Suf'a
Suf'a
Önalım. Satılan bir malı, ortak veya
komşunun aynı bedel ile almada öncelik hakkına sahip
olması.
Şuf'a Arapça bir kelime olup "Şef'un"
kökünden alınırsa teki çift yapmak, tekin zıddı
olan çift anlamına gelir. "Hem çifte, hem de tek olana yemin
olsun" ayetinde (el-Fecr,89/3) bu anlam görülür. Bu kökten
şuf'a, toplama, ilave etme ve artırma demektir. "Şefat"
kökünden alınırsa; acımak, merhamet etmek ve
yardımda bulunmak anlamına gelir. "Kim güzel ve şefaatle
yardımda bulunursa, ondan kendisine bir pay vardır..." (en-Nisa,
4/85) ayeti bu anlamı ifade eder.
Bir hukuk terimi olarak şuf'a mecelle'de şöyle
tarif edilir: "Şuf'a; satın alınan bir mülkü, alıcıya
her kaça mal oldu ise o miktar ile temellük etmektir" (Madde 950).
Buna göre, şuf'a; satılan veya bir bedel
karşılığında bağışlanan bir gayri
menkulü alıcıya veya bağışlanan kimseye mal
olduğu bedel ile alıcıdan veya bağışlanandan,
bazı durumlarda ise satıcıdan zorla alıp mülk
edinmektir (Ali Haydar, Düraru'l-Hukkam, İstanbul, 1314 Cz. VIII,
478).
Şafiîlerin şuf'a tarifi ise şöyledir:
Meydana gelecek bir zararı önlemek için eski ortak lehine ve yeni
ortak aleyhine tanınan, bir bedel ile sahip olduğu şeyi
zorla mülk edinme hakkıdır (er-Reml, Nihayetü'l-Muhtac, Mısır
1386/1967, V, 194). Bu tarif yalnız ortak olan kişinin
şuf'a hakkını ifade etmektedir. Çünkü Hanefiler dışındaki
çoğunluğa göre yalnız ortak için şuf'a hakkı
tanınmış, komşunun şuf'a hakkından söz
edilmemiştir.
Diğer yandan dört fıkıh mezhebi
şuf'ayı gayri menkullere özgü kabul ederken, Zahirler hayvan
ve benzeri ortak şeylerde de şuf'ayı caiz görürler (İbn
Hazm, el-Muhalla, thk. A. Muhammed Şakir, Mısır 1352/1933,
IX, 101, Mad. 1594).
Şuf'anın Dayandığı Deliller:
Şuf'a sünnet ve icma delillerine dayanır.
Cabir (r.a)'tan şöyle dediği
nakledilmiştir: "Hz. Peygamber taksim edilmemiş durumdaki
her (gayri menkul) malda şuf'a ile hükmetti, sınırlar
ayrılıp, yollar belirlendiği zaman artık şuf'a
yoktur" (Buharî, Şuf'a, I; Müslim, Müsakat, 134; Nesaî,
Büyû', 107, 109; Ebû Davut, Büyû', 73). Bazı rivayetlerde
taksim edilmeyen malın arazi, ev veya bahçe olduğu
belirtilmiştir (Müslim, Müsakat, 135; Mlik, Muvatta', Şuf'a,
1).
Yine Cabir (r.a)'den rivayete göre, Hz. Peygamber
şöyle buyurmuştur: "Komşu, komşunun
şuf'asına başkalarından daha fazla hak sahibidir.
Eğer iki komşunun yolları bir ise, komşu kayıp
bile olsa dönüşüne kadar beklenir" (Tirmiz, Ahkm, 32; Ebû
Davud, Büyû', 73).
Başka bir hadiste de şöyle buyurulur: "Bir
ortağın diğer ortağa haber vermeden payını
satması helal değildir. Bu durumda diğer ortak isterse
alır, dilerse bırakır. Eğer habersiz
satmışsa ortak, o mala en fazla hak sahibidir" (Müslim,
Müsakat, 135; İbn Mace, Şuf'a, I; Ebû Davud, Büyû', 73).
Şuf'a hakkı konusunda icma vardır.
İbnü'l-Münzir bu-konuda şöyle der: İster arazi, ister ev
veya bahçe olsun ortak olan mallar taksim edilmeden satılırsa
diğer ortağın, satılan hisse üzerinde Şuf'a
hakkının bulunduğu konusunda İslam alimleri görüş
birliği içindedir. Ebû Bekir el-Esamm dışında aksî
görüşte olan yoktur. Bu sonuncu bilgin mülk sahiplerine zararı
sebebiyle şuf'a'yı sabit görmez (İbn Kudame, el-Muğnî,
Kahire 1970, V, 284; Vekbe ez-Zühaylî, Dimaşk 1405/1985, V, 793).
Şuf'a Hakkının Hikmeti:
Ortak bir malın birlikte kullanımı
ortakların uyumlu olması ile yakından ilgilidir.
Uyuşamayan ortakların, ortak mülkten yararlanması
zorlaşır. Anlaşmazlık uzayınca, ya taksim yoluna
ya da bu mümkün olmazsa malı kökten satış yoluna
giderler, işte bir ortak kendi payını satmak isteyince,
alıcının, diğer ortağa zarar vermemesi için
İslam hukuku, ona bazı öncelik hakları
tanımıştır. Kısaca, payını satmaya
karar veren bir ortak bunu önce diğer ortağa teklif edecektir.
