Suhuf
Suhuf
İlk semavi kitaplar; peygamberlere verilen
sahifenin çoğulu. Sahife, yazılı veya yazılacak kağıttan,
kırtastan bir parçadır. Bu da bizim sahife dediğimiz,
safhadan daha genel olarak yaprak ve varak adı verilen parçadan
ibarettir. Çoğulu "sahaif" ve "suhuf"tur. Bu sûretle
sahife ve suhuf, mektuba, risale ve kitaba da denir (Elmalılı,
Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5578). Peygamberlere verilen bu suhuflardan 10
sahife (Suhuf) Hz. Adem'e, 50 sahife Hz. Şit'e, 30 sahife Hz.
İdris'e ve 10 sahife de Hz. İbrahim'e verilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de " Suhuf-u Ûla (ilk
sahifeler)"den bahsedilmektedir. Bunların yukarıda
bildirilen sahifeler olduğu anlaşılmaktadır (Taha,
20/133). Ayrıca A'la süresinin 18. ve Necm süresinin 36.
ayetlerinde Suhufu İbrahim'den ve Suhuf-u Müsa'dan bahsedilmektedir.
Bu iki suhufun içerdiği hükümlerle ilgili olarak Necm süresi 38.
ayet ve devamında bilgi verilmektedir. Müsa'nın sahifeleri
ifadesiyle Tevrat kastedilmekle beraber, İbrahim'in sahifeleri
hakkında Kur'an'ın dışında, her hangi bir yerde
yeterli bilgi yoktur. Hatta Yahudilerin ve Hıristiyanların
kutsal metinlerinde bile bunlardan söz edilmez. Sadece Kur'an-ı
Kerim'de birisi Necm suresi 36. ayetinin devamında, birisi de A'la
süresinde olmak üzere iki yerde Hz. İbrahim'in getirdiği
talimattan bazı bölümler zikredilmiştir (Mevdûdî,
Tefhimül-Kur'an, terc, heyet, VI, 32).
Hz. İbrahim (a.s) indirilen sahifelerin mübarek
ramazan ayının ilk gecesi indirildiğine dair Vasıle
b. el-Eska' (r.a)'den gelen bir rivayet vardır (Ahmed İbn Hanbel,
IV, 107).
Bu sahifelerin ihtiva ettiği hakikatlerin tevhid,
ibadet, ahlak, muamelat ve ahkam esasları olduğunu anlamak için
herhangi bir vesikaya gerek yoktur. Çünkü Cenabı Hakkın risalet
ve nübüvvetle ilgili koyduğu şartlardan ve Kur'an-ı
Kerim'den bunu anlamak kolaydır. Nitekim Necm süresi 38-49
ayetlerinde ilk sahifelerin yani Hz. İbrahim ve Hz. Müsa
sahifelerinin ihtiva ettiği gerçekler şöyle
maddelendirilebilir. Bunlar her peygamberin getirdiği şeriatte
temel esasların aynılığını,
değişmezliğini göstermesi bakımından da
önemlidir:
Herkes yaptıklarından mesuldür. Bir
şahsın yaptıklarından ancak kendisi sorumludur.
Hiç kimse başkasının cezasıyla
cezalandırılmaz.
Her şahıs yaptığının
karşılığını görecektir.
Başkasının yaptığı
amellere kimse ortak olamaz.
Hiç kimse yapmadığı amelin
karşılığını alamaz (Mevdûdî,
Tefhimül-Kur'an, VI/32). "Dönüş Allahadır. Güldüren
ve ağlatan, dirilten ve öldüren; çiftleri, erkek ve dişiyi, döl
yatağına düşen meni'den yaratan O'dur. Öldükten sonra
dirilten O'dur. İhtiyaçları veren ve zenginleştiren O'dur.
Gökte ve yerde olanların Rabbı O'dur" (en-Necm, 53/38-49).
Kur'an'da peygamberlerin sözlerini ve
mücadelelerini incelediğimiz zaman, kendilerine indirilen
sahifelerin içeriği ile ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün
olur. Taberi'de Hz. Şit'e verilen sahifelerden şöyle bir cümle
nakledilmektedir:
"Adem oğullarına söyle ki, bir
şart koştuklarında ona şahid tutsunlar, ta ki inkar
edemesinler. Nitekim Adem, benim ahdimi unuttu İblis de onu
aldattı ve Cennetten çıkmasına sebep oldu" (Taberi,
Tarih, I/93).
