Neseb, Nesep
Neseb, nesep
Akrabalık, soy, baba tarafından olan soy
bağlantısı; çocuğu ana-babasına ve ailesine
bağlayan kan ve soy bağını ifade eden bir İslam
hukuku terimi.
Neseb, ailenin kendisine dayandığı en güçlü
dayanaktır. Aile fertleri bununla birbirine hısımlık,
kan, biri diğerinin cü'zü ve parçası olacak şekilde
bağlanır. Çocuk babasının bir parçası,
babası da onun bir bölümü olur. Neseb, insanlara Allah'ın büyük
bir nimetidir. Fertler arasında merhamet, şefkat, yardım bu
bağla zirveye ulaşır.
Allahü Teala şöyle buyurur: "O, sudan bir
beşer yaratıp onu soy sop yapandır (yani onu gerek kan ve
gerekse evlilik bağı ile birbirine hısım yapandır).
Rabbin herşeye kadirdir" (el-Furkan, 25/54).
İslam, babalara çocukların nesebini inkar
etmeyi yasakladığı gibi, kadınlara da çocuğun
nesebini gerçek babadan başkasına nisbet etmeyi yasakladı.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kadın,
kendilerinden olmayan kimseyi bir aileye sokarsa, Allahtan bir şey
bulamaz. Allah onu Cennetine sokmaz. Bir erkek de çocuğa bakar
olduğu halde onun nesebini inkar ederse, Allah onunla kendi arasına
perde koyar ve onu kıyamete kadar öncekilerin ve sonrakilerin
önünde rezil ve rüsvay eder" (Darimî, Nikah, 42; Ebû Davud,
Talak, 29; Nesaî, Talak; 47). Çocukların da kendi
babalarından başkasına neseb iddia etmesi yasaklandı.
Allah elçisi şöyle buyurur: "Bilerek, babasından
başkasına neseb iddiasında bulunan kimseye Cennet
haramdır" (Buharî, Menakıb, 5; Feraiz,29; Müslim,
İman, 112, 114, 115; Tirmizî, Vesaya, 5).
İslam, başkasının çocuğunu
evlatlık edinerek kendi nesebine dahil etmeyi de yasakladı.
Evlatlık müessesesi cahiliye devrinde ve İslam'ın ilk dönemlerinde
uygulanıyordu. Hatta bu geleneğe göre Resulullah (s.a.s) de
Zeyd b. Harise (r.a)'yi evlat edinmişti. Toplum Zeyd'i; "Muhammed'in
oğlu Zeyd" diye adlandırmıştı. Ancak şu
ayet-i kerime ile evlatlık kaldırıldı: "Onları
kendi babalarına nisbetle çağırın. Bu, Allah nezdinde
daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız,
onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır"
(el-Ahzab, 33/5). Kurtubî, tefsîrinde, müfessirlerin, bu ayetin Zeyd
b. Harise hakkında indiği konusunda görüş birliği içinde
olduklarını söyler.
Bir kimse buluntu veya nesebi bilinmeyen bir çocuğu,
kendi çocuğu olduğunu iddia etmeksizin himayesine alsa, bu onun
gerçek çocuğu olmaz, aralarında miras cereyan etmez. Erginlik
çağından itibaren mahremlikler başlar. Bu çocuğun
bilinen bir babası ortaya çıkarsa nesebi ona bağlanır.
babası meçhul kalırsa, bu kimse müslüman topluluğun din
kardeşi ve dostu olur. Ona hor ve hakir gözlerle bakılamaz.
Çünkü, ebeveynin bir hatasından dolayı çocuk suçlanamaz. Bu
çocuk eğitilir, okutulur, meslek sahibi yapılır,
evlenmesine yardımcı olunur. Bunu yapan kimse zaten manevî
annelik-babalık yapmış ve çocuğun tüm sevgi ve saygısına
hak kazanmış olur. Önemli olan da bu sevgi, şefkat ve
saygıdır. Ayrıca ahirette bunun için ecir almaktır.
