Nasr Suresi
Nasr suresi
Kur'an-ı Kerim'in yüz onuncu suresi. Üç ayet,
yirmi dokuz kelime ve doksan dokuz harften ibarettir. Fasılası
"elif" ve "ha" harfleridir. Tevbe suresinden sonra nazil
olmuştur. Veda haccı esnasında inmiş olmakla birlikte
Medenî surelerden sayılmaktadır. Adını ilk ayetinde
geçen ve müminlere Allah'ın yardımını bildiren nasr
kelimesinden almıştır. "İzacae" adı
verildiği gibi, veda haccı esnasında nazil olduğundan
dolayı "Tevdi" adı da verilmektedir. Kur'an'ın en
son indirilen suresidir.
Bir hadis-i şerifte sure hakkında; "Bu
sure, Kur'an'ın dörtte birine denktir" buyurulmaktadır
(Tirmizî, Fedailul-Kur'an, 10).
"Yukarıda zikredilen rivayetlerden
anlaşılıyor ki, bu sûrede Allah Teala, Resulullah'a,
Arabistan'da İslam'ın zaferi kemale erdikten sonra ve insanlar
grup grup dine girdiklerinde, bunun anlamının, bu dünyadaki
misyonunun sona ermesi olduğunu bildirmiştir. Ondan sonra
Resulullaha, hamd ve Allah'ı tesbih ile meşgul olması
emredilmiştir. Çünkü o, Allah'ın lutfu ile büyük bir işi
başarıyla tamamlamıştır. Görevini yerine
getirirken gösterdiği zaaf ve eksikliklerden dolayı Allah'dan
af dilemelidir. Buradaki önemli nokta, bir resul ile dünyevî önder
arasındaki farkın ne kadar büyük olduğudur. Dünyevî
öndere, dünyada büyük bir inkılab yapmak nasip olsa, o kişi
törenler düzenleyerek önderliğinden gurur duyar. Ama burada
Allah'ın peygamberi yirmi üç sene gibi kısa bir sürede bir
kavmin akide, düşünce, ahlak, kültür, medeniyet, muaşeret,
siyaset, iktisat ve savaş anlayışını
değiştirerek, cahiliyeye boğulmuş bu kavmi bütün
dünyaya hakim olacak bir duruma getirmesine ve dünyanın bütün
kavimlerine önder olmaya layık hale kavuşturmasına
rağmen, böyle büyük bir başarının sonunda törenler
düzenleyip gururlanmak yerine, Allah'a hamd edip, mağfiret dilemesi
ve O'nu tesbih etmesi emredilmiştir. Hz. Peygamber de bütün acziyle
bu emri yerine getirmekle meşgul olmuştur" (Mevdudî,
Tefhim, VII, 284).
Müfessirler sûrede zikredilen fethin Mekke fethi olduğunu
belirtirler. Çünkü Arap kabileleri müslüman olmak için önce Kureyş'in
(Mekke halkının) müslüman olmasını
bekliyorlardı ve; "Onu kavmiyle baş başa
bırakın, eğer kavmini yenerse gerçekten o hak
peygamberdir" diyorlardı. Allah vaadini gerçekleştirip,
Mekke'nin fethini ona müyesser kılınca, diğer Arap
kabileleri Medine'ye elçiler göndererek akın akın
Allah'ın dinine girdiler. Fetih üzerinden daha iki yıl geçmeden
yarımada bütünüyle müslüman oldu, İslam'ı kabul
etmeyen kalmadı.
Hz. Aişe validemiz der ki: Resulullah (s.a.s), bu
sure geldikten sonra "Sübhanallahi ve bihamdihî estağfirullahe
ve etûbu ileyh" tesbihini çokça yapardı (İbn Kesîr,
Tefsir, IV, 563).
Surede; "Rabbını hamd ile tesbih et"
ve O'ndan mağfiret dile" buyurulması ve Resulullah
(s.a.s)'in istiğfar ile emredilmesi, ecelinin
yaklaştığını belirtiyordu. Bunun içindir ki, bu
sûreye, Tevdi' (veda etme) sûresi de denilmiştir. Resulullah
(s.a.s), bu sure ile, ecelinin yaklaşmış olduğunu
anladı. Nitekim, Resulullah (s.a.s), bu sureyi okuduğu zaman
amcası Abbas (r.a) ağlamış, Resulullah (s.a.s); Niçin
ağlıyorsun" diye sorunca, "Bizzat veda haberini
veriyorsun" demiştir.
Sahabe-i kiramın büyüklerinden İbn Abbas ve
Hz. Ömer de, Nasr sûresinden, Resulullah (s.a.s)'in ecelinin yaklaştığının
haber verildiğini anlamışlardır. Buharî'nin, Said b.
Cübeyr'den rivayet ettiğine göre İbn Abbas (r.a) şöyle
demiştir: "Hz. Ömer (r.a) Bedir gazvesine katılmış
olan ashabın yaşlıları arasına beni de
alıyordu. Öyle sanıyorum ki onların bir kısmı
bunu hoş karşılamıyordu. İçlerinden biri, Hz.
Ömer (r.a)'a; "Bunu niçin bizim aramıza alıyorsun? Bizim
onun gibi çocuklarımız var" demişti. Hz. Ömer (r.a);
"Onu, sizin de bildiğiniz gibi ilminden dolayı aranıza
alıyorum" diye cevap verdi. Bir gün beni onların meclisine
yine çağırdı.
Zannediyorum ki o gün, beni onlara göstermek için
yanına almıştı. Hz. Ömer (r.a) onlara; Allah'ın
yardımı ve fethi geldiğinde" ayeti hakkında ne
diyorsunuz?" dedi. Onların bir kısmı; "Bununla
Allah'ın yardımına nail olup bize fetih müyesser olduğu
zaman Allah'a hamdedip istiğfar etmemiz emredilmiştir"
dediler. Bir kısmı da, hiç bir şey söylemeyip sustu. Hz.
Ömer (r.a) bana yönelerek; "İbn Abbas! Sen de böyle mi
diyorsun?" dedi. Ben; "Hayır" dedim. "Peki ne
diyorsun öyleyse?" deyince, şöyle cevap verdim: "Bununla
Allah, Resulullah (s.a.s)'e ecelinin yaklaştığım
bildirmiştir. "Allah'ın yardımı ve fetih
geldiğinde işte bu, genin ecelinin belirtisidir. O zaman Rabbini
hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Şüphesiz O,
tevbeleri çok kabul edendir" buyurulmuştur. Bunun üzerine Hz.
Ömer (r.a); "Bu hususta ben de senin dediklerinden başka bir
şey bilmiyorum" dedi (Buharî, Tefsir Sûre, 3).
Durak PUSMAZ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.