Siccil
Siccil
Farsçada taş anlamına gelen "seng"
ile çamur ve toprak anlamına gelen "kil"den terkib
olunmuş seng-kil şeklinde mürekkeb bir kelime. Arabçada "siccîl"
şeklinde telaffuz olunmuştur. Çok pişmiş sert kiremit
gibi çamurdan taşlaşmış taş demektir. Veya
taş ve çamurdan yapılmış taş demektir. Bu kelime
Kamus tercemesi Okyanusta şöyle açıklanır: "Siccîl,
kesek tarzında bir çeşit taşa denir. Ve bu "sengu kil"
in arapçalaşmış olanıdır. Bundan murad, kumlu
çamur ile, pişmiş olup sonra taşlaşmış olan
taştır. Allah Teala'nın; "Onlara, siccîlden taşlar
atıyorlardı" (el-Fil, 105/4) sözünde geçen siccîl bundandır.
Arabça "s.c.l"den türemiş olduğu
düşünülünce, siccîl; üzerlerinde inecekleri ve isabet
edecekleri şahısların isimleri yazılı olan
taşlardır. Ayrıca siccîl; kafirlerin amel defterlerinin
ismi olduğu gibi siccîl de azablarının
yazıldığı kitabın ismi olduğu ifade edilir.
Sanki, yazılmış azab cümlesinden taşlarla
azablandırıldılar, demektir. Taşlar ile azab
olunacakları, yazılı olan mahfuz kitabın hükümlerindendir.
Çünkü Allah bu kitabta azablarını yazdı. Bu takdirde
siccîl, irsal anlamına gelen iscaldendir. Azab, irsal ile tavsif
olunur. "Onların üzerine tufanı gönderdik..." (el-A'raf,
7/133) gibi... Ve ersele aleyhim tayran ebabîl. Termihim bi-hicaretin
min siccîl...
"Yazılı olan azab cümlesinden olarak
onlara taşları atmak işin Ebabil kuşlarını gönderdi"
demek olur. Böylece siccîl kelimesinin manasında azabın kimin
tarafından gönderilip yapıldığı da
belirtilmiş olur.
Bazı alimler; siccîl kelimesinin su ile dolu
büyük kova anlamına gelen "es-Secl" kelimesinden türediğini,
büyük kovadan dökülen su gibi birbiri ardınca şiddetle
atılan taşlar manasında bir istiare olduğunu söylemişlerdir.
Siccîl, dünya semasına da isim olarak
verilmiştir. Ayrıca Cehennemde bir vadinin ismidir ve bu sebeple
Cehennemin taşlarına da siccîl denilir.
Yemen'de Habeşistan hükümdarı adına
vali olan Ebrehe, Ka'be'yi yıkmak için bir iri fil önünde ve 12
fil de arkasında olmak üzere büyük bir orduyla hareket etmişti.
Mekke'ye bir konaklık mesafede bulunan Muğammes'e gelince, Allah
Teala, onların üzerine bölük bölük bir takım kuşlar
(Ebabîl kuşları) sevketti. Her bir kuş biri
gagasında, ikisi de ayaklarında olmak üzere taşıdıkları
nohut kadar büyüklüğünde taşları -ki bunlar siccîl-çamurdan
pişmiş çok sert taşlar idi bunların üzerine attılar.
Atılan taşların her biri bir kafire isabet edip başından
girip ötesinden çıkarak onu helak ederdi. Cenab-ı Allah,
kiremitten daha sert çamurdan pişmiş taşları (siccîl'i)
Ebabîl kuşlarına attırması neticesinde onların
bedenlerinin delik deşik edilerek kırılıp
serilişlerini "asfı me'kül" (yenmiş ekine) yani
hayvanlar ve böcekler tarafından yenip çiğnenmiş, lime
lime olup özleri çekilmiş ekin ve yapraklara benzetmiştir.
Fillerine ve askerlerinin çokluğuna güvenerek önlerinde
kendilerine karşı duracak bir kuvvet göremeyerek Beytullah'ı
yıkmaya gelen zalim ve mağrur bir orduyu Cenab-ı Hakk bu
suretle helak eylemiştir.
