Rüya
Rüya
Uyku sırasında aynen uyanıkmış
gibi çeşitli olayların yaşanması hafi, düş.
Rüya çağlar boyunca bütün toplumlarda büyük
önem görmüştür. Rüyanın mahiyeti ve kökeni hakkında
çok şeyler yazılıp söylenmiştir. Ancak bu
yazılıp söylenenler her topluma ve her kültüre göre ayrı
ayrı olagelmiş ve hep değişkenlik arzetmiştir.
Tarihte bazı toplumlarda rüyaya büyük önem verilmiş ve bazan
bu rüya tabirleri kitaplar halinde toplanmıştır.
Umumiyetle rüya, uyanıklık halinin bir
uzantısıdır; etkisinde kalınan sevindirici veya
üzücü olayların uyku halinde yaşanması
olayıdır. İslam'da rüya hukukî bir kaynak ve delil değildir.
Yalnız gören kişi ile alakalıdır. O kişi de bu rüyasını
hayra yorar ve bu rüya yalnız kendisini bağlar.
Rüya, "Allah Teala'nın melek
vasıtasıyla hakikat veya kinaye olarak kulun şuurunda
uyandırdığı enfusî idrakler ve vicdanî duygular veya
şeytanî telkinlerden meydana gelen karışık
hayallerden ibarettir" şeklinde de tarif edilmiştir.
Rüya uykuda bütün duygu ve bilinç hallerinin
tamamen yok olmadığı bir sırada meydana gelir. Nitekim
rüya, uykunun az olduğu sabaha karşı daha çok
görülür. Rüyada, görülmesi mümkün olan şeyler görülür.
Uyanıkken görülmeyecek olan şeyleri rüyada görmek mümkün
değildir. Bir kişi rüyada aynı anda hem ayakta, hem de
otururken görülemez. Mümkün ve olağan olmayan şeyleri rüyada
görme imkanı yoktur. Rüya bir idrak işidir. Zira rüya
insanların kalblerinde yaratılan ve oraya yerleşen
şeyin hayal etme ve düşünme yoluyla idrak edilmesi demektir.
Müslümanların dışındaki bir
takım çevreler de bu konuda tutarsız ve reddedilmeye mahkum bir
sürü şeyler söylemişlerdir. Ancak sağlıklı görüş
sahibi alimlerin ve imamların görüşü makbuldür. Allah (c.c)
uyanık insanın kalbinde, bir takım itikatlar
yarattığı gibi, uyuyan insanın kalbinde de bazı
itikatlar yaratır. Allah uyuyan insanın kalbinde
yarattığı itikadları başka zamanlarda
yarattığı bir takım şeylerin belirtisi ve
aynası haline sokar. Rüyada görülen durum, bazan aynası
olduğu işe aykırı olur. Uyanık kişinin
kalbinde yaratılan itikad ve kanaat, bazı olayların
aynası görünümünde olmasına rağmen bunun tersi çıkabilir.
Mesela bulut yağmurun belirtisidir. Allah (c.c) bulutu yağmurun
alameti olarak yaratmıştır. Ama bazen bulut olmasına
rağmen yağmur yağmayabilir. Aynı şekilde, uyku
halindeki insanın kalbinde yarattığı itikadı ve
inancı, bir hadisenin belirtisi olarak yaratmıştır.
Fakat bazan yağmur yağmadığı gibi o olay da
olmayabilir. Uyku halindeki insanın kalbinde söz konusu itikad bazen
meleğin huzurunda oluşur. Bu takdirde sevindirici rüya
görülür. Bazen de şeytanın hazır bulunduğu bir
zamanda oluşur. Bu takdirde üzüntülü ve zararlı rüya
görülür. Rüyanın mahiyeti hakkında en üstün bilgi Allah
katındadır.
Allah (c.c), insanların Levh-i Mahfuzdaki
durumlarına muttali olan bir grup meleği rüya işiyle görevli
kılmıştır. Görevli melek Levh-i Mahfuz'dan aldığı
durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak
ilgili insanın rüyasında kalbine yerleştirir ki, o kimse için
bir müjde veya uyarı ya da kınama değerinde olsun. Böylece
hikmetli, yararlı veya sakındırıcı bir faaliyet gösterilmiş
olur. İlgili melek bu gayret içinde iken şeytan da insana
karşı duyduğu kin ve düşmanlıktan dolayı
onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği gibi, uyku
aleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hile ve
tuzaklar kurmaktan geri durmaz. Şeytan insanın rüyasını
bozmak üzere ya onu gördüğü rüya hususunda yanıltmak ister
veya rüyasında gafil olmasını sağlamaya çalışır.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde rüyadan söz
edilmiştir. Hz. İbrahim (a.s), oğlu İsmail (a.s)'i rüyada
boğazlama emri almış ve bu rüyayı uygulamaya
teşebbüs etmiştir (es-Saffat, 37/ 102).
Yusuf (a.s)'da rüyasında on bir
yıldızla, ay'ın kendisine secde ettiğini görmüş
(Yusuf, 12/40); Mısır hükümdarının ve hapishanedeki
iki kişinin gördükleri rüyaları tabir etmiştir (Yusuf,
12/36, 43).