Hem bu sahifelerin, hem de diğer semavi
kitabların; kitab gönderilmeyen peygamberlerin tebliğ görevinde
hükümlerine tabi oldukları metinler olduğunu ifade
bakımından da şöyle denilmektedir "İdris (a.s)
Şît aleyhisselamın suhufunu okurdu ve ahaliyi o kitabın hükmüne
davet ederdi. Hak Teala ona da otuz sahife gönderdi. O bu sahifeleri
kendi eliyle yazdı. Adem (a.s)'dan sonra ilk kalem tutup yazı
yazan İdris (a.s)'dır."
İdris (a.s) şöyle dedi: "Ya Rıdvan,
ben Hak Tealanın peygamberiyim. Benim makamımın cennet
olacağını suhufta gördüm" (Taberî, Tarih, I/95,
97).
Suhuf kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de devamlı bu
çoğul siğasıyla kullanılır şöyle ki:
1- Suhufu Müneşşera:
Dağıtılmış sahifeler halinde tezkireler manasınadır
(Müddessir, 74/52). Bu, Kur'an tabiriyle, ehli küfrün, bütün insanlığa
rehberi olarak indirilen Kur'an yerine, şahısları
adına bir takım sahifelerden oluşan tezkireler
indirilmesini istemelerini ifade etmektedir. Bu istek kendisini toplumdan
üstün ve ayrı gören küfür egosunun tezahürlerinden biridir.
Ancak bu istekleri gerçekleşse bile yine de inanmayacakları,
belirtilmektedir (Müddessir, 74/53).
Neşredilmiş,
dağıtılmış sahifelerle ilgili olarak
"Sahifeler neşredildiği vakit" (Tekvir, 81/10)
buyurulmaktadır. Neşredilen bu sahifeler iki çeşittir.
Bunlardan birincisi amel defterleridir ki bunların neşri, hesap
işin açılmaları demektir. İbnül-Mümin'in İbn Cüreyc'den
rivayetine göre, "İnsan ölünce sahifesi dürülür. Sonra kıyamet
günü açılır ve ona göre hesabı görülür."
İkincisi de; "Artık kitabı sağ
eline verilen kişi der ki: Alın kitabını okuyun.
Kitabı sol eline verilen ise, o da der ki: Keşke bana
kitabımverilmeseydi" (el-Hakka, 69/19-25);
"Artık kimin kitabı sağ
yanından verilirse; o, kolay bir hesap ile sorguya çekilecek...
Kiminde kitabı sırtının arkasından verilirse; o
da helaki çağıracak" (el-İnşikak, 84/7-10)
olarak bildirilen hesabın görüşülmesinden (rüyetinden) sonra
ilam gibi neşredilip dağıtılacak sahifelerdir.
Bunların neşri, dağıtılıp sahiplerine
verilmesi demektir. Buna bazı hadislerde "Tetayur-ı suhuf
sahifelerin uçuşması" tabir olunmuştur. Alûsî'nin
kaydettiğine göre Mersed b. Vedaa'dan rivayet edilmiştir ki;
"Kıyamet günü olunca, Arşın altından sahifeler
uçuşur mü'minin sahifesi eline düşer. Onda "Cennet-i
Aliye'de"; kafirin sahifesi de eline düşer. Onda da,
"Semüm ve Hamim'de" diye yazar" Kiramen Katibîn'in yazdığı
sahifeler bu sahifelerdir (el-İnfitar, 82/10-12). O defterlerin açıldığı
hesab günüdür ki insanın bütün amelleri ortaya dökülür (İbn
Mare, Zühd, 33; Tirmizî, Kıyamet, 4; İbn Hanbel, IV/414).
2- Suhuf-u Mükerrame ve Suhuf-u Mutahhare: Bu ikisi de
Kur'an-ı Kerimin isimleridir. Kur'an-ı Kerimi vasıflarlar.
Birincisi "O Kur'an, şerefli -üstün, yüceltilmiş,
tertemiz kılınmış sahifelerdedir-" (Abese,
80/13-14) şeklinde; ikincisi de, "Allah'tan gönderilmiş
bir elçi ki, tertemiz sahifeleri okumaktadır. Onların içinde
dosdoğru yazılı hükümler vardır" (el-Beyyine,
98/2-3) şeklindedir.