Allah'ın fevkalade ve ibret dolu olan bu fiilini
(işirü) bayağı bir hadise olarak gösteren Ebabil kuşlarını,
sinek; siccîli de cüderî (çiçek hastalığı)
mikroplarıyla te'vil eden, Ebsbil kuşlarını ve siccîl'i,
karinesiz ve gerekçesiz bir şekilde te'vil edenler olmuştur
(Muhammed Abduh, Tefsirû cüz'i amme). Ama genelde bu izah İslam
alimleri tarafından reddedilmiştir. Fil süresi Mekkede nazil
olmuş ve Rasûlullah (s.a.s) de, kendisine, "Allah'a iftira
ediyor, Kur'an'ı kendi uydurdu, sahir, mecnûn, şair; Kur'an
evvelkilerin masallarıdır (esatîrül-evvelîn)'' diyen düşmanları
karşısında okumuştur. Rasûlüllah'ın
karşısında bu vak'ayı müşahede etmiş pek
çok yaşlı kimse de hayatta bulunuyordu. Eğer bir
takım sürü sürü kuşların Ebrehe ordusu üzerine attıkları
bu taşlar ve onların bu sebeple helak olmaları, yalan veya
nakledilişi zayıf olsaydı, bu hadiseyi görmüş olan
Hz. Peygamber'in düşmanları; "Hayır, yalan söylüyorsun,
böyle bir şey olmadı!" diye karşı çıkarlardı.
Asla böyle diyen ve karşı çıkan olmadı. Fil süresinde
anlatılan ve tarihlerde Fil vak'ası diye anılan bu olay
Peygamberimizin doğumundan 50 gün önce vukû bulmuştur. O
halde bu vak'a Peygamberimizin irhaslarındandır. O'nun dünyaya
geleceğine ve bi'setine bir hazırlık ve onun şeref ve
büyüklüğüne bir işaret idi.
Rivayetlerde bu taşların mercimek veya nohut
kadar, mercimekten büyük, nohuttan küçük veya fındık kadar
olduğu belirtilmiştir (İbn Kesîr, Tefsir, V, 551; Elmalılı,
Hak Dini, IX, 6106).
Ebrehe'nin ordusu üzerine gönderilen kuşların
bireri ağzında, ikisi de ayaklarında olmak üzere üçer taş
taşıdıkları ve kime isabet ettiyse başından
girip ötesinden çıktığı ve o şahsı, yenik
ekin gibi, delik deşik ettiği nakledilmiştir
(Elmalılı, a.g.e., IX, 6106).
Ebû Nuaym'ın Nevfel b. Ebî Muaviye
ed-Deylemî'den rivayet ettiğine göre demiştir ki:
"Ben ashab-ı file atılan
taşları gördüm. Nohut kadar ve mercimekten büyük, bir sırça
kırığıyla ayrılmış, sanki bir zafar
boncuğu gibi idi" der.
İbn Abbas ise fındık büyüklüğünde
olduğunu söyler. İbn Merdüye'nin rivayetinde koyun gübresi
kadar olduğu söylenir.
Keşşaf Tefsirinde, İbn Abbas'ın bu
taşlardan birazını Ümmü Hanî'nin evinde bir ölçek
kadar, zafar boncuğu gibi bir kırmızılıkta olarak
görmüş olduğunu bildirir (Elmalılı, a.g.e.,
6106-6107).
Allah Teala, Fîl vak'asından yüzlerce sene
önce Lüt kavmini helak ederken "siccîl"i onların
üzerine de attırmıştı.
Allah Teala, iman etmedikleri ve livata
(homoseksüellik) gibi çok kötü ahlaksızlık ve
hayasızlığı terk etmedikleri için Lût (a.s)'ın
kavmini helak edişini Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatır:
"Azab emrimiz gelince onların memleketinin
altını üstüne çevirdik ve tepelerine çamurdan pişirilmiş,
istif edilmiş (siccîlin mendûd) yağdırdık ki, bunlar
Rabbi'nin katında hep damgalanmışlardı (her
taşın nereye ve kime isabet edeceği takdir olunmuştur.
Onlar (o taşlar ve memleketler) zalimlerden uzak değildir"
(Hûd, 11/82-83). Böyle hadiseler tabiatta gelişigüzel meydana
gelen ve rastgele tesadüf edilen olaylar değildir.
Yüce Allah'ın ahlaksız ve kötülere dilediği
vakit vereceği siccîl yağdırması gibi çeşitli
şekillerde vukua gelen musîbet ve azabları vardır. Lût
kavmine gönderilen bu taş (siccîl) azabı Hicr süresinde bazı
açıklayıcı açılardan tekrarlanarak bunda fikir ve
firaseti bulunanlar ve aklı başında olanlar ve müminler
için ibret ve dersler olduğu zikredilmiştir (el-Hicr,
15/73-77).
Muhiddin BAĞÇECİ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.