O satın almadığı takdirde bir yabancıya
satması mümkün olur. Eğer ondan habersiz satış
yapılmışsa, diğer ortak şuf'a hakkını
kullanarak satılan hisseyi geri alabilir. Şuf'a hakkı
İslam'da komşu hakkına ne kadar önem verildiğini gösterir.
Şuf'anın rüknü: Şuf'a hakkı
sahibinin, kendisinden habersiz olarak satılan akarı sebep ve
şartları bulununca taraflardan birisinden almasıdır.
Şuf'a'nın sebebi: Şuf'a hakkı
sahibinin mülkünün, satılan mülke "Ortaklık" veya
"Komşuluk" bakımından bitişik durumda
bulunmasıdır (ez-Zeylaî, Tebyînü'l-Hakaik, el-Emiriyye Tab'ı,
V, 239; İbn Abidîn, Reddü'l-Muhtar, V, 152 vd.).
Şuf'a'nın şartı: Satılan
şuf'a'lı malın bir akar olması gerekir. Üst olsun alt
olsun sonuç değişmez.
Şuf'anın Hükmü: Sebep gerçekleşince,
şuf'a istemenin caiz oluşudur. Şuf'a hakkında, hak
sahibi öğreninceye kadar yıllar geçse bile zaman aşımı
işlemez.
Şuf'a Hakkının Konusu:
İslam hukukçuları, şuf'anın
yalnız ev, arazi, bahçe ve kuyu gibi akarda söz konusu olabileceğinde
görüş birliği içindedir. Bu akarlara tabi olan bina ve ağaç
gibi unsarlarda akarın hükmünü alır. Bunun
dışındaki şeylerde görüş
ayrılığı vardır.
Dört mezhebe göre hayvan, elbise, ve standart olmayan
ticaret eşyası gibi "menkul"lerde şuf'a yoktur.
Çünkü Hz. Peygamber arazi, ev veya bahçe için şuf'a ile hükmetmiştir.
(Müslim, Müsakat, 135; Malik, Muvatta', Şuf'a, 1). Diğer
yandan şuf'a, kötü ortaklığın zararını
kaldırmak için meşrû kılınmıştır.
Buna komşu da dahildir.
Şuf'a Hakkının Sebebi:
Bazı hadislerde şuf'a hakkının
sebebi olarak yalnız akarda ortaklık zikredilmişken,
bazılarında komşuluk sebebine de yer verilmiştir.
Hanefilere göre şuf'a hakkının üç
sebebi vardır. a) Satılan akarda şayi' ortaklık, b)
Satılan akara ait irtifak haklarında ortaklık, c)
Satılan akara bitişik komşuluk. Bunlardan şayi
hisseli ortağa "Şerîk", irtîfak hakkı
ortağına "halt" ve bitişik komşuya
"el-Caru'l-Mülasik" denilmektedir (Mecelle, madde,1008).
1- Akarda Ortaklık:
Bir gayri menkul iki veya daha çok kişi
arasında hisseli olur ve ortaklardan birisi şayi hissesini bir
yabancıya satarsa, diğer ortakların satılan bu akarda
şuf'a hakları doğar. Bu haktan yararlanma hisse
oranlarına göre değil, ortak sayısına göre
belirlenir. Mesela; dört kişi arasında yüzde on, yüzde
yirmi, yüzde otuz ve yüzde kırk oranında hisseli olan bir
gayri menkulde, yüzde on payı olan ortak bu payını
dışarıdan birisine satsa, diğer üç ortak eşit
olarak şuf'a hakkına sahip olurlar. Yani alıcıya
satış bedelini ödeyerek bu yüzde onluk payı zorla geri
alma hakları doğar. Delil şu hadislerdir.
"Taksim olunmamış her malda şuf'a
vardır" (Buharî, Şirket 8,9; Hıyel, 14; Darimî,
Büyü, 83). "Ortak, şuf'a hakkı sahibidir şuf'a da
her şeyde caridir" (Tirmizî, Ahkam, 34). Diğer yandan Ubade
b. es-Samit (r.a), Rasulüllah (s.a.s)'ın ortakları
arasında şuf'aya hükmettiğini nakletmiştir (Buhari,
Şuf'a, l; Müslim, Müsakat, 134).
Hanefilere göre, ortak akarın, ortaklardan
birisine satılması halinde de diğer ortakların
şuf'a hakkı bulunur (İbn Abidîn, a.g.e., V,164). Bina
arsaya bağlı olarak değerlendirildiği için blok
apartmanlarda ortak duvarı olan çift daireler akarda ortak üst,
üste oturan kat malikleri ise "bitişik komşu"
sayılmıştır (bk. Mecelle, Madde,1011,1012). Kat mülkiyetinde
yolun alt kattan geçmesi de şart değildir. Bu duruma göre,
çift daire olan bir apartmandan bir daire yabancıya
satıldığı zaman, bitişik daire sahibinin
şuf'a hakkını kullanarak bunu geri alabilme imkanı
vardır (İbnü'l Hümam, a.g.e., VII, 435; İbn Abidîn,
a.g.e., V,153; el-Meydanî, e!-Lübab, II, 109).
Şafiîlerin daha sağlam görüşüne ve
Hanbelîlere göre üst katın şuf'a konusu yapılması
caiz değildir. Çünkü bina, çatısı ile bir bütündür,
bu yüzden de menkullere benzer (eş-Şirbinî, Muğni'l-Muhtac,
Mısır t.y, II, 297).
