Techiz
Techiz
Gerekli, araç, gereç ve malzemelerle donatma. Düşmana
karşı İslam ordularını hazırlama, her türlü
malzemelerle donatma işi.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de Müslümanların
düşmana karşı savaşa her an hazırlıklı
olmalarını bildiriyor: "Onlara karşı gücünüzün
yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla,
Allah'ın düşmanı ve sizin de düşmanınız ve
bunların dışında sizin bilmeyip de Allah'ın
bildiği diğer (düşmanları) korkutup
caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size
eksiksiz olarak ödenir ve siz haksızlığa
uğratılmazsınız" (el-Enfal, 8/60).
Bu ayet, Müslümanların düşmanın
muhtemel saldırılarına karşı düzenli bir ordu
bulundurmaları, hazırlıksız yakalanmamaları
gerektiğini bildiriyor.
Müslümanlar düşmana karşı
techizatlanmada bazı yöntemlere göre hareket etmelidirler. Eğer
bu yöntemlere riayet ederlerse düşman karşısında
bozguna uğramaz, yeryüzünün halifeleri olarak kalırlar:
1) Toplumun her alanda islamî hükümlere riayet
etmesi, Allah'a itaat ettikleri sürece yöneticilerinin emirlerini
dinlemesi ve topyekün hareket eden kenetlenmiş bir Müslüman cemaat
oluşturması gerekir. Yöneticilerine itaat etmeyen, başıbozuk,
bölük bölük olmuş, anarşi içindeki bir toplum, düşmanlar
karşısında yenilmeye mahkumdur.
2) Bu toplum ahlakî yönden erdemli, dünya
nimetlerine karşı ahireti tercih eden, gerektiği anda bütün
varlığını ve canı dahil sevdiklerini Allah yoluna
harcayabilecek bir İslamî imana sahip olmalıdır. Dünya
sevgisi ağır basan bir toplum, ne kadar techizatlı olursa
olsun savaş alanında direnç gösteremez, ölümü göze alamaz,
gerisin geriye kaçar. Yüce Allah sayıca az oldukları halde
imanlarında samimi olan Müslümanların kendilerinden kat kat güçlü
düşmanı bozguna uğratacağını haber
vermiştir (el-Enfal, 8/65, 66).
3) İman, ahlak, Allah ve ahiret sevgisiyle donanmış,
yöneticilerine itaatkar, her alanda topyekün hareket edebilecek
şekilde örgütlenmiş Müslüman bir toplum, bilimsel, ekonomik
ve askeri açıdan da düşmanlardan geri kalmamak zorundadır.
Savaş alanında en üstün silahın at ve ok olduğu dönemde
Allah müminlerden bunlara sahip olmalarını istediğine göre,
cağın şartları neyi gerektiriyorsa, düşmanlar
nasıl silahlanıyorsa, Müslümanlar da en az onlar kadar
güçlü olmak mecburiyetindedirler .
4) Yukarıdaki şartlara uygun olarak
hazırlık yapmış Müslümanlar, savaş
alanında düşmanla karşılaştıkları
zaman, düşmanda olmayan iman gücü sayesinde üstün geleceklerdir.
Ayrıca dua ederek Allah'tan yardım istemek bir başka güçlü
silahtır. Resulullah savaş öncesinde dua eder ve ashabına
şöyle söylerdi: "Siz ancak zayıflarınızın
duası sayesinde zafer kazanır ve
rızıklanırsınız" Hendek savaşı
öncesinde şöyle dua ediyordu: "Ya Rabbi, sen bize hidayet
etmemiş olsaydın, bize rahmet etmemiş olsaydın biz
şaşırırdık. Bize tecavüz eden kafirler, bizim
çekindiğimiz fitne ve fesadı bize dayatmak istediklerinde bizim
gönlümüze sabır ve sebat ihsan et ve onlarla yüz yüze geldiğimizde
ayaklarımızı sabit kıl. "
Müslümanlar güçlerinin tamamını ortaya
koyuldukları halde düşman karşısında zayıf
düşerse, Bedir'de, Uhud'da, Hendek'de, Huneyn'de ve daha birçok
savaşta olduğu gibi Allah, görünmez ordularıyla (melekler)
onlara yardım gönderir. Çünkü dua müminin en güçlü silahıdır.
5) İslam toplumunda sürekli bu ordunun yanında,
kadın-erkek, yaşlı genç bütün Müslümanların
savaş eğitiminden geçmesi gerekir. İslam ordusu her zaman
düşman karşısında galip olamayabilir, İslam
toprakları kafirlerin işgaline uğrayabilir. Bu durumda Müslüman
halkın kendini savunabilmesi, savaşabilmesi için daha önceden
eğitimli, hazırlıklı olması gerekir. Resulullah
çeşitli hadislerinde savaş eğitimini teşvik
etmiş, ata binmeyi, ok atmayı, yüzmeyi öğütlemiştir.
