Siyaset
Siyaset
Devleti idare etme sanatı; diplomatlık,
politika; insanları, dünya ve ahiret saadetlerine yöneltme gayret
ve mesaisi.
İslami devletin temel prensiplerini, miladî 620
ve 622. yıllarında yapılan meşhur Akabe
Beyatlarında görmek mümkündür. Beyatların içeriği
incelendiği zaman, bunların ruh temizliği, sosyal reform ve
hukuka dayandığı görülür.
Kur'an'a göre, mülk Allah'ındır, yani yer
yüzünde Allah hükmeder. Bu bakımdan Kur'an'ın şu
ayetleri anlamlıdır:
"Rasûlüm deki " Ey mülkün sahibi Allah'ım!
Sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de çeker alırsın...
" (Alû İmran, 3/26).
"Göklerin ve yerin hükümranlığı
Allah'ındır" (Alû İmran, 3/189).
"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allahındır"
(Lokman, 29/26).
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre,
evrende Allah'ın hükümleri uygulanmalıdır. Çünkü evren
onun mülküdür.
Ayetlerden çıkarılan bir başka hüküm;
Allah'ın hükümranlığı karşısında
insanlar tıpkı bir yöneticinin tebası gibi bir ve
aynı hizadadır.
Bir başka nokta da; insanın ilahi kudret ve
ilahi kanun karşısında son derece acz içinde olduğudur.
İslam, siyasi birliğe çok önem verir,
siyasi birliği bozacak hareketlere müsamaha göstermez. Onun için,
fitneyi katilden daha kötü görür (el-Bakara, 2/217). Fitneye neden
olan, Allah'ın gazabına müstahaktır:
"Demek, idareyi ve hakimiyeti ele alırsanız
hemen yer yüzünde fesat çıkaracak, akrabalık münasebetlerinizi
bile keseceksiniz, öyle mi? Onlar öyle kimselerdir ki, Allah kendilerini
rahmetinden uzaklaştırmış da kulaklarını
sağır, gözlerini kör etmiştir" (Muhammed 47/22-23).
İslam, siyasi karışıklık çıkaranlara
itaat edilmemesini emreder: "Müfterilerin (Müşriklerin)
emrine boyun eğmeyin ki, onlar yer yüzünü fesada verir, ıslah
etmez kimselerdir" (eş-Şuara, 26/151-152).
Onların bu hareketlerini, Allah'a ve Rasûlüne
karşı harp açmak kabul eder, öldürülmelerini veya
sürülmelerini emreder. Bu. hususta şu Kur'an ayeti çok açıktır:
Allah'a ve Rasûlüne (mü'minlere) harp açanların
yer yüzünde (yol kesmek suretiyle) fesadçılığa
koşanların cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılmaları,
yahut sağ elleriyle sol ayaklarının çaprazvari
kesilmesi, yahutta bulundukları yerden sürülmeleridir"
(el-Maide, 5/33).
İslam siyasetinin başarılı
olması için, müslümanlar birlik halinde olmalıdırlar:
"Hepiniz toptan sımsıkı Allah'ın ipine (dinine,
şeriatına) sarılın; parçalanıp
ayrılmayın. " (Alû İmran, 3/103). Müslümanlar,
birbirleriyle uysal ve kardeşçe bir birlik kurmalıdırlar:
"Eğer mü'minlerden iki zümre birbiriyle dövüşürlerse,
hemen aralarını (bulup barıştırın)... Mü'minler
kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını bulup
barıştırın... "(el-Hucurat, 49/9-10).
İslam siyasi anlayışında,
Peygamber (s.a.s)'e vahyedildiği şekilde, ilahi kanuna itaat
emredilir:" Ey İman edenler! Allah'a ve Rasûlüne itaat edin.
Kendiniz (Kuranı) dinleyip durduğunuz halde ondan yüz
çevirmeyin" (el-Enfal, 8/20).
Bu, pasif anlamda bir itaat değildir. Müslüman
aynı zamanda, Allah'ın kanununu yeryüzünde yaymak için her
türlü ızdırap, zorluk, açlık ve susuzluğa
katlanacaktır (el-Bakara, 2/155-157).
İslam siyaset ve idaresi, adalet temeline
dayanır. "Peygamberliğin ilk esası insanlar
arasında adalettir", diyenler vardır. Hakimlere, heva ve
heveslerine, sevgi veya nefrete göre değil, adaletle hareket
etmeleri emredilir (el-Maide, 5/8). Haksız hüküm verenlerin
Cehennemde demirden bir el ile cezalandırılacakları haber
verilir. Bu demirler bir devletin hukuk sistemini oluşturan en parlak
prensiplerdir.
İslam yönetim anlayışında,
toplumun, hırsızlık, zina, iftira vs. diğer kötü
hallerden uzak olması, karşılıklı
ilişkilerde adaba dikkat olunması emredilir (el-Mümtehine,
60/12).
Kur'ana dayalı devlet anlayışında,
şuranın önemli bir yeri vardır. İyi müslümanın
Allah'a güvenen, kötülüklerden sakınan, hakkını savunan
ve gerektiğinde müşavere eden kimse olduğu belirtilir
(eş-Şura, 42/36-39)
İslam siyaset anlayışında, ilahi
hukukun düşmanlarıyla ittifak akdetmek ve bir kere harp ilan
edildikten sonra onlara gevşeklik göstermek yoktur (en-Nisa,
4/138-139; Muhammed, 47/4).
İslami devlette, farklı dini inançlara
sahip olmak, vatandaşların hakkıdır:
"Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz iman ile
küfür apaçık meydana çıkmıştır"
(el-Bakara, 2/256).
İslam siyaset anlayışında,
başka inançta olanlara en uysal bir tarzda konuşulur:
"(İnsanları) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle
davet et. Onlarla mücadeleni en güzel yol hangisiyse onunla yap..."
(en-Nahl, 16/125).
İslam siyaseti, birbirine düşman
sınıf ve kast sistemini kabul etmez. Bunun ilahi kanunlara karşı
gelenlere verilen bir çeşit ceza olduğunu açıklar:
"O, sizi (ey Peygamberin ümmeti) yer
(yüzün)'ün halifeleri yapan, sizi, size verdiği şeylerde
imtihana çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır.
Şüphe yok ki, Rabbin, cezası pek çabuk olandır. "
(el-En'am, 6/165). Her ne kadar farklı milletler ve kabileler varsa
da, bunların fiziki menşeileri birbirinin aynıdır.
İslam devlet anlayışında asalet,
belirli bir aile, ırk, kabile ve millete ait değildir. Asalet;
kişinin karakterinde, hal ve gidişinde asil olmasıyla mümkündür:"
Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle bir dişiden
yarattık. Sizi birbirinizle tanışasızın diye,
milletlere, kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah
nezdinde en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır..."
(el-Hucurat, 49/13).
Onun içindir ki, Hz. Peygamber, kendi halasının
kızını, kölelikten azad edilmiş olan Zeyd b. Harise'ye
vermiş; kölelikten azad edilmiş birinin oğlunu
Kureyş asillerinin de içinde bulunduğu bir orduya komutan
yapmıştır. Yine İslam Peygamberi, her türlü imkana
sahip olduğu halde, en fakir bir kimse gibi hayat sürmüş,
mazlum ve yoksulun refahından başka bir şey düşünmemiştir.
Şamil İA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.