Hanefîlere göre, akarın bölünebilir nitelikte
olup olmaması şuf'a hakkını etkilemez. Küçük ev,
hamam, değirmen ve kuyu gibi taksimi mümkün olmayan akarda da
şuf'a hükümleri uygulanır. Çünkü onlara göre
şuf'anın illeti ortaklığın veya komşu
olmanın doğurduğu zararı kaldırmaktadır. Bu
da taksime elverişli olmayan şeylerde de gerçekleşir (ez-Zühaylî,
a.g.e., V, 796).
2. İrtifak Haklarında Ortaklık:
Mülk sahiplerine tanınan su alma, su geçirme,
geçit veya kanalizasyon geçirme gibi haklara "irtifak hakkı"
denir. Bu hakları kullanacak kişilerin değişmesi de,
diğer hak sahiplerini yakından ilgilendirdiği için bunlara
sahip olmanın şuf'a hakkına sahip olması söz
konusudur. Bu hakka sahip olana "halît" dendiğini
yukarıda belirtmiştik. Ancak şuf'a konusunda irtifak
hakları sınırlı tutulmuştur.
Bunlar Üç Grupta Toplanır: a- Su alma
hakkı: Hayvanları veya arazileri sulamak için özel bir
kaynaktan veya özel su kanalından su alma hakkına sahip olan
kimselerden birisi arazisini satsa, diğer su alma hakkına sahip
olanlar için şuf'a hakkı doğar. Mecelle, şirb
hakkım; "Belirli sayıdaki kişilere ait olan bir
akarsudaki sulama hakkı" olarak tarif eder (Mad. 955). Mesela;
bir ovada on tane arazi sahibi ortak kuyu veya artezyen kuyusu açarak,
arazilerini sıra ile sulama hakları bulunsa, bunlardan birisi
arazisini satınca, diğerlerinin şuf'a hakkı bulunur.
Ancak herkese açık olan bir nehirden, arazilerine su kanalı açarak
veya su motoru ile sulama yapanların şuf'a hakkı yoktur.
b- Özel yol. Mecelle'nin "çıkmaz
sokak" olarak tarif ettiği özel yol, ileride devamı açık
yol niteliğinde de olabilir. Burada yolun özel olup, kenarındaki
mülk sahiplerinin yabancıların geçişine engel olma
hakkının bulunması yeterlidir. Ali Haydar Efendi,
Mecelle'deki tarifi bu yönde genişletmiştir (Mecelle, mad. 956:
Ali, Haydar, Düraru'l-Hukkam Şerhu Mecelleti'l-Ahkam, III, 23). Bu
duruma göre, çıkmaz aralığın kenarında bulunan
mülk sahiplerinden birisi mülkünü sattığında,
diğer mülk sahiplerinin şuf'a hakkı doğacaktır.
Böylece bu sokağa zarar verecek bir ailenin gelmesini önleme imkanı
bulunmuş olur.
c- Kanalizasyon Geçirme Hakkı: Su alma ve sulama
hakkında olduğu gibi, artık suların
dışarıya özel bir yoldan akıtılmasında
ortak olanlar da birbirine karşı şuf'a hakkına
sahiptir. Ancak umuma ait bir nehir, deniz veya kanala artık
sularını akıtanlar arasında şuf'a söz konusu
olmaz.
İrtifak hakkı sahibinin şuf'a
hakkının bulunduğu hadisle sabittir. Rasulüllah (s.a.s)
şöyle buyurmuştur:
"Ortak, irtifak hakkı sahibinden (halît),
irtifak hakkı sahibi diğer şuf'a hakkı sahibinden daha
fazla hak sahibidir." (Zeylaî, Nasbu'r-Raye, IV, 176).
3- Bitişik Komşuluk (Car-i Mülasık):
Satılan bir gayri menkule bütün sınırlarında
veya sınırının bir bölümünde bitişik olan bütün
komşular için eşit şuf'a hakkı vardır. Hadiste
şöyle buyurulur: "Komşu komşunun şuf'a'sına
başkalarından daha fazla hak sahibidir" (Tirmizî, Ahkam,
32; Ebû Davud, Büyû ; 73). Bir gayri menkule bitişik gayri menkulü
veya evi olan kimse komşu sayılır. Bu, Hanefilerin görüşüdür.
Şafiîlere göre, hadislerde şuf'a hakkından söz edilen
komşu anlamındaki "el-caru" kelimesi "gayri
menkule ortak olan komşu" anlamındadır. Bu yüzden diğer
mezhepler akara ortak olmayan bitişik komşuluğu şuf'a
sebebi olarak kabul etmezler. Çünkü taksim edilmemiş bir malda
paydaşlar da gerçekte birbirinin komşusu durumundadır (bk.
eş-Şafii, el-Ümm, Beyrut 1393/1973, IV, 5,6; er-Remli,
Nihayetü'l-Muhtac, Mısır 1386/1967, V, 198; e,ş-Şevkanî,
Neylü'l Evtar Mısır 1391/1971, V, 374, 376).
Hz. Peygamber (s.a.s)'in; "Bir evin komşusu,
o eve başkalarından daha fazla hak sahibidir" (Ebû Davud,
Büyû', 73; Tirmizî, Ahkam, 31,33) hadisi komşunun şuf'a
hakkı konusunda daha açıktır. Nitekim Hz. Ömer (r.a),
bitişik komşu için şuf'a ile hükmetmesi konusunda Kadı
Şurayh (ö. 78/697)'a mektup göndermiştir. Bu yüzden
Hanefîler, yalnız bitişik komşu için bu hakkı
tanımıştır. Çünkü şuf'a'nın sebebi
dıştan komşulara gelebilecek zararı önlemektir.