Kur'an-ı Kerim Mekke'de inmeye
başlamıştır. İndiği günden itibaren hem
ezberlenmiş, hem de her biri ağaçtan, deriden, taştan,
kemikten, yapraktan birer safha ve levha üzerine tesbit edilmiş,
ayrı ayrı defterlere yazılmış, itina ile zabt ve
hıfzedilmiştir. Bunlara mushaf gibi hepsi bir cildde olmak
manasına suhuf denilemezse de, her biri bir sahife demek
olacağından, ayrı ayrı bir halde sahifeler
manasına suhuf kavramı onları kapsar. Burada suhuf Kur'an-ı
Kerim sahifeleri manasına kullanıldığına göre,
Kalem süresinin birinci ayetinde kendisine yemin edilen kalemin Levh-i
Mahfûza yazdığı sahifelere, meleklerin Levh-i Mahfûzdan
istinsah edip vahiy ile getirdikleri sahifelere ve sonra mushaf
sahifelerini teşkil eden alel-umum Kur'an sahifelerine sadıktır
(Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, IX/5578).
Kur'an sahifelerinin iki kapak arasında
toplanmış mevcut şekline Mushaf denmesi bundandır
(Buhari, Tefsiru Süre-i Kaf, 9; Süre-i Ahzab, 3; Fedailül-Kur'an, 3;
Ahkam, 37; Cihad, 12).
Hadis-i şeriflerde bildirilen suhuflardan
bazıları da şunlardır:
I- Mukadderatın yazıldığı
sahifeler: Bu, Tirmizi'nin İbn Abbas (r.anhüma)'dan rivayet ettiği
bir hadis-i şerifte; "Kader kalemleri kaldırıldı
ve (mukadderatın yazıldığı) sahifeler (in mürekkebi)
kurudu " (Tirmizi, Kıyamet, 59) şeklinde bildirilir.
Bu sahifeler mukadderat sahifeleridir. Kader kaleminin
bu sahifelere yazdığı mürekkebin kuruması, artık
yazılan kaderin kesinleşip değişmeyeceğini ifade
etmektedir. Nitekim Kütüb-ü Sittedeki bazı hadislerde
kuruyanın kalemin mürekkebi olduğu belirtilmektedir ki; bu
durumda artık mukadderat yazmayacaklardır (Buharî, Kader, 2;
Nikah, 9; Müslim, Kader, 8; İbn Mace, Mukaddime, 10; Nesei,
Nikah, 4).
2- Hadis-i Şeriflerde bildirilen suhuftan birisi
de: "Cuma günü olunca mescid kapılarının her birinde
bir takım melekler, girenleri sıralarıyla yazarlar.
İmam minbere çıkıp oturunca, fazilet derecelerini tesbite
mahsus olan sahifeleri (suhufu), yani defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe
gelirler" (Buhari, Cum'a, 31; Müslim, Cum'a, 24-25; Nesei, Cum'a,
13) şeklinde ifade edilendir. İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsnedinde
Ebû Said el-Hudri'den rivayetinde, müezzin ezanı okuyup imam minber
üzerinde oturunca sahifeler dürülür ve melekler mescidin içine girip
hutbeyi dinlerler" şeklinde varid olmuştur.
Ebû Nuaym'ın Hilyesinde İbn Ömer'den gelen
bir rivayette bu meleklerin Hafeze denilen ve günahlarla sevapları
yazan melekler olmadıkları, ellerindeki sahifelerin nurdan
olduğu zikredilmiştir. Ebû Ümame (r.a)'in Ahmed b. Hanbel'in
Müsnedindeki rivayetinde, "meleklerin mescid kapılarında
Cumaya gelenleri sıra ile yazdıkları" haber
verildikten sonra; "Halbuki korunmasını üstlendikleri
kimselerin yanlarından ayrılmazlar" buyurulmuştur.
Meleklerin dürdükleri bu sahifeler Cumaya erken gelmeye ait faziletlerle
ilgili sahifelerden ibaret olup, yoksa hutbeyi dinlemek, namaza yetişmek,
zikir, dua, huşû gibi hususlarla ilgili olan faziletleri Hafeze
melekleri ayrıca yazarlar. Nitekim İbn Mace rivayetinin
sonunda, "Bundan sonra gelen, artık yalnız namazın
ecrini almak için gelmiş olur" ziyadesi vardır (Tecrid
Tercemesi, III, 15-16).
İsmail KAYA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.