Takva
Takva
Korkma, sakınma, Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta,
Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme. Allah'ın
himayesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında
Kur'anî bir terim.
Bu şekilde titiz davranan insana,
"muttaki" denir (Rağıb el-İsfahanî,
el-Müfredat fi Caribi'l-Kur'an, Mısır, 1961, s. 530).
Kur'an'da takva üç mertebede ifade buyurulmuştur:
1- Ebedî olarak Cehennem azabında kalmamak için,
iman edip şirkten korunmak. Bu hususla ilgili bir ayetin meali
şöyledir: "O zaman inkar edenler, kalplerine taassubu,
cahilliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve
müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü
üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık kimselerdi. Allah
her şeyi bilendir" (el-Fetih, 48/26).
2- Büyük günahlardan kaçınmak, küçük
günahları tekrar tekrar işlemekten uzak durmak ve farzları
eda etmek. Bu husustaki bir ayetin meali de şöyledir: "O
(peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve
takva ile hareket edip (Allah'ın azabından) korunsalardı,
elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (ve bolluk
kapılarını) açardık. Fakat yalanladılar. Biz de
kazanmakta oldukları kötülükler yüzünden onları
yakalayıverdik" (el-A'raf, 7/96).
3- Bütün benliği ile Allah'a dönmek ve insanı
Allah'tan alıkoyan her şeyden uzak durmak. Hakiki takva budur ve
Kur'an'da, inanan insanlardan bu takvaya sahip olmaları
istenmektedir: "Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır
şekilden korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin" (Ali
İmran, 3/102). Bu ayetin açıklaması mahiyetinde olan
diğer bir ayetin meali şöyledir: "O halde gücünüzün
yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize
olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden kurtulursa,
işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (et-Teğabun, 64/16),
(el-Beydavî, Envaru't-Tenzîl ve Esranu't-Te'vîl, Mısır,
1955, 1, 6).
Takvanın bu üç mertebesi, Kur'an'ın
diğer bir yerinde bir arada zikredilmiştir:
"İman eden ve iyi isler yapanlara,
hakkıyla sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri
ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyla
sakınıp (takva ile hareket edip) iman ettikleri, sonra da hakkıyla
sakınıp (takva ile hareket edip) yaptıklarını,
ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde, (haram
kılınmadan önce) taptıklarından dolayı günah
yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır).
Allah iyi ve güzel yapanları sever" (el-Maide, 5/93).
Görüldüğü gibi bu ayette iman ve ameli salih
iki kere ve takva üç mertebe olarak zikredilmiştir.
İnsanın iman edip şirkten korunması mahiyetinde olan
ilk mertebe kişinin kendi nefsi ve vicdanı arasında olan
bir takvadır. İkincisi, insanın kendisi ile diğer
insanlar arasındaki hususlarla ilgili olan takvadır ve
üçüncüsü de, insanın kendisi ile Allah arasındaki
takvası ve imanıdır. Bu ayette takvanın bu üçüncü
derecesi, ihsan olarak zikredilmiştir (Elmalılı Muhammed
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1971, III, 1807).
Nitekim Hz. Muhammed (s.a.s) de, İhsan nedir?" şeklindeki
bir soruya, "İhsan, Allah'ı görüyormuş Bibi hareket
etmendir. Sen O'nu görmüyorsan, şüphesiz O seni görmektedir"
diyerek cevap vermiştir (Buhar İman, 37; Müslim, İman 57;
Ebu Davud, Sünne, 16; Tirmizî, İman, 4; İbn Mace, Mukaddime,
9; Ahmed b. Hanbel, 1, 27, II, 7).
Hz. Muhammed (s.a.s) bir hadisiyle, burada söz konusu
olan takvanın ikinci çeşidini şöyle açıklar:
"Helal belli. haram da bellidir. Fakat bu
ikisinin arasında şüpheli şeyler vardır. Bu nedenle
şüphelerden korunan, dinini ve ırzını temiz
tutmuş olur. Şüphelere düsen, harama da düşer.
Nasıl koruluğun kenarında koyun otlatan çobanın
koyunlarının her an koruluğa girme ihtimali varsa, şüpheli
şeylerden korunmayanın harama düşme ihtimali de öylece
vardır. Haberiniz olsun ki, her hükümdarın koruluğu
vardır. Allah'ın korusu da haramlardır" (Buharı,
İman, 39; Müslim, Müsakat, 107; Ebu Davud, Büyû', 3; Tirmizî
Büyû', 1; Neseî, Büyû', 2; İbn Mace, Fiten, 14; Ahmed b.
Hanbel, IV, 267).
