Müdelles Hadis
Müdelles hadis
Zayıf hadîs çeşitlerinden biri; ravisi
tarafından bir kusuru gizlenerek ve bu kusurun
bulunmadığını vehmettirecek şekilde rivayet
edilmiş hadîs. Tedlîs'in lügattaki manası;
satıcının sattığı malın
ayıbını müşteriden gizlemesi demektir. Muhaddisler de
tedlîs tabirini bu manadan almışlardır.
Muhaddislerin ıstılahına göre Tedlîs,
senede dahil olan bir ravinin ismini hadis isnadları ve
isnadlardaki illetlere muttali olan hadis imamlarından
başkalarına malum olamıyacak şekilde- düşürmek
sûretiyle sanki o vasıta olmaksızın sema'ın meydana
gelişini -gerekli kılmasa da- vehmettiren bir lafız ile isnadı
sevketmeye denir ki; rivayet kusurlarından biridir. Tedlîs'i yapan
raviye "müdellis", ismi hazfedilen, düşürülen raviye
"müdellesun anh", tedlîs ile rivayet olunmuş hadîse
"müdelles" denilmektedir.
Tedlîs, zayıf olan ravilerden sadır
olduğu gibi, sika olan ravilerden de meydana gelebilir. Tedlis'in
üç şekli vardır: Tedlis-i isnad, tedlîs-i şüyûh,
tedlîs-i tesviye (Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Mukaddimesi, Ankara 1984
I, 163).
İsnadda Tedlîs: Ravinin muasırı olup
görüştüğü fakat hadîs almadığı veya muasırı
olduğu halde görüşmediği kimseden hadis
işittiğini zannettirecek şekilde rivayet ettiği
hadistir. Bunun misali Ali b. Haşrem'in şu sözüdür: Süfyan
b. Uyeyne'nin yanında bulunuyorduk. Süfyan, "kale'z-Zühriyyü
hakeza": "Zühri şöyle söyledi." Diyerek rivayete başladı.
Ona, "Zührî'den bunu işittin mi?" diye sorulduğunda;
"Hayır, bunu Zührî'den Ma'mer duymuş, bana da ondan duyan
Abdurrezzak söyledi" demiştir. (İbn Kesîr, Ihtisaru
Ulumi'l-hadîs),
Gerçekten Süfyan, Zührî'nin muasırı
olup onunla görüşmüştür; fakat ondan hadîs almadığı
için sema'ı sabit değildir. Süfyan, Abdurrezzak'tan;
Abdurrezzak, Mamer'den; o da Zührî'den hadîs almıştır.
Buradaki tedlîs, Süfyan'ın iki şeyhini de atlayarak hadisi
doğrudan Zührî'den duyduğunu zannettirecek bir tarzda rivayet
etmesidir (Suphî es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları,
Terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, s. 142).
Tedlis'in en çirkini ve yalana yakın olan
kısmı budur. Şu'be: "Tedlîs yapmaktansa, zina yapmak
bence ehvendir ve tedlîs yalanın kardeşidir" demiştir.
Şafiî, isnadda bir defa dahî tedlîs yaptığını
bildiği kimsenin hadisini almazdı. Fakat bu mevzuda alimlerin
kanaati şudur: Tedlîs yaptığı söylenenlerin
rivayetinde sema lafzını açık bir şekilde
kullananların rivayeti kabul edilir. Bunun aksine sözü mübhem ve
tedlis. ihtimali mevcut olan ravî'nin rivayeti reddedilir (Suphî
es-Salih, a.g.e., s. 142).
