Tebe-i Tabiin
Tebe-i tabiin
Resulullah (s.a.s)'e iman etmiş olarak tabiînden
bir veya birkaçıyla karşılaşan ve Müslüman olarak
ölen kimseler.
Bu tabir ilk gününden itibaren Ümmet-i
Muhammediyye'nin, bizzat Resulullah (s.a.s)'in mübarek ağızlarıyla
hayırlılığını bildirdiği ilk üç
neslin üçüncüsüdür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"İnsanların en hayırlısı
benim asrım(daki ashabım)dır. Sonra onlara yakın olan
(Tabiîn)lerdir. Sonra da onlara yakın olan (Tebe-i Tabiîn)lerdir"
(Buhar, Fedailü Ashabi'n Nebiyy, 1; Müslim, Fedailü'l-Ashap, 210-214;
Ebû Davud, Sünne, 9; Tirmizî, Fiten, 45).
"Benim ashabımın, sonra onların
ardından gelen (Tabiî)lerin, sonra da bunların ardından
gelen (Tebe-i Tabiî)lerin değerini takdir etmek bakımından
benim hakkımı gözetiniz" (İbn Mace, Ahkam, 27).
"Size ashabımın, sonra onların
peşinden gelenlerin, sonra da bunların peşinden gelenlerin
(hakkını gözetmenizi) tavsiye ederim" (Tirmizî, Fiten,
7).
Tebe-i Tabiîn, ashab ve tabiînden sonra İslam'ın,
gelecek nesillere sağlam olarak aktarılmasında üstün
gayret ve muvaffakiyet göstermiş bir nesildir. Bunların devri
özellikle hadis tahammülü ve rivayeti usullerinin en mükemmel
şekle girdiği devir sayılır. Bu devirde hadisler
gelişi güzel değil, düzenli olarak toplanmış,
aynı zamanda mevzûlarına göre bablara ayrılmış,
tasnife tabi tutulmuştur. Bu konuda Ramehürmüzî şunları
aktarır: Bildiğime göre hadisleri ilk tasnif eden kimse,
Basra'da Rebî' b. Subeyh (ö. 160), Saîd b. Arûbe (ö. 156), Yemen'de
Halid b. Cemîl ve Ma'mer b. Raşid (ö. 152). Mekke'de İbn Cüreyc
(ö. 150), Kûfe'de Süfyan es-Sevrî (ö. 161)'dir.
Şüphesiz bu devreye ait olup zamanımıza
kadar intikal eden en önemli musannef eser, İmam Malik b. Enes (ö.
179)'in Muvatta' isimli eseridir (T. Koçyiğit, Hadis Usûlü, s.
43).
İmam Sehavî'nin beyanına göre tebe-i
tabiîn nesli Hicri 220 yılında sona ermiştir. (Subhi
es-Salih, Ulûmü'l-Hadis ve Mustalahuh, s. 358).
Tebe-i Tabiîn, hadislerin cem ve tedvini yanında
Kur'an ve Sünetten çıkan ahkamın tatbikinde de tabiînden
sonra en büyük çabayı gösteren nesildir. İslam hukuku
bunların devrinde büyük inkişaf göstermiştir.
Aralarından büyük müctehidler yetişmiş, İslam
hukuku müstakil bir ilim halinde tedvin edilmeye başlanmıştır.
İslam şehirlerindeki fakîh tebe-i tabiîn
şunlardır:
Medine'de: İbn Ebî Zi'b, Malik b. Enes, el-Macîşûn
Abdü'l-Azîz, Süleyman b. Bilal.
Mekke'de: İbn Cüreyc, Süfyan b. Uyeyne, Nafi b.
Ömer el-Kureşî, Müslim b. Halid.
Şam'da: Abdurrahman el-Evzaî.
Mısır'da: Yahya b. Eyyûb, Ubeydullah b.
Lehîa.
Yemen'de: Ma'mer b. Raşid, Abdullah b. Tavûs.
Basra'da: Rebî' b. Sabîk, Saîd b. Ebî Arûbe,
Şu'be b. el-Haccac, Cerîrr b. Hazim, Hammad b. Seleme.
Kûfe'de: İbn Ebî Leyla, Süfyan es-Sevrî,
Haccac b. Ertat, Mis'ar b. Kedam, İbn Mesrûk, Züfer b. Hüzeyl,
Abdullah b. el-Mübarek, Ebu Yusuf, Muhammed b. Hasen eş-Şbeybanî,
Hasen b. Ziyad, Vekî' b. el-Cerrah, Afiye, Ebû Isme, Hammad b. Ebî
Hanîfe (Ö. N. Bilmen, Hukuk-u İslamiyye ve İstılahat-ı
Fıkhiyye Kamûsu,I, 333-335)
Bunlar tebe-i tabiîn alimleri ve en meşhurlarıdır.
Bunların dışında H. 220 yılına kadar
yaşayıp ashabı görenleri gören bütün mümin kitlelerdir.
Bu kitlelerin tümü, Hz. Peygamber'in hadislerinde övülmüştür.
Dolayısıyla saygıya layık bir nesildir.
İsmail KAYA
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.