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'in baş
tarafında, el-Bakara suresinin ilk ayetlerinde, takva sahibi olan
muttaki insanları övmüş ve onların çeşitli
vasıflarını belirtmiştir. Buna göre takva sahibi olan
insanlar, hiç tereddüt etmeden hidayet ve kurtuluş yolu olarak
Kur'an'ı seçerler; gaybe inanır, beş vakitlik
namazlarını kılar ve helal yoldan elde ettikleri
mallarını helal yolda, Allah'ın yolunda harcarlar. Bütün
mukaddes kitaplara iman eder, özelikle ahiret inancı ve
hazırlığı içinde olurlar. Bu şekilde hareket
eden takva sahipleri, aynı zamanda Allah tarafından övülmüş,
hak yolda bulunan ve felaha kavuşacak olan insanlar olarak haber
verilmişlerdir (el-Bakara, 2/1 -5) .
Kur'an'da takvayı över mahiyette daha çok ayet
vardır. Bunlardan bazılarının meali şöyledir:
"Kim takva sahibi olur (Allah'tan korkar)sa, Allah
ona bir çıkış yolu ihsan eder ve ona beklemediği
yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O kendisine yeter.
Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için
bir ölçü koymuştur" (et-Talak, 65/2,3).
Hz. Muhammed (s.a.s) dualarında Yüce Allah'tan
çeşitli nimetleri talep ederken, takvayı da istemiştir ve
bu şekilde dua etmesiyle, takvanın önemine ifade etmiştir
(Muhammed b. Allan es-Sıddîkî, Delilu'l-Falihin li turuki
Riyazi's-Salihin, Mısır 1971, I, 252).
İnsanlar, Hz. Adem ve Havva'dan çoğalmaları
veya her biri bir anne ve babadan doğmaları itibariyle
yaratılışta eşittirler. Bu açıdan soy ve
soplarıyla övünmeleri yersizdir. Çünkü gerçek ve yegane
üstünlük takva üstünlüğüdür. Kur'an bu takva üstünlüğünü
şöyle ifade eder:
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle
bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için
sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah
yanında en değerli ve en üstün olanınız, takva
bakımından en üstün olanınız (Allah'tan en çok
korkanınız)dır. Şüphesiz Allah bilendir. her
şeyden haberi olandır" (el-Hucurat, 49/13).
Hz. Muhammed (s.a.s) de veda hutbesinde aynı
durumu şöyle izah etmiştir: "Ey insanlar! Rabbiniz birdir.
Babanız birdir. Hepiniz Ademdensiniz ve Adem de topraktandır.
Allah'ın yanında en üstün olanınız takvası en
fazla olanınızdır. Araplarla Arap olmayanların
birbirine karşı üstünlüğü ancak takva iledir"
(Ahmed Zeki Safve, Cemheretu Hutebi'l-Arab, Mısır 1962, I, 157).
Başka bir hadiste de Resulullah (s.a.s):
"Arabın Arab olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur.
Üstünlük ancak takva iledir" (Ahmed b. Hanbel, V, 411) diyerek, bu
hususu te'yid etmiştir.
Hz. Muhammed (s.a.s)'in takva hakkında söylediği
diğer bazı hadisler de şöyledir:
"Allah'a karşı takva sahibi
olmanızı tavsiye ederim" (Ebu Davûd, Sünen, 5; Tirmiz,
İlim, 16; Ahmed b. Hanbel, II, 325).
"İnsanın Cennete girmesine en çok sebep
olan şey, onun Allah'a karşı duyduğu
takvasıdır" (Ahmed b. Hanbel, II, 392, 442).
Ebu Süfyan'ın naklettiğine göre, Hz.
Muhammed (s.a.s) Herakleios'a mektup yazdığı zaman, ona:
"Gelin sizinle aramızda eşit olan bir kelimede
birleşelim" ayetini yazmıştı. Mücahit bu
kelimenin, takva kelimesi olan "La ilahe İllallah"
olduğunu söylemiştir (Buharî, Eyman, 19).
Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre Resulullah
(s.a.s) şöyle buyurmuştur: Birbirinize hased etmeyin. Kendiniz
almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı
medh edip fiyatını artırma yarışına
kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize yüz
çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer
bazınızın alış verişi üzerine alış
verişe girişmesin. Ey Allah'ın kullan! Birbirinizle
kardeşler olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman
Müslüman'a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu
yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir
görmez. Takva işte budur. "Resulullah (s.a.s) "takva
işte budur." sözünü üç defa tekrarlamış ve her
seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir (Müslim,
Birr, 32; Tirmiz, Birr, 18; Ahmed b. Hanbel, II, 325).
Hz. Muhammed (s.a.s) burada takvanın çok geniş
bir mana ifade ettiğini ve bunun da kalbe dayanan manevî bir duygu
ile olduğunu ifade etmiştir.
Hz. Ömer (r.a) de takva için şöyle buyurmuştur:
"Müminin keremi, takvasıdır" (Muvatta, Cihad, 35).
Takva, Yüce Allah'ın inanan kulları için işaret
buyurduğu bir toplanma ve yardımlaşma noktasıdır.
Kur'an'da: İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve
düşmanlıkta yardımlaşmayın" (el-Maide,
5/2) diyerek, takvanın İslam'daki yerini göstermiştir.
Nureddin TURGAY
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.