Çocuğun ana tarafından nesebi onu
doğuran kadındır. Çocuğun meşrû veya gayr-i meşrû
olması, sonucu değiştirmez. Çocuğun babaya nisbeti
ise, sahih veya fasid evlilikte, yahut da şüpheye dayalı
cinsel birleşmede mümkün olur. Yahut baba, çocuğun nesebini
ikrar etmiş olmalıdır. İslam zina ürünü çocuğun
nesebini erkeğe bağlamayı kabul etmemiştir. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuk yatak sahibi olan
nikahlı erkeğe aittir, Zina eden için ise mahrumiyet vardır"
(Buharî, Büyû ; 3,100, Husûmat, 6, Vesaya, 4, Meğazî, 53,
Feraiz,18, 28, Hudûd, 23, Ahkam, 29; Müslim, Rada ; 36, 38; Ebû
Davud Talak, 34). Burada yatak sahibinden kastedilen sahih nikahlı
kocadır.
Nesebin Sabit Oluşunun Sebepleri Çocuğun
anne tarafından nesebinin sübûtu doğumdan ibarettir.
Doğuran kadın çocuğun neseb bakımından annesi
sayılır. Çocuğun meşrû veya gayri meşrû oluşu
bunu değiştirmez. Baba tarafından nesebin sübûtu için
ise şu şartların bulunması gerekir.
1. Sahih nikah
İslam hukukçuları, sahih nikahla evli olan
kadının doğan çocuğunun kocasına nisbet
edileceği konusunda görüş birliği içindedir. "Çocuk
yatak sahibine aittir" hadisi bunun delilidir. Yataktan maksat, kadını
yatağına alan ve onunla meşrû olarak cinsel temasta
bulunma hakkına sahip olan erkektir. Bunun için de şu
şartların gerçekleşmesi aranır:
a. Kocanın gebe bırakacak durumda olması.
Şafiî ve Malikîlere göre bu, erginlik çağı ile gerçekleşir.
Hanefî ve Hanbelîler "murahık"ı da buna dahil
ederler. Murahık; ergin olmamakla birlikte kendisine cinsel istek
duyulan fizik olgunluğu ifade eder. Hanefîlere göre on iki yaşa,
Hanbelîlere göre is on yaşına ulaşan erkek çocuğu
"murahık" sayılır. Erginlik çağına
ulaşmamış küçük çocuktan neseb sabit olmaz.
b. Doğumun evlilikten altı ay sonra
olması. En kısa gebelik süresi altı aydır.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Çocuğun ana
karnında taşınması ile sütten kesilmesinin süresi
otuz aydır" (el-Ahkaf, 46/15). "Çocuğun sütten ayrılması
da iki yıl sürmüştür" (Lukman, 31/14). Birinci ayet
gebelik ve sütten ayrılma toplam süresini otuz ay, ikinci ayet ise
sütten ayrılmayı iki yıl olarak belirleyince, bu iki süre
arasındaki altı ay gebeliğin en kısa süresi olarak
ortaya çıkar. Nitekim evlilikten altı ay sonra doğum yapan
bir kadının durumu Halife Hz. Osman (r.a)'a götürülmüş,
recm'i düşündüğü sırada İbn Abbas (r.a)
yukarıdaki iki ayeti okuyarak, bunun İslam'a göre normal bir
doğum sayılması gerektiğini söylemiştir. Bunun
üzerine Hz. Osman haddi uygulamaktan vazgeçmiştir (el-Kasanî,
Bedayiu's-Sanayî', Beyrut 1328/1910; III, 211, 212; İbnül-Hümam,
Fethul-Kadîr, Mısır 1310, el-Emiriyye tab'ı, III, 300;
İbn Rüşd, Bidayetül-Müctehid Mısır t.y., II, 352;
eş-Şevkanî, Neylül-Evtar, VI, 279 vd.).
Altı aylık gebelik süresi Ebû Hanîfe'ye
göre nikah aktinden, çoğunluk fakihlere göre ise cinsel birleşmeden
veya cinsel birleşmenin mümkün olduğu tarihten itibaren
hesaplanır (İbn Rüşd, a.g.e., II, 352).
c. Gebeliğin en uzun süresini aşmaması.
Hanefîlere göre gebeliğin en uzun süresi iki yıldır. Hz.
Aişe şöyle demiştir: "Çocuk annesinin rahminde iki yıldan
fazla kalmaz" (Darekutnî ve Beyhakî sünenlerinde rivayet etmişlerdir).
