Sikke
Sikke
Para üzerine vurulan damga veya kısaca madeni
para, akçe.
En yaygın anlamıyla sikke, kıymeti
devletin resmi damgasıyla teminat altına alınan madeni para
demektir. Sikke; arapça, akçe üzerine darb olunan nakış,
damga; yol, sokak ve Mevlevî külahı manalarını
taşır. Osmanlılarda bu kelime hem damga, hem de akçe
şeklinde kullanılmıştır. Sikke, M.Ö.B. asırda
Anadolu'da Lidyalılar tarafından kullanılmaya
başlanmıştır (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, III, 214).
İslamiyetten önce Araplar İran, Roma,
Bizans ve Güney Arabistan sikkeleri kullanmışlardı.
Araplar bir miskal gümüşe "dirhem", altına "dinar",
bakıra da "fels" diyorlardı. İslamiyetin ilk yıllarında
sikke basılmamış, o zamana kadar. Araplar arasında tedavülde
bulunan sikkeler kullanılmıştı. Halife Hz. Ömer (r.a)
devrinde İran sikkeleri değiştirilmemiş, ancak
İslam dünyası sınırları içinde bulunan emir ve
valiler, bazı küçük değişiklikler ve ilaveler yapmak
suretiyle sikke kestirmişlerdi. O devirde bir dinar; 12 dirhem
değerinde idi. Hz. Ali devrinde bir dinar; 10 dirhem değerine düşmüştü.
Emeviler devrinde Muaviye b. Ebi Süfyan, hilafeti sırasında Sasanî
sikkelerindeki hükümdarın adını çıkarıp kendi
adını kazdırttı. Diğer emir ve valiler de Muaviye'nin
izni üzerine kendi adlarını sikkelerin üzerine kazıdılar.
Ayrıca Muaviye, bastırdığı dinarların
üzerine, kılıç kuşanmış tasvirini koydurttu
(İbrahim Artuk, İA "Sikke" mad.)
Abbasîler devrinde para üzerine isim ve yazı
yazma adeti devam etmiştir. Anadolu Selçukluları
zamanında Bizans ve İslam memleketlerine ait sikkeler
Anadolu'da geçmekteydi. Selçukluların iktisadî yükselişlerine
orantılı olarak gümüş ve altın paralar
basılmış ve ayarlarının yüksekliği
dolayısıyla Anadolu dinar ve dirhemleri yabancı ülkelerde
aranır olmuştu. Anadolu Beylikleri devrinde bu paraların
ülke dışına çıkması
yasaklanmıştı. Anadolu Selçukluları'nın ilk
altın sikkesi II. İzzeddin Kılıç Arslan zamanında
basılmıştır (Artuk, a.g.m., İA)
Araplardan İslam devletlerine, sonradan da
Selçuklulara anane yoluyla intikal etmiş olan altın ve gümüş
sikkeler (dinar ve dirhem), aynen Osmanlı devletine geçmiştir.
Osmanlılar da bunların tiplerini taklit etmek suretiyle sikke
bastırmışlardır (Ziya Karamursal, Osmanlı Mali
Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara 1940, s. 208).
Osmanlılarda ilk sikke Osman Gazi devrinde
kestirilmiştir. Orhan Gazi devrinde de tahta geçişinin
üçüncü yılına rastlayan 727/1327'de hükümdarlık alametinden
olarak Bursa'da ikinci Sikke kestirilmiştir. Bu gümüş sikkenin
bir tarafında kelime-i şehadet ile İslam'ın ilk dört
halifesinin isimleri; diğer yüzünde ise Orhan b. Osman yazısıyla
basıldığı yeri gösteren Bursa ismi ve daha altında
da siyakat ile üç rakamı, kenarlarında da paranın
basıldığı tarih olan 727 rakamı ve
Osmanlıların mensup oldukları Kayı boyu damgası
da en üstte yer almaktadır.
Halil Edhem, sikke üzerinde siyakat ile yazılmış
üç rakamının Orhan Gazi'nin üçüncü saltanat yılını
gösterdiğini kaydeder (H. Edhem, Meskukat-ı Osmaniyye,
İstanbul 1334, I, 3).
I. Murad devrinde basılan sikkelerde darb yeri
konulmamıştı. Yıldırım Bayezid
zamanında basılan gümüş ve bakır sikkelerinde de
darb yeri yoksa da tarih mevcuttu. Bu devirde devletin altın sikkesi
yoktu. Venedik Cumhuriyeti'nin altın dukası
kullanılıyordu. Bu altın 40 akçe değerinde idi (Artuk,
a.g.m., İA, X, 631). Yıldırım Bayezid devrinde
basılan sikkelere "Osmanî" veya "Sikke-i Osmanî"
adı verilmişti (Karamursal, a.g.e., s. 208).
Fetret devrinde Musa Çelebi Edirne'de 813/1410'da
kendi adına sikke bastırmıştır. Çelebi Sultan
Mehmed devrinde ise Amasya, Ayasluğ, Bursa, Edirne ve Serez
şehirlerinde akçe basılmıştır. II. Murad
zamanında sikke basılan şehir sayısı daha da
artmıştı. Bu devirde Bursa'da basılan mangırda
Murad adının altında, Osmanlıların Kayı
boyundan geldiğini gösteren bir damga mevcuttur. Fatih devrinde ilk
altın 882/1477'de basılmıştı. II. Bayezid
zamanında da aynı tarzda sikkeler basıldı. Daha
sonraki padişahlar döneminde sikke basımı, darbhaneleri ve
miktarları açısından giderek artmıştır (Artuk,
a.g.m., İA.).
Sikkelerin basıldığı yere,
önceleri "sikkehane", daha sonraları da
"darbhane" denilmiştir. Para ve madalya kalıbı
yapana "sikkeken" adı verilirdi. Bunların
hazırladığı kalıplar gerekli işlemlerden
sonra "teksirhane"ye verilir, orada çoğaltılan
kalıplarla para ve madalya basılırdı (Pakalın,
a.g.e., III, 220-221).
Bütün bunların dışında sikke
aynı zamanda Mevlevi külahı anlamına da gelmektedir.
Mevlevî dervişlerinin başlarına giydikleri deve tüyü
renginde, üstü daha darca ve yuvarlakça, silindir şeklinde, iki
katlı keçe külahına "sikke" denmekteydi. Bu "Külahı
Mevlevi" adı verilen sikkeler, Konya ve Bursa'da
yapılırdı. Bu sikkeyi giyenlere "sikkepûş"
denirdi. Mevlevî tarikatına yeni giren bir kişinin
başına sikke giydirilirken, yapılan duaya ve getirilen
tekbire de "sikke tekbiri" adı verilirdi.
Mefail HIZLI
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.