Mürid
Mürid
Dileyen, isteyen, arzulayan, irade ve istek sahibi
olan kimse.
Dilemek, istemek, arzulamak, talep etmek, emretmek,
tercih etmek, otlamak için salıvermek, iki zıttın birini gönüllü
olarak seçmek anlamında Arapça "E.ra.de" kökünden
türetilmiş bir kelime. "Birşeyi yapıp yapmamaya karar
verme gücü', "Kişinin yine kendisinin seçtiği hedeflere
doğru tavır ve davranışlarını tayin etme
kabiliyeti", "Düşüncenin ortaya koyduğu gayeye
doğruğitme hareketi',"Kalbin Hakk Sübhanehu ve Tealayı
talep etmeye azmetmesi', "Adet üzere yapılan şeyi
terketmek" şeklinde tanımlanan iradenin if'al babında
ism-i failidir.
Mürîd: Tasavvufta; iradesi olmayan, şahsî
irade ve dünyevî alakalarından sıyrılarak Cenab-ı
Hakk'ın ve mürşîdinin iradesine -yıkayıcı
elindeki ölü gibi- kayıtsız şartsız teslim olan, mürşîdince
kendisine telkin edilen hali ve şekli hiç bozmadan istikamet üzere
koruyan, bir mürşîde intisab ile tarikata girmiş kişi,
seyr-i sülüka kendi isteğiyle giren ve mürşîdine kararlı
ve azimli bir irade ile bağlılık gösteren derviş, müntesib
ve mensûb gibi manalarda kullanılan bir tasavvuf terimi.
Genellikle; "Talib, mürîd, salik, sair, tair,
vasıl ve kutup" şeklinde yedi derece olarak
sınıflandırılan tasavvutî hıyerarşinin
ikincisini ifade eder (Parsa Muhammed, Faslü'l-Hitab Tercümesi, (Terc.
A. Hüsrevoğlu), İstanbul 1988, s. 409). Hal sahibi bir mürşîdin
rehberliğinde katedilen ve "seyr-i sülûk"* denilen
manevî terbiye ve ma'rifet tahsili yoluna girmeden önce onlara karşı
bir beğeni ve sempati duyan "mühîb" ya da "talib"
durumunda bulunan kimselerin, sevgilerindeki samimiyet, isteklerindeki
sadakat ve kararlılık, irade ve alakalarından
sıyrılmadaki bağlılıkları şeyhleri
tarafından düzenlenen muhtelif deneylerle tesbit edildikten sonra,
uygun görülenlerin intisabları kabul edilir ve kendilerine kabiliyetlerine
göre zikir telkini yapılır. Özel bir merasimle aktedilen
böyle intisab ve telkinden sonra bir mürşîd elinde sülûka giren
dervişe "mürîd" adı verilir. Bu tür denemelerde başarı
gösteremeyen kimselere mürîd denilemeyeceği gibi zikir telkini de
caiz değildir (el-Kuşeyrî, Risaletü'l-Kuşeyriyye,
Nşr. Mahmud eş-Şerif, Kahire 1972, II, 434). Tasavvuf
yoluna yeni girenlerin haline de mürîd denmiştir. Çünkü kalbi
ve gönlü ile Allah Teala'yı istemeye azmetmiş kişilerin
ilk hali ancak böyle bir irade ve kasdın varlığı
ile ortaya çıkar. Gönüllü böyle bir iradesi olmayan kimsenin bu
işe yönelmesi mümkün değildir. Marifet yolunu tutanlar için
ilk yapılması gereken bu olduğundan böylelerinin iradesi,
her işin başında varlığı zarûrî olan kasd,
azm ve niyete benzetilmiştir. "Adet ve alışkanlık
üzere yapılanı terk ederek, her işi şuurlu ve bilerek
yerine getirmek" şeklinde de tanımlanan bu tür bir irade,
"mürîd" kelimesinin lügat manasına uygunluk gösteriyorsa
da, şahsî irade ve isteklerden sıyrılmayı esas alan,
mürşîdine teslim olan ve iradesi olmayan anlamındaki
terminolojiyi aynen yansıtmaktadır. Böylesine keskin ve kararlı
bir iradesi olmayana mürîd denilemeyeceği gibi, kendi istek ve
alışkanlıklarından kurtulamayan kimseye de mürîd
denemez. Kendisine mürîd denen kişi, zahirinde çeşitli mücahede
ve mücadele özellikleri, batınında da muhtelif
sıkıntı belirtileri gösterir. Rahatı,
yatağı ve uykuyu terketmiş, taat ve ibadet yolunu
tutmuştur. Kötülüklere bulaşmamak için çırpınır,
iyi huyları elde etmek için didinir. Bu uğurda her türlü
güçlüklere katlanır, yorgunluklara göğüs gerer, zorlukları
zevk haline getirir, korkularla kucaklaşır, şekillerden
uzaklaşır, özü yakalamaya çalışır.
"Seyr ü sülûk'un başında bulunan ve
yeni intisab etmiş kişiye "mürîd', sülûkun sonuna
yaklaşan kimseye de "murad" denilmektedir. Kendi kesb,
irade ve gayreti ile bu yola giren ve ilerleyene "mürîd", bir
keşif ve tecellî ile mevhibi olarak vuslata yaklaşan kimseye de
"murad" adı verilmiştir. Mürîd Hz. Mûsa'ya murad
da Hz. Peygambere benzetilmiş, mürîde aşık ve mütehammil,
murada da ma'şuk ve mahmûl denilmiştir"
(Kuşşeyrî, a.g.e., s. 434-438).
Sûfilere göre mürîd; talib veya mübtedî,
mütevassıt ve müntehi olmak üzere üç gurupta müteala edilmiştir.
Mübtedî; sahib-i hal olan ruhsat yolunu terk ederek
azîmet ve takva yolunu tercih eden, fena fi'ş-şeyhi hedef
alan, Allah'dan bir an bile gafil olmamaya gayret eden mürîd,
Mütevassıt; sahib-i telvin olan, rıza ve
sadakati esas alan, fena fi'rrasûlü gaye edinen, farz ve sünnetlerin
dışında Kur'an tilaveti ve tefekkürü ile meşgûl
olan mürîd,
Müntehî; sahib-i temkin denilen, tecellî ve keşifler
karşısında kendini kaybetmeyen, daha da ileri derecelere
terakkiye talib olan, en büyük terakkiyi mirac olarak hissettikleri
namazda arayan, nefs-i radıyye ve mardıyye mertebelerine
ermiş, fena fi'llahı gaye edinenlere de müntehî mürîd
denmiştir.
Tasavvuf klasiklerinde irade ya da isteme edebleri başlığı
altında işlenen bu konu, bilahare adab, adabü'l-mürîd ya
da risale şeklinde kaleme alınan ve tarîkat edeblerini anlatan
eserlerde etraflıca incelenmiştir. Bu kavram İslam'ın
ilk dönemlerinde mevcut olmayıp daha sonraları diğer
tasavvufi kavramlarla birlikte İslam'a girmiştir.
İrfan GÜNDÜZ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.