Buna göre, kocanın ölümü veya boşanma gününden itibaren
iki yıl içinde doğacak çocuğun nesebi vefat eden veya
boşayan kocaya bağlanır.
Şafiî ve Hanbelîlere göre bu süre dört yıldır.
Bunlara göre bu konuda herhangi bir nass yoktur. Bu sebeple tecrübeye
göre hareket edilir. Dört yıl gebelik süresi olan kadınlar
vardır. Nitekim Beni Aclan'ın kadınlarının, dört
yıla kadar gebelikleri sürmektedir. Buna göre, bir kadın
kocasının ölümü veya boşadığı günden
itibaren yeniden evlenmediği, herhangi bir erkekle cinsel temasta
bulunmadığı, doğum yapmadığı ve
iddetinde de hayız görmediği takdirde dört yıl içinde doğum
yaparsa çocuğun nesebi bu ölen veya boşayan kocaya
bağlanır. İddeti de bu doğumla sona erer.
Malikîlerden meşhur görüşe göre en uzun
gebelik süresi beş yıl, İbn Hazım ve Hz. Ömer'e
göre dokuz aydır.
Sonuç olarak bu konuda açık bir nass
bulunmadığı için tecrübeye göre ictihad yapılmıştır.
Günümüzde de bu konuda tıbbın tecrübe ve verilerinden
yararlanarak gebeliğin en uzun süresini belirlemek mümkündür. Bu,
özellikle kocanın ölümü veya boşanma gibi hallerde
kadının başka erkekten olan çocuğu meşrû
göstermek veya eski kocasına onu mirasçı yapmak gibi bir
haksızlığı önlemek için gereklidir.
d. Nikah akdinden eşlerin bir araya gelme imkanının
bulunması. Hanefiler bu konuda fiili birleşme yanında aklen
ve tasavvur olarak birleşme imkanını da dikkate
almışlardır. Akit tarihinden itibaren altı ay
eşler dış görünüş bakımından bir araya
gelmeseler de "keramet" yoluyla bu mümkündür. Çünkü
evliyanın kerameti hak'tır, derler. Burada; "Çocuk yatak
sahibinindir" hadisinin genel anlamı ile amel ederler. Bunda
çocuğu ve kadının ırzını koruma vardır.
Üç imam, eşlerin fiilen ve adetlere göre bir
araya gelmesini şart koşarlar. Tasavvura ait birleşme aklen
keramet kabilinde olabilse bile bu nadirdir. Hükümler ise çoğunlukla
meydana gelene bina edilir.
Hanefilere göre fiilî birleşme olmaması
halinde "mulaane" yolu ile çocuğun nesebini reddetmek mümkündür.
Fiili birleşmeyi şart koşan mezheplere göre ise, bu birleşmenin
olmadığını isbat etmek nesebin reddi anlamına
gelir.
2. Fasit nikah Fasit nikah, nesebin sabit olması
konusunda sahîh nikah gibidir. Böylece özellikle çocuk korunmuş
olur. Fasit evlilikte nesebin sabit olması için üç
şartın gerçekleşmesi gerekir.
Kocanın gebe bırakacak durumda olması.
Bu, Şafiî ve Malikîlere göre ergin olmakla, Hanefi ve
Hanbelîlere göre ergin veya murahık çağda bulunmakla gerçekleşir.
Cinsel birleşmenin gerçekleşmesi gerekir.
Fasit evlilikte halvet-i sahîha, nesebin sübutu için yeterli olmaz.
Çünkü böyle bir halvette eşler arasında cinsel temas helal
olmaz.
Kadının cinsel birleşmeden altı ay
ve daha fazla bir süre sonra doğum yapması gerekir. Malikîler
buna halveti de eklerler. Burada Hanefilere göre, çocuğun nesebi
mulaane yoluyla reddedilemez. Çünkü lian yalnız sahih evlilikten
sonra geçerli olur. Buradaki evlilik ise fasittir. Şafiî, Malikî
ve Hanbelîlere göre ise fasit evlilikte de mulaane yoluyla nesep
reddedilebilir (İbn Abidîn, a.g.e., II, 857 vd.; el-Kasanî,
a.g.e., III, 211 vd.; İbnül-Hümam, a.g.e., III, 301 vd.; İbn
Kudame, el-Muğnî, VII, 428 vd.; ez-Zühayli, a.g.e., VII, 686,
687).