(Mecelle, Madde, 1008, 1009) . Bazı fakihler komşu
hakkını korumak için, şuf'a hakkının
kapsamını bitişik olmayan komşulara, yanlardan
kırk komşuya, hatta her yönden kırk komşuya kadar
genişletmişlerdir. Ancak bu konuda ileri gitmek bir takım mülklerin
tekele geçmesine yol açabilir. Bununda topluma bir takım
zararları olabilir.
el-Kasanî (ö. 587/1191) bu konuda şöyle der:
"Kötü komşunun, diğer komşularına zararı
her zaman söz konusudur ve bunun önlenmesi gerekir. Bu yüzden
hadislerde geçen "yolları ve sınırları
ayrılmış" ifadesinden kastedilen,
sınırları kesin çizgilerle ayrılmış mülkler
ile aralarında geniş yol bulunan mülklerdir"
(el-Kasanî, Bedayiu's-Sanayi V,5). Bu yüzden yolları ayrı
olan ve kapıları ayrı olanlara açılan evler, küçük
bir yol üzerinde de bulunsalar, malikleri şuf'a hakkına sahip
olmazlar. Çünkü, bu gibi evlerin bağımsız birimler
olarak kullanılabilmesi, giriş ve çıkışlardı
ortak kullanımın bulunmayışı komşudan
gelebilecek zararı önler. Ancak birbirine bitişik olan
komşular kapıları ayrı yollara bile açılsa,
bitişik komşuluk sebebiyle şuf'a hakkı sahibi olurlar
(İbn Abidîn, Reddü'l Muhtar, Mısır 1307, V, 153).
Apartman Katlarında Şuf'a Hakkı
Meselesi:
Kat maliklerinin şuf'a hakkına sahip
olması, şuf'anın yalnız gayri menkullerde cereyan
etmesi prensibi ile yakından ilgilidir. Alt ve üst katlar birbirine
göre menkul hükümdedir. Bu yüzden Kıyasa göre, bunların
arasında şuf'anın söz konusu olması gerekir. Ancak
istihsan prensibine göre üst kat akara benzer. Çünkü o, alt kata bitişiktir,
alt kat ise bir arsa üzerine inşa edildiği için akar
hükmünde olup, bu nitelik üst katları da kapsamına alır
(el-Kasanî, a.g.e., V, 10). Hatta üst kat yıkılsa bile, bu
kat malikinin, yeniden kat çıkma hakkının bulunması
yüzünden, alt kat satıldığı takdirde bunda
şuf'a hakkı bulunur. Kısaca kat çıkma hakkı arsa
gibidir ve üst katın inşa alanı arsa hükmündedir. Ebû
Yûsuf bu konuda aksi görüştedir (Ali Şafak, Hadislerde ve
Mukayeseli Hukukta Şuf'a Hakkı, Erzurum 1981, s. 60).
Haneflerin, üst katları, zemin kat gibi akar hükmünde
ve bitişik komşu, zemin kat gibi akar hükmünde ve bitişik
komşu sayması İbn. bidîn (ö. 1252/1836) tarafından
şöyle açıklanır: Katlar birbirine ve arsaya sürekli kalışla
bağlı ve bitişiktir. Bu yüzden gayri menkul sayılırlar.
Binanın daha sonra yıkılması da böyle bir hakkı
hukuken sona erdirmez. Buna göre bir arsa üzerindeki sabit-tesisler, ağaçlar,
değirmen, kuyu ve katlar gayri menkulün kapsamına girer. Ancak
bu mütemmim cüzler satışa sokulmamış olursa,
şuf'a hakkı söz konusu olmaz (İbn Abidîn, a.g.e., V,
150, 151).
Birkaç katlı bir binada şuf'a hakkı
nasıl kullanılır? Katlar arasında geçit hakkında
ortaklık var ise "irtifak hakkı * " sebebiyle yoksa
"bitişik komşuluk" sebebiyle şuf'a hakkı
doğar. Mesela; üç katlı bir binanın her katı
ayrı kapı ve merdivenlerle sokağa çıksa, orta kat
satılınca, alt ve en üst kat şuf'a hakkına sahip
olur. Çünkü her ikisi de bitişik komşudur. Ancak en alt veya
en üst kat satılırsa yalnızca orta kat şuf'a
hakkına sahip olur (İbn Abidîn, a.g.e., V, 150, 151; Ali
Haydar, a.g.e., cz. VIII, 597 vd.). Mecelle bu esası şöyle
maddeleştirmiştir: "Bir binanın üst katı birinin
ve alt katı diğerinin mülkü olduğu takdirde bunlar
birbirinin bitişik komşusu sayılırlar" (Mecelle,
Madde 1011).
Diğer yandan, blok apartmanlarda yan yana olan
daireler tek parsel üzerine inşa edilince bitişik komşu
durumunda oldukları gibi, aynı merdiven boşluğuna açılan
kapılarda ortak geçit hakkı sebebiyle şuf'a hakkına
sahip olmalıdır. Çünkü, çıkmaz sokağa açılan
kapılarda olduğu gibi, bir apartmanın aynı
merdivenden, hatta ortak asansörden yararlanması komşuluk
hakları bakımından benzer niteliktedir.