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in görmüş
olduğu rüyalardan söz edilmektedir (el-Fetih, 48/27; es-Saffat,
37/105; el-İsra, 17/60).
Hadis kitaplarının hemen hepsinde Hz.
Peygamber'in gördüğü rüyalar ve yaptığı rüya
tabirleri hakkında geniş bilgi vardır.
Rüya ile ilgili Rasûlüllah (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: "Salih kişi tarafından görülen rüya,
peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır.
" Bir başka hadiste de şöyle der: "Müminin rüyası,
peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır;
Peygamberlik gitti ve mübeşşirat kaldı".
Rasûlüllah (s.a.s) bir başka hadislerinde şöyle
buyuruyor: "Ey insanlar! Peygamberliğin belirtilerinden
yalnız güzeL rüya kaldı. O rüyayı müslüman kişi görür
veya onun için başkası tarafından görülür" (İbn
Hacer el-Askalanî, Fethül-Barî Şerhu Sahihil-Buharî
Kitabül-Ta'bîr).
Hadisteki ihtilaflar ve bildirilen değişik
sayılar rüya gören müslümanın haline dönüktür. Takva
sahibi olmayan ve İslam'ın ölçülerine göre fasık
sayıları müslümanın gördüğü rüya, nübüvvetin
yani peygamberliğin yetmiş parçasından biridir. Takva
sahibi olan müslümanın rüyası ise nübüvvetin kırk
altı parçasından biridir. Şu halde rüyanın
doğruluk derecesi müslümanın salah ve takvasına göre değişik
olur.
Müslümanın gördüğü rüyanın
peygamberliğin özelliğinin parçalara bölünmesi veya takva
sahibi olan bir müslümanın peygamberlik hasletinden bir parçayı
kazanabilmesi demek değildir. Maksat şudur: Peygamberlikte zaman
zaman gayptan haberdar olma özelliği vardır. Yüce Allah dilediği
zaman bir peygamberi gayptan haberdar eder. Bu itibarla, gayptan haberdar
olmak, peygamberliğin alametlerindendir. Peygamberlik görevi kalıcı
değildir. Fakat alametleri kalıcıdır. Müslüman bir
kimse bazen Allah'ın takdir ve dilemesi ile rüya aleminde bir
gayptan haberdar edilebilir. Bu itibarla müslümanın rüyada gördüğü
bir şey aynen gerçekleşebilir.
Güzel rüyanın peygamberliğin kırk
altı parçasından bir parça sayılması şöyle
yorumlanır.
Sahih rivayetlerin bir çoğuna göre Peygamber
(s.a.s) altmış üç yıl yaşamış ve
peygamberlik süresi yirmi üç yıl sürmüştür. Çünkü o, kırk
yaşını doldurduğu zaman peygamber olmuştur. Hz.
Peygamber (s.a.s)'e vahiy rüya halinde gelirdi. Bu durum altı ay sürmüştür.
Bu süre zarfında gördüğü rüyalar aynen çıkıyordu.
Peygamberlik süresi yirmi üç yıl devam ettiğine göre, rüya
yoluyla vahiy süresi bunun kırk altı parçasından bir parça
olur. Başka hadislerde rüya, peygamberliğin yetmişte bir,
kırk dörtte bir, ellide bir olduğu ifade edilir.
Rüyanın peygamberliğin parçalarından
biri olduğunu açıklayan hadislerin değişik oranlar
ifade etmesi, hadislerin gelişmesi anlamına gelmemektedir.
Çünkü salih ve sadık bir rüya kişinin doğru sözlü,
emaneti yerine vermek, sağlam itikatlı olmak gibi hususlardaki
derecesine göre değerlendirilir. Bu konuda insanlar arasındaki
farklılık kadar rüyalar da değişik olur. Kim samimi
bir kalp ile Allah'a ibadet eder ve doğru sözlü olursa, gördüğü
rüyalar daha doğru ve peygamberliğe daha yakındır.
Zira peygamberler arasında bile fazilet farkı vardır.
İnkarcı, kafir ve yalancı kişilerin de rüyaları
doğru çıkabilir. Bu takdirde bu kişilerin rüyaları
vahiy ya da nübüvvetten bir parça olamaz.
Çünkü gayptan haber veren her doğru söz,
nübüvvet sayılmamıştır. Bu konuda şu hususlar
daima gözönünde bulundurulmalıdır.
1- Doğru rüya görmek sadece mü'minlere mahsus
değildir. Müslüman olmayanlar da görebilirler. Mısır hükümdarı
ve zindandaki iki kişinin gördüğü rüyalar gibi.
2- Herkes aynı özellik ve nitelikte değildir.
Doğru rüya nadir hallerde ve ruhu çok hassas kişiler
tarafından görülür.
3- Görülen rüyaları esas alarak hayata nizam ve
intizam vermeye kalkışmak yanlıştır. Zira rüyaların
doğruluğunu ölçmek ve tesbit etmek mümkün değildir.