Hakim, bu tür tedlîs'in çok yapıldığı
memleketlerle, rivayetlerinde böylesi yalan bilinmeyen şehirler
üzerinde bir araştırma yapmış; netîcede imamları
tedlîs yapmayan şehirler olarak: "Hicaz, Haremeyn, Mısır
Avalî (Medîne civarındaki köyler), Horasan, İsfahan,
İran, Hûcistan ve Maveraun-nehîr halkını tesbit
etmiş; en çok tedlîs yapan muhaddislerin de Kûfeliler ile Basralılar
olduğunu söylemiştir. Bağdatlılardan ise Ebû Bekr
Muhammed b. Süleyman el-Bağdadî el-Vasıtî'ye gefinceye
kadar kimse tedlîs yapmamıştır. Oraya tedlîs'i ilk defa
sokan bu zat olmuştur" (Hakim, Ma'rifetu Ulûmi'l-hadîs, Nşr.
Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980 s. 111).
Şuyûhta Tedlîs: Ravinin, durumunu gizlemek
istediği şeyhini haiz olmadığı yüksek vasıflarla
anması veya bilinen künyesinden başka bir isimle zikretmesidir.
Mesela ravi: "Haddesana el-Allametü's-sebtü (Sağlam allame
bize haber verdi) veya "Haddesena'l-hafızu'd-dabitu" (Zabtı
kuvvetli hafız bize haber verdi) diyerek şeyhini kasteder (Subhî
es-Salih, a.g.e., s. 143).
Tesviye Tedlisi: Ravinin, hadisini makbul ve sahîh
göstermek için sened de bulunan -fakat kendi şeyhi olmayan- birini
zayıf veya kendinden daha küçük olduğu için atlayarak,
hadisi sadece sika raviler rivayet etmiş gibi göstermesine denir.
Tedlis'in en kötü çeşidi, büyük ölçüde bir aldatma mevcut
olduğu için, tesviye tedlisidir (Suphî es-Salih, a.g.e., s. 144).
Bazı münekkidler, Sahihayn ravilerinden tedlîs
yaptığı söylenenlerin bu hareketine, mürsel-i hafî
demenin daha uygun olacağı kanaatindedir. Bunlar tedlis ile mürsel-i
hafi'yi çok hassas bir şekilde birbirlerinden ayırırlar.
Buna göre tedlîs, mülaki olduğu bilinen
kimseden rivayet edenler hakkında kullanılır. Birbirinin
muasırı olup mülaki oldukları bilinmeyenler
hakkında mürsel-i hafi tabiri kullanılır (Suphî Salih,
a.g.e., s. 148-9).
Hatîb el-Bağdadî, müdelles ile mürseli
şu sözleriyle birbirinden kesin olarak ayırmaktadır;
"Ravi, hadisi tedlis yaptığı şeyhten
işitmediğini söylerse durum açıkça anlaşılır
ve bu sûretle hadîs müdelles olmaktan çıkarak mürsel olur.
Mürsilin işitmediği bir kimseden işitmiş, görüşmediği
bir şahıs ile de görüşmüş zannını
uyandırmasıyla hadîs mürsel olmaz. Fakat anlattığımız
tedlîs, müdellisin kimden tedlîs yaptığını açıklamadığı
için, muhakkak ki mürsellik manasını da
taşımaktadır. Müdellesi mürselden ayıran taraf,
ravinin hadis duymadığı kimseden duymuş gibi göstermesidir.
Burada işini gevşek tutan müdellistir. Şu hale göre bu
tedlîsin mürsel manasını ihtiva etmesi gerekir. Mürsel
hadis ise tedlîs manasını ihtiva etmez; zira mürsilini,
duymadığı kimseyi duymuş gibi göstermesi gerekmez.
İşte bunun içindir ki alimler müdeltisleri ayıpladıkları
halde mürsilleri ayıplamazlar" (Hatîb el-Bağdadî,
el-Kifaye fi ilmi'r-rivaye, Haydarabad Dairetu'l-maarifi'l Osmaniyye,
1357 s. 357).
Bütün çeşitleriyle müdelles hadisin, zayıf
hadisler grubuna girmesinin sebebi gayet açıktır. Çünkü
ravilerinin sika yani hadis rivayet yönünden güvenilir oldukları
sabit değildir.
Sabahaddin YILDIRIM
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.