Günümüz beşeri hukuku kat maliklerine
şuf'a hakkı tanıma bakımından İslam
hukukuna göre geridedir. Beşeri hukukta sadece bir katın birden
çok kişi arasında ortak olması halinde bunlar birbirine
karşı şuf'a hakkına sahip bulunur. Diğer yandan
kat maliklerinin kendi aralarında yapacakları serbest
şuf'a sözleşmesi ile bu hakkı elde etmeleri de mümkündür.
Ancak böyle bir sözleşmenin tapu siciline kayıt edilmesi
gerekir.
Menkullerde Şuf'a Cereyan Eder mi?
İslam hukukçularının çoğunluğuna
göre menkul mallarda şuf'a söz konusu değildir. Çünkü
bunlarda ortaklık ve bitişik komşuluk şuf'aya hak
kazandırmaz. Bunların taksimi çoğu zaman yararlanmayı
tamamlar ve giderilmesi gerekli bir zarar da ortaya çıkmaz (el-Kasanî,
a.g.e., V, 5). Bunlar hadislerdeki "her şey"
kavramını gayri menkul ile sınırlarlar.
Malikîler dışında çoğunluğa,
göre ekin, meyve ve ağaç gibi akar niteliğinde olmayan
şeyler, araziden bağımsız olarak
satıldıklarında şuf'a söz konusu olmaz. Fakat araziye
bağlı olarak satılırlarsa şuf'a cereyan eder
(İbnü'l-Hümåm, Fethu'l-Kadîr, VII, 435; eş-Şirbn,
Mugn'l-Muhlac, II, 296 vd.). Malikîlere göre ise, bina ve ağaçlar
araziden ayrı olarak satılırlarsa şuf'a söz konusu
olur. Çünkü bunların her biri akar sayılır. Akar toprak
parçası ile bu toprağa bağlı olan bina ve ağaç
gibi cüzlerden oluşur. Hayvan veya ticaret eşyası ise
araziye bağlı olarak satılmadıkça bunlarda şuf'a
yoktur (İbn Rüşd, Bîdayetü'lMüctehid, II, 254, vd.; Vehbe
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslamî ve Edilletüh, V, 799).
Mesela, iki kişi bir vakıf arazisini iki
yıllığına kiralayıp, vakıf yöneticisinin
izni ile bina yapsa veya ağaç dikse, bunlar iki kişi
arasında ortak olur. Bir yıl sonra bir ortak kendine düşen
bina veya ağaç payını başkasına satsa,
diğer ortak, şuf'a hakkını kullanabilir.
Kimler şuf'a hakkına sahiptir?
Bu konuda birisi Hanefilerin, diğeri çoğunluğun
olmak üzere iki görüş vardır .
1- Hanefîlere göre, şuf'a hakkı sahipleri
üçtür. a) Satılan malın kendisine ortak olan, b) Satılan
mal üzerindeki su alma, sulama ve özel yol gibi özel irtifak haklarına
ortak olan, c) Satılan mala bitişik komşu olan. Diğer
yandan bu malın gayri menkul olması da gereklidir. Şuf'aya
hak kazanmada Müslümanla zimmî arasında bir fark yoktur. Çünkü
şuf'a ile ilgili hadisler genel anlam taşır ve zimmet
ehlini de içine alır. Zararı giderme ihtiyacı
ortaklıkta olduğu gibi bitişik komşulukta da söz
konusudur (el-Kasanî, a.g.e., V, 4; İbnü'lHümam,
Fethu'l-Kadîr, VII, 406, 414, 436; Zeylaî, Tebyînü'l-Hakaik,
el-Emîryye tab'ı, V, 239 vd.; el-Meydanî, el-Lübab, II, 106;
İbn Abidîn, a.g.e., V, 155).
2- İslam hukukçularının çoğunluğuna
göre, şuf'a hakkı yalnız taksim edilmemiş durumdaki
şeye ortak olan kimse için söz konusu olur. Onlara göre, taksim
edilmiş mala ortak olan için şuf'a hakkı bulunmaz. Özel
irtifak haklarına ortak olanla, bitişik komşu için de
şuf'a hakkı bulunmaz. Çoğunluk, irtifak hakkına sahip
olmayı malın kendisine ortak olma niteliğinde görmediği
gibi, hadislerde zikredilen ve komşuya şuf'a hakkı veren
ifadeleri "satılan mala ortak olan komşu" olarak
tefsir ederler (İbn Ruşd, Bidayetü'l-Müctehid, Mısır
t.y, II, 253; eş-Şirbînî, Muğni'l-Muhtac, Mısır
t.y. II, 297; eş-Şirazî, el-Mühezzeb, Matbaatû'l-Babî
el-Halebî, I, 377 vd.; İbn Kudame, el-Muhalla, Mısır t .
y, IX, I 15, Madde: 1598).
Şafiî, Malikî ve Zahirilere göre, Haneflerde
olduğu gibi zimmî ile müslüman arasında şuf'a cereyan
eder. Hanbelîlere göre ise, Müslümana ait akarın
satılması halinde kafir için şuf'a hakkı sabit
olmaz. Delili, "Nasranî için şuf'a yoktur" hadisidir.
Ancak Darekutnî'nin Kitabu'l-İlel" inde naklettiği bu
hadis, isnadında bulunan bir ravî sebebiyle zayıf kabul
edilmiştir. Bu yüzden çoğunluğun görüşü tercih
edilmeye daha layıktır.