4- Rüya ile yalnız o rüyayı gören amel
edebilir. Fakat amel etmesi şart değildir. Zira rüyada kaza
geçirdiğini gören bir kimse bir vasıtaya bindikten sonra kaza
geçirip ölmüş olsa, intihar etmiş sayılmaz.
Bundan dolayı Fıkıhta, Kelam ilminde ve
mahkemede rüya, delil kabul edilmez. Rüya haktır ama doğru rüya
gören ve rüyayı doğru şekilde yorumlayan kişiler
azdır. Rüyaları doğru bir şekilde olaylar yorumlar.
Bazı rüyalar da yorumu ile birlikte görülür. Bazı kimseler gördüğü
rüyayı yorumlayamaz ama sadık rüya olduğunu anlarlar.
Rüya tabir etmek Allah vergisidir. Herkes rüya tabir
edemez. Akıl ve mantık bu iş için yeterli değildir. Rüya
merhametli ve öğüt verebilecek durumda olanlara anlatılmalı,
güzelce yorumlayamayacak kişilere söylenmemelidir. Hz. Peygamber
(s.a.s) bir hadislerinde de "Rüya gören onu hiç kimseye söylemediği
sürece o, bir kuşun ayağına bağlıdır (zuhur
etmez); söylerse zuhur eder. Böyle olunca rüyanızı
yalnız akıllı, sizi seven veya size öğüt verecek
durumda olan kimselere söyleyin" buyurmuştur (Tirmizi).
İmam Malike "Herkes rüya tabir eder
mi?" Diye sorulmuş "Nübüvvetle oynanır mı?"
demiştir. Yine İmam Malik Rüyayı iyi tabir edenler
yorumlasınlar. Eğer iyi görürse söylesin; iyi görmezse iyi
söylesin veya sussun" demiştir.
"İyi görmese de onu iyi olarak mı tabir
etsin?" sorusuna, "Hayır" demiş; sonra "Rüya
nübüvvetin bir parçasıdır. Nübüvvetle oynanmaz" diye
cevap vermiştir (Kurtubî, Tefsir, IX, 122-127; Elmalılı,
Hak Dini Kuran Dili, IV, 2863-2869; Kuşeyri Sarih Tercümesi, XII,
271).
Rüya genel olarak iki kısma ayrılır:
Birincisi: Doğru ve güzel olan rüyalar. Bu tür
rüyalar, uyanıklık aleminde doğru çıkan rüyalardır.
Peygamberlerin, onlara uyan salih müminlerin gördükleri rüyalar bu
tür rüyalardır. Bazan dindar olmayan insanlar da bu tür rüyaları
görürler.
Bu tür rüyalar üç grupta ele alınabilir.
1- Yoruma ve tabire ihtiyaç göstermeyecek kadar açık
seçik rüyalar, Hz. İbrahim'in rüyası gibi...
2- Kısmen yoruma, ihtiyaç gösteren rüyalar. Hz.
Yusuf'un rüyası gibi...
3- Tamamen tabir ve yoruma ihtiyaç gösteren rüyalar.
Mısır hükümdarının gördüğü rüya gibi...
İkincisi: Adğas adı verilen
karmakarışık ve hiç bir anlam taşımayan rüyalardır.
Bu tür rüyalar da bir kaç kısma ayrılır
a- Şeytanın uyuyan kişiyle oynaması
ve onu üzmesine sebep olan rüyalar. Mesela kişi rüyasında
başının koparıldığını ve
kendisinin başının peşinden gittiğini görür. Ya
da korkunç ve tehlikeli bir duruma düştüğünü ve hiç bir
kimsenin kendisini kurtarmaya gelmediğini görür.
b- Meleklerin haram bir şeyi uyuyan için helal kıldığına
veya haram bir iş teklif ettiklerine dair olan ve aklen muhal ve
imkansız olan buna benzer işlerle ilgili rüyalar.
c- Kişinin uyanık iken üzerinde konuştuğu
veya olmasını temenni ettiği bir şeyi uyanık iken
itiyad haline getirdiği bir şeyi rüyasında görmesi.
Bu durumda rüyanın üç çeşit olduğu görülmektedir.
a- Allah tarafından bir müjde olabilen bir rüya.
Buna rahmanî rüya denir. b- Kişinin uyanık iken önem verip
kalben meşgul olduğu bir şeyle ilgili olarak gördüğü
rüya. c- Şeytan tarafından korkutulan kişinin gördüğü
rüya. Buna şeytanî rüya adı verilir.
Kötü bir rüya gören bir müslümanın
yapacağı işler:
Gördüğü rüyanın şerrinden ve
şeytanın şerrinden üç kez Allah'a sığınır.
Şöyle der: "Allah'ım, bu rüyanın şerrinden ve
rahmetinden uzak kalmış olan şeytanın şerrinden
sana sığınırım." Rüyanın hayra dönüşmesi
için dua eder. Bu tür rüyayı hiç bir kimseye anlatmaz.
Müslüman gördüğü iyi bir rüyadan ötürü
uyanınca Allah'a hamdeder. Bu rüyadan dolayı sevinir, bunu bir
müjde kabul eder. Rüyayı sevdiği bir kimseye anlatır,
sevmediğine kesinlikle arılatmaz.
Ahmet ARPA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.