Günümüzün gerektirdiği savaş eğitimi ise, en basit
silahtan, en ileri savaş araçlarını kullanmayı öğrenmek,
askeri ve sivil savunmanın bütün Müslümanlar tarafından
bilinmesini sağlamaktır. O halde İslam toplumunun bütün
fertlerinin Gerek hafif, gerek ağır olarak (silahlı,
silahsız; binekli bineksiz; kadın, erkek; genç, ihtiyar; evli,
bekar; zengin, fakir) evlerinizden fırlayıp cihada gidiniz ve
mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihat ediniz"
(et-Tevbe, 9/41) çağrısını işittiklerinde, buna
cevap verebilmek için daha önceden savaş eğitimi görmüş
olmaları gerekir.
6) Bundan dolayı erkeklerin yanında
kadınların da bu eğitimden geçmesi gerekir. Nitekim
İslam'ın ilk yıllarında Müslüman kadınlar
savaş alanlarında bulunmuşlar; erkeklerin düşman
karşısında üstün olduğu durumlarda yemek yapmak,
yaralıları tedavi gibi geri hizmetlerde bulunurken, düşmanın
üstün geldiği ölüm kalım anlarında kılıçlarını
çekip erkekler gibi dövüşmüşlerdir. Uhud savasında Müslümanlar
bozguna uğrayıp Peygamber'imizin çevresinde beş-on Müslüman
kaldığı zaman Hz. Aîşe, Ümmü Süleym ve daha başka
kadınlar kırbalarla su taşıyor, hasta ve yaralı
erkekleri tedavi ediyor ve bizzat savaşıyorlardı. Hatta
Huneyn savaşında bizzat askerlerin safına katılan
kadınlardan Ümmü Süleym Müslümanlar hezimete uğradıkları
zaman, yanında taşıdığı hançerini
göstererek "Ben bunu bugün için edinmişim, hele müşriklerden
birisi bir kere yanıma yaklaşsın, bununla karnını
deşerim" demiş panik içinde dağılan erkeklerin
önüne geçip Hz. Peygamber'e şöyle demişti: "Ya
Resulullah, ben, panik yapıp yanından dağılanları
da bize karşı savaşan müşrikler gibi öldürmek
isterim. Çünkü bu müşrikler onlardan daha kötü değillerdir
ya" (Tecrid-i Sarih Trc. VIII, 321).
7) Müslümanların bir kısmı
savaşla meşgul olurken bir kısmı da ümmetin basında
bulunmak, onlara dinlerini öretmek, manevi yönden zinde tutmak, moral
vermek, Allah'ın dininin yaşanması ve
yaşatılması için emr-i bi'l-ma'ruf görevini yerine
getirmekle yükümlüdürler. Bu, geride kalanları manevî açıdan
techizatlandırmaktan başka bir şey değildir.
İnananların hepsi toptan sefere çıkacak değillerdi.
Ama her gruptan bir topluluğun dini iyice öğrenmeleri ve dönüp
kavimlerine geldikleri zaman (Allah'ın yasak
kıldığı şeylerden) kaçınmaları için
onları uyarmaları gerekmez miydi?" (et-Tevbe, 9/122) ayeti bu
gerçeği ifade etmektedir.
8) Malıyla canıyla bizzat savaşa
katılmak kadar, savaşa giden mücahitleri donatmak ya da onların
geride bıraktıkları kişilerin ihtiyacını
gidermek de en az savaşa gitmek kadar değerlidir. Hz. Peygamber
(s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurur: "Her kim, Allah yolunda
savaşacak olan bir askeri donatırsa, o da gaza etmişçesine
sevap alır. Yine her kim, Allah yolunda savaşa giden bu askerin
namusluca yerini tutar (o askerde oldukça gerideki işlerine ve
ailesine bakarsa o da gaza etmişçesine sevap alır)"
(Tecrid-i Sarih Terc. VIII, 301).
9) Ancak, savaşmaya ve askeri
techizatlandırmaya gücü yetmeyenler de kalplerinde savaşma
arzusu olduğu sürece savaşa katılanlar gibi sevap
kazanırlar. Yüce Allah şöyle buyurur: "Zayıflara,
hastalara, harcayacak bir şey bulamayanlara, Allah ve elçisi için
öğüt verdikleri takdirde (sefere katılmadıklarından
dolayı) bir günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde bir yol
yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Kendilerini (binek sağlayıp) bindirmen için sana geldikleri
zaman sen 'Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum' deyince,
harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı
üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de
(yol yoktur. Onlar da kınanmazlar)" (et-Tevbe, 9/91, 92).