Diğer yandan İslam hukukçuları zimmîlerin
kendi aralarında şuf'a haklarının bulunduğu
konusunda görüş birliği içindedir. Şuf'a ile ilgili
hadislerin genel anlam ifade etmesi yanında, zimmîlerin din ve
hürmet bakımından eşit durumda bulunmaları buna
delildir. Müslümanlıklarına hükmedilen bid'at ehli için de
şuf'a hakkı vardır. Ancak Hanbelilere göre, cumhurun
aksine küfürlerine hükmedilen bid'at ehli için Müslüman aleyhine
şuf'a hakkı bulunmaz (İbn Kudame, el-Mugnî, V, 358 vd.;
ez-Zühaylı, a.g.e., V, 802).
Şuf'a hakkı sahiplerinin dereceleri:
Şuf'a hakkı doğuran sebepler aynı güçte
olmadığı için, bunlardan yararlanacak olan şuf'a
hakkı sahipleri de aynı derecede bulunmazlar. Şuf'a
hakkını kullanma şu sıraya göre olur.
1- Satılan malda ortak olanlar. Bir gayri menkule
ortak olan kişi, diğer ortak, payını satınca
şuf'a hakkını elde eder. Ortaklar birden çok olunca payları
farklı olsa bu hakkı eşit olarak kullanırlar. Bu Hanefîlerin
görüşüdür. Onlara göre, şuf'adarlar satılan hisseyi,
kendi paylarının geliri ve semeresi olarak almazlar, İslam
kendilerine bu hakkı verdiği için alırlar. İslam'da
şuf'a hakkını onlara ortaklık sebebiyle ve zarara
uğramamaları için vermiştir. Ortaklık vasfında
ve zarara uğrama ihtimalinde eşit olunca, şuf'a
hakkında da eşit olmaları gerekir. Hanefîler burada
"farklı şeyleri birbirine kıyas etmek caiz
değildir" prensibine dayanmışlardır. Buna göre,
bir gayri menkulde yüzde on, yüzde otuz ve yüzde kırk hissesi olan
üç kişi birlikte şuf'a hakkı kullanmak isteseler,
eşit olarak şuf'a hakkına sahip olurlar. Geri
aldıkları payı eşit olarak paylaşırlar ve
ortak olarak devam ettirebilirler. Bu ortaklardan iki tanesi şuf'a
hakkını kullanmak istemezse, birisi satılan hisseyi tek
başına da alabilir (el-Kasanî, a.g.e., V, 6, 8, 9; İbnü'l-Hümam,
a.g.e., VII, 414, vd.; İbn Abidın, a.g.e., V, 154; Mecelle
Madde, 1013).
Şafiî, Malikî ve Hanbelîlere göre ise aynı
dereceden bir kaç şuf'adar bulunur, hepsi veya bir kısmı
şuf'a hakkı kullanmak isterlerse, satılan payı, kendi
payları oranında alma hakkına sahiptirler. Bu üç mezhep,
şuf'a hakkından yararlanmayı, ortak malın gelir ve
semerelerinden yararlanmaya kıyas etmişlerdir. Ortak bir
malın geliri, nasıl ortakların paylarına göre dağıtılırsa,
şuf'a hakkı da aynı şekilde hisse oranlarına göre
olmalıdır (İbn Rüşd, a.g.e., II, 257; İbn Kudame,
el-Muğnî, V, 335; eş-Şirazî, el-Mühezzeb, I, 381; eş-Şirbînî,
a.g.e., II, 305; Zekyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkh, Terc.
İbrahim Kafi Dönmez, Ankara 1990, s. 127; Hayreddin Karaman,
Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul 1991, III, 96, 97)
2- Satılan malda irtifak hakkı sahibi
olanlar: Satılan malın ortağı yoksa, sıra irtifak
hakkı sahiplerine gelir. Bunlar mala ortaklıkta olduğu gibi
eşit derecede sayılmazlar. Özel su alma hakkında ortak
olanlar önde gelir. Bunları özel yolda ortaklığı
olanlar bunları da suyu boşaltma ve akıtma yoluyla
ortaklığı olanlar izler (Mecelle, Madde, 1015, 1016).
3- Bitişik komşu olanlar: Malın
kendisine veya irtifak haklarına ortak olan kimse bulunmaz veya
bulunup da şuf'a hakkını kullanmak istemezse üçüncü sırada
bitişik komşu şuf'a hakkına sahip olur. (Mecelle,
Mad., 1009).
Evin duvarında ortak olan, evin kendisine ortak
olan hükmündedir. Komşunun duvarına uzatılan
kirişlere sahip olan kimse ise bitişik komşu
sayılır (Mecelle, Mad. 1012). Apartman katlarında alt ve
üst katlar birbirinin bitişik komşusu sayılır
(Mecelle, Mad. 1011). Yalnız araziyi satsa. irtifak sebebiyle ortak
su alma veya özel yolda, ortaklığı olan kimse bu irtifak
haklarını saklı tutarak yalnız araziyi satsa, irtifak
sebebiyle ortak olanların şuf'a hakkı bulunmaz (Mecelle,
Mad. 1015).
Vakıflar ve mirî araziler üzerinde Şuf'a
hakkı cereyan eder mi?
İslam hukukçuları vakfedilen gayri
menkullerle kuru mülkiyeti (rakabe) İslam devletine ait olan mirî
topraklar üzerinde şuf'a'nın cereyan etmeyeceği konusunda
görüş birliği içindedir. Çünkü bu toprakları
isleyenler veya akarı kullananlar yalnız yararlanma hakkına
sahiptirler. Gerçek malik ya devlettir. Ya bir hayır yönüne
tahsis sebebiyle Allah'tır. Diğer yandan İmam Malik (ö.
