Tahkim
Tahkim
Birisini hakem tayin etmek, birisini bir kötülükten
alıkoymak, bir kimseyi istediği bir şeyden mahrum etmek.
İslam hukukunda, iki kişinin kendi rızaları ile
aralarındaki bir anlaşmazlığı çözmesi için,
birisini hakem yapmaları. Bu durumda hakem seçilen şahsa
muhakkem ve hakem denilir. Bu kökten olmak üzere İslam tarihinde
şuyû bulan bir tahkimu'l-Harûriyye tabiri vardır ki, "Hz.
Ali ile Muaviye"nin, arasındaki anlaşmazlığı
çözmeleri için hakem tayini konusunda Hz. Ali'ye hata nisbet edip ondan
ayrılan Harûrî'lerin, "Allah'tan başkası için
hüküm yoktur" demeleridir.
Tahkm, İslam'ın meşrû kabul ettiği
bir hükümdür. Meşrûiyeti kitap sünnet ve sahabe uygulamasıyla
sabittir. Aralarında anlaşmazlık çıkan karı
kocanın arasını düzeltmek için, her iki tarafın
ailelerinden birer hakem tayin edilmesini emreden ayet, bu
uygulamanın Kur'an'dan delîlidir (en-Nisa, 4/35). Hz. Peygamber (s.a.s),
Sa'd b. Muaz'ı Benî Kurayza ile olan anlaşmazlıkta hakem
tayin etmiş; bir hadisinde de "Birisini hakim tayin edip de, hükmüne
razı olmayan mel'undur" buyurmuştur (İbn Kudame,
el-Muğnî, XI, 485; Ali Haydar, Dureru'l-Hukkam Şerhu
Mecelleti'l-Ahkam, IV, 80). Hz. Osman ve Hz. Talha, aralarındaki bir
arazi davasında Cübeyr b. Mut'ım'ı hakem tayin
etmişler ve onun hükmüne razı olmuşlardır (el-Merğınanî,
el-Hidaye, III, 33: İbn Kudame, a.g.e., XI, 485). Bu da tahkimin
caiz oluşunun sahabe uygulamasından delilidir. Hatta Ali Haydar,
bu konuda, sahabenin icmaının olduğunu söylemektedir (Ali
Haydar, a.g.e., IV, 806).
Tahkîmin rüknü, icap ve kabuldür. Yani aralarında
anlaşmazlık bulunan tarafların, birisine
anlaşmazlık konusunda hükmetmesi için teklifte bulunmaları
onun da bu teklifi kabul etmesidir. Hasımların îcabı (teklifi)
olmadan tahkîm gerçekleşmeyeceği gibi, hakem kılınan
şahsın kabûlü olmadan da gerçekleşemez.
Tahkîmin sahih olması için, hakem tayin edenler,
hakem kılınan şahıs ve dava konusunda bazı
şartların mevcut olması gerekir. Bunlar maddeler halinde
şöyle sıralanabilir:
1- Hasımların her ikisinin de akil ve baliğ
olmaları gerekir. Dolayısıyla çocuk ve delinin tahkîmi
caiz değildir.
2- Hakemin şahadete ve kadaya ehil olması
gerekir. Buna göre, çocuk, bunak, kör, dilsiz, tarafların
seslerini duyamayacak kadar sağır, taraflardan birisinin lehine
olan şahitliği kabul edilmeyen, kafir, fasık ve kazften
dolayı had uygulananların hakem olmaları da caiz
değildir (Merginanî, a.g.e., III, 108; Mevsilî, el-İhtyar li
ta'lli'l-Muhtar, 94; Mecelle madde, 1794; Ali Haydar, a.g.e., 673 ve dev.)
Hakem bu ehliyete hem tayin edildiği zaman, hem hüküm verdiği
zaman, hem de aradaki müddet içerisinde haiz olması gerekir.
3- Hakemin belli olması gerekir.
Dolayısıyla, hasımların; "ilk önce kime
rastlarsak o aramızda hakem olsun" gibi, bilinmeyen birisini
hakem tayin etmeleri geçerli değildir.
4- Tahkîm, (şu iş olursa gibi) bir
şarta veya (falan zaman başlamak üzere gibi) bir zamana bağlı
olmamalıdır.
5- Tahkîm insanların haklarına
bağlı olan mal davaları ile ilgili olmalıdır.
(Mecelle, madde, 1841). Hanefîlere göre haddi ve kısası
gerektiren (hırsızlık, zina, adam öldürme, birisini
yaralama) gibi davalarda tahkîm caiz değildir. Bunun gereği
olarak nikah, talak gibi ictihadî davalarda tahkîmin caiz olması
gerekir. Fakat sıradan insanların bu gibi meselelere cesaret
edip hüküm vermeye kalkmaları endişesinden ötürü, bu
konularda caiz oluşuna fetva verilmez (Merğınanî, a.g.e.,
III, 108). Bu yüzden Mecelle, tahkîmin mal davaları ile
olmasını kayıtlamıştır. Hanbelîler, nikah,
lian, kazf ve kısas davalarında tahkîmin caiz olmadığını
söylemektedirler (İbn Kudame, a.g.e, XI, 485).
Tahkîm, hakem taraflar için karar vermeden önce,
gayri lazım bir akittir. Yani hasımlardan her ikisi veya
dileyen birisi diğer tarafın rızası aranmadan hakem
tayini konusundaki kararından vazgeçip hakemi azledebilir. Hakem
karar verdikten sonra artık lazım olur. Hakemin verdiği
karar şerîata uygun olmak kaydıyla bağlayıcı
olur. Taraflardan hiç birisinin bu karara uymama yetkisi yoktur. Hanefî
ve Hanbelîler de bu konuda farklı bir görüş yoktur. İmam
Şafiî'den ise iki görüş rivayet edilmiştir. Bir rivayete
göre, hükmün geçerliliği için iki tarafın rızası
şarttır.
Hakem, aynen hakim gibi beyyine (şahit), ikrar
ve yeminden imtina gibi yollarla hüküm verebilir.
Hakemin hükmü sadece kendisini hakem tayin eden
taraflar ve hakem tayin ettikleri konuda geçerlidir. Onun hükmü,
üçüncü şahıs hakkında geçerli olmadığı
gibi, kendisini tayin etmedikleri bir dava konusunda da geçerli değildir.
Hakemin verdiği hüküm mahkemeye götürülse,
Haneflere göre şayet bu hüküm, hakimin mezhebine uygunsa, onu
bozması caiz değildir. Uygun değilse, bozabilir. İmam
Şafiî ve Hanbelîlere göre, aynen hakimin hükmü gibidir. Dolayısıyla
hakimin hükmünün bozulamayacağı her yerde hakemin hükmü de
bozulmaz (Merğınanî, a.g.e., II, 108: İbn Kudame,
a.g.e., XI, 485; Mevsılî, a.g.e., II, 64).
Hakem tek olabileceği gibi, birden fazla da
olabilir. Bu durumda hükmün geçerli olması için, hakemlerin
oybirliği ile hasıl olması icap eder.
Tahkîm bir süre ile sınırlı ise, sürenin
dolması ile hakemin yetkisi sona erer (Zeyla, Tebyınü'l-Hakaık
Şerhu Kenzi'd-Dekaık, IV, 193, 194; Mecelle, Madde, 1844; Ali
Haydar, a.g.e., IV, 811 vd).
Hüseyin KAYAPINAR
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.