Resulullah da bu gerçeği şu hadisleriyle
ortaya koymuştur: "Gerçekten siz Medine'de birçok kimseler bıraktınız.
Siz mesafeler katettikçe, nafaka tasadduk ettikçe, vadiler geçtikçe
onlar da sizinle beraberdirler" Ashap, "Ya Resulullah, onlar
Medine'de oldukları halde nasıl bizimle beraber
olabilirler?" deyince Hz. Peygamber, "Onları özür alıkoydu"
buyurdu" (Sünen-i Ebî Davud, III, 425).
10) Düşmana karşı diğer bir
techizatlanma şekli de onların arasına casusları gönderip
ne yaptıklarını, kapasite ve güçlerinin ne durumda
bulunduğunu, niyetlerinin ne olduğunu bilmek, ona göre tedbir
almaktır. Bunun yanında düşman casuslarının Müslümanların
arasında faaliyette bulunmasına engel olmak da gerekir.
Özellikle günümüzde casusluk, silahlanmadan daha önem verilen bir
konudur. Günümüz devletleri, kazandıkları savaşları
düşman içine yerleştirdikleri ajanların sayesinde
kazanmaktadırlar. Diğer yandan uydular ve diğer haber alma
örgüt ve araçları çok büyük önem kazanmıştır.
Silah yönünden güçlü olduğu halde haber alma araçlarından
yoksun olan taraflar savası kaybetmekte, silahları düşmanın
taktikleriyle işe yaramaz hale gelmektedir. Günümüz Müslümanları
ne yazık ki, silah sanayii alanında olduğu gibi, bu alanda
da geridir. Resulullah Mekke'yi fethedene kadar amcası Abbas'ı
casus olarak kullandı, onun Medine'ye gelmesi yerine Mekke'de
kalmasını tercih etti. Diğer yandan düşmanın
casuslarına çalışma imkanı verilmiyor, ajan
olduğu tespit edilenler öldürülüyor, düşmana göz açtırılmıyordu
(Tecrid-i Sarih Terc, VIII, 410). Savaş aynı zamanda hiledir.
11) Düşmana karşı
hazırlıklı olmanın bir diğer yolu da nöbet
tutmaktır. Yüce Allah "Ey inananlar, sabredin, direnin. Savaşa
hazırlıklı ve uyanık olun" (Al-i İmran,
3/200) emriyle nöbet tutmanın önemini açıklarken, Hz.
Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Allah yolunda bir gün
nöbet tutmanın sevabı, dünyadan ve dünya üstündeki herşeyden
hayırlıdır..." (Tecrid-i Sarih Terc. VIII, 327).
12) Müslümanlar, duruma göre, ne kadar güçlü
olduklarını göstererek düşmanın kalbine korku
salarlar, duruma göre de düşmanın zararından korumak için
ellerinde bulunan değerli silahları gizleyebilirler. Düşmana
karşı tedbirli olmak onlardan korkmak anlamına gelmez. O
halde Müslümanlar gerektiğinde ellerinde olmayan silahlara
sahiplermiş gibi psikolojik savaş yapabilir, düşmanın
kalbine korku verebilir; böylelikle onların saldırma ihtimaline
karşı caydırıcı bir politika izleyebilirler. Ama
şartlar gereği, uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmemek
için bazı silahlara sahip olsa da bunu gizleyebilirler.
Müslümanlar Allah'ın sınırlarına
uyup yeryüzünde O'nun dinini egemen kılmak için mallarıyla
canlarıyla savaşmak zorundadırlar. Bunu yaparken, maddi güçlerini
sonuna kadar kullanıp ekonomik, bilimsel ve askeri alanda düşmanlardan
daha güçlü olmaları, ama aynı zamanda maddi üstünlüğe
güvenmeyip Allah'a dua ederek O'nun yardımını istemeleri,
kısaca şartlar neyi gerektiriyorsa o şekilde
hazırlık yapmaları gereklidir. Allah'ın
sınırlarını gözeterek, ahiret sevabım umarak
sevdikleri dünyalıklardan vazgeçebildikleri ve Allah'ın
dışındaki güçlerden korkularını yenebildikleri
takdirde Allah, Müslümanları kafirler topluluğu
karşısında üstün kılacaktır.
Fedakar KIZMAZ
Sitemizde yer alan tüm içerikler internet ortamından toplanmış ve derlenmiştir. Yer alan bilginin doğruluğu garanti edilmemektedir. Yanlış bilgi için tarafımıza sorumluluk yüklenemez. Yanlış bilginin doğuracağı etkenlerden sitemiz ve yöneticileri sorumlu tutulamaz.