179/795); Silah zoruyla alınan haraç arazisinin vakıf hükmünde
olup satılamayacağı ve bunlarda şuf'anın cereyan
etmeyeceği görüşündedir (İmam Malik, el-Müdevvene, V,
455; er-Remlî, a.g.e., V, 198; Ali Şafak, a.g.e, s. 74). Böylece
kapsam genişlemiş olur.
Hanefîler dışında diğer İslam
hukukçularına göre, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın silah zoru ile
fethettikleri Irak, Suriye ve Mısır toprakları askere
dağıtılmayıp vakfedildiği için bu tip
topraklarda da şuf'a cari değildir. Hanefler ise zikredilen bu
toprakların kuru mülkiyetini devlete ait olarak kabul etmekle
birlikte, bunları vakıf hükümlerine değil, daha özel
hükümlere tabi tutarlar (bk. İbn Kudame, a.g.e., V, 390; Ali
Şafak, Şuf'a Hakkı, s. 74, İslam Arazi Hukuku,
İstanbul, 1977, s. 143, 160).
Şuf'adarlardan birisinin hakkını düşürmesi:
Eğer bir şuf'adar, hakimin şuf'a
hakkını tesbit etmesinden önce, bu hakkını düşürmüşse,
diğer hak sahipleri, satılan şeyin bütünü üzerinde
haklarını kullanabilirler. Ancak hakimin hükmünden sonra
şuf'a hakkını kullanmaktan vazgeçen hak sahibinin payını
diğerlerinin alma hakkı bulunmaz.
Malikîlere, daha sağlam görüşünde Şafiîlere
ve Hanbelîlere göre, şuf'adarlardan birisi hakkını düşürse,
diğer hak sahipleri, satılanın tümünü alma ve tümünü
bırakma arasında seçme hakkına sahiptir. Çünkü bir
ortak, hakkının bir kısmını düşürse, kısasta
olduğu gibi, tamamını düşürmüş olur. Aksi
halde "Şafka" bölünmüş olur ve alıcı
bundan zarar görür (İbn Abidîn, a.g.e., V, 156; Zeylaî, a.g.e,
V, 241; Mecelle, Mad. 1043; İbn Kudame, a.g.e, V, 338; eş-Şirbînî,
a.g.e., II, 306).
Şuf'anın şartları:
Bir malı şuf'a yoluyla alabilmek için bir
takım şartların bulunması gerekir. Bunları
şu maddelerde toplamak mümkündür:
1- Satılan gayri menkulün, malikînin elinden
kesin olarak çıkmış olması gerekir. Bu yüzden
muhayyerlik şartıyla satışta şuf'a hakkı
doğmaz. İslam hukukçuları satıcı için
muhayyerlik şartı taşıyan satışla, bu
satış kesinleşinceye kadar şuf'a hakkı
doğmayacağı konusunda görüş birliği içindedir.
Ancak muhayyerlik yalnız alıcı için belirlenmiş
olursa, Hanefîlere ve tercih edilen görüşte Şafiîlere göre
alıcıya ait muhayyerlik malın satıcının mülkünden
çıkmasına engel olmaz. Şafiîlerde tercih edilen görüşe
göre de akar muhayyerlik süresi içinde alıcıya aittir. Burada
kastedilen şart muhayerliğidir. Ayıp ve görme muhayyerliği
ise şuf'anın doğmasına engel teşkil etmez (el-Kasanî,
a.g.e., V, 13; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VIII, 438; Zeylaî, a.g.e.,
V, 253 vd.; İbn Abidn, a.g.e., V, 160, 167; el-Meydanı, el-Lübab,
II, 114; eş-Şirbînî, a.g.e., II, 299).
Malikî ve Hanbelîlere göre, mutlak olarak
muhayyerlikle satış halinde, muhayyerlik süresi geçmedikçe
şuf'a hakkı sabit olmaz. Muhayyerliğin satıcı
veya alıcı lehine belirlenmiş olması sonucu
değiştirmez (İbn Rüşd, a.g.e., II, 356; İbn Kudame,
a.g.e, V, 294).
2- Akar, satıcının mülkünden ivazlı
bir akitle çıkmış olmalıdır. Satım akdi,
bir bedel şartıyla bağışlama, bir mal
karşılığında sulh akdi yapma bu niteliktedir.
Hanefiler dışında çoğunluğa göre, bedel
şartlı hibede kabz şartı aranmaz. Mücerred olarak
hibe akdi ile şuf'a hakkı doğar.
Hibe, vakıf, miras ve vasiyet gibi bedelsiz
intikallerde çoğunluğa göre Şuf'a hakkı doğmaz.
Çünkü şuf'alı yer ya bedelin misli, ya da kıymeti ile
alınacaktır. Burada intikal bedelsiz olduğuna göre "şu
misli veya kıymet ile alır" demek mümkün olmaz. Diğer
yandan bedelsiz intikallerde şuf'a yolunu açmak hayır
işlerini de engeller. Buna karşılık İmam Malik
miras dışındaki bedelsiz intikallerde de şuf'ayı
mümkün görür. Çünkü şuf'anın amacı zararı
önlemektir. Zarar ise bedelsiz intikallerde de vardır (İbn Kudame,
a.g.e., IV, 229 vd.; İbn. Rüşd, a.g.e, II, 214 vd.).
