., s. 365-369; Ebu Zehra, a.g.e., s. 170-172),
Mukayyed ile ilgili tatbikî örnekler: 1- Namazın
farz oluşu; "Namazı kılın..." (el-Bakara,
2/43) ayetindeki "ekîmû"(kılın) emri ile sabittir.
Bu emir mutlak olup vakit ile kayıtlandırılmamıştır.
Mutlak olan bu namaz kılma emri ancak, "Şüphesiz namaz,
mü'minlere vakitli olarak farz kılınmıştır"
(en-Nisa, 4/103) ayeti ile kayıtlandırılmıştır.
Bu sebeple vakit tekrarlandıkça sorumlu müslümanlar için namazın
farziyeti de tekrarlanmaktadır. Yine mutlak olan namaz kılma
emrinin günde beş vakte inhisar etmesi ayetlerin işaretiyle sabit
olup kayıtlandırılmıştır. Bir ayette şöyle
buyurulmuştur: "Öyle ise akşama girdiğiniz
(akşam ve yatsı namazlarını
kıldığınız) ve sabaha erdiğiniz zaman, gündüzün
sonunda ikindi vaktinde öğle namazı vaktinde Allah-ı -ki göklerde
ve yerde hamd O'na mahsustur- tesbih edin (namaz kılın)"
(er-Rûm, 30/17-18). Diğer bir ayette de: "Namazlara ve orta
namaza devam edin..." (el-Bakara, 2/238) buyurulmuştur. Birinci
ayette namazın dört vakti belirlenmiştir. İkinci ayette
ise, orta namazdan kasdedilen mana ikindi namazıdır. Akşam
namazının farz olduğuna delil ise: "Güneşin
batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz
kıl..." (el-İsra, 17/78) ayetidir. Ayrıca: "Gündüzün
iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz
kıl..." (Hûd, 11/114) ayeti, sabah namazı ile akşam
namazına delil teşkil eder.
2- Keza Ramazan orucunun farziyeti: Oruç, "Sizden
öncekilere farz kılındığı gibi,
sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı
" (el-Bakara, 2/183-184) ayeti ile sabittir. Ayette geçen
"kütibe" (farz kılındı) kelimesi, emir manasında
mazi sîgasıdır ve mutlaktır. Hangi ayda ve ne kadar oruç
tutulacağını tayin etmediği için, mutlaktır. Oruç
tutmanın farz olduğuna ikinci delil: "Sizden her kim bu
ayı idrak ederse, onda oruç tutsun..." (el-Bakara, 2/185)
ayetidir. Bu ayet, yukarıda orucun farz olduğunu bildiren
ayetin mutlak olan hükmünü "ay" ile kayıtlandırmıştır.
Ancak, tutulacak orucun günün hangi vaktinde olacağını
belirtmemesi bakımından yine mutlaktır. Gece mi, gündüz
mü oruç tutulacak? Bu husus açıklanmamıştır. Bu
ayet de, "Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye
kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın..."
(el-Bakara, 2/187) ayeti ile kayıtlandırılmıştır.
Mutlakın mukayyede hamli: Konu ve hüküm aynı
olursa, alimlerin ittifakına göre mutlak, mukayyed üzerine
hamledilir. Mesela: "Leş, kan, domuz eti... size haram
kılındı" (el-Maide, 5/3) ayetinde "kan",
mutlak olarak zikredilmiştir. Öte yandan: "...De ki: Bana
vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki
pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına
kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair
bir emir bulamıyorum..." (el-En'am, 6/145) ayetinde ise,
"akıtılmış olan kan" şeklinde mukayyed
olarak geçmektedir. Her iki ayette de konu "kan" ve hüküm
de, bunun haram kılınışıdır. O halde birinci
ayetteki mutlak kan, ikinci ayetteki mukayyed kan'a hamledilir.
Eğer mutlak ile mukayyed arasında hüküm
veya sebep bakımından bir ayrılık varsa, Ebu Hanife ve
arkadaşlarına göre mutlak, mukayyed üzerine hamledilmez. Yine,
mutlak ile mukayyed, hüküm bakımından
ayrıldığı halde, sebep bakımından
birleşirse; başka müstakil bir delil bulunmadıkça,
mutlak, mukayyed üzerine hamledilmez. Ancak, sebep değişik, hüküm
aynı olduğu zaman mutlakın mukayyed üzerine hamledilip
edilmemesinde fakihler ayrı görüşler belirtmişlerdir.
Fakihlerin çoğunluğuna göre ise, bu durumda mutlak, mukayyed
üzerine hamledilir. Fakat hüküm aynı ve sebep değişik
olduğu zaman, Hanefiler, mutlak-ı mukayyed üzerine
hamletmezler, Onların bu konudaki delillerinin esası şudur:
Şer'î nass'lar kendi başlarına birer huccettir.
Bunları, ayet veya hadis gibi bir delil bulunmaksızın
kayıtlandırmak, Şari'in (Allah'ın) emri olmadan
konuyu daraltmaktır. Üstelik mutlak-ı mukayyed üzerine
hamletmek, her ikisinin de nüzûl ve tarih bakımından aynı
olmasını gerektirir; ta ki mukayyed, mutlakın tefsiri
mahiyetinde olsun... Cumhur ise, hüküm aynı ve sebep
değişik olursa, mutlak-ı mukayyed üzerine hamleder. Bunların
delilleri de şunlardır: Kur'an'ın vahdeti, i'caz ve
vecizliği, onu indirenin birliği böyle icabeder. Kur'an'da bir
kelime herhangi bir hükmü açıklamışsa, bu kelimenin geçtiği
her yerde hükmün aynı olması kaçınılmazdır.
Mesela; Kur'an'da azad edilmesi istenilen "köle"nin, bütün
Kur'an nasslarında cins ve vasıf bakımından aynı
olması gerekir. Eğer bu, bir yerde herhangi bir kayıdla
mukayyed ise, diğer yerlerde de aynı kayda tabi olmalıdır
ki, cezanın ve Kur'an'ı indirenin birliği
anlaşılsın, hükümlerde birlik ve ahenk kurulmuş
olsun... (bk. Şevkani, İrşadü'l-Fühul, s. 145; Ebu
Zehra, a.g.e., s. 169-172; Zeydan, a.g.e., s. 366-369).
Ahmet GÜÇ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.