Fasit nikahta, cinsel birleşmeden sonra
eşlerin birbirini terketmesi veya hakimin ayrılık
kararı vermesi ile ayrılığın vuku bulduğu
tarihten gebeliğin en uzun süresi geçmeden önce kadın
doğum yapsa çocuğun nesebî baba yönünden sabit olur. En uzun
gebelik süresinden sonra doğum olsa, baba yönünden nesep sabit
olmaz (ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 687; İbn Kudame, el-Muğnî,
VII, 400; Fasit nikah için bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam
Hukuku, İstanbul 1983, s. 250 vd.)
3. Şüpheye dayalı cinsel birleşme: Zina
sayılmayan ve şüpheye dayalı olan cinsel birleşmede
iyi niyet bulunduğu için taraflar korunduğu gibi, doğacak
çocuk da nesep bakımından korunmuştur. Şüpheye dayalı
birleşmede sahih veya fasid nikah bulunmaz. Erkeğin daha önce
görmeyip vekil aracılığı ile evlendiği bir
kadın yerine yanlışlıkla başka bir kadınla;
yine yatağında bulunan kadınla eşi sanarak veya üç
defa boşadığı eşiyle iddet içinde helal olduğunu
sanarak cinsel birleşmede bulunması şüpheye dayalı
birleşmelerdir.
Ancak böyle bir şüphe hali olmaksızın
yapılacak cinsel birleşme zina sayılır ve doğacak
çocuğun nesebi sabit olmaz. Delil; yukarıda zikrettiğimiz
"Çocuk yatak sahibi olan erkeğe aittir. Zina edene ise
mahrumiyet vardır" hadisidir. Çünkü zina şer'an
sakıncalı olup, nesep nimetine bir dayanak yapılamaz.
Nesebi İspat Yolları Nesep; sahih veya fasit
evliliğin varlığı, ikrar veya beyyine ile olmak üzere
üç yolla ispat edilebilir.
1. Sahih veya fasit evlilik nesebin sabit olması için
bir sebeptir. Eşler arasında yapılmış sahih veya
fasit bir nikahın varlığı sabit olunca, doğacak
çocuğun nesebi de sahih olur.
2. Neseb ikrarı ikiye ayrılır.
İkrarda bulunan nesebi ya kendisine veya başkasına
bağlamış olur.
Bir erkeğin; "Bu çocuk benimdir" veya
"Bu benim babamdır" diye ikrarda bulunması ile
aşağıdaki şartlar bulununca neseb sabit olur.
a. İkrarda bulunanın başkasından
nesebi sabit olmamaktır. Nesebi başka erkekten sabit ise bu
ikrar batıl olur. Çünkü, "Hz. Peygamber nesebini kendi babasından
başkasına isnat eden veya kendi efendisinden
başkasını efendi edinen kimseye lanet etmiştir"
(İbn Mace, Hudûd, 36).
b. Aradaki yaş farkının baba-çocuk
olmaya elverişli olması gerekir. Mesela ikrarda bulunan otuz,
nesebi ikrar edilen çocuk yirmi beş yaşında olsa, yaş
farkı bu ikrara uygun değildir. Çünkü beş
yaşında evlenip çocuk sahibi olmak mümkün olmaz.
c. İkrarda bulunanın temyiz gücüne sahip
olması gerekir. Çoğunluk fakihlere göre ise ayrıca büluğ
çağına gelmiş olmak da şarttır.
d. Nesebin başkasına yükletilmemesi de
gerekir. Bir kimse "Bu benim kardeşimdir" diye bir
kişi hakkında ikrarda bulunsa, o kimsenin nesebini babasına
bağlamış olur. Öteki hısımların
itirazları halinde bu ikrar yalnız ikrar eden hakkında geçerli
olur.
Hanefiler ayrıca nesebi ikrar edilen çocuğun
hayatta olmasını da şart koşarlar.