Şuf'a konusu yer, mehir, muhalea bedeli, diyet
veya işçilik ücreti olarak verilmiş olursa malî olmayan bir
bedel karşılığında mülkiyetten çıkmış
olur. Bu durumda Hanefi ve Hanbelîlere göre şuf'a hakkı
doğmaz. Çünkü şuf'alı yerin bedelini misil veya
kıymet olarak ödemek mümkün olmaz (Mecelle, Madde, 1023, 1025).
İmam Malik ve Şafiî'ye göre ise bu
durumlarda şuf'a cereyan eder, Şafiî'ye göre
şuf'alı yer hizmet karşılığında
verilmiş ise hizmetin emsal bedeli, diğer durumlarda ise bedelin
karşılığı ödenir. İmam Malik'e göre bu
durumlarda şuf'alı yer için rayiç bedel ödenir (Zeylaî,
a.g.e., V, 339, 352, 353; İbn Kudame, a.g.e., V, 292; İbn Rüşd,
a.g.e., II, 255; eş-Şirbînî, a.g.e., III, 640; Karaman,
a.g.e., III, 98, 99).
3- Şuf'a sebebi olan ortaklık irtifak
haklarında ortaklık veya bitişik komşuluk
niteliğinin şuf'anın icrasına kadar devam etmesi
gerekir. Bu nitelik şuf'a hakkının doğmasından
önce sona erse, şuf'a hakkı ortadan kalkar. Bu yüzden akarını
veya akardaki hissesini daha önce satan kimse şuf'a
hakkını kullanamaz. Şuf'a isteminde bulunduktan sonra henüz
şuf'alı yeri almadan, kendi yerini satsa, ne satıcı ve
ne de alıcı için şuf'a hakkı söz konusu olamaz.
Şuf'a konusu yer satıldıktan sonra,
şuf'adar henüz bu yeri almadan vefat etse, Hanefîlere göre
şuf'a isteminde bulunsun veya bulunmasın, şuf'a hakkı
düşer. Şuf'a hakkı bir mal olmadığı için
mirasçılara geçmez. Diğer müctehidlere göre ise
şuf'adar ölmeden önce talepte bulunmak şartıyla
şuf'a hakkı mirasçılara intikal eder.
4- Şuf'a hakkı sahibinin satıma
razı olması gerekir. Şuf'a hakkı sahibi
satıştan önce veya sonra satışa rıza göstermişse
şuf'a hakkı düşer. Rıza açıkça olacağı
gibi, şuf'a konusu yeri satın almak istemesi veya
kiralaması şeklinde delalet yoluyla da olabilir (Mecelle,
Madde, 1024). Özürsüz olarak uzun süre susma da şuf'a
hakkını düşürür. Maliklere göre susmanın
özürsüz bir yıl ve daha uzun sürmesi şuf'a hakkını
düşürür (el-Kasanı, a.g.e., V, 15, 19,20; es-Serahsı,
el-Mebsût; XVI, 105, 111; İbn Kudame, a.g.e., V, 302).
Şuf'a hakkını kullanma şekli:
Şuf'a hakkını kullanmada
aşağıdaki usule göre hareket edilmesi gerekir.
1. İstemenin geciktirmeden yapılması.
Şuf'a hakkı sahibi, şuf'alı yerin
satıldığını duyduğu mecliste şuf'a
hakkını kullanacağı ve şuf'alı yeri almak
istediğini açıklamalıdır. Satışı öğrendiği
halde başka işle uğraşır veya meclisi terkederse
şuf'a hakkı düşer (Mecele, mad. 1029). Ancak
satışla ilgili bilgiler eksik veya yanıltıcı biçimde
ulaşmışsa, talebin gecikmesi şuf'a hakkını düşürmez.
2. Şuf'a hakkını kullanacağına
dair şahit tutması. İlk öğrenme meclisindeki açıklamadan
sonra, şuf'adarın satıcıya veya alıcıya
yahut akarın yanına gelerek isteğini tekrar etmesi ve bu
tasarrufuna şahit tutması gerekir (Mecelle, Madde. 1030).
Şahit tutma sadece ispat kolaylığı sağlar.
3. Hakime başvurmak. Şuf'a hakkı sahibi
ikinci adımı atınca satıcı ve alıcı bu
isteği kabul ederek şuf'alı yeri teslim ederse
anlaşmazlık çözülmüş olur. Aksi halde şuf'adar hakime
başvurarak şuf'a davası açar. Davalı, şuf'a
konusu yerin zilyedidir. Dava açmanın süresine gelince, Ebû
Hanîfe'ye göre ilk iki teşebbüs yapıldıktan sonra,
şuf'a hakkı düşmez ve şuf'adar dilediği zaman
dava açabilir. İmam Muhammed ve İmam Zufer'e göre dava bir ay
içinde açılmalıdır.
Ebû Yûsuf'a göre ise dava ilk fırsatta açılmalıdır.
Alıcının da zarara uğramaması için bir aylık
dava süresi daha uygun olup, Mecelle'de de bu prensip benimsenmiştir
(Mad. 1034).
4. Satış bedelinin alıcıya
ödenmesi. Şuf'a hakkını kullanan kişi veya
kişiler satış bedelini ve bu arada alıcının
yaptığı diğer masrafları alıcıya öder.
Şuf'alı yer vadeli satılmışsa şuf'a
hakkı sahibi burasını ya derhal peşin bedel ile
alır veya vade sonunu bekleyip rıza veya kaza yoluyla ona salip
olur.
Şafiî'nin bir ictihadına, Malik'e ve
Hanbelîlere göre, şuf'a hakkı sahibi vade konusundaki
kolaylıklardan da yararlanır.
>>>>>
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.