Ebû Hanîfe'ye göre, bir kimse "Bu benim kardeşimdir"
diyerek nesebi başkasına yani babasına
bağladığı zaman, ya babasının bu ikrarı
kabul etmesi veya ikrarın doğru olduğunu beyyine ile ispat
etmesi yahut da eğer baba daha önce ölmüşse mirasçılardan
iki kişinin bu ikrarı kabul etmesi şarttır. Çünkü
ikrar, ikrarda bulunan için başkası üzerinde değil,
yalnız kendi üzerinde velayet hakkını ifade ettiği için
eksik delil teşkil eder. Eğer bu yollardan birisi ile bu ikrar
desteklenmiş olmazsa, ikrar yalnız ikrarda bulunanı
bağlar, ikrarda bulunulan eğer yoksulsa nafakası ona vacib
olur ve babasından gelecek mirasta da ona ortak olur.
3. Beyyine. Nesebin beyyine ile sabit olması
ilgilileri bağlar. Bu yüzden nesebin beyyine ile sübûtu ikrardan
daha kuvvetlidir. Çünkü beyyine delillerin en kuvvetlisidir... Beyyine
sayılan deliller şunlardır: Ebû Hanîfe ve Muhammed'e
göre iki erkek veya bir erkek iki kadın; Malikîlere göre yalnız
iki erkek; Şafiî, Hanbelî ve Ebû Yûsuf'a göre bütün mirasçılar.
Şahitlik görme ve işitmeye dayanır. Şahidin bizzat gördüğü
veya işittiği zaman şahitlik yapması caiz olur. Görme
veya işitmeye dayanmıyorsa şahitlik yapması helal
olmaz. Çünkü Hz. Peygamber, bir şahide; "Güneşi görüyor
musun?" diye sormuş; "Evet" deyince; Bunun gibi gördüğüne
şahitlik et, aksi halde şahitliği terket"
buyurmuştur (Beyhaki rivayet etmiş, Hakim isnadım sahih
saymıştır. bk. es-San'anî, Sübülüs-Selam, Kahire
1950, IV, 130).
Nesebin fizik benzerlikler yolu ile belirlenmesi de
mümkündür. İddet beklemekte olan bir kadın evlense, iddeti içinde
doğum yapsa, eski koca ve evli bulunduğu yeni koca her ikisi de
çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etse çocuk hangisine ait
olacaktır? Yine buluntu bir çocuğa iki veya üç erkek
"benim çocuğumdur" diye iddia etse kime verilecektir? Hz.
Peygamber döneminde soy bilginleri fizik benzerliklere bakarak gerçek
babayı belirlemeye çalışırdı.
Hanefîlere göre, bir çocuk üzerinde iki erkek
birden neseb iddiasında bulunsa, bunlardan hangisi "yatağa
sahipse (sahih veya fasit nikah ile)" çocuk ona ait sayılır.
Hiçbirinin yatak hakkı olmaz veya ikisi birden yatak hakkında
ortak bulunursa çocuk her ikisine ait sayılır. Burada soy
bilgininin görüşü ile amel edilmez.
Şafiî, Maliki ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise
fizik benzerliklere dayanarak soy belirlenebilir. Delil; Hz. Aişe'den
nakledilen şu hadistir: "Bir gün Resulullah (s.a.s) yüzünde
sevinç pırıltıları saçarak yanıma geldi.
Biliyor musun ne oldu? Soy bilgini Mücezziz, Zeyd b. Harise ve Üsame
b. Zeyd'e baktı ve şöyle dedi: "Bu ayakların
sahibleri biri diğerinden gelmedir" (Buharî, Menakıb,
23, Fezaili Ashabin-Nebi, 17, Feraiz, 31; Müslim, Raza', 38, 39, 40;
Ebû Davud, Talak, 31; Tirmizî, Vela', 5; Nesaî, Talak, 51).
Günümüz tıp ilminde de fizik benzerliklerden
yararlanılarak çocuğun soyunu belirleme çalışmaları
yapılmaktadır. Özellikle kan tahlili sonucuna göre, çocuğun
babalık iddia edilen erkekten olamayacağını tıp söyleyebilirken,
kan özelliklerinin tutması hafinde çocuğun bu erkekten veya
aynı kan özelliklerini taşıyan benzer bir erkekten de
olabileceğini söylemektedir.
Hamdi DÖNDÜREN
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.